I- Giriş

Ahlâk ve kültür alanını ilgilendiren her terimin; İlâhi Sözlük’te ve İblis
Sözlüğü’nde iki ayrı anlamı vardır. Batı dillerinde, bir dili öğrenirken,
bir terimi esasen kendi ana dilinde olduğu için tanıyan ve derhal aynı
anlama geldiğini sanan kimseler, bu "sahte dostlar"a veya "yanıltıcı
âşinalar"a kapılmamaları ve aynı kelimenin bir başka dilde, bambaşka
bir anlama gelebileceğini hesaba katmaları için uyarılırlar. İlâhi Sözlük
ve İblis Sözlüğü söz konusu olduğunda, bu uyarıyı melekler yaparlar. Ne
var ki, İblis vesveseleri bir insanın iç alemini karartmış, uyarı
sisteminin akımını kesmiş ise, bu uyarıları duymak ve duyabilse dahi uymak
zor olur. İlâhi Sözlük âşinalarına da uyarı ödevi yüklenmiştir. (Emr
bil-Maruf, Nehy anil-münker). Resûl-i Ekrem (s.a.), Yüce İnsanlık Önderi
de "eşyayı gerçeği ile görebilme" ve "ihtilâf-ı kelimeden
kaçınma" konusunda bize öğüt vermiştir. Fakat var mı bir öğüt
alan?

İblis Sözlüğü’nün baskıları "ihtiyaca" göre yenilenir. İlâhî
Kitap’taki terimlere murâd-i İlâhî ile hiçbir ilişiği olmayan anlamlar yüklenir.
Kötü eylemlere ilişkin terimlere de "medeniyet" gibi kavramlarla
ilişkileri kurularak câzip anlamlar yüklenir. "Seyyiat",
"medeniyet icapları"; "hasenat" ise "medeniyet karşıtlığı"
olur.

İmdi bu "medeniyet" nedir? Bunu tesbite çalışalım ki, "ihtilâf-ı
kelime"den, kavram kargaşasından kurtulalım. "Medeniyyet dediğin
tek dişi kalmış canavar!" mısraındaki medeniyet; İblis Sözlüğü’nde
bu terime verilen anlama göre kasdedilen medeniyettir. Şu halde biz bu terime
İlâhî Sözlük’te hangi anlamı vermeliyiz?


II- "Medeniyet" Terimi

Terimin kökeninde "medine" teriminin olduğunu biliyoruz. Medine de
ortak davranış kurallarına tabi, düzenli bir birlikte yaşama ve yerleşme,
"devlet" kurma olgusunu gösterir. "Beyt-ul Atik" olan Kâbe,
"insanlık" için ilk ev, ilk Birleşmiş Milletler binası olarak
kurulduğu için Yeryüzü’nde "medeniyet"in başlangıcının da
simgesidir. Bugün kullandığımız takvim ile: Milattan önce 5593 yılı 10
Eylül günü ilk medeniyet rehberi Âdem (a.s.) tarafından açılmıştır.
Fakat henüz "medeniyet" yerine sadece "din" deniyordu. İblis
Sözlüğü de Medeniyet Tarihi ile birlikte derhal devreye girdiği ve Kabil de
bu Sözlüğe maalesef abone olarak, din kelimesine henüz değilse bile başka
bazı terimlere yüklenen yanlış anlamların etkisinde kardeş kaatili olduğu
için, "din" teriminin de anlamının -sözlüğün yeni basılarında-
saptırılması şartları hazırlandı ve bin yıl kadar sonra, çoğulu
olmaması gereken "ilah" kelimesinin çoğulu, bâtıl tanrılar için
kullanılır oldu. Artık insanlar "Allah" değil, "tanrılarımız"
ve dolayısı ile de "tanrılarınız" demeye hazır idiler. İkinci büyük
medeniyet rehberi Nuh (a.s.) ve Tufan’dan sonra, medeniyetin doğduğu Kâbe yöresi
yerine, merkez, Mezopotamya’ya, Doğu Anadolu’ya, Kafkasya’ya kaydı ve oradan
Arz’ın uzak yerlerine yayıldı. Fakat İblis Sözlüğü’nün yeni basılarında,
tanrı kelimesinden başka bu kez "din" kelimesinin de çoğulu yer
almakta idi. Böyle olunca da, M.Ö. 1750 yıllarında üçüncü büyük
medeniyet rehberi İbrahim (a.s.), İlâhî Sözlük’te de bundan böyle çoğulu
olmayan tek gerçek dinin adının "İslâm", çoğulu olmayan tek gerçek
mabudun adının "Allah" olduğunu insanlığa tebliğ ve Kâbe’yi de
yeniden bina etti. İmtihan sona ermemişti. İblis Sözlüğü’nün abone kayıtları
da devam ediyordu. Bu arada İlâhî Sözlüğün de iyi niyetle veya kötü
niyetle, eski baskılarının yalan yanlış korsan baskıları da yapıldığı
gibi, İblis Sözlüğü ile İlâhî Sözlük karıştırılarak karma baskılar
da piyasaya sürülmeye başlanmıştır.

"Babil Kulesi", insanların ana dillerinin farklılığını
simgelemez. Ana diller esasen farklı idi ve bu farklılıkta, Rum Suresi’nin
buyurduğu gibi, bir "rahmet" vardır, "gazab" değil! Fakat
"tek din", "tek medeniyet ölçütleri" için kullanılan
terimler tek idi. "Babil Kulesi", bunların önce anlamlarında, daha
sonra da söylemlerinde gerçekleştirilen değişikliklerle ortaya çıkan
terim ve kavram kargaşasını simgeler.

Terim ve kavram kargaşasının iyice yoğunlaştığı, bu "zulmet-i
beyza" içinde göz gözü görmediği bir dönemde, Fransız Devrimi gerçekleşti.
"Civilisation" terimi ortaya çıktı. Bu terim İblis Sözlüğü’ndeki
anlamı ile, "geri kalmış (silâh üstünlüğü olmayan) toplumları
boyunduruk altına alarak köleleştirme ve sömürme ödevi" olarak da
anlaşıldı. "Üçüncü Milenyum" başlamak üzere iken, İblis Sözlüğü’nün
yeni baskısında artık "Civilisation"un yerini
"globalisation" alacaktır. Tanzimat Dönemi’nden önce bizde herhalde
"Civilisation"a daha "medeniyet" ve "temeddün"
karşılığı bulunmamış idi ki, 1831 yılında Viyana’da basılan: Artin
Hindoğlu’nun "Dictionnaire Abrégé Français-Turc" başlıklı
eserinde, "civilisation" karşılığı olarak sadece "edep erkân
öğrenme" deniyordu. "Üçüncü Milenyum" Sözlüklerinde
"globalisation" teriminin karşılığı verilirken de, bu terimin İblis
Sözlüğü’ndeki karşılığını pek âlâ bilen ve dolayısı ile Hindoğlu
gibi masum olmayan bazı "hinoğlular"; bu terimi de, en hafifi
"ABD’den edep erkân öğrenme" anlamına gelen açıklamalar
getirdiler.


III- Terimin Doğru Anlamı

"Medeniyet" terimine başta gerek yoktu. "Din" bunu karşılıyordu.
Sonraları karşılamamaya başladı. "İslâm dini" veya "İslâm"
demek gerekti. Bu terim üzerinde de "uzlaşma" korunamadı. Ortaçağ’dan
ve özellikle Fransız Devrimi’nden sonra, Roma Devleti "Civitas"ı ve
O’nun Hukuku "lus civile" ile, bu Devlet’in vatandaşlarını çağrıştıran
"civilisation" terimi rağbet kazandı. Arapça’daki terim, kökendeki
"din"e daha uygun olan "medine" idi. Böylece "code
civile" de bizde "Medeni Kanun" oldu. Ne var ki, bu teknik
anlamlar yanında "medeni olmanın ne demek olduğu" yine müphem kaldı.
Hindoğlu’nun dediği gibi "edep, erkân, yol öğrenme" demek ise,
"Eşrefoğlu al haberi/edep erkân, yol bizdedir!" beytindeki mahlâsı
"Ey Hindoğlu!"na çevirerek keyfimize bakabilir mi idik? Aslında
Hindoğlu çok doğru söylüyor: Medeniyet’in İlâhî Sözlük’e uygun karşılığı
edep ve erkân sahibi olma, doğru davranış kurallarını sadece öğrenme ve
bilme değil, "kaal"de bırakmayıp "hal" olarak benimseme,
özümleme anlamındadır. İblis Sözlüğü ise bu terimi bir alay aldatıcı,
yaldızlı söz kalabalığı ile sözde açıkladıktan, insanlığı bu terime
verilmesi gereken gerçek anlamdan uzaklaştırdıktan sonra, iki yüzyıl geçince,
bu kez terimin yanına "eskimiştir" açıklamasını koyup bir de ok
çekerek "bk!àglobalisation, küreselleşme" demektedir.

Merhum Mehmet Akif’e "medeniyet karşıtlığı" isnadı yapıldı.
Oysa Âkif, İblis Sözlüğü’ndeki karşılığı ile medeniyete karşı çıkıyordu.
Bediüzzaman Said Nursi’de tam bir basîret ve bilinç ile, mü’min feraseti
ile, sadece İblis Sözlüğü’ndeki karşılığı ile mimsiz medeniyete karşı
çıkar. Bu medeniyetin ve temeddünün İlâhî Sözlük’teki karşılığının
"edna oluş ve tedennî" anlamına geldiğini belirtir. Merhum
Muhammed Huseyn Şehriyar’ın, İblis Sözlüğü’ndeki anlamı ile medeniyeti
anlayanları "yolsuzlar" olarak nitelemesi ve "temeddünün uyduk
yalan sözüne" demesini de hatırlayalım.

Medeniyet teriminin İblis Sözlüğü’ndeki anlamı ile İlâhî Sözlük’teki
anlamının karşıtlığı Bediüzzaman gibi alimler tarafından açığa
vurulunca, İblis Sözlüğü’nün yeni baskısına "globalisation"
terimi konmuştur. Şu halde gerçek anlam; İblis Sözlüğü’ndeki anlamın
karşıtı aranarak bulunacaktır. (Argumentum e contrario). Ârif olan anlar.
Şimdilik bu kadar.