Conservative Judaism

Giriş

Eski Yahudi tarihi ile özdeş bir hal arz eden Eski Ahid, aynı zamanda o tarihin
merkezinde yer almıştır. Öyle ki, Eski Ahid sadece yaratılıştan M.Ö. 2. yy'a kadar
olan dönem içerisinde Yahudilerin yaşamış olduğu bir serüvenin anlatımından ibaret
kalmamıştır. Aksine, Tevrat ve onun metni etrafında şekillenen yorumları, bizzat
Yahudi tarihini belirleyen kitaplar külliyatı olmuştur. Merkezinde Tevrat'ın yer
aldığı Yahudilik, tarih içerisinde yaşanılan tecrübelerin de etkisiyle Yahudilerin
kutsal metne yaklaşımı ve ona atfettikleri değere göre yeni mezheplerin veya hareketlerin
ortaya çıkmasıyla yeni boyutlar kazanarak gelişimini sürdürmüştür.

Tevrat'ı yazılı ve sözlü olarak iki boyutuyla dikkate alan ve Hz. İsa dönemindeki
Ferisilerin devamı olarak kabul edilen rabbinik Yahudilik ve onun devamı olan günümüz
Ortodoks Yahudiliğe göre, Hz. Musa'ya Sinâ'da sadece beş kitapçıktan oluşan yazılı
bir Tevrat değil, aynı zamanda Mişna (M.S. 2. yy) olarak adlandırılacak olan sözlü
Tevrat da verilmiştir. Daha sonraki nesiller tarafından sözlü Tevrat'ın yorumlanmasıyla
ortaya çıkacak olan Talmud'a (M.S. 5. ve 7. yy) özel bir önem atfedilmesi, zamanla
bu görüşü paylaşmayan yeni mezheplerin ortaya çıkmasının kapısını aralamıştır. Yahudilik
tarihinde Tevrat ekseninde Yahudiliğin ana gövdesinden ayrılarak ortaya çıkan mezheplerin
en önemlilerinden ilk döneme ait olanlardan Samiriler ve Sadukiler'i, sonraki dönemlere
ait olanlardan ise Karailer'i zikretmek mümkündür. Bu mezheplerin her üçü de sözlü
Tevrat'ın otoritesini reddetmekle kalmamışlar, yazılı Tevrat'ı da kendi anlayışları
çerçevesinde yorumlamışlardır. Bunun yanında, hem yazılı hem de sözlü Tevrat'ı kabul
eden geleneksel Yahudiliğin içerisinden de bazı akımlar çıkmıştır. Bunlar içerisinde,
Ortaçağ'da önemli bir mistik akım olarak ortaya çıkan Kabalistik anlayış, Tevrat'ı
çok farklı metodlarla yorumlamıştır. Tevrat çerçevesinde gelişen bu ayrışmalar ve
yorumların tamamı, Yahudilik tarihinin 'klasik' dönemi de denebilecek olan çağlarda
gerçekleşmiştir. Günümüz Yahudiliğini belirleyen köklü değişikliklerin ortaya çıkışı
ise, özellikle 18. yy Aydınlanma felsefesinin etkisi ve modernizmin getirmiş olduğu
meselelerle yüzleşme sonucunda olmuştur.1

Avrupa Yahudilerinin 'özgürlükleri'ne kavuştukları çağ olarak da kabul edilen
18. yy, aynı zamanda Yahudiliğin 'modern' veçhesini kazanacağı yeni akımların da
ortaya çıktığı yüzyıldır. Bu akımlardan bazıları Yahudiliğin 'dinî' boyutuna önem
verirken, diğerleri Yahudiliğin sadece 'millî' ve 'siyasî' boyutuna vurgu yapmakta
idiler. Buna göre, kimileri Yahudiliğe mensup olmayı dini pratikleri yerine getirmek
ve onları olduğu gibi kabul etmek şeklinde yorumlarken, kimileri de Yahudi kimliklerini
dine vurgu yapmadan kültürel bir aidiyet olarak yorumlamışlardır. Bu ikinci yaklaşımı
benimseyenler Reformist Yahudiler olarak bilinen akımı oluşturmaktadırlar. 18. yy'da
Almanya'da doğan bu akım, daha sonraları Amerika'ya nakledilecek ve oradaki Yahudilerin
genel özellikleri olacaktır. Bu nedenle, her ne kadar çıkış yeri Almanya olsa da,
söz konusu akımın Avrupa'da ciddi bir etkisi olmamıştır. Reformist Yahudiler, hem
yazılı hem de sözlü Tevrat'ın mutlak otoritesini reddettikleri gibi, bunların İlahi
bir kaynağa dayandıklarını da kabul etmemektedirler. Onlara göre bu kitaplar, en
iyi ihtimalle ezeli birtakım hakikatlerin kendilerine ilham edilen insanların ürünü
olabilir. Onlara göre, önemli olan peygamberlerin ve tarih içerisinde yaşamış olan
önemli din adamlarının (rabbi) ahlaki ve etik öğretileridir. Onun dışında kalan
ibadet ve ritüellerin birçoğunun fazla önemi yoktur. Bunlar, günlük hayatta sağladıkları
pratik faydaları mesabesinde kabul edilmeli ve uygulanmalıdır. Bu nedenle, özellikle
yerel dilde duaların yapılmasını esas kabul eden Reformist Yahudiler, geleneksel
dini ibadetlerin yapılmasını gereksiz görmektedir. Bunun yanında, öldükten sonra
diriliş, Mesih'i beklemek ve İsrailoğullarının seçilmişliği gibi inançları kökten
değiştirmiştir. Dini uygulamalarda erkek ve kadınlar arasındaki eşitliği savunan
bu akım, bireyin sorumluluğuna aşırı önem vermesi nedeniyle insanların kolaylıkla
Yahudi olabileceklerini kabul etmektedir.

1920'lerde Amerika'da 4.2 milyon Yahudi olduğu tahmin edilmektedir. Amerika'ya
göç etmiş Yahudi ailelerin çocukları olan yeni nesil için Yahudilik bir din (Judaism)
olmaktan çok kültürel bir aidiyet göstergesi olarak (Jewishness) kabul edilmektedir.
Söz konusu gençler arasında ateizm, agnostisizm ve septik yaklaşımlar en az dönemin
katolik ve protestanları arasındaki kadar yaygındır.

18. yy Aydınlanma felsefesinin Yahudilik'teki yansıması olan söz konusu anlayış,
geleneksel Yahudiliğin aksi istikametinde bir uç gelişme olarak kabul edilmiştir.
Bu nedenle, hem geleneksel değerleri bütünüyle reddetmeyen yani 'muhafaza eden'
hem de bilimsel ve modern gelişmeleri dikkate alan yeni bir akımın ortaya çıkması
bazı Yahudi entelektüellerince kaçınılmaz bir üçüncü yol olarak kabul edilmiştir.
20.yy'ın başlarında yine Amerika'da yeni bir ivme ile ortaya çıkan bu akım, Yahudilik
tarihinde 'Muhafazakâr Yahudilik' olarak adlandırılmıştır. Tarihsel ve kültürel
boyuta özel vurgu yapan bu akım, Yahudilerin Batılılaşması yönünde oldukça etkili
olan ve siyonist yaklaşımı başından beri destekleyen yegane hareket olarak da bilinmektedir.

Muhafazakâr Yahudiliğin kökenini 1829-1850 yılları arasında Amerika Birleşik
Devletleri'nde Virginia'da Sefardik bir cemaat içerisinde din adamı olarak görev
yapan Isaac Leeser'e dayandıranlar vardır. Ancak, fikri temellerinin atılması ve
sistemli bir akım olarak ortaya çıkışı daha sonraki yıllarda olmuştur. Gerçekten,
Rabbi H. Pereira Mendes'in kurmuş olduğu Jewish Theological Seminary Association'un
(Yahudi İlahiyat Semineri Derneği) etkisi özellikle Alman kökenli New Yorklulardan
Cyrus Adler ve Jakob Schiff'in maddi ve bilimsel destekleri ile birlikte hayatiyet
kazanmıştır. Onların gayretleri ile 1902'de İngiltere'den Salomon Schechter söz
konusu derneğin eğitim kurumlarının başına getirilir.2 Böylece, Tevrat'a sadık ve
rabbinik geleneğe sadık kalınarak modern kazanımları da bünyesine kabul edecek yeni
bir yorumun temelleri atılmış oluyordu. Söz konusu projenin gerçekleşmesi için zamanla
Almanya'nın ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden Yahudi asıllı birçok bilim adamı
bu eğitim kurumlarına (özellikle de Teachers Institute'ün 1909'de birleşmesiyle)
katılmıştır.

I. Zacharias Frankel'den Solomon Schechter'e 'Tarihselci Pozitivist Ekol' ya
da 'Tarihsel Devamlılık İçerisinde Geleneksel Yahudiliğin Korunması'

'Tarihsel Yahudilik' olarak da adlandırılacak olan Muhafazakâr Yahudiliğin kurucuları,
Yahudiliğin tarihsel şartların ürettiği kültürüne vurgu yapmaya özel bir önem atfetmektedirler.
Muhafazakâr Yahudiliğin fikir babalarından sayılan Zacharias Frankel (1801-1875),
Yahudi dini hayatının temelini teşkil eden Talmud metinleri hocasıdır. Yahudi dini
inançları ve pratiğine önem veren ve Breslau Yahudi İlahiyat Semineri müdürü olan
(1854-1875) Frankel'e göre, Yahudi dini literatürün önemli bir kısmını teşkil eden
Talmud ve rabbinik metinler modern bilimsel metodlarla yeniden ele alınmalı ve yorumlanmalıdır.
O, bu bakış açısından hareketle iki önemli eser kaleme alır: Mişna'ya Giriş (Darke
ha-Mishnah, Leipsic, 1859) ve Mişna'ya Giriş Kitabına Ek ve İndeks (Tosafot u-Mafteah;
le-Sefer Darke ha-Mishnah, 1867). Bu eserlerinde Frankel, Yahudi şeriatı olarak
da bilinen Halakanın dinamik bir yapıya sahip olduğunu, bu nedenle, hayatın her
türlü değişim ve gelişimine tabi olmak zorunda olduğunu bilimsel olarak ortaya koymaya
çalışır.

Ona göre, Ortodoks Yahudilik eleştiriyi ve bilimsel araştırmayı reddettiği için
güdük kalmaya mahkumdu. Reformist Yahudilik ise, dine karşı oldukça radikal bir
tavır sergilemekte idi ve dini emirler (mitsvôt) arasında hiçbir fark gözetmeden
tamamını aynı şekilde değerlendirmekte ve İbranice'nin kullanımını reddetmekte idi.
İşte, Frankel'in 'tarihselci Yahudilik' olarak adlandırılan ve hem dini inançlar
ve uygulamaların otoritesini kabul eden hem de bilimsel araştırmanın dini ilimlerin
daha iyi anlaşılmasındaki önemine vurgu yapan yaklaşımı, Muhafazakâr Yahudilik olarak
adlandırılacak olan anlayışın da temelini teşkil edecektir. Gerçekten, Yahudi İlahiyat
Semineri Derneği kurulur kurulmaz her seviyede İbranice dil kurslarının verilmesi
ve o günlerde Filistin'de konuşulmakta olan modern İbranice'nin Amerika'da yaygınlaştırılması
faaliyetlerine girişmiştir.

1885'de Pittsburg platformunda reformistlerce kabul edilen yaklaşıma karşı geliştirilen
Muhafazakâr yorumun en önemli savunucularından biri de Philadelphia'lı Sabato Morais
olmuştur. Söz konusu yaklaşım, 1902'de kuruma katılan Solomon Schechter'in öncülüğünde
nihai şeklini almıştır. Hem kültürel hem de dini eğilimlerin tamamını kucaklayacak
bir anlayış olarak Muhafazakâr Yahudiliğe önem veren Schechter, özellikle 'Yahudi
Birliği'ne vurgu yapan bir söylem geliştirecektir. Araştırmacılara göre, her ne
kadar ütopik ve pratiğe aktarılması oldukça güç bir anlayış olarak kabul edilmiş
olsa da, bu yaklaşım Muhafazakâr Yahudiliğin daha geniş bir topluluğu kucaklamasına
ve daha az rijit olmasını sağlamıştır. Çeşitliliğe olan bu açık yapısı, Louis Ginzberg
gibi önemli bilginlerin Amerika'ya gelmesini ve hareketin merkezindeki eğitim kurumlarında
ders vermesini sağlamıştır. Modern ve sosyal hayata katılımın ailede verilen eğitimle
yakından ilgili olduğunu kabul eden söz konusu Dernek, özellikle meslek sahibi olmayan
ve çalışmayan annelerin eğitiminin geliştirilmesi için özel programlar geliştirmiştir.

II. Muhafazakâr Yahudilikte İnanç ve İbadetler

İbadetler ve dini inançlar konusunda mutedil bir yaklaşımı benimseyen Muhafazakâr
Yahudilik, Yahudiler ve onların geleneklerine merkezi bir önem atfetmektedir. Bu
nedenle, Yahudi şeriatının pratik uygulaması olan Halaka toptan reddedilmez. Her
ne kadar Frankel'in görüşlerinden hareketle dini değerlerin önemi yeniden merkezi
bir önem arz etmiş olsa da, bu önemin 'kültürel' boyutta kaldığı bilinmekte idi.
Muhafazakârlara göre, Yahudi dini hayatında bazı değişikliğe gidilmesi kaçınılmazdır.
Öyle ki, onlara göre bu değişimin Kitab-ı Mukaddes ve eski rabbinik metinlerle uyumlu
bir şekilde gerçekleşmesi mümkündür. Böylece, söz konusu değişimin meşru bir ortamda
gerçekleşmiş olması da sağlanmış olacaktır.

Bu boyutu inkar etmeden geliştirecek olan ve buna 'ilahiyat vurgusunu' da ekleyecek
olan kişi şüphesiz Solomon Schechter olmuştur. Solomon Schechter'e göre, 'kültürel'
boyutu inkar etmeden merkeze 'ilahiyat vurgusu'nu yerleştiren bir Muhafazakâr anlayış,
dini emirlere aşırı önem veren Ortodoks Yahudilerin mutedil kanadının bu harekete
katılmalarını da kolaylaştıracaktır. Bu maksatla Schechter, 1913'te ortak ibadetin
yapılabileceği bir Birleşik Sinagog kurar. Muhafazakâr Yahudiliğin bu yaklaşımlarını
değerlendiren Isidor Epstein, bu anlayışın üç temel objektifi olduğunu şöyle sıralamaktadır:
1. 'İsrail birliği'nin sağlanması ki, buna Schechter 'İsrail Katolikliği' adını
vermektedir; 2. Geleneğin sürdürülmesi; 3. Yahudi ilim kültürünün ortaya konması.
Bu üç gayenin sağlanması halinde, diğer unsurların kendiliğinden varlıklarını devam
ettireceği kabul edilmektedir.3 Genellikle fakir çevrelerde yaygın olan Ortodoks
Yahudilerin bu harekete kazanılması için, şehrin varoşlarında hizmet verecek eğitim
birimleri açılmış ve buralarda görev yapacak Derneğin yetiştirdiği din adamları
tayin edilmiştir.

İlahiyat araştırmalarına önem veren Muhafazakâr Yahudilik, dini inançların anlaşılmasında
ve yorumlanmasında tabii ilimlerin verilerini ve bilimsel araştırmaların sonuçlarını
dikkate almayı esas almaktadır. Schechter'e göre, bu durum Muhafazakâr Yahudiliğin
üstesinden gelmesi gereken önemli bir meseledir. Muhafazakâr bilginlere göre Yahudilik,
kendi asli yapısını bozmadan modern bilimlerin verilerini bünyesinde eritebilecek
yapıdadır. Bunun en açık delili, onun yüzyıllar boyunca yeni gelişmeler karşısındaki
adaptasyon kabiliyetidir.

Buradan hareketle, inanca ait ilkeler ve dogmalar tespit etmekten kaçınılmış
ve bu yöndeki açıklamalara büyük bir serbestlik sağlanmıştır. Bilimsel açıklamaları
da dikkate alan Muhafazakârların ilahiyat anlayışı, zamanla Tanrı'ya daha 'naturalist'
bir yaklaşımı beraberinde getirmiştir. Ancak bu yaklaşım bile, Muhafazakârların
içerisinde büyük eleştirilere neden olmuş ve 'Yeniden Yapılanmacılar' (Reconstructionnistes)
adıyla yeni bir dini hareketin doğmasına zemin hazırlamıştır. Mordecai Kaplan tarafından
başlatılan bu hareketin temel yaklaşımı ise, 'Yahudi halkının Yahudi dini için değil,
Yahudi dininin Yahudi halkı için var olduğu' fikrine dayanmaktadır. Bu hareket,
dini diğer kültürel unsurlardan bir unsur olarak görmeyi kabul etmekte ve onun ötesinde
muhafazakârların yaptığı gibi ilahiyat vurgusunu ön plana çıkaran artı bir değer
atfetmenin gereksiz olduğunu belirtmektedir.

Muhafazakâr Yahudilik, Reformist Yahudiliğin aksine Yahudi şeriatının pratiğe
yönelik düzenlemelerini içeren Halaka külliyatını tamamıyla reddetmez. Daha önce
de işaret edildiği üzere, Halaka Yahudi kültürünün önemli bir kaynağını teşkil etmektedir
ve onun kimliğini oluşturan unsurlardan biridir. Bu nedenle, Halakadaki emirler
olduğu gibi alınmasa da, zamanın ihtiyaçlarına göre yeniden yorumlanmalı ve adapte
edilmelidir. Bunu gerçekleştirmek için ise, eleştirel bir metodolojinin kullanılması
kaçınılmazdır.

Muhafazakârların bu yaklaşımı, onların 'ortopraksi' (doğru davranış) bir yol
izledikleri şeklinde açıklanmaktadır. Buna göre; reformistler dini pratiklerin yerine
getirilmesinin gereksiz olduğunu belirtirler ve 'neden?' sorusunu sorarlar; oysa
Muhafazakârlar, dini pratiklerin gereksiz olmadığını düşünürler ve 'neden olmasın?'
şeklinde cevap verirler. Ancak Muhafazakârlar, ibadetlerin yerine getirilmesinde
(praxis) Ortodokslardan başka bir yönüyle farklılık gösterirler. Ortodokslar, yapılan
pratiğin 'doğru' olduğunu kabul etmekle kalmazlar, onların doğruluğuna 'inanırlar'
da. Muhafazakârlar ise, 'doğru' davranmayı kabul ederler; ancak bu davranışın doğru
olduğuna 'inanmayı' gerekli görmezler. Bu nedenle, doktrin bakımından değil, ameller
bakımından bir 'ortopraksi'ye sahiptirler.

Buradan hareketle, Yahudi şeriatı ya da Halakanın gelişim ve değişiminin, tarihin
gelişim ve değişimine koşut olarak gerçekleştiğini kabul eden Muhafazakâr Yahudilere
göre, Halaka hayatın gerçeklerine uygun bir şekilde kendini yenileyerek gelişmiştir.
İşte, tam da bu noktada Zacharias Frankel'in önerdiği metod önemli bir işlev görecektir.
Yahudilik gibi Halaka da tarihsel bir sürecin sonucunda oluşmuştur. Günümüz Yahudiliğin
bünyesine uygun bir şekilde yorumlanması için ise, daha önceki dini gelenek dikkate
alınmalıdır. Muhafazakâr Yahudilere göre, Halakayı dinamik kılacak ve onu daha sonraki
dönemlerde canlı tutacak yegane yaklaşım budur. Bu nedenle, özellikle Halaka ile
ilgili uygulamalarda Muhafazakârlar söz konusu halakik emrin nasıl ve hangi süreçler
içerisinde gerçekleştiğinin ortaya konmasına özellikle dikkat etmişlerdir. Böyle
bir metod uygulamakla Muhafazakâr Yahudiler aynı zamanda hem ibadeti hem de ahlakı,
hem kanunu hem de bilgiyi, hem inancı hem de pratiği, hem evrenselliği hem de milliliği
bir arada tutmayı amaçlamışlardır.

Ancak bu çoğulcu yaklaşım, Muhafazakâr din adamları arasında Halakanın yorumlanması
konusunda bazı anlaşmazlıkların doğmasını engelleyememiştir. Bunlar içerisinde,
özellikle dini ayinlerde ve toplu ibadetlerde kadınların yeri konusu önemli bir
tartışma konusu olmuştur. 1955'te kadınların ibadet esnasında Tora'yı okuma kürsüsünde
okumalarına izin verilmiştir. Daha sonraları, 1973'te ibadetin ilahi korosuna (minyan)
katılmaları uygun görülmüştür. 1983'ten itibaren, kadınlar din ilimlerinin tahsil
edildiği 'rabbinik eğitime' katılmaya başlamışlar ve 1985'te ilk defa 'din bilgini'
olarak bir kadın tayin edilmiştir. Özellikle bu son durum, hareketin içerisinde
bazı ayrışmalara neden olduysa da, Muhafazakâr Yahudiliğin meselelerini hareketin
içinde kalarak çözmek uygun görüldüğü için Muhafazakârlar arasında ciddi bir bölünme
olmamıştır.

Muhafazakâr hareket içerisinde 1930 ve 1940 yıllarında boşanma hukuku konusunda
bazı yeni düzenlemeler getirmek için çeşitli girişimlerde bulunulmuş olsa da, bu
girişimler bugüne kadar sonuçsuz kalmıştır. Buna göre, evlilik belgesinde (ketuba)
yer alan şartlara, Bet Din'in (Yahudi din işleri mahalli kurulu) kocaları tarafından
terk edilmiş kadınlara boşanma hakkını tanıması yetkisini veren şartın eklenmesi
için bazı girişimlerde bulunulmuştur. Ancak, söz konusu teklif boşanma hakkının
sadece erkekte olduğunu kabul eden Ortodoks eğilimliler tarafından şiddetle reddedilmiştir.
Söz konusu tartışmalar günümüzde hala tartışılmaya devam etmektedir. Bununla beraber,
1968'de İlahiyat fakültesinde (Seminary faculty) talmud hocası olan ve Rabbiler
Kurulu Hukuk Komitesi (the Law Committee of the Rabbinical Asembly) üyesi olan Edward
Gershfield'in teklifi ve Kurulun ortak kararı ile, geleneksel prosedürü takip etmeyi
reddeden kocanın dini evliliğini sona erdirme hakkını din adamlarına (rabbis) verilmiştir.

Yine aynı kurul 1969'da, cemaatlerin bütün bayramların ikinci günlerinden itibaren
bayramlarla ilgili vecibeleri yerine getirip getirmemekte serbest olduklarını karara
bağlamıştır. Ancak, yılbaşı kutlaması olan Roş Ha-Şana bayramı bu kuraldan istisna
tutulmuştur.

Bunun yanında, Muhafazakâr Yahudiler, yenilik olarak kabul edilebilecek değişimlerin
Yahudiliğin temel ve 'asli' unsurlarında bir değişime de sebep olmaması gerektiğini
vurgulamışlardır. Mesela; ibadetlerde İbranice'nin kullanılması, koşer yiyeceklerle
ilgili düzenlemeler ve Şabat gününe riayet konularında herhangi bir değişimin olacağını
baştan reddetmişlerdir. Ancak, 1960'ta alınan bir kararla Şabat günlerinde elektriğin
kullanılmasına ve sinagogda ibadete gitmek için yolculuk yapılmasına izin verilmiştir.

Muhafazakâr hareket, özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika'ya göç eden
Ortodoks Yahudileri kendi saflarına çekmeyi hedeflemiştir. Bu nedenle; Solomon Schechter,
Muhafazakâr Yahudilerin Halakaya verdikleri önemin daha belirgin olmasını istemiştir.
Zira, ona göre böyle bir yaklaşım, Halakayı uygulamayı önemseyen Ortodoks Yahudilerden
ılımlı olanların Muhafazakâr akıma katılmaları daha kolay olacaktır. Nitekim, Doğu
Avrupa ülkelerinden Amerika'ya gelen Yahudiler, Ortodoks yaklaşımı terk etmiş olsalar
dahi, bütün dini esasları terk etmeyi esas alan Reformist harekete girmektense,
daha ılımlı ve geleneksel dini değerlere önem veren Muhafazakâr hareketi tercih
etmeyi yeğlemişlerdir. Onlar için, Muhafazakâr Yahudiliğin sunduğu yaklaşım kendilerini
daha estetik ve dini pratiğin ılımlı yaşandığı bir ortamda kimliklerini muhafaza
ederek rahat hissetmelerini sağlamıştır. Göçmen olarak Amerika'ya yeni gelen Doğu
Avrupalı Yahudiler üzerinde bu yaklaşım etkili olmuş ve Muhafazakâr Yahudilerin
sayısı kısa zamanda hızlı bir şekilde artmıştır.

Çağdaş ihtiyaçları karşılama konusunda Halakanın oldukça esnek olduğunu kabul
eden Muhafazakârlar, önemli olan onun halakanın ve iyi eğitilmiş din adamları (rabbi)
tarafından yorumlanıyor olmasını iddia etmektedirler. Ancak, Halakaya yönelik bu
esnek ve 'liberal' yaklaşım dahi Halakayı sadece tarihi bir aşama olarak gören 'Yeniden
Yapılanmacılar'ın (Reconstructionnistes) Muhafazakârlardan ayrılmalarına sebep olduğu
da burada belirtilmelidir. Bu durum, Muhafazakârlar arasında hala tartışma konusu
olmaya devam etmektedir.

Muhafazakâr Yahudilerin Reformistler ile Ortodokslar arasında bir yol izlemeleri,
'Koşer ye, fakat koşer dışında -traif- düşün' gibi bazı klişelerle tanımlanmalarına
da sebep olmuştur.

Sonuç

Özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra Louis Finkelstein'in Seminer'in idaresine
geçtiği yıllarda (1940-1972) Muhafazakâr Yahudilik, Amerika'da gelişiminin zirvesinde
olmuştur. 1947'de Los Angeles'te Yahudi Üniversitesi'nin açılması önemli bir aşamayı
temsil etmiştir. Öyle ki, söz konusu üniversiteden ve seminerlerden mezun olanlar
dünyanın dört bir yanına din adamı olarak gönderilmiştir. Zamanla, cemaat faaliyetlerine
gençlik organizasyonları (Ramah), radyo (Ezeli Işık) ve televizyon (İnancın Sınırları)
yayınları da eklenmiştir. Aynı şekilde, kültürel faaliyetlerini her alanda geliştiren
Muhafazakâr Yahudiler, New York'ta bir Yahudi Müzesi de kurmuşlardır. 1985'e gelindiğinde
Muhafazakâr Yahudilerin din adamları üye sayısı 1200 kişiye yükselmiştir. Bunların
çoğunu ortodoks veya reformist Yahudilik'ten gelenler oluşturmakta idi. Sinagogların
merkezden bağımsız yerel organizasyonları olarak kabul edilmesi ile birlikte Muhafazakârlar
arasında yeni alt grupların (mesela, Havura gibi) ortaya çıkmasının da önü açılmıştır.
Aynı yıllarda Amerika Birleşik Sinagog'a toplam 830 dernek ve 1.250.000 kişinin
üye olmuştur. Bu durum, dünya ölçeğinde Dünya Sinagoglar Konseyi'nde hatırı sayılır
bir artışın gerçekleşmesine neden olmuştur.

Bugün İsrail'de 'Mazorati' (geleneksel) adıyla tanınan Muhafazakâr Yahudiler,
1980'den itibaren müesseseleşme yönünde önemli çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bunlar
içerisinde; Yahudi eğitim Semineri, din adamı ya da Rabbi yetiştirme okulu, Noam
adlı gençlik kampı, yaz kampları, Hanaton adlı bir kibbutz ve kırk kadar cemaatin
sorumluluğu gibi çalışmalar sayılabilir.

Bütün bu gelişmeler olurken, diğer yandan Ortodoks ve reformist Yahudilerdeki
yeni açılımlar, Muhafazakâr Yahudilerle aralarındaki farkın git gide azalması yönünde
bir gelişme gösterdiği de burada belirtilmelidir. Özellikle Halaka ve ilahiyat konularındaki
'liberal' diye nitelendirilen tutumları, geleneksel değerlere önem veren gruplar
tarafından eleştirilmiştir. Bu gelişmeler sonunda, özellikle son yıllarda, Amerika'daki
Muhafazakâr harekete mensup olan derneklerde ciddi bir azalma görülmüştür. Bu nedenle,
Muhafazakârlar kendi saflarına yeni üyeler katabilmek amacıyla gençleri hedef kitlesi
olarak seçmiştir.

Muhafazakâr Yahudilik, her ne kadar iniş ve çıkışlarıyla düzenli bir gelişme
gösterememiş olsa da, Yahudilerin getto hayatından kurtulmaları için gayret göstermesi
ve 'gelenek ile değişim' arasında uzlaşmacı bir tavır sergilemesi, ayrıca milli
ve kültürel değerlere ayrı bir önem atfetmesi, bununla bağlantılı olarak siyonist
yaklaşımı başından beri benimsemesi nedeniyle, 19. yy'ın ikinci yarısında başlayan
ve 20. yy boyunca devam eden Yahudilik tarihinin en kritik dönemlerinde etkin olmuş
önemli bir dini anlayış ve bir harekettir. Bugün dahi Amerikan Yahudilerinin beşte
ikisini teşkil eden Muhafazakâr Yahudilerin, özellikle yeni nesil adamlarının yetişmesinde
önemli rolleri olmuştur. Yahudi toplumu içerisinde önemli faaliyetlerin gerçekleşmesinde
öncü rol oynayan Muhafazakârlar, bugün eğitimden din işlerine kadar İsrail'deki
kurumların tamamında yer almaktadırlar.

Her ne kadar Muhafazakâr Yahudiler meselelerini kendi içlerinde çözmeye gayret
gösterseler de, özellikle teolojik tartışmaların yoğunluğu ve bu tartışmaların sert
bir şekilde devam etmesi nedeniyle, hareketin uzun vadede birliğini korumasının
zor olacağı düşünülmektedir. Bunun dışında, yine aynı sorunların bir uzantısı olarak,
bilim adamlarına göre bugün Muhafazakâr Yahudiliğin karşı karşıya olduğu sorulardan
bir diğeri ise, entelektüel şizofreniye düşmeden laik bir kamu hayatı ile dindar
bir Yahudi olarak yaşanabilir olup olmadığıdır; veya diğer bir ifadeyle, Musa'nın
şeriatını detaylarına kadar hayatın her sahasında uygulamanın mümkün olup olmadığıdır.
Bunun dışında, günümüz bilimsel araştırmalar karşısında kutsal metnin hala bir 'vahiy'
olarak kabul edilip edilmeyeceği, Yahudiliğin ayrı bir 'din' mi, ayrı bir 'halk'
mı yoksa ayrı bir 'ırk' mı olduğu da Muhafazakâr Yahudilik'ten cevaplaması istenen
sorular olarak gündeme getirilmektedir. Ancak, bu sorulara yakından bakıldığında,
aslında muhatabının sadece Muhafazakârlar olmadığı, aksine bu soruların, barış içinde
bir arada yaşamanın formüllerinin arandığı günümüzde, bütün Yahudi akımlarının cevaplaması
gereken sorular olduğunu düşünmek daha doğru olacaktır.

Öz

Muhafazakâr Yahudilik, her ne kadar düzenli bir gelişme gösterememiş olsa da,
Yahudilerin getto hayatından kurtulmaları için gayret göstermesi ve 'gelenek ile
değişim' arasında uzlaşmacı bir tavır sergilemesi, ayrıca milli ve kültürel değerlere
ayrı bir önem atfetmesi, bununla bağlantılı olarak siyonist yaklaşımı başından beri
benimsemesi nedeniyle, 19. yy.'ın ikinci yarısında başlayan ve 20. yy. boyunca devam
eden Yahudilik tarihinin en kritik dönemlerinde etkin olmuş önemli bir dini anlayış
ve bir harekettir. Bu makalede, dini kaynaklara harfiyen bağlı kalan Ortodoks Yahudilik
ile her türlü dini emirleri ve dini gelenekleri yok sayan reformist yaklaşım arasında
bir anlayışı temsil eden Muhafazakâr Yahudilik çeşitli yönleriyle incelenmektedir.

Anahtar Kelimeler: Yahudilik, Tevrat, Muhafazakâr Yahudilik, Ortodoks Yahudilik,
Reformist Yahudilik, gelenek, değişim

Abstract

Even it can not have a regular development, Conservative Judaism is an important
religious attitude and movement in the most critical phases of Jewısh history beginning
in the second half of the 19th century and continuing through the 20th century.
Its significance emerges due to the following reasons: Its struggle to save Jews
from the ghetto life, its compromising attitute between 'tradition and change',
also its minding of the national and cultural values. This article analyzes Conservative
Judaism from many perspectives. Conservative Judaism represents an intermediary
position and approach between the Orthodox Judaism that obeys the religious sources
strictly, and reformist Judaism that ignores every kind of religious beliefs and
traditions.

Key Words: Judaism, Thorah, Conservative Judaism, Orthodox Judaism, Reformist
Judaism, tradition, change

Kaynakça:

André Chouraqui, Histoire du Judaïsme, Paris 2000.

Isidor Epstein, Le Judaïsme, Paris 1969.

Ar. H., 'Conservative Judaism', Encyclopaedia Judaica, Jerusalem trsz., c.5,
s. 901-906.

Jacob Neusner, 'Conservative Judaism', The Encyclopaedia of Judaism, Leiden 2000,
c.1, s. 95-112.

'Judaisme Conservateur', Dictionnaire Encyclopédique du Judaïsme, edit.: Geoffrey
Wigoder, Paris 1993, s. 591-595.

Hans Küng, Le Judaïsme, Paris 1995.

 

Dipnotlar

1. Yahudiliğin modernizm karşısında geliştirdiği tavırlarla ilgili detaylı açıklamalar
için bkz.: Hans Küng, Le Judaïsme, Paris 1995, s. 277-289.

2. Salomon Schechter, bilim dünyasında Kahire Genizasına ait elyazmaları keşfeden
kişi olarak da bilinmektedir.

3. Isidor Epstein, Le Judaisme, Paris 1969, s. 279.