Love in Religions

Sevgi, tarihte bütün dinler ve medeniyetlerde ifadesini bulmuş
en önemli kavramlardan biridir. Öyle ki, Doğu’dan Batı’ya geleneksel
toplumlardan en karmaşık olanlarına kadar her kültürde mutlaka sevgiye karşılık
gelen bir ifade bulunmaktadır. Sevgi, soyut bir ifade şekli olan kelimelerle
olduğu gibi, somut ve sanatsal ifade şekilleriyle de kendini söz konusu
kültürlerde tezahür ettirmiştir. İnsanlığın ortak paydasını oluşturan bu duygu
dinlerin kutsal metinlerinde işlenmiştir. Sevgi her biri kendi ifade tarzına
göre insanlara mesajını ulaştırmada bir bakıma dinlerin merkezini oluşturmuştur,
denebilir.

En çok dikkati çeken husus ise, sevginin dinlerdeki yerinin
daima en üst düzeyde olmasıdır. Kimi dinlere göre sevgi varlığın gayesi,
kimilerine göre de Tanrı’ya ulaştıran vasıtadır. Kesin olan şu ki, sevgiye yer
vermeyen hiçbir din yoktur. Varlığı belli bir hiyerarşik yapı içerisinde
tanımlayan dinler, insan ile insan arasındaki sevgiye önem vermekle beraber,
insan ile Yaratıcı arasındaki sevgiye çok daha özel bir önem vermektedir.
Araştırmada, öncelikle Çin dinlerinden Taoizm ile Konfüçyanizm’deki sevgi
anlayışına daha sonra da Hint dinlerinden Hinduizm ve Budizm’deki sevgi
anlayışına kısaca değinilecektir. Üçüncü Kısım’da ise, Yahudilik ve
Hıristiyanlık’taki sevgiye ve bunun en yüksek ifadesi olan ilahi aşkın çeşitli
boyutlarına dair bilgi verilecektir.

I. Çin Dinlerinde Sevgi

Genel olarak değerlendirildiğinde, Çin dinlerinin tarih boyunca
farklı “sevgi” anlayışlarına sahip oldukları görülmektedir. Ancak, bu
anlayışların her birinin hem Taoizm’in hem de Konfüçyanizm’in genel karakterine
uygun oldukları görülmektedir.

a. Taoizm’de Sevgi

Taoizm’in kutsal kitabı olan Tao-Te-King’e (M.Ö. 6. yy.) göre,
kozmik kanun olan Tao’nun maneviyatını hakikaten yaşayan kimseler, hareket
etmeme, gayret etmeme, mütecaviz olmama şeklinde de tercüme edilebilecek olan
wu-wei ilkesine uyarlar. Ezeli ve ebedi kozmik kanuna; yani Tao’ya uygun yaşayan
kâmil insan (chih jen) sevgi, merhamet, affetme, sabır ve bütün mahlukata karşı
cömertlikten müteşekkil ilkeler tarafından yönetilir ve onun gereklerine uygun
olarak davranır.

Taoizm’in önemli özelliği, “sevgi“yi diğer her türlü nefsani
arzulardan ayırmasıdır. Bu nedenle Taoistlere göre sevgi; sessizliğe ve sükûnete
dayalı tefekkürün bir ürünüdür.1

b. Konfüçyanizm’de Sevgi

Atalar kültünün belirleyici olduğu Konfüçyanizm’de sevgi nesebe
dayalı bir anlayışa göre değerlendirilmiştir. Konfüçyüs’e (M.Ö. 551-479) göre
sevgi, öncelikle kan bağı ile bağlı olunan ev hanesinden başlayarak aile
fertlerine ve yakın akrabalardan uzak akrabalara doğru genişleyen bir
tecrübedir.

Konfüçyanizm’de sevginin keyfiyeti ve değeri çeşitli kavramlarla
ifade edilmektedir. Bunlardan ilki, “nesebe dayalı akraba sevgisi” anlamına
gelen hsiao’dur ve Konfüçyüsçü ahlak bakımından en temel erdemdir. İkincisi,
“iyi niyete dayalı sevgi” anlamına gelen hao’dur. Üçüncüsü ise, “affetmeye ve
merhamete dayalı sevgi” olan shu’dur.

Hsiao, iyi bir insanın (chün-tzu) en belirgin vasfıdır. Bu
özellik onu en yakın akrabaları olan ailesine, kabilesine ve kavmine bağlayan
bir ahlaki güçtür. Buna göre, bir kimsenin öncelikle ailesine ve mensup olduğu
kabilesine karşı merhametli, şefkatli ve hikmete dayalı bir anlayışa sahip
olması; yani jen (erdemli) olması beklenmektedir. Nezaket, iyi huyluluk ve
diğergamlık, jen olan kimsenin en önemli özelliklerindendir. Bu özellikler, aynı
zamanda insanı hayvanlardan ayıran önemli bir vasıftır.

Konfüçyüs’e göre, “ancak jen olan bir kimse insanların nasıl
sevileceğini ve onlardan nasıl nefret edileceğini bilir.”2

II. Hint Dinlerinde Sevgi

a. Hinduizm’de Sevgi

Sanskritçe’de “sevgi” kavramını karşılayacak birçok kelime
vardır. Ancak, sevgi karşılığında en çok kullanılan kelime kâma’dır. Kâma ismi,
Hindu inancında her türlü nefsani arzular için kullanıldığı gibi, Eski Yunan
inancındaki Eros’un karşılığı olan aşk tanrısı için de kullanılmaktadır.

Hinduizm’de “sevgi”ye manevi bir değer atfedilmesine ilk kez
Bhagavadgitâ’da rastlanmaktadır. “Kendini maneviyata adamak” anlamına da gelen
bhakti, Tanrı Krişna’ya ulaşmanın sevgi ile gerçekleşeceği doktrinini ifade
etmektedir. Yine aynı öğretiye göre, kendini Tanrı aşkına adamış olan bir kimse
belli bir aşamadan sonra Tanrı’yı gerçekten tanımaya başlar; O’nu gerçekten
tanıdıkça da O’nun tabiatına sahip olur ve nihayet O’nunla bir olur.3

b. Budizm’de Sevgi

Öğretisini insanın “aydınlanması” ve “Nirvana”ya ulaşmak için bu
dünyanın acılarından kurtulmak’ doktrini üzerine kuran Budizm, sevgiyi de bu
perspektifle ele almaktadır. Buna göre, insanın bu acılardan kurtuluşunu
sağlayacak çeşitli yollar vardır. Bunlardan biri de “sevgi”ye dayalı
meditasyondur.

Çeşitli meditasyon türlerinden biri olan Brahma Vihara veya Dört
Latif Hal doktrini, sevgiye dayalı bir tefekkürü vaz etmektedir. Sevgiye dayalı
bu dört latif hal şunlardır:

1. Evrensel Sevgi (Metta): Ayırmadan bütün canlı varlıklara
sınırsız evrensel sevgi ve iyi niyetli olmak.

2. Merhamet (Karuna): Acı çeken her canlı varlığa merhamet
etmek.

3. Sempatik Sevinç (Mudita): Başkalarının başarısından,
zenginliğinden ve mutluluğundan sevinç duymak.

4. Hayatı Bütünüyle Kabul Etmek (Upekkha): Hayat önüne ne
çıkartırsa çıkartsın, bu durumu huzur ve sükûnetle karşılamak.4

II. Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta Sevgi

André-Marie Gérard’a göre, Yahudi ve Hıristiyanların kutsal
kitaplarını içeren Kitab-ı Mukaddes’te “kalbin her türlü halini ifade eden bir
dil” bulmak mümkündür: en yüksek anlamıyla ilahî aşktan en basit hissi arzulara;
aile ve çocuk sevgisinden ahbab ve yarân arasındaki karşılıklı muhabbete;
insanlar arası karşılıklı yardımlaşmaya dayalı sehavet gayretinden vefakarlığa,
merhamete ve acımaya kadar sevginin her türlüsü Kitab-ı Mukaddes’te yer
almaktadır.5

Bu kısımda Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında bu sevgi türlerine
dair nakledilen bilgilerin neler olduğuna genel hatlarıyla değinilecektir.

a. Yahudilik’te Sevgi

Eski Ahid, sevginin yukarıda işaret edilen türlerinin tamamını
ifade etmek için birkaç kavram kullanmaktadır. Bunlar, içinde bulundukları kıssa
ve cümlenin bağlamına göre anlamlar kazanmaktadır. Ayrıca, aynı kelimenin çok
farklı anlamlar ifade etmesi, metni ele alan kişinin bakış açısı ve bilgi
seviyesine göre yorumlanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, Eski Ahid’in
çeşitli dillere yapılan tercümelerinde bu kelimelere çok farklı anlamlar
verilebilmektedir.

Sevgi kavramı karşılığında Eski Ahid’de kullanılan kelimeler
şunlardır: aheb veya ahabah, hapes, hasak, hesed, hên ile raham, riham ve rasah
kelimeleri ve bunların türevleri.

Tevrat’ın Levililer kitabında “başkalarını sevme” ile ilgili
“komşunu kendin gibi seveceksin” emri, başlangıçta sadece İsrailoğulları’na
mensup olanları içermekte idi.6 Ancak, söz konusu emrin muhtevası
zamanla “İsrail topraklarına sığınanları” da içerecek şekilde genişletilmiştir:

“Ve diyarınızda bir garip seninle misafir olursa, onu mağdur
etmeyeceksin. Sizinle misafir olan garip aranızda yerli gibi olacak, ve onu
kendin gibi seveceksin; çünkü Mısır diyarında gariptiniz…”7

Bizzat Tanrı İsrailoğulları dışındaki yabancıları sevdiği için,
İsrailoğulları’nın da kendi kavimlerinden olmayanları sevmelerini emretmektedir:

“Çünkü Allah’ınız Rab, o ilahların Allah’ı, ve rablerin Rabbi,
şahısları saymayan ve rüşvet almayan büyük, kudretli ve heybetli Allah’tır.
Öksüz ve dul kadın için adalet eder ve garibe ekmek ve esvap vermekle onu sever.
Siz de garibi sevin.”8

Yahudilik’teki “seçkin kavim” inancı, Tanrı’nın
İsrailoğulları’na olan sevgisine de yansıtılmıştır. Ancak, Tesniye kitabında yer
alan ifadelere dikkatle bakıldığında, Tanrı’nın diğer milletlere göre
İsrailoğulları’nı sevmesi, onların sayısal üstünlükleri ve ırkları sebebiyle
değildir. Tanrı’nın onları sevmesi, Tanrı ile yaptıkları ahid gereğidir. Zira,
İsrailoğulları Tanrı ile yaptıkları ahde vefa gösterdikleri müddetçe Tanrı
onları seveceğine söz vermiştir:

“Çünkü sen Allah’ın Rabb’e mukaddes bir kavimsin; Allah’ın Rab
yeryüzünde olan bütün kavimlerden kendine has kavim olmak üzere seni seçti.
Rabb’inin sizi sevmesi ve sizi seçmesi bütün kavimlerden daha çok olduğunuz için
değildi; çünkü bütün kavimlerden siz az idiniz; fakat Rab sizi sevdiği ve
atalarınıza ettiği andı tutmak istediği için Rab sizi kudretli elle çıkardı ve
kölelik evinden, Mısır kralı Firavun’un elinden sizi kurtardı. Ve bil ki,
Allah’ın Rab, Allah olan O’dur, kendisini sevenler ve emirlerini tutanlar için
bin nesle kadar ahdi ve inayeti koruyan, …. sadık Allah”tır.’9

Tanrı’nın İsrailoğulları’na olan sevgisi Eski Ahid’de metaforlar
vasıtasıyla baba ve annenin oğula veya karı-koca arasındaki sevgiye
benzetilmektedir. Mesela, Süleyman’ın Meselleri’nde şöyle denmektedir:

“Oğlum, Rabbin tedibini hor görme;
Ve onun azarlamasından usanma;
Çünkü baba memnun olduğu oğlu nasıl azarlarsa,
Rab da sevdiğini azarlar.”10

İşaya kitabında ise:

“Fakat Sion dedi: Yehova beni bıraktı, ve Rab beni unuttu.
Kadın emzikteki çocuğunu unutabilir mi ki, kendi rahminin oğluna acımasın?
Evet, onlar unutabilirler, fakat ben seni unutmam.’11

Hoşea kitabında ise şöyle denmektedir:

“Ananızla [İsrailoğulları] çekişin, çekişin;
Çünkü o benim karım değil, ve ben de onun kocası değilim..”12

Eski Ahid’de, Tanrı’ya yönelik sevgi, insanlar arasındaki
sevgiyi ifade eden anlatımlarla dile getirilmektedir. Ancak, Tanrı’ya olan
sevgi, O’nunla İsrailoğulları arasında yapılan ahde gösterilecek vefa ve onun
yolunda hizmet ile ölçülmektedir:

“Ve şimdi, ey İsrail, Allah’ın Rab’den korkmaktan, onun bütün
yollarında yürümekten, ve O’nu sevmekten, ve bütün yüreğinle ve bütün canınla
Allah’ın Rabb’e hizmet etmekten, bugün iyiliğin için sana emretmekte olduğum
Rabb’in emirlerini, ve kanunlarını tutmaktan başka, Allah’ın Rab senden ne
istiyor?”13

Nitekim, Tevrat’ta yer alan ve Hz. Musa’ya verilen levhalarda
yazılı olduğu kabul edilen On Emir’in ilk maddesinde de kendisine Tanrı
tarafından inayet edileceğine dair söz verilen kişilerin “Allah’ı sevenler”
olduğu belirtilmektedir.14 Öyle ki, Tanrı’yı sevmek O’nun emirlerini
yerini getirmekten önce zikredilmekte, böylece yerine getirilecek bir emrin
ilahî sevgiye dayanması gerektiği belirtilmektedir. Bu nedenle, kimi Kitab-ı
Mukaddes araştırmacıları, Yahudilik’te Tanrı’dan korkmanın O’nu sevmekten daha
önemli olduğu sonucuna varmışlardır.15

Aynı şekilde, Tesniye kitabında Tanrı, kendisini sevenlerin
gelecek bin neslini koruyacağını vaad ettiği gibi, kendisinden nefret edenleri
daha bu dünyada iken “yüzlerine karşı” cezalandıracağından söz etmektedir:

“Ve bil ki, Allah’ın Rab, Allah olan odur, kendisini sevenler ve
emirlerini tutanlar için bin nesle kadar ahdi ve inayeti koruyan ve kendisinden
nefret edenleri yok etmek için yüzlerine karşı ödeyen, sadık Allah’tır.
Kendisinden nefret edene ödemekte gecikmeyecek, yüzüne karşı onu ödeyecektir.’16

Hz Davud’a nispet edilen ve geç döneme ait bir metin olan
Mezmurlar’da ise, Tanrı’nın herkese karşı bir sevgisi olduğu ve çok merhametli
olduğu belirtilir:

“Rab Rauftur ve Rahimdir;
Çok sabırlı ve inayeti büyüktür.
Rab herkese iyidir;
Merhametleri bütün işleri üzerindedir”17

Daha önce de işaret edilen Levililer 19/18’de yer alan “Öç
almayacaksın, ve kavminin oğullarına kin tutmayacaksın; ve komşunu kendin gibi
seveceksin…” ifadesi, Yahudi din bilginlerince farklı şekillerde
yorumlanmıştır. Yahudi olmayan bir kimse, “Yahudilik nedir?” diye Yahudi
bilgelerinden Hillel’e (1. yy.) sorduğunda, o şöyle cevap vermiştir: “Hoşuna
gitmeyen bir şeyi başkasına yapmamandır.”18
Hillel’in bu ifadesi, daha sonraları Tevrat’ın Aramice tercümesi olan Jonathan
Targum’unda Levililer’in ilgili sözünün tercümesinde aynen kullanılmıştır. Rabbi
Akiba ise, bu emrin “Tevrat’ta yer alan en önemli ilkelerden biri” olduğunu
belirtir.19 Öyle ki, bu genel ilkeden hareketle birçok emirler
çıkarılabilir: hastaların ziyaret edilmesi, yas tutan ailelerin teselli
edilmesi, nişanlı kimselerin evlenmelerine yardım etme, v.s.

İslam dünyasında yaşamış olan Ortaçağ’ın büyük Yahudi düşünürü
Meymonides , “komşunu kendin gibi seveceksin” emrini daha çok ahlaki bir
anlayışla “Onun hakkında iyi sözler söylemek ve ilmine saygı göstermek” şeklinde
açıklamıştır.20 13. yy.’da yaşamış olan Nahmanides’e göre ise,
“kendin gibi” ifadesinden hareketle, kişinin başkasına olan sevgisinin kendine
olan sevgisi kadar güçlü olmalıdır, şeklinde yorumlamıştır. Öyle ki, insan
kalbindeki her türlü kıskançlığı yok etmeli ve “komşusuna” karşı kendinden daha
fazla hayır dilemelidir.21

Mamafih, Levililer’de yer alan “komşun” ifadesinin tam olarak
kime işaret ettiği tartışmalıdır. Kimilerine göre bu ifade sadece
İsrailoğulları’na işaret etmekte iken, bazılarına göre İsrailoğulları
dışındakileri de kapsamaktadır. Ancak şu bir gerçek ki, söz konusu ifade tarih
boyunca Yahudiler tarafından içinde bulundukları duruma ve şartlara göre
yorumlanmıştır.22

b. Hıristiyanlık’ta Sevgi

Sevgiyi dinin merkezine yerleştiren dinlerden biri olan
Hıristiyanlık, onu kendisini Yahudilik’ten farklı kılacak önemli bir vasıta
olarak da kullanmıştır. Zira, Yahudilik’teki ilahî emir ve yasakları meydana
getiren Eski Ahid’in yürürlükten kaldırılması Mesih’in insanlığa olan sevgisi
nedeniyle kendini feda etmesi sonucunda olmuştur.23 Özellikle
Pavlusçu doktrinin temel dayanağını oluşturan bu yaklaşım, özellikle 4. yy.’dan
itibaren Hıristiyan ilahiyatının esasını teşkil etmiştir. Maamafih, Pavlusçu bu
radikal yorum bir kenara bırakılacak olursa, İnciller’de Hz. İsa’nın Eski Ahid
geleneğini devam ettiren sözleri ve davranışlarının önemli bir yer tuttuğu
görülmektedir.

Yukarıda işaret edilen özelliği nedeniyle Hıristiyanlığın kendi
kutsal kitabı olan İnciller ve Yeni Ahid’in diğer kitaplarında hem insanlar
arası hem de Tanrı ile insan arasındaki sevgiye özel bir önem verildiği
söylenebilir.

Hıristiyanlığın sevgi (agape) konusundaki bu hassasiyeti Matta
İncili’nde Yahudi din adamlarından birinin sorusu üzerine Hz. İsa’nın söylediği
şu sözlerde özetlenmektedir:

‘Ve Ferisiler, İsa’nın Sadukileri susturduğunu işittikleri
zaman, bir araya toplandılar. Onlardan bir fakih, İsa’yı deneyerek ondan sordu:
‘Ey Muallim, şeriatte büyük emir hangisidir?’ İsa ona dedi: ‘Allah’ın Rabb’i
bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün fikrinle seveceksin.’24 Büyük
ve birinci emir budur. Ve buna benzeyen ikincisi şudur: “Komşunu kendin gibi
seveceksin.”25 Bütün şeriat ve
peygamberler bu iki emre bağlıdır.’26

Hz. İsa’ya göre Tanrı sevgisi mutlak bir sevgidir ve hiçbir şey
onun yerini tutamaz:

“Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez; çünkü ya birinden nefret
eder ve ötekini sever, yahut da birini tutar, ötekini hor görür. Siz aynı anda
hem Allah’a hem de Mammona27 kulluk edemezsiniz.”28

İncillerde nakledildiğine göre Hz. İsa, Eski Ahid’de yer alan
“komşunun sevilmesi” anlayışını “düşmanların sevilmesi”ni içine alacak şekilde
genişletmiştir:

“Sen komşunu sevecek”29 ve “düşmanından nefret
edeceksin” denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim: Düşmanlarınızı sevin ve
size eza edenler için dua edin ki, siz de göklerde olan Babanızın oğulları
olasınız.30

Yeni Ahid’in Yuhanna’ya ait metinlerinde sevgi önemli bir
konudur. Nitekim, “Tanrı sevgisi”nin zirveye ulaştığı ve daha sonraki
yüzyıllarda ortaya çıkacak Hıristiyan mistiklerine ilham kaynağı olacak ifadeler
şüphesiz Yuhanna’nın Mektubu’nda yer alan şu sözlerdir:

“Ey sevgililer, birbirimizi sevelim, çünkü sevgi Allah’tandır,
ve her seven adam Allah’tan doğmuştur, ve Allah’ı bilir. Sevmeyen adam Allah’ı
bilmez, çünkü Allah sevgidir.”31

Özellikle Ortaçağ Hıristiyan mistisizminde “Allah sevgidir”
ifadesinden beslenen ilahî aşk, hem dini edebiyatın temel konuları içerisinde
yer almış hem de saf ilahî aşkı merkeze alan tarikatların teşekkülünde önemli
rol oynamıştır. Bu teşekküllerin en önemlilerinden biri “Fidele d’Amore” diye
bilinen tarikattır. İsmi “Aşk Sıddıkları” olarak tercüme edilebilecek olan bu
tarikatın mensupları, her şeyde ilahi aşkı aramayı kendilerine prensip
edinmişler ve onu anlatabilmek için özel sembolik dillerde şiirler kaleme
almışlardır. René Guénon’a göre bunlardan biri, meşhur İtalyan edebiyatçısı
Boccacio’dur. Ona göre, Boccacio’nun meşhur eseri Decameron bu tarikatın temel
prensibi olan ilahî aşk teması üzerine kaleme alınmış bir eserdir. Boccacio,
eserinin daha ilk öykülerinde Tevrat’ın gizemli bilgesi Melkisedek’in ağzından
şunları söylemektedir: “Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam / Hangisinin gerçek
din olduğunu kimse bilmiyor.“ Aşk Sıddıkları’na göre, gerçek iman çeşitli
inançların veya dinlerin dış görüntülerinin altında gizlidir. Eseri yorumlayan
Guénon’a göre, böylece, sahih dinlerin özünde daima aşkın olduğuna işaret
edilmiştir.

Ortaçağ Hıristiyan edebiyatında eserinin temelini ilahî aşka
dayandıran diğer bir meşhur şair ise, Dante’dir. Onun İlahî Komedya adlı
eserinin son kısmını teşkil eden Cennet adlı kitabın son mısrası; yani eserin
son sözleri şöyledir:

“L’Amor che muove il Sole e l’altre stelle”
(Güneşi ve diğer yıldızları hareket ettiren Aşk’tır.)

Yuhanna’nın I. Mektubu’nda yer alan “Tanrı sevgidir” sözü;
Tapınak Şövalyeleri’nin savaş esnasında “Yaşasın Kutsal Sevgi Olan Tanrı”
naralarına ilham kaynağı olduğu bilinmektedir. Kudüs’teki Beytü’l-makdis veya
Süleyman Mabedi’nin koruyuculuğunu yapma misyonunu üstlenmiş olan bu tarikatın
diğer bir özelliği ise, Hz. Meryem’i sevgilerini kendisine yöneltecekleri yegane
ideal kadın olarak kabul etmiş olmalarıdır. Buradan hareketle Hz. Meryem’e
“Notre Dame” yani “Hanımefendimiz” ifadesini de ilk kez onların kullandıkları
nakledilmektedir.

Hıristiyan mistisizmine dair önemli araştırmaları olan René
Guénon’a göre aşk anlamına gelen Latince’deki "amor" kelimesi aslında sadece
"sevgiyi veya aşkı" değil, aynı zamanda "ölümsüzlüğü" de ifade etmektedir. Zira,
"amor" kelimesinin ilk harfi olan "a" harfi, kelimeye menfi anlam veren bir
ektir. Böylece "amor", aynı zamanda "ölümsüzlük" anlamına gelen "a-mor" manasını
da içermektedir. Benzer bir durum Sanskritçe’deki a-mara, a-mrita kelimelerinde
de söz konusudur. Böylece, "amor" kelimesi adeta "ölümsüzlüğün" hiyeroglifik
karşılığı şeklinde yorumlanabilir.32 Bu açıklamalardan da
anlaşılacağı üzere, aslında "aşk" ile "ölüm" arasında çok yakın bir irtibat
vardır. Nitekim, kendisini ilahi aşka ve sevgiye adayan kişinin, bir anlamda
inisyatik olarak bu dünya ile irtibatı kesilmiştir. Yani, bu dünya bakımından
"ölmüş" kabul edilmektedir. Fakat, aynı zamanda yeni bir durum içerisinde
doğarak yaşamaya devam etmektedir. Bu durum, geleneksel dinlerin hemen hemen
tamamında yer alan "inisyatik" ölümdür. Nitekim, benzer bir anlayış sufiler
arasında da yaygındır.

Hıristiyan mistiklere göre ilâhî Aşk, “Âlemin Merkezi”nde yer
alan Süleyman Mabedi (Beytülmakdis) gibidir. Kimileri ise Aşk’ı, "Dünya’nın
Kalbi" ile doğrudan irtibatlı bir sembolizme sahip Mısır mitosunda yer alan
Horus’un amblematik kuşu olan şahin veya atmaca ile temsil etmişlerdir.33
Bu yönüyle "ilahî aşk veya sevgi," insan kalbini Süleyman Mabedi gibi “Âlemin
Merkezi”nde yer alan Dünya’nın Kalbi ile buluşturan bir vasıta olmaktadır,
denebilir.

Kaynaklar:

1. René Guénon, Hıristiyan Mistik Düşüncesi, İstanbul 2005.

2. André-Marie Gerard, Dictionnaire de la Bible, Paris 1989,
s. 66.

3. Petit Dictionnaire de la Bible, Brepols 1996.

4. André-Marie Gerard, Dictionnaire de la Bible, Paris 1989.

5. Kürşad Demirci, Yahudilik ve Dinî Çoğulculuk, İstanbul
2005.

6. J. Bruce Long, ‘Love’, The Encyclopedia of Religion, New
York 1987, c. 9, s. 31-40.

7. Cengiz Erengil, Budizm, İstanbul 2004.

8. A.C. Bhaktivedanta Swami Prabhupâda, Bhagavad-Gîtâ,
(baskı yeri yok) 1986.

Öz

Sevgi, tarihte bütün dinler ve medeniyetlerde ifadesini bulmuş
en önemli kavramlardan biridir. Öyle ki, Doğu’dan Batı’ya geleneksel
toplumlardan en karmaşık olanlarına kadar her kültürde mutlaka sevgiye karşılık
gelen bir ifade bulunmaktadır. İnsanlığın ortak paydasını oluşturan bu duygu
dinlerin kutsal metinlerinde işlenmiştir. Bu çalışmada, öncelikle Çin
dinlerinden Taoizm ile Konfüçyanizm’deki sevgi anlayışına daha sonra da Hint
dinlerinden Hinduizm ve Budizm’deki sevgi anlayışına kısaca değinilecektir.
Üçüncü Kısım’da ise, Yahudilik ve Hıristiyanlık’taki sevgiye ve bunun en yüksek
ifadesi olan ilahi aşkın çeşitli boyutlarına dair bilgiler verilecektir.

Anahtar Kelimeler: Sevgi, dinler, Taoizm, Konfüçyanizm,
Hinduizm, Budizm, Yahudilik, Hıristiyanlık

Abstract

Love is one of the most important concepts which have been
expressed in every religions and civilizations through history. Indeed, every
culture either in East or in West either traditional or very complicated do
possess an expression that corresponds to love. This feeling as one of the
common denominators of humanity is treated in Holy texts of religions. In this
article, the author will firstly discuss the love conception of Taoism and
Confucianism from Chinese religions; and then, of Hinduism and Buddhism from the
Indian religions. The third part of this article will be dedicated to the love
conception in the Judaism and Christianity and as the highest expression of this
to various dimensions of Divine Love.

Keywords: Love, religions, Taoism, Confucianism, Hinduism,
Buddhism, Judaism, Christianity

Dipnotlar:

1 – J. Bruce Long, ‘Love’, The Encyclopedia of Religion, New
York 1987, c. 9, s. 33.

2 – J. Bruce Long, a.g.e., s. 32.

3 – A.C. Bhaktivedanta Swami Prabhupâda, Bhagavad-Gîtâ,
1986, s. 526-527. Ayrıca bkz.: J. Bruce Long, a.g.e., s. 33.

4 – Rahula, 75. Bkz.: Cengiz Erengil, Budizm, İstanbul 2004,
s. 54-55.

5 – André-Marie Gerard, Dictionnaire de la Bible, Paris
1989, s. 66.

6 – Bu durum, Levililer, 19/18’de yer alan “Öç almayacaksın,
ve kavminin oğullarına kin tutmayacaksın; ve komşunu kendin gibi seveceksin; ..”
cümlesinden de anlaşılmaktadır.

7 – Levililer, 19/33-34.

8 – Tesniye, 10/17-19.

9 – Tesniye, 7/6-10. İslam alimleri, buradaki ifadelerden
hareketle, İsrailoğulları’nın Allah’a verdikleri ahde sadık kalmadıkları için
artık O’nun sevgisinden mahrum olduklarını belirtmektedirler. Nitekim, Eski
Ahid’in Tevrat’tan sonraki kitaplarında peygamberler vasıtasıyla da belirtildiği
üzere İsrailoğulları Allah ile yaptıkları ahdi her fırsatta bozmuşlardır. Bu
nedenle, ilahi sevgiye olan mazhariyetleri sona ermiştir.

10 – Süleyman’ın Meselleri, 3/11-12.

11 – İşaya, 49/14-15.

12 – Hoşea, 2/2.

13 – Tesniye, 10/12; 11/13.

14 – Çıkış, 20/6; Tesniye, 5/10: “…ve beni seven e
emirlerimi tutanların binlercesine inayet eden…”

15 – Petit Dictionnaire de la Bible, Brepols 1996, s. 42.

16 – Tesniye, 7/9-10.

17 – Mezmurlar, 145/8-9.

18 – Şabat, 31a.

19 – Levililer’e dair Sifre, 19/18.

20 – Yad, Deot, 6/3.

21 – Dictionnaire Encyclopédique du Judaisme, Paris 1993, s.
67-68.

22 – Konu le ilgili detaylı bilgi için bkz.: Kürşad Demirci,
Yahudilik ve Dinî Çoğulculuk, İstanbul 2005.

23 – Romalılar’a Mektup, 5/8: “Fakat Allah bize olan kendi
sevgisini bununla ispat ediyor ki, biz henüz günahkarlar iken, Mesih bizim için
öldü.”

24 – Tesniye, 6/5.

25 – Levililer, 19/18.

26 – Matta, 22/34-40.

27 – Yeni Ahit’te bir metafor olarak kullanılan “Mammon”
veya “Mamon” ifadesi Aramice bir kelimedir ve her türlü “maddi zenginlik ve
dünyevi güvenin” müşahhaslaşmış şeklini temsil etmektedir.

28 – Matta, 6/24.

29 – Levililer, 19/18.

30 – Matta, 5/43-45.

31 – Yuhanna’nın I. Mektubu, 4/7-8.

32 – René Guénon, Hıristiyan Mistik Düşüncesi, İstanbul
2005, s. 65.

33 – René Guénon, a.g.e., s. 90-91.