Certain Basic Principles for Happiness of the Family
Giriş
İslam’ın önemsediği en önemli kurumlardan bir tanesi aile kurumudur.
Bu kurumun sağlıklı yürümesi için bir takım temel prensiplerin olduğu muhakkaktır.
Bu ilke ve prensipler çeşitli kategorilerde ele alınabilir.
Biz bu çalışmamızda aile mutluluğunu temin eden prensiplerden önemli
gördüğümüz birkaç tanesini dile getirme amacını taşıyoruz.
Ancak bu temel ilkeleri ele almadan önce evliliğe hazırlık niteliği
taşıyabilecek bazı noktaları vurguladıktan sonra; mutluluğu sağlayan esaslarla birlikte
aile kurumuna temel bakışımızı ve mutluluğu gölgeleme ya da engelleme özelliğinde
olabilecek bazı hususlara dikkat çekmek istiyoruz.
İslam’da insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi
bir fark yoktur. Yani, temel hak ve sorumluluklar açısından kadının konumu erkekten
farklı değildir.
Ayrıca, kadın, yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci derecede
bir değere sahip olan bir varlık değildir. Kur’ân-ı Kerim’de, farklı fizyolojik
ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstün veya
ikisi birbirine eşit tutulmak yerine, birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir.
(el-Bakara 2/187) Asla, ikinci sınıf varlık değildir.
Kur’an-ı Kerim’in ‘Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için
birer elbisesiniz.’(Bakara, 2/187) şeklindeki ifadeleri de erkek ve kadının insan
olarak birbirlerine olan ihtiyaçlarına açık bir şekilde dikkat çekmektedir.
Hz. Peygamberin; kadınlardan ayrıca biat alması ve bu hâdisenin
Kur’an-ı Kerim’de açıkça yer alması, (Mümtehine, 60/13) İslam’a göre kadın iradesinin
bağımsızlığını göstermektedir.
İslam’a göre, bir insan olarak erkeğe tanınan temel insan hakları
kadına da tanınmıştır. Buna göre hayat hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun
önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve
onurun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel
hayatının gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından
kadınla erkek arasında fark yoktur.
İslam’ın ilk yıllarında kadının her zaman hayatın içinde olduğu
bilinmektedir. Kadınlar camiye gelirler, Peygamberimizin huzurunda oturur; belki
bugün bile kadınların sormaya cesaret edemeyecekleri kendi özel durumlarıyla ilgili
konuları hiç çekinmeden sorarlardı. Camide ibadetlerini yaparlar, Peygamberimizin
konuşmalarını dinlerlerdi.
Bu uygulama daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Nitekim Hz.
Ömer bir hutbesinde kadınlara verilen mehrin yüksek oranlarda tutulduğunu, bunun
miktarının azaltılması gerektiğini söylediğinde, mescitte bulunan kadınlardan birinin
ayağa kalkıp; “Allah’ın bize vermiş olduğu hakkı sen bizden alamazsın. Çünkü bu,
Kur’an’da bulunan bir hükümdür” diye itiraz ettiği, Hz. Ömer’in de bu itiraz karşısında
“Allah’a şükürler olsun, benim halkımın arasında yanlışımı düzeltecek böyle kadınlar
var” dediği tarihi kaynaklarda kayıtlıdır. Diğer taraftan yine Hz. Ömer döneminde
“Hisbe” denilen görevin, yani pazarlardaki düzen ve ahengi kontrol işlerinin bugünkü
anlamda bir nevi “zabıta” hizmetlerinin kadına verildiği tarihî bir vakıadır.
Kur’an’da nisa/kadınlar isimli bir surenin varlığı, cennetin bir
kadın olarak anaların ayaklarının altına serilmesi; hatta peygamber olması için
bile engel görülmemesi İslam’ın kadına verdiği değeri vurgulayan önemli kanıtlardandır.
Günümüzde kadının ikinci sınıf insan olarak değerlendirilmesi, töre,
adet ve göreneklere kurban edilmesi, geleneklerin din gibi algılanması sonucu kadının
zulüm ve haksızlığa uğraması Cahiliyeye dönüş arzularından başka bir şey değildir.
A- Aile Kurmada Hazırlık Aşaması
Kuşkusuz, çok önemli bir kurum olan aileyi kurmaya niyetlenen adayların
dikkat etmeleri gereken bazı temel prensiplerin olması son derece doğaldır. Bu ilkelerin
bir kısmı şu şekilde sıralanabilir:
1- Evliliği makul süre içerisinde gerçekleştirmek:
Hiç kuşkusuz, çok ciddi bir işte acele yani tedbirsiz ve ihtiyatsız
doğru olmadığı gibi, tesis aşamasında “acele” davranmak da doğru değildir. Çünkü
eksik ya da yanlış yönlendirmeler, zamanla farklı ve önemli sakıncaları beraberinde
getirebilir.
2- Her adayın önce kendisini; akabinde de karşısındaki adayı
tanıması:
Burada kast edilen “karşı tarafı tanıma” meşru olmayan birlikteliklere
meydan verme değildir. Ancak, adayların “meşru zemin” önkoşulu ile –en azından-
kaba hatlarla birbirlerini tanımaları çok önemli sakıncaları önleyebilir. Körü körüne
girişilen ve farklı fıtrat ve yapıları yapay usullerle kaynaştırmaya çalışmak tamiri
imkânsız son ve sonuçları beraberinde getirmeye adaydır. Dolayısıyla adaylar, meşru
ve makul tanıma ve tanışma zeminlerini elde etmenin yanı sıra olgunlaşma dönemlerini
de sağlıklı atlatmaları gerekir. Diğer yandan her aday, her açıdan kendi kendisini
de tanımak ve kavramak zorundadır.
3- Sulh-u umumi ilan etmek:
Başta kendisi, sonra da çevresi ile barışık olamayan adayların başarılı
olmalarını beklemek ham hayalden öteye gitmez. Şüpheci ve alıngan yapılar, kendileri
ve çevreleri ile barışık olmadıklarından bu önemli kurumu kurmaları sakıncalı olabilir.
Aile kurumunun kendisiyle barışık olmayan insanların insafına terk edilmesi israf
derecesinde bir lükstür.
4- İlk adım sürecinde yalan ve hayalden uzak durmak:
Teşebbüsün yeni başladığı dönemlerde gizlenen gerçekler, bilahere
güven bunalımına sebebiyet verir. Bu yüzden adaylık aşamasında dürüstlük ve gerçekçiliği
elden bırakmamak gerekir. Elbette gerçekçi olmak, kırıcı dil ve üslup kullanmak
anlamına gelmez. Ölçülü ve seviyeli ifadeler ile de gerçekler dile getirilebilir.
B- Aile Kurmada Temel Yaklaşımlar
1- Evliliğin önemli bir sünnet olduğunu unutmamak:
Hz. Peygamber’in sünneti olan evliliğin kuruluş ve idamesi de yine
aynı anlayış çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerekir. Nitekim Allah Resulü buyuruyor
ki: “İmkân bulanlarınız evlensin; çünkü gözü ve iffeti en iyi koruyan evliliktir.”
(Buhari, Nikah, 2-3) Sünnet olduğu vurgulanarak kurulan bu müessese, aynı anlayış
ile sürdürüldüğünde olası problemler de aynı bakış tarzı ile çözüme kavuşturulur.
2- Evlenmeyi kolaylaştırmak ancak “ciddiyeti” ihmal etmemek:
Kuşkusuz, evlenme ve evlendirmede kolaylık sağlamak esas olmakla
birlikte; bu kurumu ciddiye almak da dikkat edilmesi gereken önemli bir noktadır.
Nikâhı hafife alıcı tavır ve davranışlar, yanlış bir takım sonuçları doğurur. “Kolaylaştırmak”
ve “ciddiyetsizlik” birbiriyle iltibas ettirilmemesi gerekir. Kurumu laçkalaştırıcı
yaklaşımlar, son derece yanlış ve tehlikelidir.
3- Evlilik kurumunu belirleyici ve tayin edici faktörü belirlemede
samimi olmak:
Evlenmeyi belirleyen faktörlerin “güzellik”, “zenginlik”, “soy-sop”
ve “dini/ahlaki bütünlük” olduğu ve Hz. Peygamber’in özellikle sonuncusuna dikkat
çekip tavsiye ettiği bilinen bir husustur. İşte bu önemli kurumun kurulmasını belirleyen
faktör ya da faktörlerin sağlam belirlenmesi ve bu doğrultuda karar verilmesi esastır.
Söz gelimi, esas alınan temel faktörün “güzellik” ya da “zenginlik”
gibi geçici ve maddi olması durumunda; bunların “ortadan kalkması” veya “zedelenmesi”,
kurumu sarsacaktır. Çünkü “asıl” olan faktör “yok” olmuştur. Bu yüzden Allah Resulü,
“sağlam”, “sürekli” ve “etkin” faktöre dikkat çekmiştir.
4- Aile ortamını gönüllü bir eğitim platformuna dönüştürmek:
Aile kurumunda eğitici program seanslarının olması bireyleri birbirine
bağlar. Ciddi meşguliyetler, kişileri ciddi seviyelere yükseltir. Bu seansların
sosyal statü ve ihtiyaç durumuna göre belirlenmesi esas olmakla birlikte; ailede
ihmal edilmemesi gereken en önemli eğitim seansı dine dair olanıdır. Özellikle çocukların
yaş durumları göz önünde bulundurularak, Kur’an okuma, namaz kılma ve toplumsal
sorumluluk bilinci kazandırma alıştırmaları, altı çizilmesi gerek önemli uğraşlardır.
Hatta duruma göre; günlük/haftalık okuma seansları aile bireylerini kaynaştırma
adına yapılması gereken en önemli eğitim dilimleridir.
5- Ailedeki her bireyin fikir ve düşüncesine önem vermek:
Ailedeki her birey önemli olduğu gibi fikir ve düşüncesi de dikkate
alınması gereken ehemmiyettedir. Başka bir deyimle “katılımcı” aile modeli kişilik
gelişimini olumlu etkiler. Bu bakımdan belli periyotlarla karşılıklı saygı ve sevgi
çerçevesinde özel gündemli “görüşme geceleri” düzenlemek ve bu platformda “herkese”
söz hakkı vermek yapılması gereken önemli bir görevdir. Bu tavır, aile bireylerinde
birlikte yaşama ve paylaşma alışkanlığını giderir.
6- Olabilecek anlaşmazlıkları “dışarıya taşırmadan” çözümlemek:
Her yerde olduğu gibi ailede de bir takım problemlerin meydana gelmesi
doğaldır. Önemli olan bu sıkıntıları yerinde ve makamında çözmektir. Dış müdahaleler,
genellikle problemi çözme yerine daha da girift hale getirir. Kaybedilen her şeyi
yerinde aramak esas olduğuna göre; problemi de kendi karargâhında çözümlemek, temel
ilke olmalıdır.
7- Ailede karşılıklı sevgi ve saygı esastır:
Aile kurucularının ve diğer bireylerin karşılıklı sevgi, saygı ve
şefkatleri, birbirlerine verdikleri değerin göstergesidir. Bunların tek taraflı
olması düşünülemez. Saygı bekleyenin sevgi ve şefkat dolu olması temel ilkedir.
Şefkat ve muhabbet elbette ki, ihtiramın karşılığıdır.
8- Aile ortaklığı temel ilkedir:
Ailedeki her birey, “farklı” güç ve kabiliyetlerle donatılmıştır.
Bu yüzden bu kurumun, bir tahakküm ve iktidar yarışı için bir müsabaka meydanı olmadığı
bilinmelidir. Yani aile ortamı; herkesin, fıtratı doğrultusunda katkı sağladığı
ve beraber yönettiği bir yerdir. Müşterek yönetim ve katkı esastır. Elbette “işbölümü”
çerçevesinde kimi bireyler, iç işlerde; kimi bireyler de dış işlerde görev alacak
ve yetki kargaşasına meydan vermeyecektir. Her bireyin bir noktada temayüz etmesi
son derece doğaldır. Bir kısmı daha güçlü bir fiziğe sahip iken, bir kısmı da şefkatte
zirvededir. Dolayısıyla, hiçbir özellik kendi sahibine her hangi bir ayrıcalık kazandırmaz.
Her birey kendi alanında yetki sahibidir.
9- “Boşama” sözcüğünü şaka olarak dahi kullanmamak:
Boşama kelimesi aile sözlüğünden silinmeli ve bu kelimenin güzelim
ortamda kullanılması yasaklanmalıdır. Bu ifadenin olur/olmaz bahanelerle dile getirilmesi,
zamanla onu normal hale getirir. Oysa boşama, bütün çözüm yollarının tükenmesi durumunda
başvurulması gereken son çaredir. Çünkü Allah’ın en sevmediği helal boşamadır. (Ebu
Davud, Talak, 3)
Fıtratları farklı ve yanlış karar sonucu birbirlerine mahkûm edilen
bireylerin başvurabileceği bu sevimsiz helal elbette sevimsiz bir çözüm olarak varlığını
sürdürecektir. Ancak bu, normal dışı ve sıra harici bir çözümsüzlük çözümüdür.
10- Taklit, teşvik ve ikaz gündemde olmalıdır:
Buradaki taklitten maksat, bireylerin birbirlerinde tespit ettikleri,
güzellikler noktasında taklit olayıdır. Teşvik de bu güzelliklere çağrı niteliğini
taşır. İkaz da bu noktalardaki ihmallerde devreye girer. Ancak ikazlar için güzel
ifadelerin kullanılması da temel esastır. Aksi takdirde iyilik ve güzellik makes
bulmada zorlanır. Her konuda olduğu gibi; bu konuda da Hz. Peygamber en güzel örnektir.
11- Çocuk yetiştirmede ortak sorumluluk:
Evin en güzel meyveleri olan çocukları, İslam’a ve insanlığa faydalı
bireyler olarak yetiştirmek ebeveynin ortak sorumluluğudur. Bu da bu görev noktasında
her birisinin kendisini sorumlu hissetmesiyle aşılır. Karşılıklı tam destek olmadan
güzel sonuç almak mümkün değildir.
12- Ev işlerinde paylaşım esastır:
Kuşkusuz, erkek ya da kadınların daha çok başarılı oldukları ev
işi alanlarının olması bilinen bir gerçektir. Bu yüzden her birey, kendi fıtratına
uygun işleri yapma konusunda Hz. Peygamberi taklit etmesi beklenir. Hiçbir birey,
ev işi konusunda kendisini muaf ya da ayrıcalıklı görme yetkisine sahip değildir.
Bu konuda tek taraflı ihaleden söz edilemez.
C- Ailede Mutluluğun İp Uçları
Mutlu bir ortamda yaşamak her insanın temel arzusudur. İnsanın en
çok huzur bulması gereken mekânların başında da hiç şüphesiz küçük bir cenneti sayılabilecek
aile yuvası gelir. Bu mutluluğu yakalayabilmek için bazı temel prensiplerden şöylece
bahsedilebilir:
1- Mutluluğun ilk adımı sevgidir:
Hiç şüphesiz sevgiden yoksun ve güvenden mahrum bir aile ortamında
mutluluktan söz etmek neredeyse imkânsızdır. Sevgisiz işlerde despotluk ve isteksizlik
kokusu geldiği gibi; güvensiz ortamlara da şüpheciliğin hâkim olduğu bilinen bir
gerçektir. Sevgi ve güvenin fethetmeyeceği hiçbir kalp yoktur. Gönülde taht kurmanın
temel esası sevgidir.
2- İlgi ve destek:
Kadın ya da erkek; her başarılı ferdin arkasında genellikle karşı
cinsten bir aktörün olduğu rahatlıkla söylenebilir. Aile ortamındaki ilgi ve destek,
hanımefendi ile beyefendinin karşılıklı olarak esirgememeleri gereken unsurların
başında gelir. İlgi ve destek gören her ferde cesaret ve güven gelir. Kendisine
güvenen ve ölçülü cesarete sahip olan erkek ya da kadın başarıya önemli bir adım
atmış demektir.
3- Sağlam iletişim:
Sağlamdan kastımız; direkt, açık ve net bir şekilde kurulan iletişimdir.
Soru işaretlerinden arındırılmış olarak gerçekleşen aracısız iletişim samimiyetin,
dürüstlüğün ve netliğin göstergesi ve mutluluğun teminatıdır.
4- Ferdî hürriyet:
Ölçülü ve makul çerçevede gerçekleşen ve meydana gelen farklılıklar,
kişinin doğuştan gelen haklarından sayılmalıdır. Aile fertlerinin, birbirleri için
tanıdıkları makul serbestiyet hakkı kişiyi mutlu kılar. Kendi düşünce ve yaklaşımlarına
saygı gösterilip değer verildiğini gören insaflı fert, aynı güzelliği ortağı için
de hak olarak görür.
5- Nezaket:
Mutluluğu temin eden önemli faktörlerden bir tanesi de karşılıklı
nezaketin sergilenmesi gerçeğidir. Nezaket gören, nezaket gösterir. İçten sergilenen
kibar bir davranış muhatabı teslim alır ve tarifi imkânsız bir mutluluk bahşeder.
6- Pozitif yaklaşım:
Pozitifliğin sınırlarını geniş tutmak mümkündür. Olayları güzel
yönleriyle tahlil etmek ve güzel düşünmek aileye mutluluk katan önemli bir unsurdur.
Aile içerisinde meydana gelebilen tartışmaları yönetmek bile bu kategoride değerlendirilebilir.
Kişilikli, rencide etmeden ve yapıcı bir üslûpla yapılan tartışmalar gerçeği ortaya
koymaya yarayan fikir alış verişi şeklinde cereyan eder. Aile fertlerinin birbirlerine
sevecen davranmaları dahi pozitif yaklaşımın ürünüdür. Nebevî tebessümün farklı
bir versiyonu olan sevecenlik, gönülleri fethetmenin önemli bir yoludur. Şüphesiz
bütün bu yaklaşımlarda mutluluğun izlerini yakalamak mümkündür.
7- Her yaşanan günü son günmüş gibi değerlendirmek:
Hayatlarını müşterek sürdüren aile fertlerinin birbirlerine kıymet
vermeleri ve her günlerini sanki beraber yaşayacakları son gün olarak algılamaları
onları birbirine bağladığı gibi mutluluklarını da arttırır.
8- Sabır:
Her insanın bazen bilerek veya bilmeyerek işlediği bir takım eksik
ya da yanlışlıklar olabileceği gibi; bu yanlışı işleyenler, ailenin temel direkleri
de olabilir. Böyle bir durumla karşılaşıldığında hemen tehevvüre kapılmaya gerek
yoktur. Pek çok problemin üstesinden gelebilen sabır, burada da etkili olabilir.
Sabır, mutluluğu sağlayan önemli bir unsurdur.
D- Mutluluğu Baltalayan Bazı Durumlar
Aile kurumundaki mutluluğu gölgeleyen ya da ortadan kaldıran pek
çok noktanın olduğu söylenebilir. Bir kısmına işaret kabilinden şunlar söylenebilir:
1- Akrabaların kötülenmesi:
Ne bay ne de bayan; hiç kimse, hayat arkadaşının kendi akrabalarını
tenkit etmesini ya da küçümsemesini hoş karşılamaz. Bu durum mutluluğu sarsan önemli
bir husustur. Zaten karı-koca olan bu fertlerin akrabaları da artık ortaktır. “Senin
akraban”, “benim akrabam” tabirleri hatalıdır. Çünkü akrabalar artık müşterek olmuştur.
Ancak, özellikle karşı tarafın akrabaları küçümsendiğinde ya da horlandığında nefis
devreye girer ve kendisine özel pay çıkarır. Hatta kişisel tercihlerin horlanmasını
ya da alaya alınması da bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Karşılıklı alay etmeler
ve küçümsemeler sıkıntının temel faktörlerinden birisidir. Bu yüzden bu hataya düşmemek
gerekir.
2- Dedikodu:
Aile mutluluğunun baş düşmanlarından bir tanesi de dedikodu alışkanlığıdır.
Önemli sohbet ve okumaların ihmalinden kaynaklanan bu hastalık, mutluluğu dinamitlemektedir.
Dedikodulara önem veren ailelerde huzur aramak hayaldir. Herkes, her an patlamaya
hazır bir dinamit gibidir. Ayrıca, dedikodular dolayısıyla ortada bir güvensizlik
vardır. Dedikodulara önem vermemek problemi hafifletir. Dedikodular, her zaman beraberinde
yeni dedikodular üretir. Önemsenmediği takdirde kökleri kurur.
3- İhmaller:
Aile toplantıları, özel vakit ayırmalar ne kadar mutluluk vesilesi
ise bunun ihmali de o denli sakıncalıdır. Kâinatta boşluğa yer yoktur. Sevgi ve
ilgi ile doldurulmayan gönülleri mutsuzluk ve fitne bulutları kuşatır. Aile efradının
ihmal edilmesi, huzursuzluk, mutsuzluk ve güvensizlik duygularını geliştirir. Bu
yüzden aile fertlerinin birbirlerini kesinlikle ihmal etmemeleri gerekir. Basit
gibi algılanan “vakit ayırma” ve “değer verme” hususları son derece önemli, mutluluk
sağlayan etkenlerdir.
4- Maddeyi önemsemek:
Ekonomik refahın her zaman mutluluk getirmediği bilinen bir husustur.
Aile bireylerinin birbirlerinin manevi değerlerine önem verme yerine maddede boğulmaları,
mutsuzluk kaynağı olabilir. Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir;
göz ise maneviyatta kördür.
5- Yersiz, zamansız ve orantısız istekler:
Her şeyin bir makul zamanı olduğu gibi; talep ve istekler için de
“eşref saati” kollamak en doğrusudur. Uygunsuz bir zamanda veya ortamda iletilen
bir takım talepler makes bulmadığı gibi mutsuzluk ve sıkıntıyı da beraberinde getirir.
Sonuç
Bir yaratılış mucizesi olarak insanı şekillendiren Yüce Allah, bu
mucizenin devamını da kadın-erkek birlikteliğine; yani kutsal aile kurumuna bağlamıştır.
Kur’an’ın deyimiyle “ülfet ve ünsiyet” hikmetine dayalı olan bu
birliktelik çeşitli esaslar üzerine bina edilmiştir.
Her şeyden önce, yukarıda işaret ettiğimiz mucize, bir “aile mahremiyeti”
çerçevesinde meydana gelmekte ve mahremiyetin sırrı “özel bir sevgiyle” pekişmektedir.
Bu sevgi, aslında insanın tabiatında derç edilmiş olan “çok özel bir ruhi durum”
ile gerçekleşir ve bu bir zorunlu bir ihtiyaçtır.
Önemli bir psikolojik temel olan söz konusu ilke, “insanın en fazla
ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut olmasıdır” şeklindeki
tespitle kendini gösterir. Gerçek anlamdaki mutluluk, karşılıklı kalbî bağla gerçekleşir.
Ancak bu sıradan bir bağ değildir.
Bu yüzden bu mukabiliyetin gerekliliği ve gerekçesi için de: “Her
iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine
ortak; gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine yardımcı ve muavin olsunlar” açıklaması
yapılmıştır. Böylece lezzetler, paylaşıldıkça artacak; kederler ise paylaşıldığı
için hafifleyip azalacak; belki de yok olacaktır.
Bu paylaşım, hem yükü hafifletir; hem de insanın yapısına uygunluk
arz eder. Çünkü orijinal deyimiyle: “Bir işte mütehayyir olan veya bir şeye dalarak
tefekkür eden adam, velev zihnen olsun, ister ki, birisi gelsin, kendisiyle o hayreti
o tefekkürü paylaşsın.” Gerçekten, şaşkınlık ve hayretler içerisinde kalakalmış
bir insanın; ya da bir güzelliği tespit eden bir mütefekkirin en çok mutluluk ve
haz duydukları şey, birisinin gelip kendi duygu ve düşüncelerine duygularına ortak
olmasıdır.
Mutluluğu temin eden diğer bir esas da ailedeki temel anlayışın
ahlaki normlara uygun olmasıdır. Zaten, ahlakilik de, çirkin huylardan uzak durmakla
sağlanır ki, bu da iman temeline dayanır.
“Kalbe mukabil bir kalb” formülüyle kurulan ailelerde gerçek anlamda
sevgi, aşk ve şevk değişimi vardır. Bunun sonunda da: “Ebedi arkadaşlık” anlayışı
gelişir. Bu gelişme sonucunda da hedefler büyütülür.
Aynı Allah’a inanan, kâinattaki eserleriyle ve görünün tecellileriyle
tanınma durumunda olan yüce Yaratıcı, kurulan müesseseyi, cennetten bir köşe haline
getirir. Böylece: “Her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti kendi
hanesidir” hakikati gerçekleşir.
İman esaslarına inanan insanların, oluşturdukları beraberliklerde
şu unsurlar da göze çarpar:
a) Eşler arasındaki teşvik unsuru gelişir. Özellikle, dini alandaki
taklid ve birliktelikler, çok önem kazanır. “Ne mutlu o kocaya ki, kadının diyanetine
bakıp taklid eder. Refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur”
ilkesi bu açıdan önemlidir. Sonuçta, kadın-erkek, birbirlerinin güzelliklerini taklit
etmek suretiyle mutluluğuna mutluluk katar.
Kuşkusuz bu taklid meselesi, kadınlar için de geçerlidir: “Bahtiyar
o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp ‘ebedi arkadaşımı kaybetmeyeyim’ diye takvaya
girer.”
b) Eşler arasında güven vardır. Aile hayatını oluşturan temel direklerden
biri güvendir. Çünkü: “Bir ailenin, saadet-i hayatiyesi, koca ve karı arasındaki
emniyet-i mütekabile ve samimi bir hürmet ve muhabbetle devam eder.”
c) Aile bireyleri, sürekli olarak faydalı konuları gündemine alır
ve böylece bunlar: “Hanelerini küçük bir medrese-i Nuriye ve mekteb-i irfan yapmışlardır.”
d) Zararlı bir şeyle meşgul olmazlar… Gündemleri hep yararlı maddeler
ile doludur. Kuruluşu ilkeli, devam süreci de ilkelidir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki: Teenni ile kurulması gereken aile kurumunun
nezaket, affedicilik, sabır ve paylaşım esaslarına dayandırılması zorunludur. Karşılıklı
sevgi ve ilgi ile devam ettirilecek olan bu mutlu müessesenin ihmal, tenkit ve dedikodularla
zindana çevrilmemesi gerekir.
Öz
Aile kurumu, İslam’ın önemsediği en önemli kurumlardan biridir.
Bu kurumun sağlıklı yürümesi için bir takım temel prensiplerin olduğu muhakkaktır.
Bu ilke ve prensipler çeşitli kategorilerde ele alınabilir. Bu çalışmada aile mutluluğunu
temin eden prensiplerden bir kısmı dile getirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aile, mutluluk, evlilik, sevgi, saygı, boşama
Abstract
Family is one of the most significant issues considered by Islam.
In order for a healthy family, certain basic principles should be taken into consideration.
These principles can be evaluated in various categories. This study explains some
of the principles providing happiness of a family.
Key words: family, happiness, marriage, love, respect, divorce