“Acceptable women” of the Republic

Osmanlı İmparatorluğu’nda “Batı” eksenli modernleşme hareketleri
18. yüzyılın sonlarında başlamıştır. Modernleşme hareketlerinin esas dönüm noktasını
Tanzimat Dönemi oluşturmaktadır. Özellikle idari alanda merkezileşme çabaları, laikleştirme
hareketi, eğitimin devletleştirilmesi ve modern okulların kurulmasına hız verilmesi
bu dönemin en önemli gelişmelerindendir (Berkes, 2002:214-220). Tanzimat Dönemi,
Osmanlı toplumunda değişimleri beraberinde getirmiştir. Bu değişimlerden en önemlisi,
sınırlı da olsa kadınların toplumsal hayata katılmaya başlamasıdır. Bu dönemde bazı
kanunlarda kadınlar lehine değişiklikler yapılmış ve fikir ve edebiyat dünyasında
kadınlara yeni haklar tanınmasını savunan yazılar kaleme alınmaya başlanmıştır (Taşkıran,
1973:24).

II. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra kadın dernekleri kurulmuş,
kadınların kamusal hayatta yer almasının temelleri atılmıştır. Ebelik, hemşirelik,
yazarlık ve öğretmenlikle başlayan iktisadi ve toplumsal hayata katılma süreci,
1908 sonrası kadın derneklerinin kurulmasına tanıklık etmiştir. İkinci Meşrutiyet’in
ilanı sonrasında ortaya çıkan özgürlük ortamı kadını toplumsal hayatta daha etkin
bir konuma yerleştirmiştir. Kadının bu dönemde farklı toplumsal katmanlarda görünürlük
kazanmasında İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) tarafından kadınlara yönelik yürütülen
çalışmalar da etkili olmuştur. 1908 sonrası, kadın meselesi milli bir kültür ve
iktisat meselesi olarak ele alınmış ve birçok kadın derneği kurulmuştur.

Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı dönemlerinde yükselen Türk
milliyetçiliği, cemiyet tarafından siyasi, hukuki, ekonomik ve toplumsal yaşamda
öne çıkan bir ideoloji olarak kullanılmaya başlanmıştır (Ünüvar, 2001:129-143).
Kadın kimliği de bu ideolojik dönüşümle birlikte yeniden tanımlanmıştır. Modernleşme
hareketi dönüşen ideolojik konumlanmayla birlikte kadının aile ve nüfus politikalarında
bir “araç” olarak kullanılmasına zemin hazırlamıştır. Kurtuluş Savaşı yıllarında,
kadınlar işgalci güçlere karşı direniş hareketleri örgütlemişler, kimi zaman da
fiili olarak savaşa katılmışlardır. Öte yandan, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte,
Kemalist devlet elitlerinin geleneksel toplumsal yapının tasfiyesi amacıyla kadınların
statüsünde yapmak istedikleri düzenlemelerle kadın kimliğini bir “amaç” haline getirdikleri
dile getirilmektedir (Berktay, 1994:2). Kemalizm ve Cumhuriyet’e geçiş, geçmişten
önemli bir kopuşu da meydana getirmiştir. Kadın da geleneksel toplumdan kopuşun
simgesi olarak, bir “sembol” haline gelmiştir (Durakbaşı, 2002:23). Diğer bir ifadeyle
kadın, “Batılılaşmanın simgesel bir göstergesi” haline gelmeye başlamıştı.

Modernleşmenin sembolü olarak görülen/gösterilen Türk kadını, 1923
sonrası başlayan reform hareketleriyle hem yasal zeminde hem de siyasal zeminde
önemli haklar edindiler. Cumhuriyet’in ilk kuşak kadınları tarafından bu reformlar,
demokratik bir toplumun gelişmesi için kaçınılmaz olarak değerlendirilmiştir (İnan,
1968:2). Kimi akademisyenler ve yazarlar ise cumhuriyet döneminde yürütülen kadın
politikalarının büyük bir simgesel ve stratejik öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır.
Bu bağlamda Deniz Kandiyoti, bu politikaların Kemalist devrimin başat amaçlarından
olan gelenekselle mücadeleye ve dinin kamusal alandan tasfiyesine hizmet amacıyla
yürütüldüğünü ileri sürmektedir (1990:301-302).

Öte yandan, cumhuriyet dönemiyle birlikte, laik-ulus devletin kurulma
sürecinde, İslami kurum ve değerlere açılan savaşta, kadınların önemli bir hareket
noktası olduğu İslam ataerkilliğinin yerine güçlü bir kadın kimliğinin konmasının
hedeflendiği de dile getirilmektedir. (Kartal, 2008:228). Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde
‘yeni kadının’ şekillenmesinde, Atatürk’ün kadın konusundaki görüşleri önemli bir
yer tutmaktadır. Atatürk gerek reformların oluşturulma sürecinde ve gerekse yaptığı
konuşmalarla, kadınların geleneksel bağlardan kurtulmasını teşvik etmiş ve milli
ideallere sahip yeni bir kadın kimliğinin çıkarılmasını sağlamıştır.

Atatürk’ün eşi Latife Hanım, kadınlarla ilgili reformların yürütülmesinde
çağdaş Türk kadınının ve modernliğin simgesi haline gelmiştir. Kadınların toplumsal
statülerinde yaşanan ilk gelişme eğitim alanında olmuştur. Eğitimin yalnızca kalkınma
açısından değil, politik sosyalizasyon aracı olması, Cumhuriyet döneminde eğitime
büyük önem verilmesini beraberinde getirmiştir.

Kadınların toplumsal statüsünde yaşanan bir diğer gelişme Medeni
Kanunun kabulü ile yaşanmıştır. Medeni Kanunun en büyük başarısının aile kurumunun
üzerinde devlet kontrolünü sağlaması olduğu ileri sürülmektedir. Yasa çokeşliliği
yasaklamış, çekirdek aileyi hukuken düzenlenip korunacak bir kurum haline getirmiştir
(Kırkpınar, 1998:19). Öte yandan, kadınların sosyal koşullarını iyileştirmek için
yapılan reformların yanında çalışma hayatlarıyla ilgili düzenlemelere de gidilmiştir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadınlara yönelik olarak yapılan sosyal
ve kültürel alandaki yeni düzenlemelerle birlikte, kadın kimliğinin Batılı kadın
kimliğine benzemesi için büyük çaba gösterilmiştir. Bu bağlamda ilk kez 1929 yılında
güzellik yarışması düzenlenmiş ve Türk kadınına eğitsel, sosyal ve siyasal alanlar
dışında da “makbul” bir kimlik kazandırılmıştır.

II. Meşrutiyet dönemiyle hız kazanan yeni bir kadın kimliği oluşturma
projesinin, Tanzimat’tan beri devam eden kadının İslami kimlikle tanımlanmasının
“Batılı” kimlikle değiştirilmesine ve Cumhuriyet iktidarının güçlenmesiyle, Tanzimat
dönemindeki kadın kimliğinden mutlak bir kopuşa zemin hazırladığı bilinmektedir.
Modernleşme projesinde yeni kadın, hayata geçirilen birçok reformla toplumsal ve
ekonomik hayatta önemli kazanımlar sağlamıştır. Bununla birlikte, reformları gerçekleştiren
milliyetçi kadroların hedeflerinin kadınları modernleştirmek ya da kadınların özerkliğini
artırmak değil, kadın kimliğini ulusal kalkınma hedefleri doğrultusunda şekillendirmek
olduğu iddia edilmektedir (Kandiyoti, 1997: 163).

Kaynaklar:

Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul, Yapı Kredi
Yayınları, 2002.

Berktay, Fatmagül, “Türkiye’de Kadın Hareketi: Tarihsel Bir
Deneyim” Kadın Hareketinin Kurumsallaşması, Fırsatlar ve rizikolar, İstanbul, Metis
Yayınları, 1994.

Durakbaşı, Ayşe, Halide Edip –Türk Modernleşmesi ve Feminizm,
İstanbul, İletişim Yayınları, 2002.

İnan, Afet, Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması, İstanbul,
Milli Eğitim Basımevi, 1968.

Kandiyoti, Deniz, “Kimlik Kavramı ve Yetersizlikler”, Cariyeler,
Bacılar, Yurttaşlar: Kimlikler ve Toplumsal Dönüşümler, İstanbul, Metis Kadın Araş.
, 1997.

Kandiyoti, Deniz, “Ataerkil Örüntüler”, Kadın Bakış açısından
1980’ler Türkiye’sinde Kadın, der. Şirin Tekeli, İstanbul, İletişim Yayınları, 1990.

Kırkpınar, Leyla, “Türkiye’de Toplumsal Değişme Sürecinde Kadın”,
75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, 1998.

Taşkıran, Tezer, Cumhuriyet’in 50. Yılında Türk Kadın Hareketleri,
Ankara, Başbakanlık Basımevi, 1973.

Ünüvar, Kerem, “İttihatçılıktan Kemalizme, İhya’dan İnşa’ya”,
Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce-Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası Tanzimat Ve
Meşrutiyet’in Birikimi, C:1, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001.

Öz

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana tarihsel süreç içerisinde devlet
elitlerinin modernleşme projesini gerçekleştirirken yeni bir vatandaş tipi inşa
etme aşamasında kadın kimliğini Kemalist-milliyetçi ideoloji etrafında şekillendirdikleri
bilinmektedir. Tanzimat’tan beri İslami kimliğiyle tanımlanan kadının, 1923 sonrası
devlet söylemi düzeyindeki medeniyetin bir göstergesi olarak bu kimliğinden soyutlanarak
ön planda tutulduğu bilinmektedir. Öte yandan, II. Meşrutiyet’ten sonra ortaya çıkan
özerk kadın örgütlenmelerinin, Cumhuriyet iktidarının güçlenmesiyle etkinliklerini
yitirmesi bu süreçte gözlemlenen bir diğer husustur. Bu bağlamda, Cumhuriyet ile
birlikte benimsenen modernleşme projesinde kadınlar Batılılaşmanın simgesi olarak
yansıtılmış, belli haklar ve yükümlülükler kazanmış bunun yanında Batılı Cumhuriyet
imajının da başat imgesi olmuşlardır.

Anahtar Sözcükler: Kadın, II. Meşrutiyet, Cumhuriyet, modernleşme,
kadın kimliği

Abstract

It is known that, from the formation of the Republic up until now,
in a historical process, the state elites shaped the woman identity within the framework
of a Kemalist-nationalist ideology in the structuring of a new citizen, while carrying
out the modernization project. The woman who had been known with her Islamic identity
since the Tanzimat era was pulled to the fore without her Islamic identity by the
state elites after 1923. On the other hand, the autonomous woman movements that
emerged after the Second Constitutional Period lost their influence along with the
enhancement of the Republic. In this context, in the modernization project adopted
with the formation of Republic, the women were reflected as the symbol of westernization.
Also they were granted some rights and duties while carrying the dominant image
of western Republic.

Key Words: Woman, Constitutional Monarchy, Republic, modernization,
woman identity