Mesleki ve Siyasî Ahlâkın Afetlerle İlişkisi

The Relationship Of Professional and Political Ethics and Disasters

Hüseyin UZUN, Prof. Dr., Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi, Öğretim Üyesi

 

Özet

Bu çalışmanın amacı siyasi ahlakın, meslek ahlakının, görev ahlakının, vatandaş ahlakının, kamu ahlakının, birey ve toplum ahlakının doğal afetlerde mal ve can kayıplarına sebep olabilen felaketlere dönüşmesindeki etkisini incelemektir. Bu amaç doğrultusunda ahlaki değerlerin şekillenmesinde rol oynayan semavi dinlerin, vicdanın, sorumluluk bilincinin süreçte nasıl rol oynadığı hakkında bilgi verilecektir. Meslek ahlâkı ile siyasi ahlak arasında nasıl bir ilişkinin var olduğu üzerinde durulacaktır. Siyasi ahlâk bilinci kapsamında hesap verme, şeffaf iş görme ve başarısızlık nedeniyle istifa etme mekanizmalarının çalışıp çalışmadığı hakkında çeşitli ülkelerden örnekler verilerek, doğal afetlerle ilişkisi kurulacaktır. Meslek ve siyasi ahlak çerçevesinde liyakat esaslarının nasıl uygulanması gerektiği konusu üzerinde durulacaktır. Doğal afetlerin Allah’a tevekkül anlayışı ile ilişkisi açıklanacaktır. Cenâb-ı Hakk’ın kâinatta koymuş olduğu şeriat-ı fıtriye kanunlarına uyumlu hareket etmenin veya hareket etmemenin doğuracağı sonuçlar üzerinde durulacaktır. Sonuç olarak, doğal afetlerin mal ve can kayıplarına sebep olabilecek felaketlere dönüşmesini önlemek için mesleki, siyasi, kamusal, bireysel ve toplumsal ahlâk kurallarına bağlı olma noktasında bilinçlenmenin etkin bir şekilde yaygınlaşması ile sağlanabileceği kanaatine varılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Meslek ahlâkı, Siyasi ahlâk, Sorumluluk bilinci, Şeriat-ı fıtriye, Demokrasilerde hesap verme, Doğal afetlerde tevekkül anlayışı, Liyakat

 

Abstract

The aim of this study is to examine the effects of political morality, professional ethics, morality of duty, citizen morality, public morality, individual and social morality on the natural disasters from turning into catastrophe that may cause loss of property and life. In accordance with this purpose, some information will be given about how the monotheistic religions, conscience and sense of responsibility play a role in the formation of moral values. The relationship between professional ethics and political ethics will be discussed. Within the scope of political moral consciousness, it has been given such examples from various countries about societal accountability, transparency and resign due to unsuccessful mechanisms whether it works. Also it will be established relationship between these mechanisms with natural disasters. It will be focused on how the principles of merit should be applied within the framework of professional and political ethics. The relationship between natural disasters and the understanding of trust in God will be explained. The consequences of acting or not acting in accordance with the laws created by God in the universe will be emphasized. It has been concluded that the political morality, the professional ethics, the morality of duty, the citizen morality, the public morality, the individual and the social morality should be extended to the society in general in order to prevent the natural disasters from turning into catastrophe that may cause loss of property and life.

Key Words: Professional ethics, political ethics, consciousness of responsibility, laws created by God in the universe, accountability in democracies, understanding of trust in natural disasters, merit

 

  1. Ahlâkî Değerler ve Önemi

Ahlak; huy, seciye, karakter, mizaç ve tabiat manalarına gelen ve insanı diğer canlı varlıklardan ayıran en önemli değerler bütünüdür. Ahlakın çeşitli tanımları yapılmaktadır. Bu tanımlardan birisi şu şekildedir: “Ahlâk, insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlar bütünüdür.”[1] Ahlak ile ilgili yapılan değişik tanımlar dikkate alındığında, kısaca şöyle bir tanım ortaya çıkmaktadır: “Dini, felsefi, kültürel ve toplumsal birikimlerin bireylere aktarılması sonucu, toplum içerisinde nasıl davranılması veya davranılmaması gerektiğini kavrayıp iyiyi, kötüyü, doğruyu, yanlışı birbirinden ayırt etmeye yarayan değerler ve davranışlar manzumesidir.”[2]

Toplumsal huzurun ve saadetin elde edilebilmesinin en önemli şifrelerinden birisi, güzel ahlak sahibi bireylerin çoğunlukta olmasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”[3] buyurarak, ahlaki değerlerin en güzel bir şekilde nasıl uygulanacağı ile ilgili kimi örnek almamız gerektiğini bizlere hatırlatmıştır. Peygamber Efendimiz (asm) insanlık için rol model bir şahsiyettir. Peygamber Efendimiz (asm) hayatı boyunca sözlerini, davranışlarını, amellerini ve fiillerini Kur’an’a göre şekillendirerek örnek olmuştur. Bu örnek ahlak, esasında Kur’an ahlakıdır.

Diğer taraftan “insaniyet-i kübra olan İslamiyet’in”[4] hedeflerinden birisi de mükemmel ahlâki değerler sistemini tarif etmek ve insanların bu değerlere uygun bir hayat tarzı sürmelerini sağlamaktır. Yani Allah’a imanı kuvvetli olan, kul hakkına girmemeye dikkat eden, onurlu, güvenilir, ahlaklı ve adaletli bireyler yetiştirmektir. Bediüzzaman da insaniyetin gerektirdiği gayelere ulaşabilmenin Kur’an ahlakına ve güzel hasletlere bağlı olduğunu şu veciz cümle ile dile getirir: “Gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlak-ı İlahiye ile ve secâyâ-i hasene (güzel huylar) ile tahallûk etmekle (ahlaklandığında)…”[5] Hatta başka dinlere mensup insanları İslamiyet’e ısındırmak için en güzel tebliğ metodunun, İslam ahlakını en güzel bir şekilde yaşamaktan geçtiğini, yine Bediüzzaman şöyle ifade eder: “Eğer biz ahlak-ı İslamiye’nin ve hakaik-i imaniyenin kemalatını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tabileri elbette cemaatlerle İslamiyet’e girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehâlet edecekler.”[6]

Ahlaklı bir birey olmak, aynı zamanda topluma saygı göstermek demektir. Bu nedenle ahlaki davranışlar, daima takdir edilmelidir. Ahlaklı insanlar, toplum içerisinde rol model olarak nazarlara sunulmalıdır. Küçük yaşlardan itibaren, ahlaki değerlere sahip çıkıldığında toplum tarafından iyi gözle bakılan birer insan olunacağı fikri yaygınlaştırılmalıdır. “Bu toplumda yaşıyorsan, ahlaklı ve vicdanlı olmak zorundasın” şeklindeki toplumsal hassasiyet, daima insana hissettirilmelidir. Nasıl ki başkaları tarafından ayıplanabileceğini düşündüğü bir fiili gizli yapma zorunluluğu hisseden bir insan, elbette toplumun ayıplayacağı bir fiili de yapmamak için kendine çeki düzen verecektir. Tabii ki sadece cezai müeyyide uygulayarak veya sosyal baskı hissettirerek ahlaki değerlere sahip insanların çoğunlukta olduğu bir toplum yapısını kurmak da mümkün değildir. İnsanları ahlaklı davranmaya zorlamak, geçici bir süre için mümkün olsa bile daimi ve kalıcı da olmayacaktır.

Ahlaki değerlerin şekillendirilmesinde rol oynayan en etkin kaynaklardan birisi de semavi dinlerdir. Semavi dinlerin tasvip etmediği davranışların, aslında ahlaka aykırı davranışlar olduğunu görüyoruz. Bu nedenle ahlaki değerler, evrensel insani değerler niteliğindedir. Doğru sözlü olmak, güvenilir olmak, adaletli davranmak, iyilik yapmak, cana kıymamak, kul hakkı yememek, barış taraftarı olmak, hoşgörülü olmak gibi ilkelerin, insanlığın üzerinde ittifak ettiği ve bütün insanlığın paylaştığı ortak ahlaki değerlerdir. Tüm bu ve benzeri ahlaki değerleri dikkate alan bir insanın, evrensel bir ahlaki sorumluluk bilincine sahip olduğunu da gösterir.

Ahlakın diğer bir boyutunu da edep oluşturur. Bir insanın konuşmasından susmasına, yemesinden içmesine, oturup kalkmasına, yaşlısından gencine, hastasından engellisine, yaşanılan çevreden doğal çevreye kadar günlük hayatın çeşitli alanlarıyla ilgili her türlü davranış biçimlerine âdâb adı verilir. İnsanlar arasındaki ilişkilerin edep dairesinde olması gerektiğini “âdab-ı muaşerete” uymak şeklinde ifade ederiz. Edebin en güzel timsalleri, başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere tüm peygamberlerdir. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) “Rabbim bana edebi en güzel şekilde ihsan etmiş, edeplendirmiş”[7] buyurarak, kendisini terbiye eden Zat’ın Cenâb-ı Hak olduğunu nazarlarımıza sunmuştur. Peygamber Efendimizin (asm) şefkatini, merhametini, adaletini, hakkaniyetini, muhabbetini, kardeşliğini, faziletini, saygısını vs. hayatına yansıtan bir insan, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmış bir fert olarak tanımlanacaktır. Bediüzzaman da Peygamber Efendimizi (asm) örnek almamız gerektiğini şu veciz cümleyle dile getirir: “Sünnet-i Seniyye edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edep bulunmasın.”[8]

Bir davranışın, ahlaki bir davranış olup olmadığı hususundaki kriterlerden birisi de vicdandır. İnsanın vicdanıyla hareket etmesi, onun iyi bir ahlaka sahip bir birey olduğunu gösteren önemli bir işarettir. Demek ki vicdan sahibi bir insan, aynı zamanda ahlaklı bir insandır, denilebilir. Tersini düşünürsek, vicdansızca yapılan her türlü davranışın, ahlaksızca yapılan bir davranış kapsamına girdiğini söyleyebiliriz.

Ahlaksızlık, sadece dini vecibeleri yerine getirmemek veya dinin yasakladığı fiilleri işlememek olarak anlaşılmamalıdır. Çünkü bir müteahhitin inşaatta eksik malzeme kullanması, bir mühendisin rüşvet karşılığında kusurlara göz yumması, bir denetleyici firmanın liyakatsiz kişilerle iş görmesi, bir işçinin nasılsa görmüyorlar diye noksan iş yapması gibi davranışlar da birer ahlaksızlık örneğidir.

  1. Meslek Ahlâkı (Meslek Etiği) ile Siyaset İlişkisi

Her mesleğin icra edilmesinde meslek sahiplerinin uyması gereken kurallar vardır. Bu kurallara uyulması, meslek ahlakı veya meslek etiği olarak adlandırılır. “Meslek etiği, bir meslekle ilgili neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belirleyen, o meslekle ilgili birtakım davranış kuralları (etik kuralları) oluşturan ve mesleğe mensup kişilerin bu davranış kurallarına uymasını zorunlu kılan, uymayanları meslekten çıkaran, hizmet ideallerini koruyan ilkeler bütünüdür.”[9]

Meslek ahlakı, genel ahlak kurallarının yanında belli bir mesleki uzmanlığa dayalı sorumlulukları yerine getirmeyi de kapsar. Dürüst olmayan bir bireyden, mesleki dürüstlük de beklenemez. Fakat her mesleğin kendine özgü belirli kurallara uyulması gerektiği ile ilgili çeşitli kanunlar veya yönetmelikler mevcuttur. Bu kurallara uymak, aslında her meslek sahibi bireyin hem mesleki hem de vatandaşlık ahlakıdır.  Aynı zamanda insaniyetin gerektirdiği bir sorumluluk bilincidir. Bu nedenle her meslek sahibinin mesleği ile ilgili tüm detayları hem eksiksiz bilmesi hem de eksiksiz uygulaması, meslek ahlakı kapsamına giren insani bir davranıştır.

Meslek ahlakının en önemli konularından birisi, sorumluluk bilinciyle hareket edilmesidir. Sorumluluk, insanın üstendiği görevlerde elinden gelenin en iyisini yapmaya ve gönüllü olarak hesap vermeye hazır olması demektir.  Bireyin üstlendiği sorumluluğun hesabını vermek hem genel ahlaki bir davranıştır hem de meslek ahlakı bilincidir. Siyasi görevlere talip olan bireylerin de sorumluluklarını yerine getirirken çok hassas davranmaları arzulanır.

Sorumluluk sahibi olma ve hesap verme anlayışı, insanın içinde yaşadığı toplumsal kültür veya dini inanç hassasiyeti ile de ilişkilidir. Hatta bazı toplumlarda görevini hakkıyla yerine getiremeyen veya ihmalkâr davranan bireylerin hesap vermesi, saygınlık kazanma yöntemi olarak değerlendirilir. Bilindiği üzere Japon kültüründe “harakiri (seppuku)” adı verilen bir intihar töresi vardır. Bu kültürde şerefini veya haysiyetini zedeleyecek bir hata yapan, görevini veya işini mükemmel bir şekilde yapamayan bir kişinin, kendini temizlemek, onurunu ve gururunu kurtarmak amacıyla başvurdukları bir arınma biçimidir. Elbette bu töre bir intihardır ve sonucu da ölümdür. Fakat Japon kültüründe bu töre, kendilerini öldürmek değil, şanlarını yüceltmek diye algılanır.

Demokrasilerde “siyasilerin seçmenlerine verdikleri sözleri seçildikten sonra unutmaları, kendi çıkarlarını kamusal çıkarın önünde tutmaları ve hatta bazen yasadışı yapılanmalar ile işbirliği yapmaları siyasette ahlak ve etik tartışmalarına neden olmaktadır.”[10] Bu tartışmalar, siyasi veya siyasal ahlakın nasıl tanımlanması gerektiğini akla getirir. “Siyasal ahlak, kurumların, siyasal yapıların, rollerin, eylem ve düşüncelerin, toplumsal hayatın uyumlu, olanaklı, verimli ve olumlu sürmesini sağlayacağı düşünülen normlardır. Siyasal ahlak, devlet yönetiminde yöneten ve yönetilenlerin uymaları gereken ilkeler, kurallar ve yöntemlerin tümü olarak tanımlanabilir.”[11]

Siyasi ahlakı bozan davranışlar, siyasal yozlaşmaya işaret eder. “Siyasetin bir araç olmaktan çıkarılıp amaç haline dönüştürüldüğü durumda ortaya, siyasi yozlaşma çıkmaktadır.”[12] Kamu imkânlarını kendisi veya destekçileri için kullanma, kamuya kendi siyasi görüşünde olanları alma, akraba kayırmacılığı yapma gibi eylemler, siyaset alanında siyasi yozlaşmayı gösterir. Siyasi yozlaşmanın diğer bir göstergesi de hesap vermeme ve şeffaf iş görmeme anlayışıdır.

Bazı kültürlerde siyasi ahlakın gereği olarak istifa etme geleneği mevcuttur. Siyasiler bir suç işlediğinde, etik olmayan bir faaliyette bulunduğunda, sorumluluk alanı ile ilgili yeterli önlem alamadığında veya öngörüde bulunarak planlama yapamadığında, liyakatli kişileri istihdam etmediği durumlarda çeşitli eleştirilere muhatap olurlar ve görevlerinden istifa etme tarzında bir eylem gerçekleştirirler.

Avrupa ülkelerinde görev yapan pek çok siyasetçinin istifa etme hikâyelerine tanık oluruz. Basından, İsveç Ticaret Bakanı Maria Borelius, vergi kaçırma suçlaması nedeniyle hem bakanlıktan hem de milletvekilliğinden istifa ettiğini öğreniyoruz. Borelius, evinde çalışan hizmetçilerin sigortalarını, vergilerini ve televizyon bandrol ücretini ödememiş. Yıllık 600 doları bulan vergi kaçakçılığının ortaya çıkmasının ardından İsveç medyası, “Vergi kaçıran bir kişinin Ticaret Bakanı olması kabul edilemez” yorumunu yaparak, Başbakan’ı harekete geçmeye çağırmış. Baskılar üzerine Borelius, “Hata yaptığımı kabul ediyorum. Siyasi etik gereği, görevi hiçbir şey olmamış gibi sürdüremem. Kamuya faydalı olacağımı düşünmüyorum” şeklinde açıklama yaparak istifa etmiştir.[13]

Diğer bir istifa örneği de Fransa’dan. Fransa Maliye ve Ekonomi Bakanı Herve Gaymard, Paris’in lüks bir semtinde tuttuğu 600 metrekarelik lüks bir konutta kaldığı ve 14 bin Euro’luk aylık kirasını da devlete ödettiği ortaya çıkınca, tepkiler üzerine görevinden istifa etmiş. Yaptığı yazılı açıklamada da aşırı lüks bakanlık konutuyla ilgili tartışmada hatalı davrandığını kabul etmiştir.[14]

Başka bir örnek de Letonya’dan. Letonya’nın başkenti Riga’da hatalı tasarım, standart dışı yapı malzemelerinin kullanılması ve yolsuzluk nedeniyle bir alışveriş merkezinin çökmesi sonucu 54 kişi yaşamını yitirmiş. Letonya Başbakanı Valdis Dombrovskis, “Yaşanan trajediyle ilgili siyasi sorumluluğu üstlendiğimi ve başbakanlık görevimden istifa ettiğimi duyuruyorum” açıklamasını yaparak başbakanlık görevinden istifa etmiştir.[15]

Avrupa ülkelerinde istifa mekanizması işler de Japonya’da işlemez mi! 11 Mart 2011’de yaşanan 8.9 şiddetindeki deprem ve ardından gelen tsunami felaketinin yol açtığı krize, yetersiz müdahale ve etkisiz kriz yönetimi sonucu eleştirilin Japonya Başbakanı Naoto Kan görevinden istifa etmiştir.[16]

Oysa bizim kültürümüzde  -yaygın olamasa da- siyasiler olumsuz bir durumla karşı karşıya kalındığında, başkalarını suçlamak veya suçu başkasına atmak gibi bir eğilim gösterirler. İstifa mekanizması ise verimli ve etkin bir tarzda çalışmaz. Adeta Goebbels’in siyasilere verdiği tavsiyeleri örnek alıp uygulamanın maharet olduğu sanılır. Bakın ne diyor Goebbels: “Hatalı olduğunuzu ya da yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyin.” “Asla kabahat ve suç üstlenmeyin.”  “Kötü giden her şeyin suçunu, başkası üzerine yıkın.”[17]

İslam âleminde örnek alınması gereken zat, Peygamber Efendimiz (asm) olmalı. Rol model niteliğine sahip idareciler, ilim öncüleri veya âlimler olmalı. Peygamber Efendimiz (asm), “Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyâmeti bekle!” buyurarak, biz Müslümanlara uyarıda bulunuyor.[18] Demek ki Peygamber Efendimiz (asm), herhangi bir işin veya mesleğin icrasında bilgiye, tecrübeye, uzmanlığa veya liyakate değer verilmeyen bir zaman diliminin dehşetinden bahseder. Böyle bir döneme isabet eden toplumlarda, maddi ve manevi hayatta kıyametin kopması gibi dehşetli hadiselerle karşı karşıya kalınacağı haberini verir. Yine Peygamber Efendimizin (asm), “Kim Müslümanların bir işini üstlenip de kendisine duyduğu sevgi sebebiyle (liyakatsız) birini onların başına getirirse Allah’ın laneti onun üzerine olsun; (bu yaptığına karşı) Allah ondan ne bir tövbe ne bir fidye kabul eder.”[19] sözleri ile de liyakat konusunda ne kadar hassas davranılması gerektiğini hatırlatır.

Peygamber Efendimizin (asm) icraatlarında da liyakat esasının misallerini görürüz. Mekke’nin fethinden sonra Kâbe ile ilgilenme görevini, yani Kâbe’nin anahtarını, Hz. Abbas ve Hz. Ali’nin istemesine rağmen, bu görevi ehliyet ve liyakat sahibi konumundaki Abdüddaroğulları ailesine mensup Osman bin Talha’ya tevdi etmişti. Çünkü Abdüddaroğulları, Kureyş’in atası Kusay’dan beri Kâbe’nin bakımının yapılması, anahtarlarının muhafazası ve ziyarete açılması gibi çok önemli görevleri başarıyla ifa etmişlerdi.

Müslümanın sorumluluğunda olan her türlü vazife birer emanet niteliği taşır. Bu emanetlere hakkıyla riayet edilmesi ve sorumluluğun gereğinin bihakkın yerine getirilmesi, Allah’ın biz Müslümanlara da bir emridir. Bu emir, Nisa suresinde şu şekilde yer alır: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.[20]

Siyaset yapmayı bir meslek olarak tanımlarsak, bir mesleğin veya sanatın icrasında maharetin tercih edilmesi gerektiğini Bediüzzaman Said Nursî şöyle ifade eder: “İşte şimdi salâhat ve mahareti, tabir-i âharla fazîleti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem’ edenler, vezâife kifayet etmezler. Öyle ise, ya maharettir veya salahattir. San’atta maharet ise, müreccahtır.”[21] Bu ifadelerden anlıyoruz ki her türlü vazifenin icrasında liyakat esaslarına bakılmalıdır. Yetki ve görevlendirmeler, insanların kendi işinde maharetli, ehliyetli ve uzman olma vasıfları dikkate alınarak yapılmalıdır. Dindarlık, akrabalık, siyasi taraftarlık ise birinci tercih sebebi hiçbir zaman olmamalıdır.

Aslında kültürümüzde ahilik sistemi adı verilen meslek ahlakı adına önemli tarihsel bir birikim mevcuttur. Bu sistemin varlığı, ülkemizde meslek ahlakına verilen önemi yansıtır. Ahilik kültüründe bir işyeri hangi kurallar çerçevesinde açılabileceğini, müşteriye nasıl davranılması gerektiğini, güven ve dürüstlüğün kazanımlarının neler olduğunu tüm dünyaya örnek olabilecek biçimde uygulanmıştır. Bir mesleğin icra edilmesinde liyakat sahibi kişilerin görev almasının önemi vurgulanmıştır. Yine ahilik kültüründe bir toplumun ayakta kalabilmesinde rol oynayan en önemli esasın, meslek hayatında milli ve manevi değerlerin veya ahlaki esasların ne kadar uygulandığına bağlı olduğu dile getirilir. Yanlış bir davranışın mesleğe duyulan güvenin veya saygınlığın da kaybolmasına sebep olacağı hatırlatılır. Elbette milli ve manevi değerlerimizle uyum içinde olan bu kültürümüzün tüm meslek alanlarına yaygınlaştırılması oldukça önem arz eden bir konudur. Unutulmamalıdır ki İslam ahlakı, meslek ahlakını gerektirir. Ahilik geleneğinde, bu husus dualarına bile yansımıştır. “Ey Allah’ım, esnafımızı alırken satanı gözeten, satarken alanı gözeten, eksik ölçüp, yanlış tartmayan, doğru ve güvenilir kimselerden eyle!”[22]

  1. Ahlak – Sorumluluk İlişkisi

Sorumluluk, insanın sorumlu olduğu görevinde veya icra ettiği mesleğinde elinden gelenin en iyisini kusursuz bir şekilde yapmaya çalışmasıdır. Aynı zamanda gönüllü olarak şeffaf olmaya ve hesap vermeye de hazır olma halidir. Yoksa hesap vermemek için her şeyi kadere havale etmek ahlaki bir davranış değildir. Çünkü sorumlu olan bireylerin özellikle de siyasi sorumluluk sahibi olanların hesap vermeleri, özgün ahlaki bir değerdir. Gerekirse görevinden istifa etmek de başka bir ahlaki davranıştır. Bu durum, siyasilerde meslek ahlakı olarak vasıflandırılır. Sorumlu olanlardan hukuki alanda hesap sormak da ahlaki bir davranıştır. Görevini hakkıyla yerine getirmeyen şahısların yaptıkları hataların yanında kalmasına müsaade edilmemesi gerekir.

Demokrasilerde iyi yönetebilmenin en önemli göstergesi, “hesap verebilirlik” anlayışının ne kadar işler halde olmasıdır. Diğer taraftan katılımcı demokrasilerde vatandaşın hesap sorma bilincine de sahip olması beklenen en doğal bir davranıştır. Çünkü katılımcı demokratik cumhuriyet, vatandaşın hesap sorma mekanizmalarının işlerlik kazandığı bir rejim olarak tanımlanır.[23] Vatandaşın hesap sorması, hayret edilecek bir durum da değildir. Hukuk dairesinde her bir birey hesap sorabilmelidir veya sormalıdır. Meşru zeminlerde hesap sormak vatandaşlık ahlakı kapsamına girer. İhmalkâr davranmak, umursamamak ve göz ardı etmek hoş bir davranış olarak görülmemelidir. Tabii ki hesap sormak demek, asayişi bozacak, güvenliği zora sokacak eylemlere teşebbüs etmek değildir. Münasip bir üslupla tenkit etmek, gerekli makamlara veya mahkemelere dilekçe vermek gibi girişimler, hesap sorma vasıtalarından sadece birkaçıdır. Günümüzde sosyal medya kanallarını kullanarak çeşitli mesajlar paylaşmak da bir yöntemdir. Demokrasilerin olmazsa olmazı niteliğindeki siyasi partilerin, gerek parlamentoda gerekse hukuki zeminlerde hesap sormalarını sağlattıracak teşvik mekanizmalarını işlettirmeye çalışmak da başka bir yöntemdir.

Kamu hizmetinde çalışanların kamu ahlakına sahip bir tarzda hareket etmeleri beklenir. Bu konuda gerekli hukuki müeyyidelerin adaletli bir şekilde uygulanmasına izin veren bir zeminin var olması oldukça önemlidir. Kanun ve yönetmelikler, işini suiistimal ederek kamu ahlakına yakışmayacak tarzda hareket edilmesinin önüne geçecek şekilde düzenlemiş olduğuna dikkat edilmelidir. Çünkü ahlaki kaygısı olmayan bazı yönetici veya memurların bir taraftan vatandaşa baskıcı veya sorumsuz fiiller sergileyebilirken, diğer taraftan ise memuriyeti şahsi menfaat aracı veya rüşvet alma fırsatına çevirmek ihtimalinin olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Bu nedenle siyasi sorumluluk üstlenmek talebinde bulunan siyasilerin en önemli vaatlerinden birisi de hukuk devleti, bağımsız yargı ve denetim mekanizmalarını kurma veya önünü açma olmalıdır.

  1. Ahlaki Değerler ile Doğal Afetlerin İlişkisi

Ülkelerin çeşit çeşit doğal afetlerle karşılaşma ihtimalleri mevcuttur. Mesela deprem, dolu, sel, su taşkını, don, orman yangınları, kuraklık, şiddetli yağış, şiddetli rüzgâr, yıldırım, çığ, kar ve fırtınalar gibi afetler, gerekli önlemler alınmazsa ve afet öncesi gerekli planlamalar yapılmazsa insanlar için fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel zararlara sebep olurlar. Doğal afetleri önlemek insanoğlunun elinde değildir. Fakat alınan bazı önlemlerle can ve mal kayıpları önlenebilir veya azaltılabilir.

Eğer deprem kuşağı üzerindeki bir bölgede bir inşaat yapılacaksa, deprem yönetmelikleri dikkate alınarak yapılmalıdır. Yer seçiminden zemin etüdüne kadar, statik-dinamik hesaplamalardan mimari tasarım planına kadar her şeyin kanun, tüzük, yönetmelik ve genelge gibi kurallara uygun olarak yapılması zorunlu olmalıdır. İnşaatın yapımında kullanılacak demirinden çimento ve kumuna kadar tüm malzemelerin kalitesi, seçimi, hazırlanışı, işçiliği, yeterli miktarda kullanımı gibi pek çok detaylar denetimden geçirilmelidir. Çünkü depremle beraber güvenle yaşayabilmek için tüm yapıların depreme dayanıklı tasarlanması ve inşa edilmesi şarttır. Deprem bölgesinde yapılacak bir inşaat için yapılması öngörülen bu ve buna benzer faaliyetlerin tümünü yerine getirmek, aslında hem ahlaki sorumluluğun gereğidir hem de Allah’a tevekkül şartlarını yerine getirmek demektir. İnşaat biliminin öngördüğü şartların veya fillerin kısmen veya tamamen ihmal edilmesi, tevekkülün de ihmal edilmesi anlamını taşır. Eğer insan her türlü afet risklerine karşı kendini güvende hissedebileceği tedbirleri almışsa, bu durum İslâm’ın ön gördüğü tevekkül anlayışından başka bir şey değildir. “Yapılacak bir şey yok, Allah’ın emri böyle imiş veya kaderimizde bu afeti yaşamak varmış, bizim elimizden bir şey gelmezdi” diyerek doğal afetlerin veya kazaların tevekkül ile ilişkilendirilmesi, aslında sorumluluktan kaçmanın kolaycı bir yolu veya dini duyguların istismarı anlamına gelecektir.

Depreme dayanıklı bina yapımında geliştirdikleri başta teknoloji, mesleki etik kurallara riayet, taşıdıkları sorumluluk duygusu, çalışma ve iş ahlâkı, tedbir alma ve sağlam iş yapma inancına sahip olmaları sayesinde, Japonya’da birçok deprem felaketinin ardından, oldukça az mal ve can kaybı yaşanmaktadır. Japonlar, bu konuda örnek alınması gereken toplumlardan birisidir. İstiklal marşı şairimiz Mehmed Âkif Ersoy, Japon milletinin günümüze kadar yansıyan meziyetlerini bir şiirinde şu şekilde dile getirir:

“Sorunuz, şimdi, Japonlar da nasıl millettir?

Onu tasvire zafer-yâb olamam, hayrettir!

Şu kadar söyleyeyim; din-i mübinin orada,

Ruh-u feyyazı yayılmış yalnız şekli: Buda.

Siz gidin saffet-i İslâm’ı Japonlarda görün!

O küçük boylu büyük milletin efradı bugün,

Müslümanlıktaki erkânı sıyanette ferid;

Müslüman demek için, eksiği ancak tevhid!”[24]

Cenâb-ı Hakk’ın kâinatta koymuş olduğu kanunlarıyla doğal afetlerin de bir ilişkisi mevcuttur. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın varlık âlemindeki icraatları, şeriat-ı fıtriye denilen kanunlar manzumesiyle cereyan etmektedir. Bu kanunlar, İslam literatüründe şeriat-ı tekviniye, adetullah veya sünnetullah şeklinde de tanımlanır. Bediüzzaman, Cenâb-ı Hakk’ın bu icraatını şu veciz cümlesiyle ifade eder: “İnsan-ı ekber olan âlemin hareket ve sekenatını tanzim eden, sıfat-ı iradeden gelen şeriat-ı kübra-yı fıtriyedir ki, bazen yanlış olarak tabiat tesmiye edilir.”[25]

Nasıl ki tüm yaratılan mahlûkat bu kanunlara itaat etmekte ve uyumlu bir tarzda hayatını sürdürmektedir. Aynı şekilde insanoğlunun da bu kanunlara riayet ederek hayatını devam ettirmesi gerekir. Bu kanunlara karşı direnç göstermek veya karşı tavır takınmak, elbette mahlûkatın en akıllısı olan insanoğluna yakışmayan bir haldir.

Kâinatta var olan bu kanunlara uygun hareket etmemek, yani şeriat-ı fıtriyeye karşı çıkmak ise başarısızlık getirir ve felaketlere meydan verir. Şeriat-ı fıtriye kanunlarına uyumlu hareket etmek, gerekli önlemleri veya tedbirleri alarak planlamalar yapmak, insanların dinleri veya inançları ne olursa olsun başarı getirir. Afetlerin felakete dönüşmesinin önüne geçilir. Bediüzzaman’ın söylediği gibi “Samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.”[26] Demek ki ihlasla iş görmenin bir manası da işini hakkıyla yerine getirmek, mesleğinin gerektirdiği kuralları en ince ayrıntısına kadar düzgün bir şekilde yapmak ve  şeriat-ı fıtriyeye kanunlarına münasip planlamalar yapmak demektir.

Cenâb-ı Hakk’ın iradesine ayine olan şeriat-ı fıtriye kanunlarının birtakım şazları, yani âdet dışı uygulamaları mevcuttur. Bazı hadiseler vardır ki belirli periyotlarda veya şartlar altında yeknesak bir kanuna tabi değildir. Yağmurun yağması için belirli şartların ortaya çıkmadığı hallerde ne zaman, nerede ve ne kadar yağacağını önceden tahmin edememek gibi. Fay hatlarının nerede olduğunun bilinmesine rağmen, ne zaman kırılacağının, hangi şiddette deprem olacağının önceden bilinememesi de bu kapsama girer.

  1. Sonuç

Doğal afetlerin mal ve can kayıplarına sebep olabilen felaketlere dönüşmesinde siyasi ahlakın, meslek ahlakının, görev ahlakının, vatandaş ahlakının, kamu ahlakının, birey ve toplum ahlakının ilişkileri ile ilgili yapılan çalışmanın genel sonuçları şunlardır:

  • Toplumsal huzurun, maddi ve manevi saadetin elde edilebilmesi, güzel ahlak sahibi bireylerin çoğunlukta olması ile doğrudan ilişkilidir. Resûlullah Efendimiz (asm), hayatı boyunca sözlerini, davranışlarını, amellerini ve fiillerini Kur’an’a göre şekillendiren ve güzel ahlakı tamamlayan rol model bir şahsiyet olmuştur. Bu örnek ahlak, aynı zamanda Kur’an ahlakıdır.
  • İslamiyet’in hedeflerinden birisi, Allah’a imanı kuvvetli olan, kul hakkına girmemeye dikkat eden, onurlu, güvenilir, ahlaklı ve adaletli bireyler yetiştirmektir.
  • Ahlaklı insanlar, toplum içerisinde rol model olarak nazarlara sunulmalı ve takdir edilmelidir.
  • Cezai müeyyide uygulayarak veya sosyal baskı hissettirerek, ahlaki değerlere sahip insanların çoğunlukta olduğu bir toplum yapısını kurmak mümkün değildir. Bu nedenle ahlaki değerlerin şekillenmesinde rol oynayan semavi dinlerin etkisi göz ardı edilmemelidir. Çünkü ahlaki değerler, evrensel insani değerler niteliğindedir.
  • İnsanın konuşmasından susmasına, yemesinden içmesine, oturup kalkmasına, yaşlısından gencine, hastasından özürlüsüne kadar günlük hayatın çeşitli alanlarıyla ilgili âdâb adı verilen her türlü davranış biçimleri, ahlakın diğer bir boyutunu gösterir.
  • İnsanın vicdanıyla hareket etmesi, onun iyi bir ahlaka sahip bir birey olduğunu gösteren bir işarettir.
  • Her mesleğin icra edilmesinde meslek sahiplerinin uyması gereken kurallara meslek ahlakı veya meslek etiği adı verilir. Meslek ahlakı, hem genel ahlak kurallarını hem de belli bir mesleki uzmanlığa dayalı sorumlulukları yerine getirmeyi kapsar.
  • İnsanın üstendiği görevlerde elinden gelenin en iyisini yapmaya ve gönüllü olarak hesap vermeye hazır olması, meslek ahlakının sorumluluk bilincini yansıtır.
  • Peygamber Efendimiz (asm), herhangi bir işin veya mesleğin icrasında bilgiye, tecrübeye, uzmanlığa veya liyakate değer verilmeyen bir zaman diliminden bahseder. Böyle bir döneme isabet eden toplumlarda, maddi ve manevi hayatta kıyametin kopması gibi dehşetli bir durumla karşı karşıya kalınacağı haberini verir.
  • Her türlü yetki ve görevlendirmeler, bireylerin mesleki eğitimine, ehliyetli ve uzman olma vasıflarına göre yapılmalıdır. Dindarlık, akrabalık veya siyasi taraftarlık gibi unsurlar, öncelikli tercih sebebi olmamalıdır.
  • Hesap vermek, siyasi sorumluluğun gereğidir. Vatandaşa hesap vermemek için her şeyi kadere havale etmek siyasi ahlakla uyuşmaz. Yöneticilerin iyi yönetebilmesinin en önemli göstergesi, “hesap verebilirlik” ve “şeffaf iş görme” anlayışının yaygın olması gerekir.
  • Demokrasilerde vatandaş tarafından hesap sorma mekanizması aktif olmalı ve meşru zeminlerde ve meşru vasıtalarla hukuk dairesinde hesap sorma geleneği yaygınlaştırılmalıdır. Ahlaki değerlere önem veren vatandaş yanlış yapılan eylemler karşısında ihmalkâr davranmamalı, göz ardı etmemeli, umursamazlık ve tembellik yapmamalıdır.
  • Doğal afetleri önlemek insanoğlunun elinde değildir. Fakat alınan bazı önlemlerle can ve mal kayıpları önlenebilir veya azaltılabilir.
  • Her türlü doğal afet risklerine karşı gerekli tedbirlerin alınması İslâm’ın ön gördüğü tevekkül anlayışıdır. Her mesleğin kendine has bilimsel şartların veya fiillerin kısmen veya tamamen ihmal edilmesi, Allah’a tevekkülün de ihmal edilmesi anlamını taşır. “Yapılacak bir şey yok, Allah’ın emri böyle imiş veya kaderimizde bu afeti yaşamak varmış, bizim elimizden bir şey gelmezdi” diyerek doğal afetlerin veya kazaların tevekkül ile ilişkilendirilmesi, aslında sorumluluktan kaçmanın kolaycı bir yolu veya dini duyguların istismarı anlamına gelir.
  • Cenâb-ı Hakk’ın kâinatta koymuş olduğu şeriat-ı fıtriye kanunlarına uyumlu hareket etmek başarı getirir. Bu kanunlara karşı direnç göstermek veya karşı tavır takınmak afetlerin felaketlere dönüşmesine sebep olur. Afetlerin felaketlere dönüşmemesi için siyasi ahlak, meslek ahlakı, görev ahlakı, vatandaş ahlakı, kamu ahlakı, birey ve toplum ahlakı bilincinin tüm insanlar arasında yaygınlaşması gerekir.

 

 

Kaynakça

AKDAĞ, Eray “Vatandaşın Devlet Yönetiminde Hesap Sorabilme Gücü”, TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini, 2009, https://tusiad.org/tr/fikir-ureten-fabrika/item/7886-vatandasin-devlet-yonetiminde-hesap-sorabilme-gucu

AKTAN, Coşkun Can, “Ahlak ve Ahlak Felsefesine Giriş”, Hukuk ve İktisat Araştırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 2009

AKYÜZ, Ünal, “Siyaset ve Ahlak”, Yasama, Sayı: 11, s. 93-129, 2009

ATAK, Selçuk ve GÜL, Serdar Kenan “Meslek Etiği Kavramları”, Adalet Yayınları, 2014

Buhârî, İlim 2, Rikāk 35

DURSUN, Davut, “Siyaset ve Ahlak; Gerçeklikle İdealin Bağdaşmazlığı Sorunu”, 2. Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, 18-19 Kasım 2005, Sakarya

Feyzül Kadir, 1:224

GÖKÇADIR, Adil, https://www.ekohaber.com.tr/dr-paul-joseph-goebbels-makale,80689.html

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. IV, s. 93

http://www.starkibris.net/index.asp?haberID=99068

M. Akif’in Japonlar Şiiri

https://islamansiklopedisi.org.tr/ahlak

AHİLİK

https://www.gazetevatan.com/dunya/isvecli-ticaret-bakani-600-icin-istifa-etti-90254

https://www.milliyet.com.tr/dunya/fransada-luks-lojman-istifasi-106397

https://www.star.com.tr/dunya/letonya-basbakani-istifa-etti-haber-810475/

Kur’an-ı Kerim, Nisa suresi

Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/381

NURSİ,  Said, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2013

NURSİ, Said, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat,  İstanbul, 2013

NURSİ, Said, İşârâtü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat,  İstanbul, 2013

NURSİ, Said, Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, Yeni Asya Neşriyat,  İstanbul, 2013

NURSİ, Said, Sözler, Yeni Asya Neşriyat,  İstanbul, 2013

SAKAL, Mustafa ve KİTAPÇI,  İsmail “Siyasal Ahlak Dışı Davranışlara Farklı Bir Çözüm: Anayasal İktisat ve Ahlak Anlayışı”, Sosyoekonomi, sayı: 2, s. 32-48, 2009

 

[1]       https://islamansiklopedisi.org.tr/ahlak

[2]       Coşkun Can Aktan, “Ahlak ve Ahlak Felsefesine Giriş”, Hukuk ve İktisat Araştırmaları Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 2009

[3]       Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/381

[4]       Said Nursi, İşârâtü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat,  s. 24, 2013

[5]       Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat,  s. 881, 2013

[6]       Said Nursi, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat,  s. 328, 2013

[7]       Feyzül Kadir, 1:224

[8]       Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, s. 181, 2013

[9]       Selçuk Atak ve Serdar Kenan GÜL, “Meslek Etiği Kavramları”, Adalet yayınları, 2014

[10]     Davut Dursun, “Siyaset ve Ahlak; Gerçeklikle İdealin Bağdaşmazlığı Sorunu”, 2. Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, 18-19 Kasım 2005, Sakarya

[11]     Ünal Akyüz, “Siyaset ve Ahlak”, Yasama, Sayı: 11, s. 93-129, 2009

[12]     Mustafa Sakal ve İsmail Kitapçı, “Siyasal Ahlak Dışı Davranışlara Farklı Bir Çözüm: Anayasal İktisat ve Ahlak Anlayışı”, Sosyoekonomi, sayı: 2, s. 32-48, 2009

[13]     https://www.gazetevatan.com/dunya/isvecli-ticaret-bakani-600-icin-istifa-etti-90254

[14]     https://www.milliyet.com.tr/dunya/fransada-luks-lojman-istifasi-106397

[15]     https://www.star.com.tr/dunya/letonya-basbakani-istifa-etti-haber-810475/

[16]     http://www.starkibris.net/index.asp?haberID=99068

[17]     Adil Gökçadır, https://www.ekohaber.com.tr/dr-paul-joseph-goebbels-makale,80689.html

[18]     Buhârî, İlim 2, Rikāk 35

[19]     Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. IV, s. 93

[20]     Nisa suresi, 58

[21]     Said Nursi, Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, Yeni Asya Neşriyat,  s. 236, 2013

[22]     https://www.aeso.org.tr/ahilik/

[23]     Eray AKDAĞ, “Vatandaşın Devlet Yönetiminde Hesap Sorabilme Gücü”, TÜSİAD Tartışma Makaleleri Dizini, 2009, https://tusiad.org/tr/fikir-ureten-fabrika/item/7886-vatandasin-devlet-yonetiminde-hesap-sorabilme-gucu

[24]     https://dostjapon.wordpress.com/fotojapon/mehmet-akifin-japonlar-siiri/

[25]     Said Nursi, Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, Yeni Asya Neşriyat,  s. 810, 2013

[26]     Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, s. 382, 2013