Biblioterapi Açısından Risale-i Nur’da Musibet ve Hastalık Kavramı

The Concept Of Trial and Disease In The Risale-i Nur In Terms Of Bibliotherapy

Kenan TAŞTAN, Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi

 

Özet

İnsanın bu dünyaya esas gönderiliş amacı rabbini tanıması ve ona kulluk etmesi içindir. İmtihan ise tanıma ve kulluk etme serüvenindeki sürecin adıdır. Bu açıdan bakıldığında insanın dünya hayatı inişli çıkışlı bir yapıya sahiptir. Bu döngü içinde Allah, kullarına zaman zaman uyarı mahiyetinde sıkıntılar ve musibetler verir. Bu musibetler bazen savaş, gasp, psikolojik veya fiziksel şiddet gibi insanların birbirlerine yaşattıkları türden olmakla birlikte, bazen de kasırga, sel, deprem, hastalıklar ve kuraklık gibi doğal felaketler tarzında olabilir. İnsanlar, imtihan gereği bu musibetler karşısında çeşitli tutumlar sergilerler. Kimi bu musibetleri anlamlandıramayarak Allah’la arasındaki ilişkiyi zayıflatır hatta koparır, kimi de bu musibetleri bir uyarı olarak kabul edip kendine çekidüzen verir hatta musibetleri Allah’a yaklaşmakta birer vesile olarak görür. Bu makalenin amacı, musibetler ve hastalıklar sebebiyle sıkıntılar yaşayan insanların bu musibetleri nasıl karşılamaları gerektiği ve bunlara karşı nasıl bir tutum sergilemeleri gerektiğini Risale-i Nur’un bakış açısıyla biblioterapi yöntemi açısından incelemektir.

Anahtar Kelimeler: Musibet, hastalık, travma, pozitif psikoloji, biblioterapi

 

Abstract

The main purpose of sending man to this world is to know his Allah and serve him. Testing is the name of the process in the adventure of recognition and servitude. From this point of view, man’s worldly life has a structure of ups and downs. In this cycle, Allah occasionally gives his servants troubles and calamities as warnings. While these calamities are sometimes the kind that people inflict on each other, such as war, usurpation, psychological or physical violence, sometimes they can be in the form of natural disasters such as hurricanes, floods, earthquakes, diseases and droughts. People exhibit various attitudes in the face of these calamities as a necessity of testing. Some of them cannot make sense of these calamities, weakening or even severing their relationship with Allah, others accepting these calamities as a warning and tidying up, even seeing calamities as a means of getting closer to Allah. The purpose of this article is to examine how people who have troubles due to calamities and diseases should face these calamities and how they should behave towards them, from the point of view of Risale-i Nur, from the point of view of bibliotherapy.

Key Words: Misfortune, illness, trauma, positive psychology, bibliotherapy

 

1.Giriş

Musibetlerin psikolojik açıdan tahlilini yapabilmek için bazı kavramların bilinmesi gerekir.

1.1. Psikoterapi: Psikolojik yöntemlerle yapılan ruhsal tedavilere psikoterapi denir. Psikoterapi, fiziksel veya biyolojik anlamdan çok, psikolojik anlamda bir tedavi türüdür. Tedavide birçok teknik kullanılır. Bu tekniklerden biri de biblioterapi yöntemidir.

  1. 2. Biblioterapi: Bireyin okuma yoluyla kendi sorunlarını görmeye, anlamaya, deşarj olmaya ve çözüm için çareler aramaya başlamasını sağlamak gayesiyle, ruhsal konularda kaleme alınan kitaplardan, roman, öykü, masal gibi edebi eserlerden, yararlanma yöntemine bibliyoterapi (kitapla sağaltım) adı verilir. Birey, sözünü ettiğimiz kaynakları okuyarak kendi sorunları, duyguları, algıları, iç çatışmaları hakkında bilgi edinir, yeni çözüm yolları, davranış tarzları geliştirir ve böylece kendine yardım sağlamış olur. Bu tekniğin, bireye bilgi kazandırma ve bireyi iyileştirme gibi iki yönlü işlevi olduğu görülmektedir.[1]

2.1 Bibliyoterapi Yönteminin Etkililiği

Terapötik bir yöntem olarak bibliyoterapi ruh sağlığının olumlu bir şekilde gelişmesine katkıda bulunmakta ve psikopatoloji söz konusu olduğunda önleyici ve tedaviye yardımcı edici niteliğiyle ön plana çıkmaktadır. Duygulanım bozuklukları, yas ve travma süreçlerini kapsayan durumlar, bağımlılık, çocuklarda davranış bozuklukları gibi birçok ruhsal sorunda kullanılan yöntemlerden biri olan bibliyoterapi gerek yetişkinler, gerekse çocuklarda olumlu sonuçlar sağlamaktadır.[2],[3]

Literatürde bibliyoterapinin 3 amacı olduğu aktarılmıştır:

  1. Bireylerin duygularını daha iyi tanıyarak duygusal sorunlarına çözüm bulmalarına yardımcı olmak,
  2. Sosyal yaşamda uyum problemlerini azaltma veya baş etmek,
  3. Bireysel zorluklarda bireyin tek başına sorunların üstesinden gelmesine yardımcı olmak.

Bu nedenlerden dolayı bibliyoterapinin psikolojik desteğe ihtiyacı olan bireylerde özellikle gelişimsel ve psikolojik problemin çözümünde yardımcı olacağı ifade edilmektedir. Metaforik hikâyelerin kitaptan okunup üzerinde grup üyeleri ile tartışılması bibliyoterapi yöntemi birebir uyuştuğunu göstermektedir.[4]

2.2 Biblioterapi Süreci

Birinci Evre (Özdeşim ve Yansıtma): Hikâye kıssa, metafor içindeki olaylarla karakter arasında özdeşim kurma evresidir.

İkinci Evre (Arınma/Katarsis): Hikâyenin içindeki okuyucunun bastırılmış duygularını güvenli koşullar altında serbest bırakması ile arınma/katarsisin meydana gelmesi evresidir.

Üçüncü Evre (İçgörü ve Bütünleşme): Okuyucular deneyimlerinden problemlerinin olası çözüm yollarının mümkün olduğunu iç görü yoluyla fark edebilmesidir.

Jung, Adler ve Maslow psikoterapi de maneviyatın olması gerektiğini vurgulamışlarıdır.  Psikoloji çevrelerinde hiçbir ruh sağlığı çalışanı bu düşünceye karşı bir tutum sergilememiştir. Jung davranış bozukluklularının ortaya çıkması maneviyat eksiklerinden kaynaklandığını vurgulamaktadır. Jung hatta ruhsal bozuklukların manevi bir uyanış olmadan tedavi edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Aynı zamanda, Jung Allah’a güçlü inanış ve sıkı bağlılık olmadan kişinin nevrozlardan kurtuluşu mümkün olamayacağını belirtmiştir.[5]

Risale-i Nur da biblioterapi süreci maneviyatla iç içedir. Üstat Bediüzzaman Jung, Adler ve Maslow’un yaptıkları bu tespiti daha veciz bir şekilde ile şöyle ifade eder:

“Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.”[6]

Duygu durum bozukluklarında insanların en çok ihtiyaç duydukları şeylerden biri güven duygusu ve ihtiyaç duydukları anda kendilerine yardım edebilecek birinin desteğidir. Risale-i Nurda güven duygusu ve destek ihtiyacı ile ilgili örnekler manevi bir anlatımla izah edilir. Mesela:

“Vaktiyle iki adam, hem bellerine hem başlarına ağır yükler yüklenip büyük bir sefineye bir bilet alıp girdiler. Birisi, girer girmez yükünü gemiye bırakıp üstünde oturup nezaret eder. Diğeri, hem ahmak hem mağrur olduğundan yükünü yere bırakmıyor.

Ona denildi: “Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et.”

O, dedi: “Yok, ben bırakmayacağım. Belki zayi olur. Ben kuvvetliyim. Malımı, belimde ve başımda muhafaza edeceğim.”

Yine ona denildi: “Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye daha kuvvetlidir, daha ziyade iyi muhafaza eder. Belki başın döner, yükün ile beraber denize düşersin. Hem gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin, şu akılsız başın gittikçe ağırlaşan şu yüklere tâkat getiremeyecek. Kaptan dahi eğer seni bu halde görse ya divanedir diye seni tard edecek ya haindir, gemimizi ittiham ediyor, bizimle istihza ediyor, hapsedilsin, diye emredecektir. Hem herkese maskara olursun. Çünkü ehl-i dikkat nazarında, zaafı gösteren tekebbürün ile aczi gösteren gururun ile riyayı ve zilleti gösteren tasannuun ile kendini halka mudhike yaptın. Herkes sana gülüyor.” denildikten sonra o bîçarenin aklı başına geldi. Yükünü yere koydu, üstünde oturdu. “Oh! Allah senden razı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum.” dedi.

İşte, ey tevekkülsüz insan! Sen de bu adam gibi aklını başına al, tevekkül et. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisenin karşısında titremekten ve hodfüruşluktan ve maskaralıktan ve şakavet-i uhreviyeden ve tazyikat-ı dünyeviye hapsinden kurtulasın.”[7]

Bu örnekte Allah’a olan inancın insanlarda uyandırdığı hissi ve insanların Allah’a olan bağlılıkla iç huzuru kazanabileceğini ve bu inanç sayesinde aslında insanın evrende yalnız olmadığı veciz bir şekilde anlatılmaktadır.

  1. Travma

Travma; beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik oluşturan, kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olaylar olarak tanımlanabilmektedir. Ayrıca bireylerin üzerinde düşünmesine ve önem vermesine rağmen çözüme kavuşturamadıkları, mantıklı tepki veremedikleri olaylar olarak da tanımlanabilir.

İnsanoğlu bir günde yaklaşık 20-25 bin olaya maruz kalır. Bunların bazıları pozitif, bazıları negatif, bazıları da nötrdür. Bu olaylar gece uyku esnasında işlenir. Bu işleme esnasında bazen yaşanılan olumsuz olayları nötr hale getirilir. Ama travmada durum farklıdır. Travmanın en temel özelliği ani ve şok etkisi yapabilen ya kişinin hayat bütünlüğüne ya da psikolojik olarak bir tehdit altında kalıyor olmasıdır. Buna maruz kalan kişilerde zihin, gün içerisinde yaşamış olduğu bu bilgileri ya işleyemiyor ya da yanlış işliyordur. Dolayısıyla bu bilgiyi işleyemediği zamanlarda sorunlarla karşılaşır. Bu bilgi işlenemediği için kodlanılamaz ve anlamlandırılamaz. Bu nedenle de bize tanıdık gelmez. Tanıdık gelmediği için kişi bu duygu ile ne yapacağını bilemez.

Travma tedavisinde psikoterapi yöntemlerinde biblioterapi yöntemi kişinin yaşadığı travmatik olayı anlamlandırmasına katkı sağlayabilir ve travmanın uzun süreli kalıcı etkisini azaltabilir. Risale-i Nur bu etkiyi manevi metinler içerisinde direkt, indirekt telkin kalıpları ve metaforları sık kullanarak yapar. Mesela:

“İ’lem eyyühe’l-aziz!

Mer’ayı tecavüz eden koyun sürüsünü çevirtmek için çobanın attığı taşlara musâb olan bir koyun, lisan-ı haliyle, “Biz çobanın emri altındayız. O bizden daha ziyade faydamızı düşünür. Madem onun rızası yoktur, dönelim” diye kendisi döner, sürü de döner.

Ey nefis! Sen o koyundan fazla âsi ve dâll değilsin. Kaderden sana atılan bir musîbet taşına mâruz kaldığın zaman, “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” söyle ve merci-i hakikîye dön, imana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür.”[8]

“Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hadiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var. Ezcümle:”

“Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında, nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebâtâtın tebessümleri saklanmış. Ve güz mevsiminin haşin tahribatı, hazin firak perdeleri arkasında, tecelliyât-ı celâliye-i Sübhâniyenin mazharı olan kış hadiselerinin tazyikinden ve tâzibinden muhafaza etmek için, nazdar çiçeklerin dostları olan nazenin hayvancıkları vazife-i hayattan terhis etmekle beraber, o kış perdesi altında nazenin, taze, güzel bir bahara yer ihzar etmektir. Fırtına, zelzele, veba gibi hadiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi neşvünemasız kalan birçok istidat çekirdekleri, zahiri çirkin görünen hadiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güya umum inkılâplar ve küllî tahavvüller birer mânevî yağmurdur.”

“Fakat insan, hem zahirperest, hem hodgâm olduğundan, zahire bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık cihetiyle, yalnız kendine bakan netice ile muhakeme ederek şer olduğuna hükmeder. Halbuki, eşyanın insana ait gayesi bir ise, Sâniinin esmâsına ait binlerdir. Meselâ, kudret-i fâtıranın büyük mu’cizelerinden olan dikenli otları ve ağaçları muzır, mânâsız telâkki eder. Halbuki onlar, otların ve ağaçların mücehhez kahramanlarıdırlar. Meselâ, atmaca kuşu serçelere tasliti, zahiren rahmete uygun gelmez. Halbuki, serçe kuşunun istidadı, o taslitle inkişaf eder. Meselâ, ‘kar’ı pek bâridâne ve tatsız telâkki ederler. Halbuki, o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gayeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, tarif edilmez.”[9]

“Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar. Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuttan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider.”[10]

  1. Musibet

Musibet; insan tabiatının hoş karşılamadığı ölüm ve benzeri şeyler olup başa gelen belâ, sıkıntı, meşakkat gibi durumlar için kullanılır.[11]

Risale-i Nur’da musibet kavramı tasnif edilirken dine gelen ve dini olmayan diye ikiye ayrılır. Asıl musibetin ise, dine gelen musibet olduğu ve dini olmayan musibetlerin hakikat noktasında musibet olmadığı tespiti yapılır:

“Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler.”[12]

Risale-i Nur, bir psikoloji kitabı gibi musibetlerin ve hastalıkların mekanizmasını maneviyat temelli olarak izah eder. Risale-i Nur okuyan kişi başına gelen sıkıntıların, musibetlerin ve hastalıkların gerçek sebebini anladığında, bu o kişide bir mukavemet duygusu oluşturur. Musibetlerde kişiyi en çok rahatsız eden duygulardan biri başına gelen musibeti anlamlandıramamasıdır. Oysa bu konuda Risale-i Nur yaşanılan sıkıntıların neden olduğunu ve arkasında ne gibi hikmetler olduğunu okuyan kişiye izah ettiği için musibetin yaşanan etkisi kalıcı hale gelmez. Mesela:

“Cenab-ı Hak hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için insanda hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr derceylemiştir. Hem hadsiz nukuş-u esmasını göstermek için insanı öyle bir surette halk etmiş ki hadsiz cihetlerle elemler aldığı gibi hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilir bir makine hükmünde yaratmış. Ve o makine-i insaniyede yüzer âlet var. Her birinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazifesi ayrı, mükâfatı ayrıdır. Âdeta insan-ı ekber olan âlemde tecelli eden bütün esma-i İlahiye, bir âlem-i asgar olan insanda dahi o esmanın umumiyetle cilveleri var. Bunda sıhhat ve âfiyet ve lezaiz gibi nâfi’ emirler, nasıl şükrü dedirtir, o makineyi çok cihetlerle vazifelerine sevk eder. İnsan da bir şükür fabrikası gibi olur.

Öyle de musibetlerle, hastalıklarla, âlâm ile sair müheyyic ve muharrik arızalar ile o makinenin diğer çarklarını harekete getirir, tehyic eder. Mahiyet-i insaniyede münderic olan acz ve zaaf ve fakr madenini işlettiriyor. Bir lisan ile değil belki her bir azanın lisanıyla bir iltica, bir istimdad vaziyeti verir. Güya insan o arızalar ile ayrı ayrı binler kalemi tazammun eden müteharrik bir kalem olur. Sahife-i hayatında veyahut Levh-i Misalî’de mukadderat-ı hayatını yazar, esma-i İlahiyeye bir ilanname yapar ve bir kaside-i manzume-i Sübhaniye hükmüne geçip, vazife-i fıtratını îfa eder.”[13]

Ayrıca Risale-i Nur musibetlere karşı paradigmamızın nasıl olması gerektiği ile ilgili de okuyanlara terapötik bilgiler verir. Mesela:

“Maddî musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Mesela, gecelerde insanın gözüne bir hayal ilişir. Ona ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehacüm göstermeleri, lâkayt kaldıkça dağılmaları gibi; maddî musibetlere de büyük nazarıyla ehemmiyetle baktıkça büyür. Merak vasıtasıyla o musibet cesetten geçerek kalpte de kökleşir, bir manevî musibeti dahi netice verir; ona istinad eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazaya rıza ve tevekkül vasıtasıyla izale etse bir ağacın kökü kesilmesi gibi maddî musibet, hafifleşe hafifleşe kökü kesilmiş ağaç gibi kurur, gider.”[14]

  1. Metafor

Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “mecaz” anlamına gelen “metafor” kelimesi benzetme olarak bilinir. Türkçeye istiare olarak geçen kelime, eğretilme ve mecaz şeklinde de karşılık bulur. Bir düşünceyi ya da kavramı anlatmak için onunla özdeşleşmiş olan başka bir kavram ya da nesnenin kullanılmasıdır. Genellikle de bir sorunu başka bir şekilde ifade etmede kullanılır. Bu anlamda kullanılan tüm kıssa, anekdot, hikayeler birer metafordur. Metaforlar doğrudan hastanın kendi çatışmaları ve zayıflıklarını ortaya koymasına yardım etmektedir. Bilinçli bir şekilde kullanılan hikayeler, hastanın iç çatışmalarını yeni kuracağı ilişkilere taşımamasını sağlamaktadır.[15]

Risale-i Nur’un anlatım tarzı bire bir Kur’an-ı Kerimin anlatım tarzlarından biri olan metafor kullanımı ile uyumludur. Musibetzedelerin başına gelen olayları insanların anlayacağı bir dilden metafor olarak izah eden örnekler mevcuttur. Risale-i Nurda musibetlerin bir kısmı için ihtar-ı Rahmânî tespitinde bulunur ve daha iyi anlaşılması için olay metafor ile izah edilir. Bununla birlikte Risale-i Nurda bazen verilmek istenen mesaj biblioterapide olduğu gibi terapötik telkin tarzında direkt olarak da verilir. Mesela:

“Ey insan! Hayatın ağır tekâlifini omuzuna alıp zahmet çekme. Hayatın fenasını düşünüp, hüzne düşme. Yalnız dünyevî ehemmiyetsiz meyvelerini görüp dünyaya gelişinden pişmanlık gösterme. Belki o sefine-i vücudundaki hayat makinesi, Hayy-ı Kayyum’a aittir. Masarif ve levazımatını, o tedarik eder. Ve o hayatın pek kesretli gayeleri ve neticeleri var ve ona aittir. Sen, o gemide bir dümenci neferisin. Vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfine bak.”[16]

Terapide kişinin kendisiyle başkaları arasında karşılaştırmalar yapması sıkıntı ve hastalıkları ile başa çıkma stratejilerinden birisidir. Birey kendisiyle aynı sorunları yaşayan ve daha zor durumda bulunan kimseleri göz önüne aldığında kendi durumunun düşündüğü kadar kötü olmadığını fark eder. Birtakım sorunları sadece kendisinin yaşamadığını bilmek, kendisini daha iyi hissetmesini sağlar. Bu tür tedavi biçimine “benzerler yoluyla terapi” adı verilir. Terapiye ihtiyaç duyan bireye, yaşadığı sorunların yalnızca kendisine özgü olmadığı gösterilmeye çalışılır. Hastaya, benzer sıkıntıları yaşayan diğer insanlardan örnekler verilir, böylece hastada paylaşma duygusu yaratılır.[17] Risale-i Nurda 25. Lema’nın tamamı bu konu ile doğrudan ilgilidir ve 25. Lema’nın girişinde bu bölümün neden yazıldığı ile ilgili kısa bir not düşülmüştür.

“Hastalara bir merhem, bir teselli, manevî bir reçete, bir iyadetü’l-mariz ve geçmiş olsun makamında yazılmıştır.”[18]

Aynı Lema’nın ilerleyen bölümünde de şu ifade geçmektedir:

“Şu Lem’ada, nev-i beşerin on kısmından bir kısmını teşkil eden musibetzede ve hastalara hakikî bir teselli ve nafi bir merhem olabilecek Yirmi Beş Devayı icmalen beyan ediyoruz.”[19]

Burada verilmek istenen mesaj net ve açıktır. Musibetzedelere hitaben; yalnız olmadıkları ve insanlığın büyük bir kısmında da aynı problemlerin olduğu mesajı verilmek istenmiştir.

Hastaların ve musibetzedelerin en çok ihtiyaç duydukları şeylerden biri de ümit etmektir. Risale-i Nur da bu tür mesajlara sık rastlanılır ve musibetzedelere en çok ihtiyaç duydukları şeylerden biri olan ümit, biblioterapi yolu ile sık sık metinler halinde verilir. Mesela:

“Ey bîçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil belki bir nevi dermandır. Çünki ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi’ olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin.”19

“Ey hastalıktan şekva eden bîçare adam! Hastalık bazılara ehemmiyetli bir definedir, gayet kıymetdar bir hediye-i İlahiyedir. Her hasta, kendi hastalığını o neviden tasavvur edebilir. Madem ecel vakti muayyen değil; Cenab-ı Hak, insanı ye’s-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf u reca ortasında ve hem dünya ve hem âhireti muhafaza etmek noktasında tutmak için, hikmetiyle eceli gizlemiş. Madem her vakit ecel gelebilir; eğer insanı gaflet içinde yakalasa, ebedî hayatına çok zarar verebilir. Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır. Bazı öyle bir kazancı olur ki; yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor.”[20]

Bediüzzaman hastalığın ruh dünyasına olan etkisi ve bu alandaki istidatlarının inkişafına da vesile olduğunu beyan eder:

“İkinci Vecih: Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar. Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuttan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider.

Üçüncü Vecih: Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir. Hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve herbir saati bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden, şekvâ değil, şükretmek gerektir.[21]

Musibet ve hastalıklarda en çok karşılaşılan psikolojik problemlerden biri evhamdır. Bilindiği üzere evham kişinin var olan sıkıntılarını artıran ve tedavi sürecini olumsuz etkileyen bir semptomdur (belirti).

Evham da hastalığı manen büyütür, kökleştirir. Evhamlanan kişi ehemmiyet verdikçe hastalığı büyür, şişer, azar. Ehemmiyet vermezse zayıflar, küçülür, kaybolur. Üstad bu konuda şu tespitte bulunmuştur:

“Evhamla bir dirhem maddi hastalık bazen merak vasıtasıyla on dirhem kadar büyür.”[22]

Yaratılış maksadına uygun istimal edildiğinde insanın hayatını zehir eden evham, insanı kemale ulaştıran duygulardan biri olur. Zira evham insanı bir taraftan nemelazımcılık, duyarsızlık, tembellik, gayretsizlik gibi kötü hasletlerden kurtarırken bir taraftan da teyakkuz, titizlik, dikkat, ciddiyet ve gayrete sevk eder.

Musibetzedelerin ve hastaların yaşadıkları zahiren olumsuz gibi görünen olaylarda en çok takındıkları tavırlardan biri şekvadır (şikâyet). Oysa şekva var olan rahatsızlığın artmasına sebep olan bir tavırdır. İnsan yaşadığı olumsuz durumlar karşısında doğru bakış açısını geliştiremez ve şekva ederse beyinde düşünce sisteminin merkezini kontrol eden prefrontal korteksi devre dışı bırakarak, sürüngen bölge dediğimiz limbik sistemi aktive eder. Bu sistem daha çok tehlike anında uyarıldığı için beynin sağlıklı düşünme mekanizması devre dışı kalır ve kişinin yaşadığı sıkıntı bir iken iki olur. Psikoterapilerde bilişsel fonksiyonların tekrar devreye girmesi ve sağlıklı düşünme mekanizmasının çalışması için hastalara bilişsel davranışçı terapi gibi farklı terapi yöntemleri uygulanır. Ayrıca sağlıklı düşünme mekanizmalarının devreye girerek kişinin pesimist bakış açıcından kurtularak optimist bir bakış açısı kazanması için biblioterapi yöntemi de uygulanabilir.

Risale-i Nur biblioterapötik açıdan kişinin kognitif fonksiyonlarının sağlıklı çalışması için uygun terpötik metinler içerir ve draje tarzında önerilerde bulunur. Mesela:

“Nasıl ki şükür nimeti ziyadeleştirir öyle de şekva, hastalığı, musibeti tezyid eder.”[23]

“Kırılmış elle dövüşmek gibi şikâyetiyle hastalığını ziyadeleştirir.”[24]

“Ey şükrü bırakıp şekvaya giren hasta! Şekva bir haktan gelir. Senin bir hakkın zayi olmamış ki şekva ediyorsun. Belki senin üstünde hak olan çok şükürler var, yapmadın. Cenab-ı Hakkın hakkını vermeden, haksız bir surette hak istiyorsun gibi şekva ediyorsun. Sen, kendinden yukarı mertebelerdeki sıhhatli olanlara bakıp şekva edemezsin. Belki sen, kendinden sıhhat noktasında aşağı derecelerde bulunan bîçare hastalara bakıp şükretmekle mükellefsin.  Senin elin kırık ise, kesilmiş ellere bak. Bir gözün yoksa iki gözü de olmayan âmâlara bak, Allah’a şükret. Evet, nimette kendinden yukarıya bakıp şekva etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ve musibette herkesin hakkı, kendinden musibet noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki, şükretsin. Bu sır bazı risalelerde bir temsil ile izah edilmiş. İcmali şudur ki:

Bir zat, bir bîçareyi bir minarenin başına çıkarıyor. Minarenin her basamağında ayrı ayrı birer ihsan, birer hediye veriyor. Tam minarenin başında da en büyük bir hediyeyi veriyor. O mütenevvi hediyelere karşı ondan teşekkür ve minnettarlık istediği hâlde, o hırçın adam, bütün o basamaklarda gördüğü hediyeleri unutup veyahut hiçe sayıp, şükretmeyerek, yukarıya bakar. “Keşke bu minare daha uzun olsaydı, daha yukarıya çıksaydım! Niçin o dağ gibi veyahut öteki minare gibi çok yüksek değil?” deyip şekvaya başlarsa, ne kadar bir küfran-ı nimettir, bir haksızlıktır. Öyle de, bir insan hiçlikten vücuda gelip, taş olmayarak, ağaç olmayıp, hayvan kalmayarak, insan olup, Müslüman olarak, çok zaman sıhhat ve afiyet görüp yüksek bir derece-i nimet kazandığı hâlde, bazı arızalarla, sıhhat ve afiyet gibi bazı nimetlere lâyık olmadığı veya sû-i ihtiyarıyla veya sû-i istimaliyle elinden kaçırdığı veyahut eli yetişmediği için şekva etmek, sabırsızlık göstermek, “Aman, ne yaptım böyle başıma geldi?” diye rububiyet-i İlâhiyeyi tenkit etmek gibi bir hâlet, maddî hastalıktan daha musibetli, manevî bir hastalıktır. Kırılmış elle dövüşmek gibi, şikâyetiyle hastalığını ziyadeleştirir.[25]

 

Sonuç

“Dikkat et, sana ‘Oh, elhamdülillah, şükür’ dediren senin başından geçmiş elemler, musibetlerin düşünmesi bir manevi lezzeti deşiyor ki senin kalbin şükreder. Çünkü elemin zevali lezzettir.”[26]

Günümüzde pozitif psikoloji insanların yaşadıkları musibet ve hastalıklar karşısında takınacakları olumlu tavrın, sıkıntılarının azalmasında ve kalıcı izler bırakmamasında büyük bir etken olduğu tespitinde bulunmaktadır. Ayrıca nasıl ki fiziksel olarak yaşadığımız hastalıklar bizlerin bağışıklık sisteminin gelişmesine ve mukavemetimizin artmasına neden oluyorsa, psikolojik olarak yaşadığımız sıkıntılar dahi ruhsal sağlığımızın direnç kazanması için birer vesiledir. Risale-i Nur bu açıdan bakıldığında fiziksel ve ruhsal olarak travma yaşayan insanlara biblioterapik açıdan destek olmakta yaşadıklarını anlamlandırmalarında akla, bilime uygun örneklerle yardımcı olmaktadır. Bunu kimi zaman direkt telkin kalıplarıyla, kimi zaman indirekt telkin kalıplarıyla, kimi zaman metaforlarla yapmaktadır. Dahası travma yaşayan insanlara yaşadıkları bu travmanın onlar için birer musibet, birer ceza olmadığını, aksine ücretlerini kat kat alacakları birer mükafatın ön habercisi olduğu müjdesini vermektedir. Sıkıntı yaşayan insanların en çok ihtiyaç duydukları şeylerden biri olan umut etme duygusunu fazlasıyla muhatabına vererek kişinin manevi yarasına neşter vurarak onu rahatlatmaktadır. Psikolojide kişinin geçmişte yaşadığı sıkıntılara takılıp yaşadığı travmayı atlatamaması olarak bilinen “Zeigarnik Etkisi” dediğimiz bir rahatsızlık vardır. Risale-i Nur terapötik metinlerle bu olumsuz duyguyu pozitife çevirecek güçlü metinleri içerisinde barındırarak, kişilerin kalıcı olarak tedavi edilmesinde etkin rol oynamaktadır.

 

 

Kaynakça

KEPÇEOĞLU Muharrem, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Gül Yayınevi, Ankara. 1990

MARRS R. A meta-analysis of biblioterapy studies. Am J Community Psychol, 1995.

YUAN S. et al. Comparative efficacy and acceptability of bibliotherapy for depression and anxiety disorders in children and adolescents: A meta-analysis of randomized clinical trials. Neuropsychiatr Dis Treat, 2018.

BULUT S. Bibliyoterapi yönteminin okullarda psikolojik danışmanlar ve öğretmenler tarafından kullanılması. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 2010.

ROCHE H. Peace and spırıtualıty: Self-reflectıon as the key to the Authentıc peace worker, (Master Thesis). Hacettepe University, Graduate School of Social Science Department of Peace Studies, Ankara, 1995.

NURSİ Said, Münâzarât, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 1999.

NURSİ Said, Sözler, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007.

NURSİ Said, Mesnevî-i Nuriye, Sözler Neşriyat, İstanbul, 2002.

NURSİ Said,  Lemalar, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007.

ŞERÎF EL-CÜRCÂNÎ Seyyid, Mu‘cemü’t-ta‘rîfât, thk. Muhammed Sıddîk Minşâvî (Kâhire: Dâru’l-Fazîle, 2004.

NOSSRAT Peseschkian, Günlük Yaşamın Psikoterapisi. Çev. Kıvılcım Teksöz, Beyaz Yayınları, İstanbul, 2002.

NURSİ Said,  Mektubat, Söz Yayıncılık, İstanbul, 2012.

ECMEL Muhammed, “Sufi Ruh Bilimi” Sufi Psikolojisi, Haz. Kemal Sayar, İnsan Yayınları, İstanbul, 2000.

 

[1]       Muharrem Kepçeoğlu, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Gül Yayınevi, Ankara. 1990, s. 203.

[2]       Marrs R., A meta-analysis of biblioterapy studies. Am J Community Psychol, 1995, 23:843-870

[3]       Yuan S, Zhou X, Zhang Y, Zhang H, Pu J, Yang L et al. Comparative efficacy and acceptability of bibliotherapy for depression and anxiety disorders in children and adolescents: A meta-analysis of randomized clinical trials. Neuropsychiatr Dis Treat, 2018, 14:353-365.

[4]       Bulut S.. Bibliyoterapi yönteminin okullarda psikolojik danışmanlar ve öğretmenler tarafından kullanılması. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 2010, 9 (34), 017-031.

[5]       Roche H., Peace and spırıtualıty: Self-reflectıon as the key to the Authentıc peace worker, (Master Thesis). Hacettepe University, Graduate School of Social Science Department of Peace Studies, Ankara. 2017.

[6]       Said Nursi, Münâzarât, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 1999, s. 126-127

[7]       Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 501-502

[8]       Said Nursi, Mesnevî-i Nuriye, Sözler Neşriyat, İstanbul, 2002, s. 104

[9]       Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 365-36.

[10]     Said Nursi, Lemalar, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 23

[11]     Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Mu‘cemü’t-ta‘rîfât, thk. Muhammed Sıddîk Minşâvî (Kâhire: Dâru’l-Fazîle, 2004), 182.

[12]     Said Nursi, Lemalar, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 27

[13]     Said Nursi, Lemalar, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 30

[14]     a.g.e s. 28

[15]     Nossrat Peseschkian, Günlük Yaşamın Psikoterapisi. Çev. Kıvılcım Teksöz, Beyaz Yayınları, İstanbul, 2002, s. 10.

[16]     Said Nursi, Mektubat, Söz Yayıncılık, İstanbul, 2012, s.322

[17]     Muhammed Ecmel, “Sufi Ruh Bilimi” Sufi Psikolojisi, Haz. Kemal Sayar, İnsan Yayınları, İstanbul, 2000, s.85

[18]     Said Nursi, Lemalar, Yeni Asya Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 470

[19]     a.g.e s. 471

[20]     a.g.e s. 483

[21]     a.g.e s. 23

[22]     a.g.e s. 480

[23]     a.g.e s. 481

[24]     a.g.e s. 491

[25]     a.g.e. s. 490-91

[26]     a.g.e. s. 475