Popüler kültürü anlatmak, balığa suyu anlatmak temsilini
hatırlatsa da, balığa karayı anlatmak derecesinde farklı bir dünyanın tarifini
vermektir. Hep içinde olduğumuz, dışına çıktığımızda da, sudan çıkmış balık gibi
kalakaldığımız bu sosyolojik yapıya, suyla temasımızı mümkün olduğunca keserek
bakmaya çalışalım.

Kavram İrtibatları: Popüler, Halk ve Edilgenlik

Polüler kelimesi lügatlarda halk kelimesiyle paralel bir anlamla
sunulur. ‘Popüler’i ‘1.’ sırada ‘halkın zevkine uygun’ karşığılı ile açıklayan
sözlükler, bunun yanında ‘halkın tuttuğu, sevdiği’ anlamına yer verirler. ‘2’
numaralı karşılık ‘meşhur’ ile ‘popüler’i eşanlamlı seviyesine getirir:
"Herkesin tanıdığı…"

Her ne kadar sözlükler, günlük dille birebir uyumlu veriler
sunmasa da, kavramların temeline inilmesinde inkâr edilemez bir öneme de
haizdirler. Sözgelimi, sırf ‘halk’ kavramını açarak işe başlayabiliriz.
‘Yaratılmış’ gibi edilgen bir kelimede karşılığını bulan ‘halk’, bu vasfıyla
pasiflik ‘imajına’ bir daha üstünden kolay kolay atamayacak şekilde bulaşmıştır.
‘Pasif’i yine sözlüklerin sözlerine bakarak düşünelim: "Bir şeye karşı tepki
göstermeyen, etkinliği olmayan, başkasının etkisine katlanan, edilgin." Gramer
açıdan bakıldığında, ‘edilgen/pasif’ cümleler, öznenin önemsenmediği
cümle-lerdir. Bu cümlelerde, nesneye, özneye nispetle daha fazla önem atfedilir.
Kimin yaptığı değil, neyin yapıldığı önemlidir. Böyle cümlelere, failin meçhul
olduğu durumlar dışında, failin ilahî bir güç olduğu, fakat yazarın/hatipin buna
zımnen muhalif olduğu cümlelerde ve nihayet, özneyle genel bir kapsamın -mesela,
bir meslek grubunu, bir siyasî/dinî görüşü, doktrini kabul edenlerin-
kastedildiği hallerde başvurulur. Edilgen cümlelerin bir tercih sebebi de,
yazarın/hatibin kendisine ait bir düşünceyi herkese mal etme amacıdır.
Edilgenlik özelinde dilbilgisinin, yine edilgen bir isim olan ‘halk’ ile
karşılaşma noktası da budur.

Tarih İrtibatları: Popülizm

‘Popüler’i ‘halkın zevkine uygun’ diye açıklayan sözlüklerden,
‘popülizm’i ‘halkçılık’ kelimesiyle karşılamalarından başka bir şey beklenemezdi
elbette. Ne var ki, bu halkçılığın, siyasî anlamdaki halkçılıkla ilgisinin
olmadığı da açıktır.

İlk harfi büyük yazılan ‘Popülizm’e ise tarih tam olarak böyle
bir anlam biçiyor. ‘Popüler’i sözlüklerin söyledikleriyle ve gramerle olan
ilişkiyle incelediğimizin tam tersi bir karşılık bu.

Tarih, Popülizm’i bir ‘aydınlar hareketi’ olarak naklediyor.
Esasen ‘hareket’, ‘burjuva ve salon psikolojisine, işsiz bir topluma mensup
aydınların özentili tutumlarına karşı’ ve ‘halktan insanlar safında yer alma
iddiasında’ olduğu için halka ait ‘edilgen’lik imajıyla da örtüşmü-yor. Bu
vakıa, ‘Popülizm’ akımının, halkın bir ‘mübadele değeri’ olmadığı dönemlere
rastlamasının bir sonucu. ‘Halkın mübadele değeri’ ise demokratik bir toplum ve
daha fazla da, medyanın egemenliği ile piyasaya çıkacaktır.

Ancak halk, hiçbir zaman tamamen önemsiz olmamıştır. ‘Halktan
kopuk’ olmakla suçlanan aydınları saymazsak havassın daima nazarındadır. En
azından ‘meşruiyet’ kavramı, kaynağını halktan alır. Machiavellizm hariç her
yönetim -ne kadar diktatörce olursa olsun- kendisini halka kabul ettirme
ihtiyacı hisseder. Bunu, çoğunlukla, kendisinde bir kutsallık olduğunu tebasını
inandırarak gerçekleştirir. Sonuçta halkın beğenileri yönetimi, öncelikle
yönetimin beğenilerinin halkın beğenisi olması gibi dolaylı bir şekilde etkiler.
Daha doğrusu halkın beğenileri yönetimi hiç etkilemez demek de mümkündür. Ancak
halkın az çok bir önem (değer değil) taşıdığı da vakıadır.

Medyatik Kültür-Popüler Kültür İrtibatları

Medya, kâğıda basılma, radyo ve televizyon vericilerini kullanma
imkânlarına sahip olmadan önce de vardı. Toplumdaki sözüne güvenilir kişiler,
fazla esneklik tanımayan gelenekler, gazete kavramından sonraki ismiyle ‘fısıltı
gazeteleri’ ile kamuoyu yine her türlü etkiye açıktı. Modern anlamdaki medya
ise, etkileri disipline etme, belli amaçlara yönlendirme ve daha örgütlü hale
getirme fonksiyonları gördü. Kendisine kutsallık ve dokunulmazlık atfeden ve
çeşitli yollarla bunun propagandasını yapan yönetimin yerini basın aldı. Medya,
halkın etkilediği ve yönetime halkın sesini duyurma işlevi yerine, halkı
etkileyip, yönetimin istediği bir halk oluşturma faaliyetlerine girişti. Sonuçta
halkın beğenileri, halka ait beğeniler olmaktan çok, halka şırınga edilen
beğeniler oldu. (Bunun en çarpıcı örneği zorunlu askerliktir. Devlet, hem daha
yirmisindeki gencecik vatandaşına, hem de onun ailesine oldukça zor gelecek olan
bu uygulamayı, düşman fobisini, milliyetçi duyguları ve ordu-millet kavramlarını
işleyerek sempatik hale getirmeyi büyük ölçüde başarmıştır. TRT’nin
programarında hep duyagaldiğimiz ‘Oğlunu askere gönderen analar, üzüntüden
değil, se-vinçten ağlıyorlar’ cümlesi, askerliği bir ‘vatanî görev’ olarak
niteleyen yaklaşımlar, dinî bir kavram olan ‘şehit’liğin ‘ulus-devlet’ olan
Türkiye Cumhuriyeti için ölenlere atfen de kullanılması, bunun küçük ama önemli
izdüşümleridir.)

‘Halktan kopuk’ olmakla suçlanan ‘aydın’ların aksine medya halka
çok yabancı değildir. Onu ‘eğitirken’ ya da daha doğru bir ifadeyle manipüle
ederken, ona ait bazı zaaf, alışkanlık ve değerlerden de istifade eder. Bunlar,
milliyetçilik gibi nefse, din gibi kalbe ve geleneklere, devletçilik gibi tarihe
ait veri-lerdir. Medya, bu verilerden hareketle, devletine bağlı ama Osmanlıcı
olmayan, yerine göre dinini yaşayan, yerine göre ‘çağdaş’ garip insanlar üretir.
Popüler kültürü ‘halkın zevkine uygun’ şeklinde açıklayan lügatların
yanıldıkları nokta da işte buradadır: Popüler kültür halkın değil, istenen yapay
toplumun, sipariş edilen zevklerine uygunluğu ifade eder.

Ancak devletçi medya tekeline karşılık, buna alternatif olan ya
da öyle görünen medyalar da vardır. Alternatif medyalar da kendi toplum
modellerini hayata geçirmeye çalışırlar. Bu anlamda ‘siyasal İslâm’ın,
Kemalizm’in, Türkçülüğün, Kürtçülüğün, Sosyalizm’in ‘Büyük popüler kültür’
içinde; biraz ayrık duran, bazı noktalarda kesişen, bazı noktalarda aynı
argümanları kullanan, ama temelde ayrıntılarından başka farkı olmayan küçük
popüler kültürler meydana gelir. Colanın markası, protestonun tarzı, müziğin
güftesi değişir, küçük ve ayrık popülizm, büyük ve genel popülizmin kötü bir
kopyası olarak yine karşımızda durur.

Devlet-Popüler Kültür İrtibatları

Devlet-popüler kültür irtibatları, medyayla popüler kültür
arasındaki irtibatlarda büyük oranda işlendi. Ancak, devlete de bu noktada
söylenecek sözler yok değildir.

Burada demokratik olmayan ve demokratik devlet farkını çizmek
gerekir. Demokratik olmayan bir devlet, halkı ‘âli menfaaatleri’ gerektirdikçe
manipüle edip, biçimlendirirken, demokratik bir devlet de, demokratik olmadığı
ölçüde bu yola başvurur. Demokratik olmayan bir devlet, halkın hakemi değil,
taraftır. Halkın da kendi tarafında yer almasını istemeyi, bir hak olarak görür.
Böyle bir anlayış, küçük taşlarla, devletine bağlı, bağlı olmasa bile devletin
istemediği yönde hareket etmeyen fertlerden müteşekkil bir toplum bina etmeyi
netice verir.

Demokrasi-Popüler Kültür

Siyasî partilerin popülist olmakla suçlandığı göz önüne
alınırsa, ‘halkın tercihi’ne değer veren demokrasi ile ‘halkın zevkine uygun’
kelimeleri ile açıklanan popüler kültürün ne kadar karşı karşıya geldiği
görülür.

Ülkemiz özelinde, politikacıların popülistlikle suçlandığı
örnekler, üreticinin devletten satın aldığı tarım ürünlerinin taban fiyatları,
memur maaşları ve dini konular, bunlardan üçüdür.

İlk ikisi bu yazıda açıklanan popüler kültürle değil, halk
dalkavukluğu tamlamasına daha uygun uygulamalardır. Dünü ve yarını olmayan bir
topluluğu ifade eden halk, dünü ve yarını düşünmeyen ve başkalarını zararlarını
ve çıkarlarını hesap etmeyen politikalar ister. Burada, basit hesaplara alet
olabilen bir bencillik ve hesapsızlık vardır. Halkın bu ‘istek’lerine göre
hareket etmeyi popülizm olarak nitelendirmek, popülizme gerçek anlamına ek bir
anlam vermektir.

Üçüncüsü de popüler kültürden ve yukardaki paragraftan
farklıdır. Türkiye özelinde bakıldığında, devlet ve devletçi zümre,
politikacıların dine dair vaadlerini hep ‘oy avcılığı’ olarak değerlendirmiş,
medya da buna destek vermiştir. Aynı değerlendirmeyi, aşağıda bahsedilecek olan
emperyalizmin yapacağı da muhakkaktır. Zira küresel bir biçimlendirme yapmaya
çalışan emperyalistler dini ve milliyetleri, kendi bütünselliklerine bir engel
olarak göreceklerdir.

Demokraside halka söz hakkı verilmesi, belki uzak görüşlü
olmayan, toplumun tamamını kuşatmayan günübirlik menfaatleri pohpohlayacaktır.
Ancak, manipülasyanlar bir yana, popüler kültürün etkisinden de en uzak olduğu
bir noktaya varılmasını da kolaylaştıracaktır.

Emperyalizm-Popüler Kültür İrtibatları

‘Yayılma’ kelimesinde karşılığını bulan ’emper’le, popülizm
arasında çok yakın bir irtibat vardır. Emperyalizmin başarılı bir şekilde
uygulanabilmesi için, insanların tek tipleşmesi zaruri görünüyor. Ahmet Turan
Alkan’ın ifadesiyle, "Popüler kültür, ‘millî’ olanı barındırma-yacak kadar
yuvarlatılmış, tüketimi kolaylaştırılmış ve patates kızartması gibi dünyanın her
köşesinde aynı standart lezzeti vaadeden bir yaygınlık alamet-i farikasına
sahip." Böyle bir milletlerüstü karakter, milletlerarası ticaret ve politikayı
kolaylaştıracaktır.

Popüler kültürü, biçimlendirilmiş halkın beğenilerine uygunluk
olarak tanımladım. Bu biçimlendirme sadece devlet için yapılmış ülkesel bir
biçimlendirme, ya da bazı siyasî fikirlerin ihtiyaç duyduğu manipülasyon değil,
aynı zamanda küresel güçlerin pratik sebeplerle başvurduğu devasa bir işlemdir.
‘Küçük bir köy’ haline getirilmeye çalışılan dünyada, herkesin bu ‘köy’ün ‘âdet’
ve ‘gelenek’lerine uygun yaşamasını istemekte yadırganacak bir durum yoktur.
Hepsi farklı dilde konuşsa da, ana dilinden ayrı bir tarz benimseyen, ayrı damak
zevklerine sahip kültürel özellikleri taşısa da, aynı Coca Cola’dan içip aynı
McDonalds’tan karnını doyuran, el kol hareketlerinde, jest ve mimiklerinde dünya
çapında standartlar kullanan standart insanlar hedefine büyük ölçüde ulaşıldığı
gözleniyor.