I- Biyografisi

Iyaz b. Musa ebu’l Fazl el Yahsubi
es Sebti el Maliki, meşhur ismiyle Kadı Iyaz, 1083’te Septe’de doğmuş
ve özellikle fıkıh, hadis sahasında tanınmış bir İslam alimidir. Maliki
mezhebine müntesiptir.

Septe’de başladığı ilim
tahsiline 1114’te gittiği Kurtuba’da
devam eden Kadı Iyaz, burada hadis ilmiyle meşgul olmuş,
Ebu’l Valid İbn
Rüşd gibi hocalardan ders almıştır. Maliki mezhebini benimsemesi de bu aşamalara
tevafuk etmektedir. Gerçi bulunduğu çevrenin de Maliki mezhebine müntesip
olması, onun için böyle bir tezahürü gerekli kılmış olabilir.

Bir müddet sonra tekrar Septe’ye
dönen Kadı Iyaz, burada yaptığı kadılıktan dolayı
kendisine bu meşhur lakab verilmiştir.

Hadislere son derece ihtimamkar bir yaklaşım içerisinde bulunan Maliki
mezhebi ve bu mezhebe bağlı olan Kadı Iyaz, ‘nass’lara
bağlı kalarak sonraki dönem ulemalarınca ‘gelenekçi’
olarak nitelendirilmişse de fıkıh sahasında beyan ettiği bir takım görüşlerle
aslında bu nitelendirilmeden uzak tutulmasını gerektirmektedir.

Zira Kadı Iyaz; ‘Tevhid’ doktrinine oldukça önem veren ve Murabıtlar’a
karşı devamlı bir çatışma içerisinde olan Muvahhidler’e ve Berberi
lider İbn Tumert’e,
onların kudretli dönemlerinde destek olmuş ve ta’zimde
bulunmuştur. Nitekim 1149’da yaşanan çatışmalarla yıkılma sürecine
giren Muvahhidler’i terkeden Kadı Iyaz, Septe’den
Merakeş’e kaçmış ve aynı yıl burada vefat etmiştir.

II- Eserleri

1- Kitabüş-Şifa bi Tarifi Hukuku’l
Mustafa

2- Meşarikü’l Envar fi İktifa Sahih ( Bir şekli
de ala Sahih)

3- Kitabü-Tertib el- Medarik ve takribü’l
Mesalik li marifeti a’lam mezhebü’l malik

4- Kitabu’l İlma ila Marifet usul’ul
Rivaya ve takyidüs-Sema

5- İkmal’ul
Mu’lim fi Şerh Sahihü’l Müslim

6- El- Tenbihatü’l Müstanbata ala’l Kutup ala’l Mudavvana

7- Buğyatu’l
Raid ila Matazam Manahu hadis Umm Zarr mine’l Fevaid

8- Kitabu’l İ’lam
bi hudud Kavaidü’l İslam

9- Kasida

10- Akida

Biz bu çalışmamızda, Kadı Iyaz’ın “Şifa” adlı
eseri üzerinde durmak istiyoruz. Şifaü’ş-Şerif
Bediüzzaman’ın ifadesi ile, “mucize-i
ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan”
eden bir eserdir. Mu’cizat-ı Ahmediye (19. Mektup)
risalesinin On Yedinci İşaretinde yer alan bölümde Bediüzzaman, Kadı Iyaz’ın
ilgili eserini şöyle değerlendiririr:

“Rasul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Kur’ân’dan
sonra en büyük mucizesi kendi zâtıdır. Yani, onda içtima
etmiş ahlâk-ı âliyedir ki, herbir haslette en yüksek tabakada olduğuna,
dost ve düşman ittifak ediyorlar. Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali, mükerreren
diyordu: “Harbin dehşetlendiği
vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip
tahassun ediyorduk.” Ve hâkezâ, bütün ahlâk-ı hamîdede
en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye mâlikti. Şu mucize-i ekberi Allâme-i
Mağrib Kadı Iyaz’ın
Şifâ-i Şerif’ine havale ediyoruz.
Elhak, o zat, o mucize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel
beyan edip ispat etmiştir.”

Şimdi bu eser üzerinde duralım:

A- Şifaü’ş-Şerif*

Schopenhouer, “Hiç kimseyi incitme, elinden geldiği
kadar herkese yardım et.” yargısını
ahlakın temeline koyarak onun, saf ve basit bir içerikten meydana geldiğini
vurguluyor olmalıydı. Otto Friedrich, “Basit
Ahlaklılık”
kavramını da muhtemelen Schopenhouer’un
bahsi geçen yargısıyla ilişkilendirmekteydi. Leibniz
ile Wolff, diğer taraftan Konfiçyus’a
dek uzanan ahlak görüşlerinin gün yüzüne çıkartılma gayretleri, sanırım,
seküler manada günümüz insanlığı için pek de gurur vesilesi olamamaktadır.

Öte taraftan Kur’anî ifadeyle, “üsvetün hasene” yani “güzel bir
numune” olması bakımından son peygamber Hz. Muhammed’in
(a.s.m.) yaşayış tarzı, ahlaki olgunluğu ve öğretilerinin gün yüzüne
çıkarılması, zaruri olarak tanımlanması hasebiyle, büyük önem taşımaktadır.

Bu bağlamda günümüze kadar ulaşmış olan “Şemail”, Hz.
Peygamber’ in günlük yaşam tarzı, eserleri arasında Kadı Iyaz’ın ‘Şifa üş-Şerif’i,
İslami
litaratürde sınırları çizilmeye çalışılan “ahlak”
ya da “ahlakilik sorunu”na “ikna edici” delil olması
açısından yaklaşan önemli bir eserdir. Özellikle Kadı Iyaz’ın
müteşabih ayetlerdeki muğlak (kapalı) ifadelere çözümlemeci yaklaşımıyla
ve muhakeme tarzı itibariyle “Kelamcı”
doktrinden küçümsenemeyecek derecede etkilenmesini de göz ardı
etmemek gerekecektir. Bu etki onu, kısa zaman zarfında anlaşılamayacak da
olsa, epistemoloji (bilgi felsefesi)nin çizgisine taşınmasını zaruri kılacaktır.

***

Tirmizi’nin (ö. 892) ilk olarak
bir eserinde kullandığı ‘Şemail’
kelimesi ve ona yüklemiş olduğu klasik anlamı, Kadı Iyaz’ın
Şifa’sında aşılmıştır.
Iyaz’ın geniş
manada ‘Tevhid’ nazariyelerine
iltifat etmesi usul olarak kendisinden sonra gelecek olan alimler için farklı
bir aşama olarak değerlendirilebilir.

Mantık ve kelam arasındaki soyut denklemi sağlamada ‘bir
deneme’ olarak da nitelendirilebilecek olan Şifa, yaklaşık üç asır sonra
kesin olarak telaffuz edilmeye başlanacak mantık ve kelam şerhlerinin de öncüsüdür.

Bu yazı, ancak Şifa’üş-Şerif’te Peygamber Efendimizin güzel, övülmüş
ahlakına ilişkin sıfatları ve bu sıfatlar hususunda indirilen ayetlerin
keyfiyetini anlamada, az da olsa katkı sağlayacaktır. Binaenaleyh yazı,
Peygamber efendimizin ahlaki yapısıyla ilgili genel bir düşünce atmosferi
oluşturma amacında fakat yeni bir ahlaki nazariye üretme iddiasında değildir.

1- Peygamber Efendimizin Beşeri Sıfatları

Bu bölümde ifade edilen kavramlar, Peygamber Efendimizin ‘ümmet’
nazariyesine bağlı kalınarak anlamlandırılmış ve ‘İslam
Devleti’nin sosyal yapısının
mihenk taşları olarak kabul edilmiştir.

a- Tevekkül: ‘Hira Süreci’ nin
şekillendirdiği bu kavram, Şifa’üş- Şerif’te sıklıkla
zikredilen ve üzerinde ısrarla durulan bir kavram olarak göze çarpmaktadır.
Eserde de örneği verilen ve Hz. Ebubekir’e
‘Sıddık- Sadık’
liyakatı da tevekkülün pratik bir sonucudur. Bir ahlaki
latife olarak tevekkülü, ‘Allah’a
sığınma’ ya
da ‘Sen onu görmüyorsan da O seni görüyor.’ şeklinde de anlamak mümkün
görünüyor. Zira Hz. Muhammed’in (a.s.m.) özellikle savaşlarda maruz kaldığı
zor durumlar karşısında takındığı tavrın ‘Kur’an’ ayetleriyle övülmesi
ve Yunus peygamberin ümmetinin iman etmemesi üzerine ümitsizliğe
kapılması, ardından Cenab-ı Hakk tarafından bir balığın karnında
imtihana tabi tutulması… gibi vak’alarda
öne çıkan tevekkülün, sosyal ahlak öğesi olarak görmenin
zaruriliğine de işaret etmektedir.

b- Sadig’ul Kavl ve’l Ef’al:
Kadı Iyaz, Peygamber Efendimizin bu hasletinin onun
peygamberliğinden önceki hali için de gerekli olduğunu özellikle vurgular.
Aynı zamanda ‘İsmet’
ve ‘Sıdk’ sıfatlarının
bir yansıması olarak da düşünülmesi elzem olan bu hasletin bir ahlak yapısı
olarak, ümmetin tüm bireylerini ‘Müslüman’
olmaları hasebiyle yakından ilgilendirmektedir. Kadı
Iyaz, Sadigu’l kavl, teriminin
tersini ‘Kizb’le nitelendirmiştir. Takdir edileceği üzere ‘yalan’ söylemek
peygamberler için mümkün olamadığı gibi Müslümanlar
için de caiz değildir.

Sadigu’l ef’ali ise hal ve
hareketlerdeki tutarlığı anlatmada kullanmıştır Kadı
Iyaz. ‘Müslüman elinden ve dilinden
kimsenin zarar görmediği kimsedir.’
hadisine de burada yer vermiştir.

c- Adalet: Bilhassa ‘devlet’ ve ‘yönetim’ hukuku söz konusu olduğunda
önem kazanmaktadır adalet kavramı. ‘Adil
bir yönetici’ye isyanın peygambere, peygambere isyanın
Allah’a isyan olduğu
eserde geçen şu hadisle ifade edilmiştir: ‘Kim
emirine itaat ederse bana itaat etmiş olur; kim bana itaat ederse Allah’a
itaat etmiş olur.’ Kadı Iyaz burada geçen emirin vasıflarını
izah ederken onun adil olmasını başa almaktadır.

Peygamber efendimizin adil olması, onun devlet başkanlığına da delalet
etmektedir.

d- Emin: Peygamber efendimizin peygamberliğinden önce insanlara kendisi
hakkında kazandırdığı hasletlerden en önemlisinin ‘emin’
olması stratejik açıdan oldukça önem arz etmektedir.
Çünkü içinde yaşadığı toplumun kendisine hayatının her anında güvenmesi
ya da sözlerinin dikkate alınması için onun emin olması gereklidir. Nitekim
peygamberlikten önce dahi kendisine ‘Muhammedü’l
Emin’ denmesini de bu hususlarla birlikte değerlendirmek
icap etmektedir. Doğru sözlü olmaktan ziyade ‘güven’
kavramını çağrıştıran bu kavram, aynı zamanda onun ‘vesvese’den hali olması
anlamını da içinde barındırmaktadır. Zira vahyin bir vesvese olduğuna
dair ileri sürülen iddialar, Peygamber Efendimizin emin olmasıyla sadece bir
hezeyana dönüşmektedir.

e- Takva: Şifaü’ş-Şerif’te
takva kavramından sığınma ve korkma anlamları türetilmiştir.
İbadetler hususunda Peygamber Efendimizin ‘Allah’tan
en çok korkanımız’
olması da bu perspektiften değerlendirilmektedir.

f- Af Dilemek: Bu mey’anda Kadı
Iyaz şunları söylemektedir: ‘Af
dilemek insanların hatalarına ma’tuftur.
Günah işlemek ise tevbenin kapısını açar. Peygamber efendimizin af
dilemesi yalnızca Allah’a yöneliktir. Ancak O, hata yapmaktan münezzehtir.
Peygamberlerin ancak küçük hataları vardır ve bunlara ‘zellat’ denir.’

Kadı Iyaz’ın
bu meseleye yaklaşım tarzı ilginçtir. O, klasik akıl yürütmeyle şu
sonuca varmaktadır: ‘Eğer
peygamberler dahi af diliyorlarsa, sultanlar dahi dilemelidirler.’
Bu akıl yürütmenin vardığı sonuç aşikardır: Af
dilemek insanın büyüklüğüne zarar getirmez!

g- Komşu Hakkı: ‘Komşusu aç
iken tok yatan’ hadis- i şerifinde nitelenen insan tipinin Müslüman
karaktere sahip olamayacağı açıktır. Kadı Iyaz, hadisin manasını -tabiri
caizse- biraz yumuşatarak, komşusu aç iken tok yatan yani çevresini gözetmeyen
insanlarda muhakkak bir iman eksikliği vardır, şeklinde yorumlama gereği
duymuştur. Bu gereksinim sanırım bugün için artık bir zaruret halini almıştır.

h- Yumuşak Dil (Kavl-i Leyyin): İnsanlar arası mükalemede ve tebliğin başarıya
ulaşmasında Peygamber Efendimizin bir yöntem olarak benimsediği en önemli
haslettir. Eserde de bu kavrama ‘uyarmak, ikaz etmek, tebliğ
etmek’ gibi manaların
yüklendiği belirtilmektedir.

ı- Soruları Cevaplaması: Ahlaki bir olgunluk olarak klasik tanımlarda pek
de yer verilmeyen bu hasletin, toplum içerisinde nasıl davranılması gerektiğine
ilişkin sosyal bir olgudur. Peygamber efendimiz, insanların toplum içerisinde
kendisine yönelttiği tüm sorulara kesin olarak cevap vermiştir. Soruların
mahiyetiyle ilgilenmeyen Peygamber Efendimiz, sorulan sorulara mukabil soru
sormayarak bunu, bir eğitim yöntemi olarak da ümmetine yol göstermiştir.

Bazı sorulara da sükut eden Peygamber Efendimiz, bu sükutunun akabinde
inen ayetlerle malum sorulara açıklık getirmektedir. Örneğin; ‘Sana
kıyametten soruyorlar; de ki; Onun bilgisi Allah katındadır.’
ayetinin nüzul sebebi bu türden bir sükutun neticesidir.

Burada dikkat edilmesi gereken, toplum içinde bir insanın
sorduğu soru dolayısıyla rencide edilmemesidir.

i- Vefa: Takva, adalet, komşu hakkı ve bu hasletin ‘Tevrat’ta
da Peygamber Efendimize atfen geçmekte olduğunu belirten
Kadı Iyaz, vefa tabirini ‘kimden
gelirse gelsin aynı şekilde mukabele edilmesi lazım
gelen ef’aldir’ şeklinde tanımlamaktadır.
Nitekim ‘ahde vefa’ kavramı da Kur’
an’da geçen bir kavramdır.

2- Peygamber Efendimizin Ahlakının Kudsi Kaynakları

Yukarıda bahsedilen ahlaki terimlerin yanı sıra Kadı Iyaz, Kur’an-
ı Kerim’de geçen
ve özel olarak Peygamber Efendimizin şahsına müteallik ıstılahlara da yer
vermiştir. Fakat bu ıstılahları kavram olarak belirtmemiş, ‘dirayet
tefsiri’ nin yöntemiyle açıklama yoluna gitmiştir.
Aynı zamanda rivayetlere de yer vererek, konu ettiği yargıları delillendirmiştir.
Genelde eserin ilk bölümünde ayetlerin delili, sonraki bölümlerinde ise
rivayetlerin delili beyan edilmiştir. Bundan amacının, Peygamber Efendimizin
ahlakını ve yüce şahsının övülmesini izhar etmek olduğunu tahmin
etmekteyiz.

a- ‘Rü’yetullah’: Müfessirler
tarafından çokça tartışılan ancak sağlam bir zemine
oturtulamayan bir kavramdır. Kadı Iyaz, ‘Rü’yetullah’ın
sadece Peygamber Efendimize nasib olduğunu belirtmektedir. ‘Allah
ve resulüne itaat edin.’ Ayetinde geçen ‘itaat’ kelimesinin ortak manada
anlaşılabileceğinin de caiz olduğunu söylemektedir. Nitekim ‘Bana ittaat
eden Allah’a itaat etmiş olur.’ hadisinin de bu manaya işaret ettiği açıktır.
Ancak bu konuda yanlış anlaşılmayı önleyecek olan ‘Bir şey
isteyecekseniz Allah’tan isteyin.’ hadis-i şerifinden de Kadı Iyaz’ın
bahsetmesi yerinde bir davranıştır.

‘Ahlakı ve edebi’
sürekli olarak Allah tarafından övülen Peygamber
Efendimizin ‘ahlaku’l hamide’
olarak da nitelendirilmesi dikkat çekicidir.

b- ‘Nur’ kelimesini de Kadı Iyaz, Peygamber
Efendimizin ‘kalb’ine
atfetmektedir. ‘Rahmet’ kelimesini de peygamber efendimizin ahlakının
bir özeti olarak belirler.

c- ‘Ümmilik’ nazariyesine de
farklı bir açıdan yaklaşan Kadı Iyaz, Peygamber
Efendimizin bu özelliğinin Kur’an-ı
Kerim’de bir ‘medh’ unsuru olarak
yer aldığını, ilim ve edebiyatta ileri giden bir
topluluğun ‘cahiliyye’ olarak
nitelendirilmesine rağmen ümmi bir peygamberin onlara
galebe çalmasıyla da bu savı kuvvetlendirdiğini ifade eder.

d- ‘Hırs’
kavramının negatif yönünün bir tarafa bırakıldığı
ve ‘hidayete ulaştırmada hırs göstermek’
şeklinde tasvir edildiği eserde yine bu hasletin Peygamber Efendimizin şahsında
yüceldiği düşünülmektedir.

Kadı Iyaz’ın, ‘Huruf-u
Mukataa’lara çözümlemeci yaklaşımı da kayda değer bir özellik taşımaktadır
ki; o, ‘Elif-Lam-Mim’ harflerini şu şekilde yorumlamıştır: ‘Elif
harfi Allah ismine, Lam harfi Cibril’e, Mim harfi Hz. Muhammed’e rücu
eder.’ Gerçekten de bu harfler üzerine yapılan
yorumlar oldukça farklı ve çeşitlidir. Tam anlamıyla bir bütünlük sağlanamamakla
birlikte genel kanı bu harflerin Cenab- ı Hakk’la
Peygamberi arasındaki ‘şifre’ler
olduğudur. Fakat Kadı Iyaz bu kanıya katılmamaktadır
ve tüm huruf-u mukataaları bu şekilde çözümlemektedir.

Benzer şekillerde, Peygamber Efendimizin ‘şahiden,
mübeşşiran, neziran’ olmasını, ona ‘kevser’
verilmesi, Kur’an’da hiçbir şekilde ismiyle hitap edilmemesi, beraberinde
getirilmiş olanların korunması ve dahi Allah tarafından bu konuda söz
verilmesi… gibi hususları Kadı Iyaz, kendine has ifade tarzıyla yorumlamış
ve Peygamber Efendimizin şemailine ve ahlakına ilişkin çıkarımlarda
bulunmuştur.

Sonuç

Şifa’üş Şerif’in bir ‘Şemail’ eseri olarak usulü oldukça farklıdır.
Bu farklılık onun sahip olduğu ilmi birikime bina edilmelidir. Özellikle
Tirmizi’ nin ‘Şemail’ ile müstakilleşen
bu tür eserlerin, rivayet ve ayetlerle desteklenmesi, dolayısıyla güçlü
yapılar haline gelmesi fevkalade önemlidir. Ahlak diye tanımlana gelen
kavramların toplumların sosyo-dinamiklerini oluşturduğu göz önünde
tutulursa, bu yapı taşlarının değeri daha iyi anlaşılmış olur.

Bir hayat hikayesinden çok, Peygamberimizin peygamberliğini, münhasıran
ahlaki yüceliğini kudsi kaynaklarla delillendiren Kadı Iyaz’ın
te’lif ettiği
söylenen ancak yarısına tesadüf ettiğimiz eserlerini, günümüz gelişmiş
fikirleriyle anlamlandırmak fevkalade önem taşımaktadır.

* Eser genel itibariyle iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk
bölümünde Peygamber Efendimizin sıfatları ve sıfatlarının tanımları;
ikinci bölümünde ise bu sıfatlarla ilgili ayet- i kerimelerin dirayet
tefsiri yer almaktadır.