The Prophethood in the Context of Religion-Morality

"Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır / Fazilet hissi
insanda Allah korkusundandır."

Mehmet Akif, ahlâk ve din arasındaki ilişkiyi bu beytiyle izah eder. Ona göre
ahlâkın temeli ve membaı dindir. Bu beyit yalnız Akif'in şahsî kanaatinin değil,
devrindeki Müslüman aydınların ortak kanaatinin de veciz bir ifadesidir. O dönemde
Batıda kuvvet kazanan din dışı bir ahlâk oluşturma girişimine karşı geleneğin bir
cevabıdır. Bediüzzaman Said Nursi de eserinin çeşitli yerlerinde bu meseleye temas
etmiştir.

Öte yandan, kelâm ilminin ana konularından "nübüvvet" meselesi Risale-i Nur'da
çeşitli açılardan derinlemesine ele alınmıştır. Nursî peygamberliğin imkânı, ispatı,
gerekliliği, ilâhî hikmet boyutu gibi temel konularda esas itibariyle Mâturîdî çizgiyi
devam ettirmekle birlikte, yaptığı önemli katkılarla bu geleneği derinleştirip genişletmiştir.

Gerek Maturîdi, gerekse Eş'arî kelamcıların uzun boylu üzerinde durmadıkları,
hatta mesela Razî'nin nübüvvetin ispatında bir yöntem olarak kullanılmasını eleştirdiği
îcaz argümanını Said Nursi yeniden ele alarak ayrıntılarıyla incelemiştir. Sözler'in
en uzun bölümü bu konuya tahsis edilmiştir. (Duran, s. 102)

Nursî, bir yandan Cürcanî'nin yoluna uyarak icazı öne çıkarırken, diğer yandan
da Razî'nin mesleğini ihmal etmeyerek Hz. Peygamber'in güzel ahlâkını ve örnekliğini
vurgulamıştır. Peygamberliğin sosyal, siyasal ve kültürel etkilerine de dikkat çekmiştir.
Bu da onun geleneğe vukûf, saygı ve tam bir fikrî istiklal içinde yaklaşarak kendi
asrına ışık tutan yepyeni bir terkip oluşturduğunu açıkça gösterir.

Biz de tebliğimizde, bu telif edici yöntemin ışığında peygamberliğin ahlâkla
ilişkisine değineceğiz. Gayret bizden, tevfik Allah'tandır.

Kur'an-ı Kerim'in ilk nâzil olan beş sûresinden biri "Nun ve'l-Kalem" sûresidir.
Bu sûrenin hemen başında Hz. Peygamber'e hitaben "sen muhteşem bir ahlâk üzeresin!"
buyrulur. (Kalem: 4)

Hz. Muhammed'e (sav) henüz vahiy inmeye başlamıştır, yani peygamberlik sıfatını
henüz kazanmıştır. Bir başka ifadeyle, Hz. Muhammed (sav) henüz peygamber olarak
görevlendirilmeden önce de "muhteşem bir ahlâk" üzere bulunuyordu.

Bir hadis-i şeriflerinde ise "beni Rabbim edeplendirdi ve ne güzel edeplendirdi"
buyurmuşlardır. O, doğumundan ölümüne kadar özel bir terbiye ile yetiştirilmiş,
ilâhî koruma altında bulunmuş, zamanı geldiğinde ise vahye mazhar olmuştur. Peygamberliğinden
önceki yaklaşık 40 yıllık ömrünü bir ahlâk abidesi olarak yaşamıştır.

Kendi misyonunu tanımlamak için "ben yalnızca güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim"
buyurmuştur. (Muvatta', Husnü'l-hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 381)

Hz. Enes (ra) şöyle der:

"Allah'ın elçisi'ne (sav) 10 yıl hizmet ettim; bana bir kez olsun öf demedi.
Yaptığım bir şey için bunu niçin yaptın?; yapmadığım bir şey içinse şunu yapsaydın
ya! demedi. O, insanların ahlâkı en güzel olanıydı. Allah'ın Elçisi'nin (sav) elinden
daha yumuşak ne atlasa ne de ipeğe dokundum. Allah'ın Elçisi'nin (sav) terinin kokusundan
daha hoş ne bir misk ne de başka bir koku kokladım." (Buhari ve Müslim)

Hz. Aişe'ye (ra) Allah'ın elçisi'nin (sav) ahlâkı sorulduğunda "Onun ahlâkı Kur'andı"
şeklinde cevap vermiştir. Yani Allah'ın elçisi (sav) yürüyen Kur'an, yaşayan Kur'an
olarak nitelendirilebilirdi. Peygamber, Kitabın hayata tercümesinden ibaretti. (Allah'ın
Elçisi'nin güzel ahlâkını anlatan hadis-i şerifler için bkz. Müslim, Müsâfirîn,
139; Ebû Dâvûd, Tatavvu', 26; Tirmizî, Birr, 69; Nesâî, Kıyâmu'l-leyl, 2; İbn Mâce,
Ahkâm, 14; Dârimî, Salât, 165.)

Hz. Muhammed'in (sav) peygamberliğinin, ilâhî vahye mazhar oluşunun en büyük
delillerinden birisi de sahip olduğu güzel ahlâktır. Nitekim henüz Peygamber'in
kendisi başına geleni, Hira mağarasında gördüklerini anlamlandırmakta güçlük çekerken,
eşi Hz. Hatice (ra) ona iman etmiştir. Hz. Hatice'nin ve bilâhare Hz. Ebubekir'in
(ra) tereddütsüz iman etmelerinde en önemli etken kuşkusuz Hz. Muhammed'in (sav)
güven verici şahsiyeti ve ahlâkıdır. Nitekim Hz. Hatice (ra), ilk vahye mazhar olduktan
sonra şaşkınlık ve korku içinde evine dönen Peygamber'i, ürpertisi geçip konuşabilecek
hale geldikten sonra (sav) şu sözleriyle teskin etmişti:

"Vallahi Allah seni hiçbir vakit utandırmaz. Sen sözüne güvenilir bir kişisin.
Akrabalık bağlarını gözetir, kimsesizleri korursun. Konuğa ikram edersin. Haklının
hakkını almasına yardım edersin." (Ahmed, VI/223)

Hz. Hatice'nin (ra) muhakeme biçimi, fıtratı bozulmamış bütün insanlara model
olacak bir nitelik taşımaktadır. Bugün de Allah'ın elçisinin (sav) hayatını tedkik
eden, ailesinden başlayarak yakınlarına davranışını inceleyen birinin aynı sonuca
varması tabiidir.

Hz. Muhammed'in (sav) nübüvvetini ispat eden en güçlü delillerden biri onun muhteşem
ahlâkıdır. Öyle ki, ahlâkı, mucizelerinden dahi önde gelmektedir. Çünkü ahlaki zaafları
bulunan birisinden olağanüstülükler sadır olsaydı, bu bir istidraç olmuş bulunurdu.

Said Nursi nübüvvetin ispatında önce bizzat Kur'an-ı Kerim'in kendisini, sonra
peygamberin ahlâk-ı hamîdesini, ardından da şeriat-ı İslâmiye'nin muhkem hükümlerini
öne sürmektedir.

"Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Kur'an'dan sonra en büyük mu'cizesi,
kendi zâtıdır. Yani onda içtima' etmiş ahlâk-ı âliyedir ki; her bir haslette en
yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar." (Mektubat, 19. Mektup,
17. İşaret; s. 258)

Kalem Sûresi'nde, Hz. Peygamber'in (sav) güzel ahlâkı, aynı zamanda ona "deli,
mecnun" diyen Mekke müşriklerine bir cevap sadedinde zikredilmektedir. Fakat hitap
doğrudan doğruya Hz. Peygamber'in (sav) kendisinedir. Bu ayetler, öncelikle Hz.
Peygamber'i (sav) ruhen takviye etmektedir. Mekke müşriklerinin sataşmalarına da
dolaylı bir cevaptır. Hem onların doğrudan muhatap alınmamış olması, böyle muhteşem
bir ahlâka sahip bir zâtı delilikle suçlamalarının ciddiye alınamayacak bir iddia
olduğuna işaret eder.

Nûn ve'l-Kalem sûresinin ilk ayetlerinden şu sonuçları çıkarmamız mümkündür:

1. Hz. Peygamber deli veya mecnun değildir; çünkü muhteşem bir ahlâka sahiptir.

2. Hz. Muhammed (sav) henüz vahye mazhar olup peygamber sıfatını kazanmadan önce
de bu ahlâka sahipti. 40 yıl Mekkelilerin arasında, onlardan biri olarak yaşamıştı
ve onlar Hz. Muhammed'in (sav) ahlâkının şâhitleriydiler.

Şunu da belirtmek icap eder ki, Mekkeliler, peygambere "Muhamed el-Emin" diyorlardı.
El-Emin güvenilir demektir. Bu, yalnızca bir lakaptan ibaret de değildir. Bir tür
kurumsal yönü bulunan bir isimlendirmedir. Mekke toplumundaki "emanet" sistemi bir
tür noterlik veya günümüzdeki yedd-i emin benzeri bir fonksiyon icra etmektedir.
Hz. Muhammed'in (sav) güvenilir, inanılır bir kimse oluşu kişisel güvenin biraz
daha ötesinde, kurumsal ve bir tür resmî hüviyet taşımaktadır. Zaten, onun davetine
en şiddetli bir üslûpla karşı çıkanlar dahi, işin başında "biz sana yalancı demiyoruz;
fakat bu senin getirdiğin şey, toplumda ikilik meydana getirdi; gel bu davadan vazgeç"
diyorlardı.

3. Din binası ahlâk temeli üzerine kurulmuştur. Hz. Peygamber'in (sav) örnekliği
evrenseldir. Peygamber insanlığın ufkudur. (S. Karakoç) Cenâb-ı Hak, Kur'an; Hz.
Peygamber'in örnekliği, şeriat-ı İslâmiye gibi araçlarla insanlığı inşâ etmektedir.
Ancak bu inşa faaliyetine katılım zorunlu olmayıp, bir yönüyle insanın irâdesine
bırakılmıştır.

Fıtrat güzel ahlâka müheyya olmakla birlikte, kusursuz bir örneğin rehberliğine
dahi (üsve-i hasene) muhtaçtır. İnsan iyiyi de kötüyü de örnekle öğrenir. "Bir çocuk
küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i îmânî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda
İslâmiyet ve îmânın erkânlarını rûhuna alabilir. Âdetâ gayr-i müslim birisinin İslâmiyeti
kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabânî düşer." (Emirdağ Lâhikası, s. 39)

Kaynakça

Kur'an-ı Kerim

Ahmed b. Hanbel, Müsned.

Nursi, Bediüzzaman Said, Mektûbât. Söz basım yayın. İstanbul 2003.

Nursi, Bediüzzaman Said, Emirdağ Lâhikası. Yeni Asya. İstanbul 2004.

Duran, Bünyamin, İslâm Düşünce Geleneğinde Bediüzzaman'ın Yeri. Risale-i Nur
Enstitüsü Yay., İstanbul 2004.

Kılıç, R. Ahlâkın Dinî Temeli. Ankara 2003.

al-Haddâd, A.A.Q. Akhlâk al-naby fî al-Qur'ân. c. I, Beirut 1999.

al-Taftazânî, al-Talwîh ilâ kashfi haqâiqi al-tanqîh. c.I, Beirut 1998.

Öz

Kelâm ilminin ana konularından "nübüvvet" meselesi Risale-i Nur'da çeşitli açılardan
derinlemesine ele alınmıştır. Nursî peygamberliğin imkânı, ispatı, gerekliliği,
ilâhî hikmet boyutu gibi temel konularda esas itibariyle Mâturîdî çizgiyi devam
ettirmekle birlikte yaptığı önemli katkılarla bu geleneği derinleştirip genişletmiştir.

Bu çalışmada Bediüzzaman'ın ortaya koyduğu yöntemin ışığında peygamberliğin ahlâkla
ilişkisi incelenmekte ve Hz. Peygamber'in yüksek ahlakı gözler önüne serilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Nübüvvet, ahlak, din, Hz. Muhammed

Abstract

One of the main issues of the science of kalam is "prophethood" which has been
discussed in Risale-i Nur from various dimensions intensively. Nursi has contributed
to the Maturidi lines in the issues of the possibility of prophethood, its proof,
its necessity, its divine wisdom dimension significantly, so that he has deepened
and broadened this tradition.

The author studies the relationship between prohethood and ethics in the light
of the Bediüzzaman's method, and explains the sublime ethics of Prophet.

Key Words: Prophethood, ethics, religion, Hz. Muhammed