The Basic Components of Brotherhood

1.Genel Olarak ’Kardeşlik’ Kavramı

Aynı anne ve babadan veya ortak değerlere sahip olan kişilere ‘kardeş’
denir. Arapçada ‘ah’ olarak ifade edilen bu kavramın ‘ihve’ ve ‘ihvan’ şeklinde
çoğulu bulunmaktadır.[1]

‘Kardeş’ denildiğinde akla genellikle aynı anneden ve babadan dünyaya
gelen kişiler gelmektedir. Bunun dışında, ayrıca aynı dine veya dünya görüşüne mensup
olmayı ifade eden ‘akide kardeşliği’ söz konusudur.

2.  İslam Kardeşliği

İslam dininde kardeşlik, bütünüyle akide temeline dayanmaktadır.
Yukarıda ‘kardeş’ kelimesinin karşılığı olan ‘ah’ kelimesinin ‘ihve’ ve ‘ihvan’
şeklinde olduğunu belirtmiştik. İşte ‘ihve’ genelde nesep kardeşliği için; ‘ihvan’
ise görüş ve din kardeşliği ya da yakın arkadaş ve dostlar için kullanılır.[2]
Bu arada İslam kardeşliğinin temelini belirten ve belgeleyen ve ‘inneme’l-mu’minune
ihvetun’=’müminler ancak kardeştir’[3]
şeklinde başlayan ayet-i kerime’de ‘ihve’ kelimesinin tercih edilmesi gerçekten
dikkat çekicidir. Öte yandan aynı ifadelerde iman ve kardeşliğin yan yana getirilmesi;
maddi hayatın devamını sağlayan diğer bir kelimenin omuz omuza vermesi çok anlamlıdır.[4]
Kısacası, müminlerin tümü ebedi hayatı mucip olan bir asla, bir imana mensup bulunmaktadırlar.[5]

Buna göre ancak iman bağıyla bir araya gelenler kardeş olarak kabul
edilmektedirler. Şu halde yeryüzünün neresinde bulunursa bulunsunlar, hangi dili
konuşuyor olurlarsa olsunlar veya hangi renge sahip bulunuyorlarsa bulunsunlar,
hangi kavme mensup olurlarsa olsunlar bütün müminler, kelimenin tam anlamıyla birbirinin
kardeşidirler. Başka bir deyimle, mümin gönülleri en sağlam ve esaslı bir biçimde
birbirine bağlayan bağ iman ve takva esasından kaynaklanan kardeşlik bağıdır:

Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir topluluk bulamazsın ki,
onlar Allah’a ve Resulüne karşı başkaldıran kimselerle bir sevgi ve dostluk bağı
kurmuş olsunlar: bunlar ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse
kendi aşiretleri olsun.’[6] ayeti ile;
‘Ey iman edenler, eğer imana karşı küfrü sevip tercih ediyorlarsa babalarınızı ve
kardeşlerinin veliler edinmeyin’[7]
ayeti
bu bağın önemini çok net bir biçimde ortaya koymaktadırlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi merhum, buradaki ‘veliler edinmeyin’ ifadesini:
‘velayetini tanımayın, emir ve isteklerine uyup da küfre hizmet etmeyin’ şeklinde
açıklamaktadır.[8]

3. İslam Kardeşliğinin Temelleri

Mümin gönülleri en köklü bir biçimde birbirine bağlayan bağın iman
ve takva esasından kaynaklanan kardeşlik bağı olduğunu belirtmiştik. Hatta bu, yüce
Allah’ın müminlere bahşettiği en güzel nimetlerinden biridir. Nitekim ayet-i kerimede
bu hususa şöyle dikkat çekilir:

‘Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın(tutunun). Dağılıp ayrılmayın
ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O,
kalplerinin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O’nun nimetleriyle kardeşler oldunuz.
Yine siz, tam bir ateş çukurunun kıyısındayken oradan sizi kurtardı.’[9]

Yüce Allah burada bizlere, cahiliye döneminde birbirlerine karşı
düşmanlıklarıyla ün salmış Evs ve Hazreç kabilelerine mensup insanların nasıl kardeş
yapıldıklarına dikkatlerimizi çekerek iman bağının önemine işaret etmektedir. Bu
hatırlatma, müminlerin topyekûn ‘Allah’ın kudret eli cemaatle beraberdir.’[10]
h
adisini işaret ettiği gibi, ayetteki hablullah (Allah’ın ipi) kavramı için
de hadiste şu açıklama yapılmaktadır. ‘Sema’dan arza indirilmiş olan hablullah,
Allah’ın kitabıdır.’[11]

İlgili ayetin tefsirinde yukarıdaki hadise de yer veren Elmalılı,
şu değerlendirmeyi yapmaktadır: ‘Hablullah, Allah Teala’ya kavuşma sebebi olan delil
ve vasıta demektedir.’[12] Ayetin vurguladığı
kardeşliğin çok güzel, çok çarpıcı ve çok canlı bir örneğini şu hadiste görmekteyiz:

Abdurrahman b. Avf (r.a.)’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

-‘Biz hicret edip Medine’ye geldiğimizde Hz. Peygamber (s.a), benimle
Sa’d b. Rebi’ arasında kardeşlik tesis etmişti. Bunu üzerinde Sa’d b. Rebi’(Abdurrahman’a):

-Ben mal bakımından Ensar’ın en zenginiyim, malımın yarısını sana
ayırdım. Sonra bak! İki eşimden hangisini dilersen senin hesabına boşayayım. İddeti
bitince onunla evlenirsin, dedi. Abdurrahman b. Avf de (Sa’de’):

-Teşekkür ederim, benim bunlara ihtiyacım yoktur. İçinde ticaret
yapılan çarşınız yok mu? (Çalışmam için bana pazaryeri göster) dedi.[13]

Buna göre kardeş olmak, arkadaş ve sadık dost olmak; sevinçte ve
kederde beraber olmayı göze almak demektir; bunu fiili olarak göstermek demektir.
Kur’an’ın öngördüğü kardeşlik bunu gerektirmektedir.

İşte bu kardeşliğin en güzel örneğini seçkin sahabe ortaya koymuştu.
Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, Medineli Ensar, Mekkeli Muhacir kardeşlerinin nefislerini
kendi nefislerinden daha aziz tutmuşlar, onları hiçbir konuda yalnız bırakmamışlardır.
Dilediği takdirde hanımını dahi verebileceğini belirtmesi bunun en belirgin özelliği
değil midir? Onların bu davranışları ayet-i kerimede şöylece övülür:

‘Kendilerinden önce o yurdu ( Medine’yi) hazırlayıp imanı gönüllerine
yerleştirenler ise kendilerine ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir
ihtiyaç duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile kardeşlerini öz
nefislerine tercih ederler.[14]

Kısacası, müminler kardeşlikte ve dostlukta tıpkı aksamı birbirine
geçmiş sapasağlam bir bina gibidirler veya bütün unsurları ve zerreleriyle birbirine
bağlı bir vücut gibidirler. Bir vücudun herhangi bir azası rahatsız olduğunda, nasıl
ki bütün vücut aynı rahatsızlığı, aynı acıyı duyarsa bir tek müminin- dünyanın ta
öbür ucunda bile olsa- çektiği acıyı, duyduğu ızdırabı diğer mümin kardeşleri derinden
hisseder.

Nitekim bu konuda Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurur:

‘ Müminlerin karşılıklı sevgi, ilgi ve şefkatleri bir vücudun
durumu gibidir. Vücudun herhangi bir bölümünün rahatsızlığı durumunda nasıl ki vücut
şikâyet edip uykusunu kaçırıyorsa, müminlerin durumu da öyledir.’[15]

Öte yandan bütün müminler birbirlerinin din kardeşleri olmakla birlikte
Hz. Peygamberin gerçekleştirdiğini belirttiğimiz özel ‘kardeşleştirme’ çok anlamlıydı.
Yardım, ziyaret, ihsan, nasihat ve rehberliği, hatta zevi’l-erhamdan önce mirasçı
olmayı kapsamına alıyordu.

İbn Abbas anlatıyor:

‘Muhacirler Medine’ye geldikleri zaman aralarında akrabalık bağı
olmaksızın, Hz. Peygamber’in ihdas ettiği kardeşlik dolayısıyla Ensar’a varis oluyordu’

Ayet şöyle: ‘ O kimseler ki iman edip hicret ettiler ve mallarıyla,
canlarıyla Allah yolunda mücadele ettiler. O Ensar ki Muhacirleri barındırdılar
ve onlara yardım ettiler. Onlar birbirlerinin velileridirler.’

Bilindiği gibi bilahare Bedir savaşından sonra muhacirlerin maddi
durumlarının düzelmeye başlamasıyla, Muhacirlerin Ensar’a mirasçı olma hükmü, ‘Hısımlar
Allah’ın kitabında birbirine daha yakındırlar’ şeklinde nesh edilmiştir:

Bu arada şunu da belirtelim ki, İbn Kesir, Hz. Peygamber’in tesis
ettiği kardeşliğin başlıca iki amacı olduğunu belirtir ve bunları şöylece özetler:

a) Cahiliye döneminde, bir çanağa kokulu bir mayi doldurulur ve
Kâbe’nin yanına gelinirdi. İşte o zamanki insanlar, ellerini söz konusu mayinin
içine bulayarak Kâbe duvarına sürüyorlar ve böylece hılflerini tevsik ediyorlardı.
İslami kardeşleştirme böyle bir cahili geleneğin güzel bir alternatifiydi.

b) Bu kardeşlik sayesinde ihtiyaç halindeki muhacirlerin ihtiyaçları
gideriliyordu.[16]

Kuşkusuz bu kardeşleştirme olayının homojen bir toplum meydana getirme,
insan gücünü üst düzeyde kullanma, birbiriyle karışık bir toplum oluşturma gibi
değişik amaçları olmuş ve sonuçta bunlar da sağlanmıştır.

4.  Müslümanlarla Diğer İnsanlar Arasındaki Umumi
Kardeşlik

 Hz. Peygamber, yalnız Ensar ile Muhacir arasında kardeşlik
tesis etmekle kalmıyor, belki de Müslümanlarla bütün kitap ehli arasında kardeşlik
kurmaya çalışıyordu. İşte ayetler:

De ki: Ey kitap ehli! Geliniz, sizinle aramızdaki birleşeceğimiz
bir kelime üzerinde toplanalım. Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim. O’ndan başka
mabud tanımayalım. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; Allah’ı bırakıp da bazımız
bazımızı mabud edinmesin.’[17]

‘De ki: Allah’ ve bize indirilen Kur’an ‘a, İbrahim’e, İsmail’e,
İshak’a, Yakup’a ve Yakup oğullarına inzal olunanlara Musa, İsa ve bütün peygamberlere
Rableri tarafından verilene iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz yalnız
Allah’a boyun eğmiş kullarız.’[18]

Şu halde Hz. Peygamber’in daveti bütün insanların tek bir ümmet
olmaları esasına dayanıyordu. Kısacası, beşeriyetin kardeşliği, akide kardeşliğinden
ibaretti. Fırka ve kabileleri, beyaz, siyah, sarı ırkları, galip ile mağlubu ayırt
etmeksizin, arazi ve memleket farkı gözetmeksizin bütün insanları kardeşliğe davet
ediyordu. Birbirine zulüm ve haksızlık işlemekten menediyordu. Çünkü ‘ beşeri kardeşlik’
fikrini bir fener olarak tutuyordu. Müminler, harp karanlıklarında onun ışığında
gidiyorlardı. İslami fetihlerin yağmalama gibi bir amacı yoktu.

İslam memleketlerinde bulunan ecnebiler ehl-i zimmet olup Müslümanlara
verilen haklar onlara da verilmiştir. Binaenaleyh Müslümanların zımmilere şefkat
ve merhametle muamele etmeleri gerektiği gibi zımmilerin de bu kardeşliğin icaplarına
riayet etmeleri gerekir.[19]

Buna göre, ızdırap içinde çalkalanan bu âlemde kuvvetliler zayıfları
yerken; insanlar menfaatleri uğruna birbirlerine en çirkin belaları yağdırırken,
bu kardeşlik davetini hatırlatmaya günümüz Müslümanının ihtiyacı daha da fazladır.

5. Kardeşlik Hukuku ve Kardeşlerin Karşılıklı Görevleri

İslam’da önemli bir müessese olan kardeşlik müessesesinin bir azası
durumunda olan kardeşlerin birbiri üzerinde hakları ve vazifeleri vardır.

Öte yandan İbn Kesir Hûcurat suresinin 10. ayetini tefsir ederken
birçok Hadis-i Şerif’e yer verir. Çok önemli olan söz konusu hadislerden bir kısmı
şöyledir:

‘Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir: ona zulmetmez, onu haksızlıklara
teslim etmez.’[20]

‘Kul kardeşinin yanında bulunduğu sürece Allah da onun yanında
olur.’[21]

Şu halde:

a) Kardeşler, birbirine karşılıklı sevgi ve saygı beslemelidirler.
Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: ‘Kişi kardeşini sevince sevdiğini
ona bildirsin.’[22]

b) Kardeşler, anne ve babalarını üzmeyecek şekilde birlik ve beraberlik
içinde olmalıdırlar. Maddi çıkarlar yüzünden birbirlerine düşmanlık yapmamalıdırlar.

c) Şan şöhret, makam ve servet gibi şeyler kıskançlık sebebi olmalıdır.

d) Aradaki ihtilaf noktalarını, zora başvurmadan, birbirlerinin
fikirlerine saygı duyarak ve konuşup anlaşarak halletmelidirler.

e) Bir müminin diğer mümine her halükârda yardımcı olması gerekir.
Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: ‘Bir kimse, bir din kardeşinin ihtiyacını
yerine getirirse Allah da ona yardım eder, Bir kimse, Müslüman kardeşinin sıkıntısını
giderirse Allah da ona mukabil kıyamet gününün kederlerinden birini giderir.’[23]

f) Bir mümin diğerinin ayıbını örter; kusurunu yüzüne çarpmaz; çünkü
Hz. Peygamber’in deyimiyle: ‘Bir kimse, bir din kardeşinin ayıbını örterse, Allah
da kıyamette onun ayıbını örter.’[24]

g) Kişi, kendisi için istediğini kardeşi için de istemelidir. Çünkü
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

‘Sizden biriniz, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe
tam anlamıyla iman etmiş sayılmaz.’[25]

‘Siz mümin olmadıkça Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe
de mümin olamazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim
mi: Aranızda selamı yayın.’[26]

h) Kardeşlerin karşılıklı kin, haset ve kıskançlıktan uzak durmaları
gerekir. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ‘ Birbirinize buğz etmeyiniz,
birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize arka çevirip alakanıznı kesmeyiniz; ey Allah’ın
kulları, hepiniz kardeş olun. Bir Müslüman’ın bir Müslüman kardeşini üç günden ziyade
terk ve ihmal edip selam vermemesi helal olmaz.’[27]

‘Cennet kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır: Allah’a
şirk koşmayan her kul için mağfiret olunur. Yalnız kendisiyle kardeşi arasında buğz
ve adavet bulunan kimse müstesnadır. Meleklere hitaben: ‘siz bunları birbirleriyle
sulh oluncaya kadar tehir ediniz. Evet bunları, yekdiğeri ile barışıp sevinceye
kadar bırakınız’, buyurulur’[28]

i) Akide ve takva temelinde birbirleriyle selamlaşmaları gerekir.

Mümin erkek ve kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği
emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Allah
ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği kimseler bunlar.
Allah Aziz ve Hâkim’dir.’[29]

6. Kardeşliği Bozan Hususlar

Kardeşliği bozan ve dolayısıyla toplumsal ahengin zedelenmesine
yol açan pek çok husus vardır:

*Zan

*Gizlilikleri araştırma

*Gıybet, dedikodu ve kulis

Yukarıdaki üç hususun şu ayette toplandığını görüyoruz

‘Ey iman edenler! Zandan kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır,
tecessüs etmeyin. Kiminiz de kiminizin arkasından gıybet yapıp çekiştirmeyin, sizden
biriniz, ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi?’[30]

*Kardeşlerin birbiriyle alay etmeleri.

Bu iki husus şu ayette dile getirilir:

‘Ey iman edenler, bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin,
belki alay ettikleri kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınlarla alay
etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi yadırgayıp
küçük düşürmeyin ve birbirinizi en olmadık kötü lakaplarla çağırmayın; imandan sonra
fasıklık ne kötü bir isimdir.’
[31]

*Kin, haset ve hakaret.

Kendilerinden övgüyle bahsedilen müminlerin her türlü haset ve kinden
arındıkları şöyle vurgulanır:

Onların göğüslerinde kinden ne varsa tümünü sıyırıp çektik.
Kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.’[32]

Kardeşliği bozucu davranışlarda bulunmak; çok olan iyiliklerin,
kötü zannedilen az bir kısım davranışlara ezdirilmesi açısından bir zulümdür. Bu
da tıpkı içinde bir caninin bulunması ihtimali yüzünden dokuz masumla birlikte geminin
batırılmasına benzer. Ayrıca önemli hususların önemsizlere ezdirilmesi bakımından
da zulümdür. Birlik nedenleri çok olduğu halde düşmanlık beslenmiş olur.

Sonuç

Yukarıda ki hususlar göz önünde bulundurulduğunda şu noktalar vurgulanabilir:

Kişi mesleğini hak bildiği vakit ‘ Mesleğim haktır veya daha güzeldir’
demeye hakkı var. Fakat ‘yalnız hak benim mesleğimdir’ demeye hakkı yoktur.

Kişinin her söylediğinin hak olması gerekir. Fakat her hakkı söylemenin
kendisine ait bir hak olmadığını da bilmesi zorunludur.

Düşmanlık yapmak isteniyorsa kişinin kendi kalbindeki düşmanlığa
düşmanlık etmesi gerekir.

Yapılan tüm amellerde ilahi rıza esas alınmalı. Çünkü: eğer O razı
olursa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.

Kardeşlerin birbirleri üzerine üstünlük taslamamaları gerekir.[33]
Çünkü yüce Allah buyuruyor ki:

‘Ey insanlar biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Tanışabilmeniz
için sizleri asıllara, kabilelere ayırdık. Allah’tan en çok korkanınız kim ise,
işte Allah katında en büyüğünüz odur.’

Kısacası, insanı yücelten dindir. Nesebe dayanarak takvadan uzaklaşmamak
gerekir. Nitekim Farisi olan Selman’ı yücelten İslam olduğu gibi, Kureyşî olan Ebu
Cehil’i alçaltan cehalettir.

Mehmet Akif, Kınalızade Ali Efendi’nin şöyle dediğini nakleder:
‘İnsan –hatta peygamber sülalesinden olsa- asalet davasıyla meydan-ı tefahüre atılmamalıdır.
Zira bu davayı isbat edebildiği takdirde bir şey kazanamayacak.

Çünkü bütün şan ve şeref cedd-i muhteremine ait kendi yabancı mevkiinde
kalacak. Asaletini ispat edemediği rezilesini yüklenecek.’

Yine Akif şöyle bir nakilde bulunur, der ki: Silsile-i nesebiniz
nereye varır?’

Cevabı şu olur: ‘Silsile-i nesebi ile hiçbir yere varılmaz.’[34]

Öz

‘Kardeş’ denildiğinde akla genellikle aynı anneden ve babadan dünyaya
gelen kişiler gelmektedir. Bunun dışında, ayrıca aynı dine veya dünya görüşüne mensup
olmayı ifade eden ‘akide kardeşliği’ söz konusudur. İslam kardeşliği, bütünüyle
akide temeline dayanan, gönülleri iman bağıyla sağlam bir şekilde birbirine bağlayan,
takva esasından kaynaklanan bir kardeşlik bağıdır. Bu yazıda İslam kardeşliğinin
temel unsurları üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Kardeşlik, İslam kardeşliği, kardeşleştirme,
iman, takva

Abstract

The first thing that usually comes to mind, when one mentions 'brother',
is the people who were born from the same mother and father. Apart from this understanding,
'religious brotherhood' is also a subject in the issue, which refers to being attached
to the same religion or worldview. The brotherhood of Islam is a connection of brotherhood,
which completely bases on religious grounds, firmly binds hearts to each other through
the bond of faith, and derives from the taqwa principle. In this article, the main
emphasis is put on the basic elements of Islamic brotherhood.

Keywords: Brotherhood, Islamic brotherhood, ensuring brotherhood,
faith, taqwa

Dipnotlar:

[1] Kamusu’ul- Muhit, IV, 300

[2] Lisanü’l- Arab,
XIV, 20; el- Mucemu’l- Arabi el- Esasi. S. 77

[3] Hucurat(49),
10

[4] Tefsiru’l- Kasımi,
XV,5457

[5] Ömer Nasuhi Bilmen,
Tefsir; VII, 3452

[6] Mücadele(58),
22.

[7] Tevbe(9), 23

[8] Elmalılı Muhammed
Hamdi Yazır Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2488

[9] Al-i İmran(3),
103

[10] Tirmizi, Fitlen;
7

[11] Müslim Fedail,37

[12] Yazır, Hak
Dini Kur’an Dili, II,1153

[13] Tecrid (Buhari
muhtasarı), VI.341

[14] Haşr(59),
9

[15] Ahmed b. Hanbel,
Müsned. IV, 270

[16] İbn Kesir,
Tefsir, IV,226

[17] Al-i İmran(3),
63

[18] Al-i İmran(3),84

[19] Abdurrahman
Azam, Ebedi Risalet, s. 41

[20] Buhari, Mezalim,46

[21] Müslim. Zikr,
48

[22] Riyadu’s-salihin
tercümesi, c.1, Hadis no: 384

[23] Riyadu’s-salihin
tercümesi, c.1, Hadis no:242

[24] Riyadu’s-salihin
tercümesi, aynı hadis

[25] Buhari, İman
7

[26] Riyadu’s-salihin
tercümesi, c.2, Hadis no:851

[27] Riyadu’s-salihin
tercümesi, c.3, Hadis no:1598

[28] Riyadu’s-salihin
tercümesi, c.3, Hadis no:1599

[29] Tevbe(9),
71

[30] Hucurat(49)
12

[31] Hucurat(49)
11

[32] Hicr(15) 47

[33] Bu maddeler
için bakınız B.S.N., Mektubat, s:242

[34] M.Akif, Kur’an
Tefsiri, S.35