EDİTÖR

 

“Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garp
cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne
dağılıyor.”
Son yıllarda dünyamızdaki sosyal, siyasî ve ekonomik çalkantılarla birlikte
inanç alanlarında yaşanan buhranlar Bediüzzaman Said Nursî’nin asrımızla
ilgili tespitlerini doğrulamakta, yaşanan hadiseler dünyamızın büyük
ve köklü bir değişimin eşiğinde olduğunu hissettirmektedir. Bugün
günümüz dünyasını şekillendiren ideolojik yaklaşımların ve asrın ruhunu
bozan materyalist anlayışların önemini yitirdiği bir çok düşünür tarafından
dile getirilmekte, insanlığın geleceğini kaosa mahkum eden “medeniyetler
çatışması” ya da kapitalizmin mutlak hükümranlığını ilan eden “tarihin
sonu” gibi tezlerin de artık kabul görmediği ifade edilmektedir. Genel
huzursuzluk hali nedeniyle insanlığın yeni bir arayış içerisinde olduğu, varlığı
anlamlı kılacak, insanlığın tamamına huzur ve refah getirecek bir paradigma
değişikliğinin kaçınılmaz olduğu bir çok zeminde tartışılmaktadır.
Hali hazırda bir çok problemle karşı karşıya olan dünyamızın köklü bir
değişimin eşiğinde olduğu açıktır. Bu değişimin hangi yönde olacağı insanlığın
geleceğini ilgilendiren temel bir sorudur. İnsanlık, tarih boyunca felsefe/
Nübüvvet karşılaşmalarında kendini gösteren inançsızlık, ırkçılık, sefahat,
kuvvet, anarşi, şiddet ve terörden beslenen anlayışların devamına mı
izin verecek yoksa vahyin insanlığa iki cihan saadetini sunan değerlerini mi
seçecek? Başta İslam coğrafyası olmak üzere dünyanın bir çok yerinde devam
eden genel huzursuzluk hali bu soruları sordurmakta, bütün insanlığa
huzur verecek arayışlar hız kazanmaktadır.
İnsanlığın geçirdiği değişimi (beşerî yaşama devirlerini) beş döneme
ayıran ve son dönemi “Malikiyet ve Serbestiyet” olarak tescilleyen Bediüzzaman
Said Nursî’nin insanlığın geleceği ile ilgili yaptığı Asr-ı Saadet vurgularının
son derece önemli olduğunu düşünmekteyiz. Peygamber Efendimiz
ve dört halifenin yaşadıkları döneme atfen “mutluluk asrı” anlamını
taşıyan Asr-ı Saadet’in ihtiva ettiği Tevhid eksenli değerlerin daha önce yaşanarak
insanlığı huzura kavuşturması, Asr-ı Saadet tecrübesiyle insanlığın
her alanda müreffeh bir dünya kurabileceğine dair ümitleri arttırmaktadır.
Bu bağlamda bir çok alanda büyük sıkıntılarla karşı karşıya olan, yaradılış
gayesi ve varlığın anlamı ile ilgili soruların cevaplarını arayan, ekonomik
krizlerle birlikte iç savaşların yıkıcı etkileriyle karşı karşıya olan, şiddet ve
terörle boğuşan günümüz insanını ve toplumlarını huzura kavuşturacak
ideal bir yapının nasıl kurulacağı, Asr-ı Saadet tecrübesinin insanlığa nasıl
aktarılacağı cevaplanması gereken sorulardandır.
Bir önceki sayımızda, benzeri hususlar ve sorular ışığında, Risale-i Nur
Enstitüsü tarafından geçtiğimiz aylarda gerçekleştirilen “İnsanlık İçin Yeniden
Asr-ı Saadet” başlıklı kongrenin metinlerine yer vermiştik. “İnsan
hakları, temel hak ve hürriyetler, emeğinin karşılığını alabilme, insanca yaşayabilme,
varlığın anlamını keşfetme gibi bir çok husustaki çabaların insanlığın
Asr-ı Saadet dönemine ve o döneme Saadet Asrı dedirten Kur’ân
hakikatlerine biraz daha yaklaşma çabası olarak okumak mümkün müdür?”
sorusu ışığında kongrede Devlet ve Yönetim Şekilleri, Fert-Toplum-Ahlak,
Ekonomik Modeller, Varlık-Bilim ve Din, Nübüvvet başlıklı masalarda
gerçekleştirilen tartışmaları bu sayımızda da yayımlamaya devam ediyoruz.
Başta iç dünyamızla ilgili arayışlar olmak üzere her alanda yaşanan krizlerin
önüne geçmenin varlık algımızla birlikte medeniyet paradigmalarını
da değiştirecek yeni bir bakış açısıyla mümkün olabileceğini, bu hususta
Asr-ı Saadet değerlerini günümüze taşımanın yeni bir dünyanın inşası
için gerekli olduğunu ve Bediüzzaman Said Nursî tecrübesini bu bağlamda
önemli olduğunu düşünmekteyiz. Bu noktada Nebevî değerleri günümüze
ulaştıracak her çaba insanlık için çok değerli olacaktır.
Sizleri dergimizle baş başa bırakırken gelecek sayımızda Köprü Dergisi
olarak düzenlediğimiz “Kadın” konulu makale yarışmasının sonuçları ve
makaleleri ile karşınızda olmayı ümit ediyoruz.