The art of Addressing in the Works of Risale-i Nur

1- Çalışmanın Çerçevesi ve Amacı

Bu çalışmamızda, Risale-i Nur eserlerindeki hitap çeşitliliği
dikkatlere sunulmaktadır. Hitap, nida anlamıyla sesleniş; yazılı metinlerde
kendini bulan, kısa, bir cümlecik halindeki muhatabı konuya çağırma, dinleyiciyi
uyarma şeklindeki ifade biçimidir.

Risalelerdeki hitabet sanatı ayrı bir değerlendirme konusudur.

Bir Kur’an tefsiri olarak Risale-i Nur eserlerinin hitaptaki
çeşitliliği ve renkliliği, beslendiği kaynak olan Kur’an-ı Kerim’den
süzülmüştür. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’deki bazı belagat unsurları Risale-i
Nur’da kendini göstermektedir.

Kur’an’daki insanlara seslenişlerin derin incelikler içermesi,
bu hususiyetin Risale-i Nur’da da yer alması, bizi konuyu incelemeye iten
sebeplerden birisidir.

Seslenişteki incelik, seslenilen kişiyi etkileyen bir faktördür.
Söylenecek söze, anlatılacak konuyu kişinin kendisini açabilmesini netice
verecektir. Kendisine böyle bir seslenişe muhatap olan insan, psikolojik,
sosyolojik ve eğitim unsurları açısından bu seslenişin tesirinde kalacaktır.

Risale-i Nur eserlerinde hem hitapta hem de hitabette oldukça
sağlam bir yapı kendini göstermektedir. Bunu ehl-i dikkat nazarlarına sunmak
çalışmanın amacı içerisindedir.

Hitabın amacı ise, terbiye edici, ikaz edici, nasihat verici,
onore edici, destekleyici vb. unsurları okuyan veya dinleyen üzerinde
uyandırmadır.

Risale-i Nur eserlerinde, belagatın bir lazımı olarak,
“mukteza-i hale mutabık hareket” içerisinde, hitabın da neleri içermesi
gerektiği üzerinde durulmuştur. Bir sözü, “Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne
içinde söylemiş? Ne için söylemiş? Söylediği sözü gibi dikkat etmek, belagat
nokta-i nazarından lazımdır, belki elzemdir.”1

2- Hitabın/Hitabetin Manası Üzerine

İslam Ansiklopedisi’nde hitabın tanımı, Allah’ın insanı muhatap
alan sözü anlamındadır. Tasavvufta Allah’ın insanlara yönelik sözü, yani hitab-ı
ilahi olarak tanımlanmaktadır. İnsan ilk defa ruhlar aleminde iken Allah’ın
hitabına mazhar olmuştur. Bu sırada Allah insanlara, “Ben sizin Rabbiniz değil
miyim?” diye hitap etmiş, onlar da, “Evet, sen bizim Rabbimizsin” diye cevap
vermişlerdir. (el-A’râf 7/172; Tirmizi, “Tefsir, 8).” Tasavvufta insanın gönlüne
gelen hitaplara “havatır” denilmiştir. Bu hitaplar ilahî, melekî, nefsî, ve
şeytânî olabilir.2

Hitap, fıkıh terimi olarak da, “Allah Teala’nın mükelleflerin
fiilleriyle ilgili olan sözleri anlamındadır.

Hitabet ise, “etkili ve güzel konuşma sanatı” olarak
tanımlanmaktadır. Arapça aslı hatabe olan kelime “hutbe okuma, güzel söz
söyleme, vaaz ve nasihat etme” gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise,
“Bir topluluğa, bir maksadı anlatmak, bir fikri açıklamak, öğüt vermek, bir
görüşü benimsetmek, bir eyleme teşvik etmek gibi amaçlarla yapılan güçlü ve
etkileyici konuşma veya güzel konuşma sanatı” manasında kullanılır.3

Hitabete baktığımızda peygamberimizin Veda Hutbesi, Said
Nursi’de de Hutbe-i Şamiye hemen akla gelen örneklerdir.

Bir eser açısından hitaba baktığımızda ise, eser içerisinde
geçen kişi ya da kişilere olan hitaplar, eserin dikkate alınmasında,
incelenmesinde ve içeriğin benimsenmesinde önem arz etmektedir.

Amaç olarak hitabet, topluluk karşısında hiç telaşa düşmeden,
aşırı bir heyecana kapılmadan, inandırıcı bir tavırla serbest konuşabilme
seviyesine ulaştırır ve başkalarının fikirlerine nasıl hürmet edeceğini de
gösterir.4

Hitabetin bazı çeşitleri bulunmaktadır. Bunlar; askerî, siyasî,
hukukî, dinî vb. Dolayısıyla hitabet halka bilgi vermek, öğüt vermek, şevk, neşe
vermek, bir konuyu paylaşmak, duygulandırmak, heyecanlandırmak gibi amaçlar için
kullanılabilir.

3- Kur’an-ı Kerim’de Hitap

Bütün kemalatta olduğu gibi, hitap ve hitabette de beşere bu
sanatın inceliklerini Kur’an-ı Kerim öğretmiştir.

İnsanlara ulaşmanın, onlarla bir mesele üzerinde konuşmanın,
onlara seslenmenin nasıl yapılacağı, nelere dikkat edileceği, insanların içinde
oldukları şartlara uygun seslenişlerin nasıl olması gerektiğini önce Kur’an
örneklendirmiştir.

Yüce Allah’ın insana/insan topluluklarına Kur’an’da nidası, bu
sanatın en ince sırlarına ulaşmaya birer uygulama örneğidir. İnanan/inanmayan,
havas/avam, kadın/erkek, çocuk/yaşlı vb.’lerine yönelik oldukça incelik taşıyan
hitap örnekleri, Kur’an’ın bu alanda da mu’cizeliğini ehl-i dikkate sunmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’in hitap (sesleniş) olarak nasıl bir mu’cizelik
taşıdığını Risale-i Nur eserlerinden öğrenmekteyiz.

“Tenezzülat-ı İlahiyyeti ile ukulil beşer” denilen, beşerin
akıllarına ve fehimlerine göre konuşmak, bir tenezzül-ü İlahidir. Evet, bütün
ziruh mahlukatını konuşturan ve konuşmalarını bilen, elbette kendisi dahi o
konuşmalara konuşmasıyla müdahale etmesi, Rububiyetin muktezasıdır.5

“Kur’an’ın üslupları ve şivesi altında bir insanın timsali
görünür” diye mugalata yapanlara karşı, Bediüzzaman şu cevabı veriyor:

“Kur’an’da bahsedilen adi işler ve hakir şeyler, insanların
arasında yapılan muhavere ve konuşmalar gibidir.”

“Söylenilen bir kelam, bir cihetten mütekellime bakarsa, birkaç
cihetten muhatabına bakar. Çünkü muhatabın ahvalini nazara almak lazımdır ki,
söylenilen söz o ahvalin iktizası üzerine söylensin. Kur’an’ın muhatabı
beşerdir. Kur’an’ın maksadı da tefhimdir, yani beşerin bilmediği şeyleri beşere
bildirmektir. Buna binaendir ki, belagatın iktizası üzerine Kur’an, beşerin
hissiyatıyla memzuç olan üsluplarını giyer ve şivesiyle söyler ki, beşerin fehmi
söylenilen sözden, tevahhuş edip ürkmesin.”

“Evet, yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman çocukların
şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi onun çat pat
söylediği sözler ile ünsiyet peyda eder; söylediklerini dinler ve anlar. Aksi
halde, o insan ile o çocuk arasında bir malumat alışverişi olamaz. Allah ile
beşer arasındaki ahz ve ita’lar da böyledir. Eğer Cenab-ı Hak beşere i’ta
edeceği malumatı beşerin terazisiyle tartıp vermezse, beşer, katiyen ne bakar ve
ne de alır. Çünkü beşer ancak alışmış olduğu terazinin dilinden anlar, bu fenni
terazilerin dilinden anlamaz.”

“Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir feylesofla konuşmaktan
aşağı değildir.”

Kur’an’ı inzal etmekten maksad, cumhur-u nası irşad etmektir.
Cumhur ise avamdır. Avam-ı nas, çıplak olan hakaiki göremez; ülfet peyda
etmedikleri akliyat-ı mahzayı ve mücerredatı fehimleri alamaz. Bunun için
Cenab-ı Hak, lütuf ve ihsanıyla, hakikatleri onların ülfet ettikleri bir libas
ile, bir şive ile göstermiştir ki, tevahhuş edip ürkmesinler.”6

“Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyanın ifadesinde çok şefkat ve merhamet
var. Çünkü, muhataplarının ekserisi, cumhur-u avamdır. Onların zihinleri
basittir. Nazarları dahi dakik şeyleri görmediğinden, onların besatet-i efkarını
okşamak için, tekrar ile semavat ve arzın yüzlerine yazılan ayetleri tekrar
ediyor. O büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor.”7

Kur’an-ı Kerim’deki Hitapların Muhatap ve İçerik Açısından Ne
Faydası Vardır?

Kur’an-ı Kerim’deki bu seslenişlerin muhatap açısından ve
muhataba ulaştırılacak içerik açısından pek çok faydası vardır. Konuyla ilgili
Kur’an-ı Kerim’in mu’cizeliğini nazarlarımıza sunan Risale-i Nur, konuya şöyle
izah getirmektedir:

“Yine Kur’an’da kesretle zikredilen "ya eyyühe" ile edilen hitap
ve nida, üç vecihle ve üç edatla te’kid edilmiştir. Birisi, ikazı ifade eden ve
ikaz için kullanılan "ya" harfidir. İkincisi, alametleri aramakla bir şeyi
bulmak için kullanılan "ey" kelimesidir ki, Türkçe’de "hangi" kelimesiyle
tercüme edilir. Üçüncüsü, gafletten ayıltmak için kullanılan "he" harfidir. Bu
te’kidlerden anlaşılır ki, burada şu tarz ile yapılan nida ve hitap, çok
faidelere ve nüktelere işarettir.”8

Birincisi, insanlara ibadetlerin teklifinden hasıl olan
meşakkatin, hitap-ı İlahiye mazhariyetten neş’et eden zevk ve lezzete tahfif
edilmesidir.

İkincisi, insanın gaibane olan aşağı mertebesinden, huzurun
yüksek makamına çıkması, ancak ibadet vasıtasıyla olduğuna işarettir.

Üçüncüsü, muhatabın üç cihetten ibadete mükellef olduğuna
işarettir: Kalbiyle teslim ve inkıyada, aklıyla iman ve Tevhide, kalıbıyla amel
ve ibadete mükelleftir.

Dördüncüsü, Muhatabın mü’min, kafir, münafık olmak üzere üç
kısma ayrılmış olduğuna işarettir.

Beşincisi, insanlara yüksek, orta, avam tabakalarına hitaben
şamil olduğuna işarettir.

Altıncısı, insanlar arasında yapılan nida ve hitaplarda adet
edinmiş olan şeylere işarettir ki, insan evvela gördüğü adamı çağırır ve
durdurur, sonra kim olduğunu anlamak için alametlerine dikkat eder, sonra
maksadını anlatır.

Kur’an-ı Kerim hitap ettiği insanları öncelikle üç sınıfta ele
almaktadır. Bunlar; “Birincisi müttaki mü’minler, ikincisi inatçı kafirler,
üçüncüsü iki yüzlü münafıklar"9dır.

“Aralarında taksimat ve teşkilat yaptı ve her bir kısmın
sıfatını ve akibetini beyan etti; sonra ‘Ey insanlar ibadet ediniz’.(Bakara
Suresi, 21.) ayetiyle her üç kısma tevcih-i hitap ederek onları ibadete emir ve
davet etti.”

“Yani evvelki ayetlerde insanların taksimatı, ahval ve sıfatı
zikredildikten sonra, makamın iktizasıyla, bu ayet onları takip etmiştir.”

Kur’an’daki hitapta, kişinin içinde bulunduğu şartlarla birlikte
düşünüldüğü ve kişinin taşıdığı psikolojinin de dikkate alındığı anlaşılıyor.
Yani gaib olan, hazır olmayan ancak kendisine bir seslenişi okuyan, dinleyen
kişi, nasıl bir halet-i ruhiye içerisinde bu hitaba yaklaşır ve İlahi mesaj
karşısında ne hisseder, "yapan bilir, bilen konuşur" hakikati gereği, yüce Allah
da o kulun içinde olduğu duyguyu dikkate alarak ona ulaşmış olmaktadır.

“Vakta ki Kur’an-ı Kerim insanların her üç fırkasından da
bahsetti ve her bir fırkasının sıfatını, akibetini söyledi; samiin arzusu ve
makamın iktizası üzerine, Kur’an-ı Kerim, gaybtan hitaba intikal ederek, onlara
karşı şu hitapta bulundu.”

Böyle bir hitabın hikmeti ise, “Mesela, bir şahsın iyiliğinden
veya fenalığından bahsedilirken, gerek konuşanda, gerek dinleyende ya tahsin
veya tel’in için bir meyil uyanır. Sonra gitgide o meyil öyle bir kesb-i şiddet
eder ki, sahibini o şahsa götürüp şifahen konuşmaya kuvvetli bir arzu uyandırır.
Burada, samilerin o meyillerini tatmin etmekle, makamın iktizası üzerine,
Kur’an-ı Kerim onları samilerin huzuruna götürüp kendilerine hitap ve tevcih-i
kelam etmiştir. Bu ayette gaybdan hitap edilen iltifat ve intikalde hususi bir
nükte de vardır ki, ibadetle yapılan tekliften hasıl olan meşakkat, hitab-ı
İlahiden neş’et eden zevk ve lezzetle karşılanır ve insanlara ağır gelmez. Ve
keza, hitap suretiyle ibadeti teklif etmek, abd ile Halık arasında vasıta
olmadığına işarettir.10

Bir hitabın dinleyenin taşıdığı özelliklere göre, (mü’min,
kafir, münafık vb.) kaç farklı hususiyet kazandığı yine konuyla ilgili örnekte
oldukça veciz bir şekilde ortaya konmuştur:

“Ey insanlar! İbadet ediniz.” cümlesinde, emir ve hitap, geçen
her üç fırkayı teşkil eden mü’min, kafir ve münafıkların, mazi, hal ve
istikbalde vücuda gelmiş veya gelecek bütün efradını ihtiva eden tabakalara
hitaptır. Binaenaleyh, ‘u’budu’ vav’ının merciinde dahil olan kamil mü’minlere
göre, ‘u’budu’ ibadete devam ve sebat etmeyi emirdir. Orta derecedeki mü’minlere
nazaran ibadetin arttırılmasına emirdir. Kafirlere göre, ibadetin şartı olan
iman ve Tevhid ile ibadetin yapılmasına emirdir. Münafıklara nazaran, ihlasa
emirdir.”11

Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de "ya" ile yapılan hitapta şu nüktelere
işaret vardır:

"ya" ile nida edilen insanlar; gafil, gaib, hazır, cahil,
meşgul, dost, düşman gibi çok muhtelif tabakalara şamildir. Bu muhtelif
tabakalara göre "ya"nın ifadesi değişir. Mesela, gafile karşı, tenbihi ifade
eder; gaibe ihzarı, cahile tarifi, dosta teşviki, düşmana tevbih ve takrii gibi,
her tabakaya münasip bir ifadesi vardır. Sonra, makam-ı kurbu iktiza ettiği
halde, uzaklara mahsus olan "ya" edatının kullanılması birkaç nükteye işarettir:

a- Teklif edilen emanet ve ibadetin pek büyük bir yük olduğuna,
derece-i ubudiyetin, mertebe-i Uluhiyetten pek uzak olduğuna, mükelleflerin,
zaman ve mekanca hitabın vakit ve mahallinden ırak bulunduğuna, insanların
derece-i gafletlerine işarettir.”12

Demek Kur’an-ı Kerim, hitap ve hitabet konusunda da beşere yol
göstermekte, insanlara ulaşırken onlara nasıl seslenmek gerektiğini, muhatap
olunan insanların algılama biçimlerini ve düzeylerini dikkate almak gerektiği
konusunda bir yol göstericilik yapmaktadır.

Ayrıca Kur’an-ı Kerim’deki hitaplarda aynı anlama gelen
kelimeler, anlatılan konuya göre farklı anlamda kullanılmaktadır. Kur’an-ı
Kerim’deki hitaplara baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz.

Ey âdemoğulları!, (A’raf, Suresi, 8. cüz;) Ey insanlar!, (Nisa
Suresi, 6. cüz.)

Ey ehl-i kitap, Ey Hıristiyan ve Yahudiler! (Al-i İmran Suresi,
3. cüz.)

Kur’an-ı Kerim’deki hitap çeşitliliğine baktığımızda oldukça
farklı insan tabakalarına ve özellikleri çeşitli insanlara hitaplar görmekteyiz.
Bunlardan birkaç örnek verelim:

Ey insanlar, ey kitap ehli, ey iman edenler, ey takva sahipleri,
ey âdemoğulları, ey Meryem, ey Davut, ey peygamber, ey kafirler, ey mü’minler,
ey münafıklar, ey Müslümanlar, ey Hıristiyan ve Yahudiler, ey İsrailoğulları, ey
peygamber hanımları.

4- Hazret-i Peygamber’de Hitap

Kur’an’ın yaşayan modeli olan Hazret-i Peygamber, Kur’an’a hitap
ve hitabet yönüyle de ayine olmuştur. Kur’an’ın üslubunu kendine rehber edinmiş,
insanlara olan seslenişlerinde (nida), en ince hususları dahi kendinde
uygulamıştır.

O’nun bilhassa icra ettiği hitap/hitabet örnekleri sair
insanlara birer örnek niteliğindedir. Nitekim İslam’ın tebliği esnasında,
sohbetler ettiği arkadaşlarına olan seslenişleri ve mektuplar yazdığı devlet
başkanlarına olan hitapları iletişim kuralları açısından da oldukça incelikler
içermektedir.

Hazret-i Peygamber, “Tebliğ-i risalette ve nası hakka davette o
derece metanet ve sebat ve cesaret göstermiş ki, büyük devletler ve büyük
dinler, hatta kavim ve kabilesi ve amcası ona şiddetli adavet ettikleri halde,
zerre miktar bir eser-i tereddüt, bir telaş, bir korkaklık göstermemesi ve tek
başıyla bütün dünyaya meydan okuması ve başa da çıkarması ve İslamiyet’i
dünyanın başına geçirmesi ispat eder ki, tebliğ ve davette dahi misli olmamış ve
olamaz.13

Resul-i Ekrem’in Veda Hutbesi ve pek çok konuşma örnekleri
günümüze kadar gelebilmiştir. Buradan anlaşıldığına göre İslam’ın ilk
devirlerinde hitabete büyük önem verildiği anlaşılmaktadır.14

Hazret-i peygamberin hutbeleri; putperestliği ve her türlü
cahiliye inancını terk etmeye çağrı, bütün insanları zulmetten nura çıkaracak
olan İslam’a davet, İslam inançlarının güzelliği, insanların dünya ve ahirette
mutluluğa erişmelerinin yolları ve cihadın fazileti gibi konuları ihtiva
etmektedir.

Veda Haccı esnasında devesinin üzerinde on binlerce insana
hitaben yaptığı konuşma Allah’a iman, insan haklarına saygı, özellikle kadın
haklarının gözetilmesi, dini bağların güçlendirilerek din kardeşliğinin
korunması, insanların eşitliği, Kur’an ve sünnete sarılmanın önemi gibi temel
konuları içermektedir.15

Resulullah’ın vefatından sonra yerine kimin geçeceği konusuyla
ilgili tartışmalar esnasında Hz. Ebu Bekir’in yaptığı konuşma İslam’da ilk
siyasi hitabet örneği kabul edilmiştir.

Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Raşidin devri Arap hitabetinin altın
çağı olup bu dönemin Hz. Peygamber’den sonraki en büyük hatipleri başta Hz. Ali
olmak üzere ilk dört halife, ordu komutanları ve valilerdi.16

Hazret-i Muhammed (a.s.m) hitabetin bütün inceliklerini icra
etmiş; hem hitabet sanatını icra eden kişi anlamında ve hem de hitabetin etkili
olmasının gereklerinden olan dinleyici faktörünün inceliklerini dikkate alma
noktasında ve hem de sunulan metin konusundaki örneklere bakıldığında tam bir
hitabet önderi olarak karşımıza çıkmaktadır.

O, hitap ederken ses tonu, mimikleri, kendi psikolojisi ve
muhatabın psikolojisi ile birlikte; kime, ne zaman, nasıl ve ne için hitap
ediyorum, sorularını dikkate alarak seslenişte bulunmuştur.

Durum onu gösteriyor ki, davası büyük olanın, tebliğinde de pek
çok incelikler taşıması gerekecektir.

Risale-i Nur’da Hitap

1. Risale-i Nur’daki Hitap (nida) Sanatına Nasıl
Bakılmalıdır?

Risale-i Nur Külliyatı, kendine mahsus orijinal bir dokusu
bulunan bir Kur’an tefsiridir. Bu özelliği dolayısıyla Kur’an’ın pek çok
hususiyeti, Risale-i Nur’da da kendini göstermektedir.

Bu özelliklerden birisi, eserdeki insanların farklı millet
(Türk, Arap, Kürt…) farklı sosyal tabakalarına (havas, orta ve avam), farklı yaş
guruplarına (çocuk, genç ve yaşlı), farklı cinsiyet, (hanım, bay) farklı inanç
sahiplerine hitap etmesi (mü’min, kafir, münafık); eğitimli ile eğitimsiz, köylü
şehirli, öğrenci profesör gibi çok derin farklılıkları aşarak, ortak noktalara
temas etmesi ve onların üzerinde etkili olması ve bunu da aynı eser içerisinde
yapmasıdır. Bu özellik de incelenen eserin özel bir durumla karşı karşıya
olduğunu göstermektedir.

Bilhassa hitap ettiği kitlenin avam insanlar olması hasebiyle
müellifin; onların anlayışları, üslupları, şiveleri, algılama düzeyleri neyi
gerektiriyorsa onu dikkate alması ilginçtir. Bu tarzdan olarak, önemli
hakikatlerin hikayecikler tarzında zihne yaklaştırılması oldukça orijinaldir.
Yine önemli hakikatleri insanların tanıdıkları, bildikleri mefhumlarla
örneklendirmek, yani köyden, muhtardan, askerden, iğneden, kitaptan ya da
saraydan, güneşten, padişahtan, hakimden vb. örnekler vermek, konuyu mantıksal
temeline oturtmak maksadı taşımaktadır.

Ayrıca oluşturulan külliyatın her kademeden, her seviyeden, her
kültürden, her inançtan insanın anlayabileceği bir üslup içerisinde olması,
Kur’an-ı Kerim’in eser üzerindeki tasarrufunun bir belirtisi olsa gerektir.

Zaten eserlerdeki hitap (nida) sanatı, hitap ettiği insan ya da
insanların durumlarına göre gelişir. Malumdur ki, insanların algılama düzeyleri,
anlatılanları değerlendirmeleri farklı farklı olacaktır.

O zaman anlaşılıyor ki, bir hakikati, insanlara anlatmak, ikna
etmek pek çok hususun dikkate alınmasıyla alakalı bir durumdur.

Öncelikle o insanın o hakikate ihtiyaç hissetmesi, o hakikatin
aklına, mantığına hitap etmesi, o insanın o hakikati kabul edecek bir temeli
olması; bir de o hakikatin vasıtası olan anlatıcının ya da eserin bir takım
özellikler taşıması gerekmektedir. Yani eser pek çok noktadan incelikler
içerebilmelidir. Özellikle hitap tarzı ve şeklinde; muhatabı okşayan, onu
varlığı ile kabul eden, onu dışlamayan, onun fehmine uygun bir dil kullanan,
zihninde oluşabilecek konuyla ilgili soruları da cevaplandırabilen özellikler
okuyucuyu eseri okumaya iten faktörlerden bazılarıdır.

***

Risale-i Nur eserleri, her tabakadan insana hitap etmektedir. Bu
özelliği içerdiği için, hitap zenginliği ve çeşitliliği gösterir.

Kur’an-ı Kerim’de, canlı cansız bütün varlıklara, dağlara,
taşlara, denizlere, göklere, hayvanlara, böceklere, bitkilere ve bütün
varlıkların "ahsen-i takvim" sureti olan insanlara ve insanların da farklı
tabakalarına seslenmeler söz konusudur.

Kur’an-ı Kerim’in bir tefsiri olarak Risale-i Nur’larda,
Kur’an’ın hitap ettiği bütün insanlara ve topluluklara hitap etme pozisyonu
bulunmaktadır. Risale-i Nur eserleri, Kur’an’ın bu asra bakan bir mu’cize-i
maneviyesi olması hasebiyle, hitap ve nida çeşitliliği ve zenginliği yönüyle
Kur’an’a ayine olmaktadır. Onun için Risale-i Nur eserlerinde, çeşitli
özelliklere sahip insanlara ayrı ayrı hitaplar bulunmasının yanında canlı,
cansız mahluklar için de özel nidalarla karşılaşmaktayız.

Risale-i Nur eserleri, Kur’an-ı Kerim’in bu mu’cizevî
hususiyetine, İşârâtü’l-İ’câz isimli eserinde işaret etmiş ve bu yönüyle de
Kur’an’ın mu’cizeliğini nazarlara sunmuştur.

Ayrıca, eserlerde görülen bir özellik de, muhataba seslenişle
birlikte ileride gelecek insanlara da seslenişin olmasıdır. Zaman zaman yüzünü
hazırdan çevirip, yüz sene sonra gelecek insanlara seslenişler yapmak, onlara
kendini eser olarak hazırlamak, Risale-i Nur’a has bir özelliktir.

Yine Nur eserlerinin insanların taşıdıkları sıfatlara göre
nidalar içermesi ve o özel durum nasıl bir hitabı gerekli kılıyorsa, ona göre
bir yaklaşım geliştirmesi önemli bir özelliktir. Yani hastaya, sabırsız kişiye,
hapse düşmüşe, yanlış yola sapmışa, günaha giriftar olmuşa, arayış içerisinde
bulunanlara, şeytan tarafından kandırılmışlara, nefsine mağlup olmuşlara, kafası
karışmışlara, divane olmuşlara, hissine yenik düşmüş gençlere, üzerinde oyunlar
planlanan kadınlar taifesine, artık kabre yakınlaşmış ihtiyarlara vb. pek çok
özel durum içerisindeki insanlara uygun hitaplarda bulunarak, bu özel konumuyla
da, yine Kur’an’a ayine olmaktadır.

Risale-i Nur eserlerinin, birbirinden çok farklı yaş
guruplarıyla, eğitim ve kültür düzeyi farklılık gösteren kişilerin hepsine
birden hitap etmesi ve onları da hissesiz bırakmaması üzerinde durulması gereken
bir özelliktir. Yani buna ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyi de
denilebilir. Ancak yine özel bir durum ki, pek çok farklı alandan profesörlerin
iştah ve istifade ile Risale okumaları, yine Kur’an’ın bir talimi ve Resul-i
Ekrem’in (asm) bir öğretisi olduğunun alametidir.

Risale-i Nur’un kendine mahsus dil üslubu yanında bir de
insanlara hitap/nida bakımından farklıklar taşıması, insanlarla olan
ilişkilerde, konunun iletişim unsurları açısından da dikkate alınması
gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Neden Hitap Sanatı Kullanılmıştır?

Risale-i Nur’da hitaplar, hangi amaçlarda kullanılmıştır?

Risale-i Nurlardaki "Aziz, sıddık, mübarek, müstakim
kardeşlerim, medar-ı tesellilerim!" gibi birbirinden farklı, sena eden, öven,
iftihar eden hitaplar; müellifin talebelerine, iman kardeşlerine ne kadar değer
verdiğinin, onları ne kadar önemsendiğinin bir göstergesidir.

Hitaplardaki kullanılan özel kelimelerle “bu tavrı sürdürmeye
devam edin, istikametten ayrılmayın, size böyle olmak yakışır” gibi bir mana da
murat edilmektedir.

Hitapların bazılarında iman kardeşlerine ve daha özelde Nur
talebelerine bazı ikazlar, uyarılar yapılmaktadır.

Risale-i Nurlar iman hakikatlerinin dersleri olduğu için, onları
belli makamda bulunanlara taşımak için o makam sahiplerinin olumlu özelliklerine
hitapla vurgu yapılarak kendisine iletilen mesaja ve konuyu duyarlılık
göstermesi amaçlanmıştır.

Hitaplardaki nezaket, çeşitlilik, renklilik ve hassasiyet;
"insanları iman hakikatlerine nasıl davet edebilirim, onları imansızlık
cereyanından nasıl kurtarabilirim"in inceliklerinden başka bir şey değildir.

Yani bir başka ifadeyle, peygamberler dinlerini anlatmak, yaymak
ve insanları Hakk’a davet konusunda nasıl incelik ve hassasiyet göstermişlerse,
peygamberlerin birer varisi olan alimler de aynı hassasiyeti göstermişlerdir.
Risale-i Nur eserlerini de son asrın peygamber varisi olarak dikkate aldığımızda
bu hitap çeşitliliği ve renkliliği daha da anlaşılır olmaktadır.

2. Hitaplar Neden önemlidir?

Hitabın üç esası bulunmaktadır. Bunlar, hitabeden, hitap edilen
ve hitap konusudur. Bir hitabın muhatapta tesir uyandırabilmesi ve konuyu
ilgiliye taşıyabilmesi için, bu üç esasın kendisine mahsus kurallarını dikkate
alması gerekir.

Mesela, konuyu seslendiren sanatın inceliklerini ne kadar
dikkate alırsa alsın, eğer dinleyici faktörünün incelikleri dikkate alınmamışsa,
mesaj muhataba ulaşmaz veya eksik kalır.

Risale-i Nur eserlerinde bu üç esasın da incelikleri oldukça
titizlikle dikkate alınmıştır. Konular, her yaştan, her kültürden ve her
kademeden insanın istifade edebileceği bir incelik içerisinde ele alınmıştır.

Buna risale diliyle “mukteza-i hale mutabık ifade tarzı” da
diyebiliriz. Hitapta da kişinin şartları, neyi gerekli kılıyorsa, o hususlar
dikkate alınmıştır. “Söylenilen bir kelam, bir cihetten mütekellime bakarsa,
birkaç cihetten muhatabına bakar. Çünkü muhatabın ahvalini nazara almak lazımdır
ki, söylenilen söz o ahvalin iktizası üzerine söylensin. Kur’an’ın muhatabı
beşerdir. Kur’an’ın maksadı da tefhimdir, yani beşerin bilmediği şeyleri beşere
bildirmektir. Buna binaendir ki, belagatın iktizası üzerine Kur’an, beşerin
hissiyatıyla memzuç olan üsluplarını giyer ve şivesiyle söyler ki, beşerin fehmi
söylenilen sözden, tevahhuş edip ürkmesin.”17

Risale-i Nur Kur’an’ın mu’cize-i maneviyesi olduğu için,
yukarıdaki Kur’an’ın ifade biçimi, olduğu gibi, risalede kendini göstermektedir.

Hitaplar muhatabın içinde olduğu duruma göre faklı anlamlar
taşımaktadır. Mesela hitap gafile karşı tenbihi, gaibe karşı ihzarı; cahile
tarifi; dosta teşviki; düşmana tevbih ve takrii gibi her tabakaya münasip bir
ifadesi vardır. 18

Ayrıca malumat beşerin anlayacağı terazi ile tartıp verilmezse,
beşer katiyen ne bakar ve ne de alır. Çünkü beşer ancak alışmış olduğu terazinin
dilinden anlar.19

a. Hitabetin terbiye ediciliği

Hitap, kişiye has bir seslenişi ifade ettiği için, kişi
kendisine ait bir takım özellikleri hitap içerisinde görebilecektir. Kendisine
dokunan bir sesleniş hisseden muhatap, kendisiyle birisinin bu kadar yakından
ilgisine lakayt kalamayacaktır.

Bu, Yaratan ile kul arasındaki hitapta da kendini
göstermektedir. Yaratıcı kendisinin yarattığı mahluka seslenirken, haliyle onun
halini bilerek seslenecektir. Bu sesleniş de ister istemez kişiyi
etkileyecektir.

Hitabın içerisinde yanlış bir davranışın nasıl oluştuğu ve nasıl
giderilebileceğinin yolları gösterildiği için, insan kendisini bu izahlara göre
eğitebilmektedir.

Hitaptaki "ey sarsılmaz, sebatkar, fedakar, aziz, kıymetli,
hakikatli… kardeş!” gibi seslenişlerde, aslında olması gereken, taşınması
gereken davranışların neler olduğu hatırlatılmaktadır. Birkaç örneğe
baktığımızda, ortaya konan hitaplarda oraya konan çağrışımlar, kişiyi terbiye
edici bir faktör olarak görülmektedir.

“Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i imaniyede kuvvetli, metin,
ciddi, sarsılmaz, fedakar arkadaşlarım ve seyahat-i berzahiye ve uhreviyede
nurani yoldaşlarım!” (K.L., s. 198.)

“Aziz, sıddık, müdakkik, müstakim kardeşlerim! (T.H., s. 269,)
Aziz, sıddık kardeşlerim ve hapis arkadaşlarım! (T.H., s. 505) Aziz, sıddık
kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede fedakar arkadaşlarım Sabri, Hafız Ali,
Hüsrev, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüştü Efendiler! (B.L., s. 163) Aziz, sıddık ve
ziyade müteharri ve müstefsir kardeşim Re’fet Bey!“ (B.L., s. 190.)

Hatta insanların hatalardan nasıl kurtulması gerektiğini de yine
hitaplarda bulabiliyoruz. Tabii yine muhatabı rahatsız etmeden, yapılması
gerekenleri sıralamak da ayrı bir üsluptur.

Bediüzzaman bir insanın, bir toplumun hatalarına dikkatleri
çekerken, önce onların olumlu özelliklerine vurgu yapıyor, sonra da söylemesi
gerekenleri, dikkate alınması gerekenleri ifade ediyor. Gelen hitap örneklerinde
de bu ifade biçiminin izlerini görmekteyiz.

Ey asırlardan beri Kur’an’ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda
en mukaddes ve muhterem bir mevkii muallayı ihraz etmiş olan ecdadın evlat ve
torunlar! Uyanın! (T.H., s. 140) Ey bu Cami-i Emevi’deki kardeşlerim ve
kırk-elli sene sonra alem-i İslam mescid-i kebirindeki dört yüz milyon ehl-i
iman olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. (T.H., s. 85)

b. İkaz içermesi

Risale-i Nur’un bir diğer hususiyeti de kendisiyle muhatap
olanları ikaz etmesidir. İkaz, bir yanlışa düşülmemesi noktasında yapılmaması
gerekenlerin ilgiliye iletilmesi ve ondan konuyla ilgili adım atmasını
beklemektir. Hitaplardaki, “ahireti bırakıp fani dünyaya dönmez kardeşlerim” ve
“bir kısım ömrünü nursuz felsefi ve ecnebi fünununa sarf eden ihtiyar
kardeşlerim” ifadeleri yapılan davranışa karşı bir ikaz içermektedir. Bu durum
hitabedilen açısından tehlikeye işaret olarak algılanacaktır. Sonraki bölümlerde
ise muhatap için doğrusunu nasıl yapmak gerektiği ile ilgili tespitler yer
almaktadır.

Aziz, sıddık, sarsılmaz, telaş etmez, ahireti bırakıp fani
dünyaya dönmez kardeşlerim! (T.H., s. 517) İşte, ey nefsim gibi bedbahtlık
neticesinde bir kısım ömrünü nursuz felsefi ve ecnebi fünununa sarf eden ihtiyar
kardeşlerim! (T.H., s. 116) Ey alem-i İslam! Uyan, Kur’an’a sarıl. (T.H., s.
140) Heyhat! Geliniz Ey Ehl-i İslam! (T.H., s. 548)

c. Onore etme

Risale-i Nurlar hitapla kişiye seslenirken, önce onların
mefahirlerinden, kahramanlıklarından, başarılarından bahsetmektedir. Böyle bir
yaklaşım tarzı, tam bir eğitim metodudur. Muhataba yoğun bir şekilde olumlu
yükleme yaptıktan sonra, ikazlar yapmak, yapılacak ikazın tesirini
arttıracaktır.

Bu üslup aynı zamanda, Kur’an’ın ruhuna da uygun bir yaklaşım
tarzıdır. Çünkü “Birisinin hatasıyla başkası mes’ul olmaz” kuralı gereği,
insanlar bir andaki hatalarıyla hata yapmadıkları anlarda mesul değildirler.
Dolayısıyla yapılan bir hatayı insanın hayatının bütününe teşmil etmek zulüm
olacaktır.

İşte insanlarla olan muamelelerde, o insanların olumlu
özelliğine vurgu yapmak ve bu yönüyle onlara seslenmek, onlara taşınmak istenen
mesajı almalarına zemin hazırlayacaktır.

Örneklere baktığımızda önce hak edilmiş övgünün izahını
görmekteyiz. Tabii böyle bir hitap tarzı muhataba şu mesajı vermektedir; "Sen
kahramansın, sen azizsin, sen yüksek ecdadın evladısın". Tabii mana-i
muhalifiyle, bu çizilen olumlu özelliklerin dışına çıkma mesajı da böyle bir
yaklaşımda söz konusudur.

Ey eski çağların cihangir Asya Ordularının kahraman askerlerinin
ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! (D.H..Ö., s. 57)

Ey bu dar-ı fanide medar-ı tesellilerim, bu diyar-ı gurbette
enislerim ve esrar-ı Kur’aniyede beni iştiyaklarıyla konuşturan zeki, ferasetli,
muhataplarım! (B.L., s. 167)

Ey Kur’an’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hadim olan ve
İslamiyet nurunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evladı! (T.H., s.
140)

Ayrıca hitap açısından eserlerde itina ile üzerinde durulan bir
başka husus da, Risale-i Nurları okuyarak yetişen Nur talebelerine, iman
kardeşlerine, dostlarına ve aynı vatanda yaşadıkları vatandaşlarına dönük
oldukça çeşit ve renkli hitaplar kullanılmasıdır.

Hatta zaman zaman söylendiği kişiye has özel bir durumu ifade
eden, “Aziz mamo!, ya eyyühel hoto!, ey birader-i vicdan!” gibi hitaplarla da
karşılaşılmaktadır.

Onun için hitapları değerlendirirken, içindeki tanımlamanın da
aslında birer ders olduğunu dikkate almak gerekmektedir.

3. İnsandan insana hitap

Risale-i Nur eserlerinde, hitap açısından en dikkat çeken
özellik, genel bir ifade seçilmeyip, insanların taşıdığı şartlara uygun olan
hitapların seçilmesidir. Böylece kişinin kendisinin de bilgisi içinde olan bir
hitaba yaklaşması daha kolay olacaktır.

A- Müellifin kendi nefsine hitabı

Risale-i Nur’da hitap çeşitliliği içerisinde en dikkat çeken
sesleniş, müellifin kendi nefsine seslenişidir. Genelde eserlerde görülen
yaklaşım, müellifin bir okuyucu kitleyi kendisine hedef seçip onlara hitap etme
şeklindedir. Muhataplara nasihat etme tarzı eserde takip edilir.

Oysaki böyle bir hitap tarzı dinleyicide bir takım olumsuzluklar
içermektedir. Risale-i Nur’da müellif önce kendi nefsine seslenmektedir.
Başkalarına verilecek nasihatleri önce nefsinde uygulamaktadır. Bundandır ki,
herkesten ziyade kendi nefsini nasihata, ıslaha muhtaç görmektedir. Hatta
nasihat makamındaki insanların nasihatlerinin tesirli olmamasının da altında,
nefsini dışlayarak veya akla, mantığa uygun olmayan teklifler yaparak nasihatte
bulunmaları gösterilmiştir. Bu da, "nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah
edemez" diyerek ifade edilmiştir.

Onun için Bediüzzaman talebelerine, Risale-i Nurları muallimler
gibi talebelere değil, kendilerini de talebeler gibi görüp, nefislerine
okumaları gerektiğini belirtmiştir. Hatta Bediüzzaman kendi nefsini de o
dersleri almaya muhtaç bir ders arkadaşı olarak kabul etmektedir.

Müellifin kendi nefsine olan hitaplardan birkaç örnek:

“İ’lem eyyühe’s-Said! (Mesnevi-i Nuriye), Bil ey nefsim!, Ey
nefis! Ey nefisperest nefsim! (24. Söz), Ey fahre meftun, şöhrete müptela, medhe
düşkün, hodbinlikte bîhemta, sersem nefsim! (18. Söz), Gel, ey nefsim! (22.
Söz)” gibi örnekler risalelerin bir çok yerinde bulunmaktadır.

B- İnsanların dini inançları bakımından hitaplar

Farklı inançlardaki insanların kendi inançları dikkate alınarak
hitapta bulunulması, realiteyi kabul ederek adım atma anlamında oldukça
isabetlidir. Yani bir insan gurubunu, farklı özellikleri dolayısıyla yok farz
ederek, onlara ulaşmak ve bazı hakaiki paylaşmak oldukça güçtür. Nitekim
Kur’an’da da kafirlere, şirk ehline onların kendilerine uygun hitaplar dikkat
çekmektedir.

Risalelerde ehl-i kitaba, mü’minlere, kafirlere ve münafıklara
hitaplar bulunmaktadır.

i. Ey ehl-i kitap!

Ehl-i kitaba yapılan hitap konularına bakıldığında, ya birlikte
hareket noktaları ya da Kur’an’a davet konusu dikkatleri çekmektedir.

Ey ehl-i kitap! (İ.İ, s. 52) Semavi dinleri dikkate alarak
yapılan hitaplarda Hıristiyanlara, Yahudilere ve Müslümanlara hitaplar kendini
göstermektedir. Bu hitapla, ehl-i kitapla birlikte değerlendirilmesi gereken
konular ele alınmaktadır. Mesela bunlardan biri:

“Ey ehl-i kitap! Geçmiş olan enbiya ve kitaplara iman ettiğiniz
gibi, Hazret-i Muhammed (a.s.m) ile Kur’an’a da iman ediniz!”20
şeklindedir. Böylece ehl-i kitap, Hazret-i Peygamber ve Kur’an’ı tanımaya davet
edilmektedir.

Zaten Kur’an, insanları üç kısma ayırarak her birisinin
özelliklerini ortaya koymuştur. Kur’an “birincisi müttaki mü’minler; ikincisi,
inatlı kâfirler; üçüncüsü, iki yüzlü münafıklar olmak üzere insanları üç kısma
ayırdı ve aralarında taksimat ve teşkilât yaptı. Ve herbir kısmın sıfâtını ve
akibetini beyan etti.” Tabii ki hitabını da bu tasnife göre yapmıştır.

ii. Mü’minlere hitap

Konuyla ilgili hitap örneklerine bakıldığında, Müslümanlara
yapılan hitaplarda, Müslümanların meseleleri, Müslümanlık bağının ne demek
olduğu, mü’minler kardeştir hitabının nasıl bir davranış modelini sunduğu gibi
pek çok ortak düşünülmesi gereken konular ele alınmaktadır.

“Ey ehl-i İslam! (Sün., s. 799 Ey Müslüman! (Sün., s. 76, s. 85)

“Öyle ise, ey ihvan-ı müslimin!( Muh., s.7, 33) Ey kardeşlerim
ve ey halifeler! (B.L., s. 102) Ey ehl-i tarikat kardaşlarım! (B.L., s. 102) Ey
küre-i arzda bulunan gençler, hocalar, halifeler! (B.L., s. 104) Ey hocalar ve
ehl-i kalb! (B.L., s. 104.)

iii. Kafirlere hitap

“Ey kafirler! (İ.İ., s. 133.)

Kafirlere yapılan hitaptaki konu içeriğine bakıldığında, yapılan
hitaplar, kafirlerin içinde oldukları çaresizlik hallerini gözler önüne
sermektedir.

“Ey kafirler! Semavat ve Arzın dışarısına çıkamazsınız; dahilde
ise, her nereye kaçacak olursanız olunuz, Allah ilim ve kudretiyle her yerde
hazır ve nazırdır.“

iv. Münafıklara hitap (mülhid, zındık)

İşârâtü’l-İ’câz’daki münafıklar bahsinde yapılan hitaplarda,
münafıklar için "Ey kafirler" hitabı kullanılmaktadır. Aynı konu içerisinde
kullanılan bir hitap da, "Ey kişi! (İ.İ., s. 88) hitabıdır.

Ayrıca Risale-i Nurlarda konuyla ilgili olan mülhid (kendini
Müslüman sanan ama dinden çıkmış olan) ve zalimlere de hitaplar bulunmaktadır.
Aşağıda gelecek zındık ise, inanmadığını söylemeyip, Müslümanların içinde olup,
onlar gibi görünüp tahrip etmeye çalışanlardır.

Ey beni bu belaya sevk edip, bu hadiseyi icad eden mülhid
zalimler! (T.H., s. 225) Ey mülhidler! Ey zındıklar! (T.H., s. 607) İşte ey
Türkçülük dava eden mülhid zalimler! (T.H., s. 203.)

C- Farklı medeniyetlere/milletlere hitaplar

Risale-i Nurlarda kullanılan hitaplardan bazıları milletlere,
medeniyetlere seslenişi ifade etmektedir. Alem-i İslam’a, Avrupa’ya veya ırk
farklılığı bulunan milletlere hitaplarda dikkat çeken durum, hitap ettiği
milletin, toplumun iftihar vesilesi olan bir takım seciyeleri varsa, hitabına
onları da ilave yapmasıdır. Bir anlamda o millete seslenirken hem onların
haklarını teslim etmiş oluyor, hem de bu seciye ile yaşamaya devam edin mesajı
veriliyor.

Tabii İslam milletlerine yapılan hitaplarda iman kardeşliği
vurgusu ön planda tutulmaktadır. “Mü’minler ancak kardeştir. (Hucurat Suresi,
10)” Ayet-i Kerimesi buna işaret etmektedir.

a. Alem-i İslam’a hitap

İslam milletlerini bir bedenin uzuvları gibi düşünen
Bediüzzaman, onlara hitap ederken de, ortak meseleleri paylaşmak üzere
seslenişte bulunmuştur. Dolayısıyla konu alem-i İslam’ı ilgilendirdiğinde,
birlik beraberlik, kardeşlik, ittihat gibi konular ele alınmaktadır.

“Ey mücahidin-i İslam, ey ehl-i hal ve akd! (T.H., s. 125) Ey
alem-i İslam! Uyan, Kur’an’a sarıl. (T.H., s. 140) Heyhat! Geliniz ey ehl-i
İslam! (T.H., s. 548) Yaşasın İslam Kardeşliği ve Türk-Pakistan dostluğu! (T.H.,
s. 622.)

b. Türklere/Kürtlere hitap

Asırlardır aynı vatanda et ve kemik gibi birlikte yaşamış olan
Türkler ile Kürtler hem aynı hitap içerisinde hem de ayrı olarak yer almaktadır.
Bu da ayrılmaz bir birlikteliğin ifadesi olsa gerektir. Özellikle Münazarat
isimli eserde konu, bizzat bu unsurlara dikkatleri çekmektedir.

Aynı zamanda tarih boyunca bu milletin ve evlatlarının neler
yaptığına ve İslam’a nasıl bayraktarlık ettiklerine de vurguda bulunularak,
geçmiş ecdadı hatırlatılarak onların kimler oldukları ve neler yaptıkları hatıra
getirilmektedir.

Tabii Bediüzzaman’da toptancı bir kabul veya red
bulunmamaktadır. Her unsurun içinde menfi, çirkin yapılar da olabileceği için,
bu unsurları da ayıklamış ve ihanet edenler anlamında onlara ayrı hitap
kullanmıştır.

“Ey Türk kardeş! (Mektubat, s. 312) Ey Türkler ve Kürtler!
(Mün., s. 57s. 89- T.H., s. 76) İşte ey Kürtler! (Mün., s. 33) Ey Kürtler!
(Mün., s. 43) …Çirkin Türkler… (Mün., s. 5,7) Ey millet!” (D.H.Ö., s. 81)

Yine vatandaş tanımlaması içerisinde olan, ehl-i vatan kimselere
de özel seslenmeler görülmektedir. “Ey bu vatan gençleri! (Lem’alar, s. 172)
İşte ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evlatları! (Mektubat, s. 312.) Ey
asırlardan beri Kur’an’ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve
muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlât ve torunları!”
(T.H, s. 86-88.)

c. Araplara hitap

Bediüzzaman’ın eserlerinde alem-i İslam’ın birlikteliği,
kardeşliği, ve ittihadının apayrı bir önemi vardır. Bunlar içerisinde de,
Hutbe-i Şamiye isimli eser, apayrı bir özellik içermektedir. Bu eserde, alem-i
İslam’ın hastalıklarını ve çözüm önerilerini ortaya koymaktadır.

Risale-i Nur’da tarihi süreç içerisinde önemli konumları bulunan
Araplara yapılan hitaplar, incelenmesi gereken bir konudur.

Hitaplarda, hitap edilen milletlerin yüksek seciyeleri
dikkatlere sunulmaktadır. İşte bu hitaplardan birkaç örnek:

“Hususan ey muazzam ve büyük ve tam intibaha gelmiş veya gelecek
olan Araplar! (Hut. Şam., s. 61) Ey bu Câmi-i Emevî’deki kardeşlerim ve
kırk-elli sene sonra Âlem-i İslâm mescid-i kebîrindeki dört yüz milyon ehl-i
iman olan ihvanımız!, Ey bu sözlerimi dinleyen bu Câmi-i Emevî’deki kardeşler ve
kırk-elli sene sonra Âlem-i İslâm câmiindeki ihvan-ı Müslimîn!, Ey bu camideki
kardeşlerim ve kırk-elli sene sonraki âlem-i İslâm mescid-i kebîrindeki
ihvanlarım!, Ey bu sözlerimi dinleyen bu Câmi-i Emevî’deki kardeşler ve
kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm câmiindeki ihvan-ı Müslimîn!, Ve Ey Kur’an’a
bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde
nâşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı!, Ey aziz ve necib kavm-i Arabın nurani
azaları!” (T.H., s. 533.)

Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin
torunları olan muhterem din kardeşlerim! (T.H. s. 140)”

d. Avrupa’ya hitap

Bediüzzaman Avrupa’ya da toptancı bir yaklaşım içerisinde
değildir. Avrupa’yı ikiye ayırarak, bozulmuş, İsevilik din-i hakikisinden
uzaklaşmış Avrupa’ya seslenmekte ve Batılıları ikaz etmektedir.

Bu konu bir bütün halinde 17. Lem’a’da notalara geçmektedir. 5.,
6., 7., 8. Nota’da aşağıdaki hitaplarla bu Avrupa’ya seslenilmiştir. Avrupa’nın
bu çirkin yüzüne seslenirken, bu vatan gençlerini de onları taklitten uzak
durmaları noktasında ikaz etmektedir.

“Bil ey ikinci Avrupa!, Ey küfür ve küfranı dağıtıp neşreden
bedbaht ruh!, Ey beşerin nefs-i emmaresi!, Ey sefahet ve dalaletle bozulmuş ve
İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa!, Ey ikinci bozuk Avrupa!”gibi hitaplar
yapılmaktadır.

Hitaplar dikkatlere sunulurken, hitap edilen topluluğun nasıl
bir özelliğe sahip olduğunun izleri de görülmektedir. Hitapların içerisinde
geçen kelimelerden birkaç konuda bilgi almak mümkün olmaktadır. Bunlardan
birisi, "Bozuk Avrupa senin farkındayız. Sen küfür ve küfranı yayıyorsun.
Yapıyor olduğun tahribat gözden kaçıyor zannetme” mesajı verilmektedir.

2. İnsanların sosyal tabakalarına ait hitaplar

Toplumun pek çok sosyal tabakası bulunduğundan onlara
seslenirken de, kendilerine has kabul edilen bir takım, sosyal rol açısından,
değerlendirmeler söz konusu olabilecektir.

a. Yüksek (havas tabakasına hitap)

İnsanlar sosyal tabakalardan oluşmaktadır. Özellikle topluluk
içerisinde belirlenmiş bir rolü bulunan insanlar, bu rollerinin dikkate alınması
noktasında hassasiyet gösterirler. Bir konunun havas tabakasına sunulması avam
tabakası ile paylaşılması gibi olmayacaktır. Her tabaka insanının anladığı ve
kullandığı bir dili vardır.

Risale-i Nur eserlerinde bu yönüyle de insanlar dikkate alınmış
ve böylece reislere, havas tabakasına dönük hitapta bulunulmuştur.

“Ey tabaka-i havas! (Mün., s. 125) Eyyühe’r-ruus ve’r-ruesa!
(Mün., s.104) Eyyühe’r-ruus ve’r-ruesa! (T.H., s. 77) Eyyühe’l-eşraf!” (Mün., s.
132)

Risalelerde insanların farklı sosyal tabakalarına ait (orta
tabaka ve avam tabakalarına) yapılmış sohbetler bulunmaktadır.

Bunu şöyle görmekteyiz: “İrşadın tam ve nafi’ olmasının birinci
şartı, cemaatin istidadına göre olması lazımdır. Cemaat avamdır. Avam ise
hakaiki çıplak olarak göremez, ancak onlarca malum ve me’luf üslup ve elbise
altında görebilirler. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim, yüksek hakaiki
müteşabihat denilen teşbihler, misaller, istiareler ile tasvir edip, cumhura,
yani avam-ı nasın fehimlerine yakınlaştırmıştır.”21

Risale-i Nur eserlerinde de, Kur’an’ın bu hususiyeti gibi,
önemli ve anlaşılması güç hakikatleri herkesin anlayabileceği hikayeciklerle,
benzetmelerle kolay anlaşılır bir hale getirmek yolu ihtiyar edilmiştir.

3. İnsanların taşıdıkları vasıflar açısından hitaplar

Risalelerde de, her tabakaya münasip hitaplar seçilmiştir.
Dolayısıyla tıpkı Kur’an’da olduğu gibi, farklı anlatım üslupları yer
almaktadır. Bunlardan en belirgin olanı, tahkiye (hikaye) ile anlatımdır.

Muhataplarına göre hitabın da kazandığı anlam değişmektedir.
Gafil insanlar için ayrı bir anlamı olur iken, cahile karşı, dosta karşı,
düşmana karşı ayrı ayrı anlamlar içerecektir.

4. İnsanların yaş guruplarına göre hitaplar

Risale-i Nur’da çok önemle üzerinde durulan konulardan biri de,
konuların insanların yaş guruplarına uygun olarak ele alınmasıdır. Yani aynı
konu içerisinde hem çocukların, hem gençlerin, hem de ihtiyarların
anlayabileceği unsurlar bulunmaktadır. Aynı eserin böyle farklı yaş guruplarına
hitap etmesi yine özel bir durumun habercisidir.

İnsanların yaş dönemleri değiştikçe, psikolojilerinin de
değiştiği dikkate alındığında, hem çocuklar, hem gençler ve hem de ihtiyarlar
açısından konunun ayrı ayrı ele alınması konunun önemini göstermektedir.

a. Çocuklara hitap

İnsanlar arasında ulaşılması en güç olan belki de çocuklardır.
Onlara ulaşılabilecek dil oldukça farklıdır. Konuyla ilgili ortaya konan
ifadeler orijinal bir iletişim tarzını gündeme getirmektedir. Bu konuya şöyle
açıklık kazandırılmaktadır. “Nasıl ki bir çocukla konuşan, kendisini
çocuklaştırır ve çocuklar gibi çat pat ederek konuşur ki, çocuk anlayabilsin.
Avam-ı nasın fehimlerine göre ifade edilen Kur’an-ı Kerim’in ince hakikatleri,
insanların fehimlerine göre Cenab-ı Hakk’ın hitabatında yaptığı bu tenezzülat-ı
İlahiye insanların zihinlerini hakaikten tenfir edip kaçırtmamak için İlahi bir
okşamadır. 22

Çocuklara ulaşma dili, onların kullandıkları kelimeler,
kavramlar etrafından gelişmektedir. Özellikle önemli konuların çocuklara nasıl
anlatılması gerektiği üzerinde durursak; öldükten sonraki hayatı çocuklara
anlatırken oldukça titizlik içerisinde kelimeler seçilmesi ve onların
psikolojileri dikkate alınarak konunun izah edilmesi dikkat çekicidir. Yani
annesi, kardeşi vefat etmiş bir çocuğa, bu konuyu izah etmek, ancak Allah’ın
varlığının, öldükten sonra tekrar bir dirilişin, Cennetin varlığının izahları
ile mümkün olacaktır. Risale-i Nurların, her yaştan insana, anlayacağı dil ile,
imanı önceleyen bir külliyat olması bu ihtiyacın bir sonucudur.

b. Gençlere hitap

Bediüzzaman, insan hayatı için çok önem arz eden bir dönem
olarak gençliğe, çok özel bir önem atfetmiş ve konuya müstakil bir eser yazarak,
"Gençlik Rehberi"ni telif etmiş ve insan hayatının bu çok önemli dönemini
yaşayan insanlara, bu eserle hitap etmiştir.

Bu eserden bazı hitap örnekleri vermek gerekirse; “Ey hapis
musibetine düşen biçareler!, (Gençlik Rehberi, s. 44) Ey hapis arkadaşlarım ve
Din Kardeşlerim!, (s. 48,) Aziz, Yeni, Kardeşlerim ve Eski Mahpuslar! (s. 51) Ey
bu vatan gençleri Frenkleri taklide çalışmayınız, Ey maddi ve manevi yaralı olan
genç kardeşlerim!” (B.L., s. 101)

c. İhtiyarlara hitap

İnsan ömrünün bir önemli dönemi de ihtiyarlık dönemidir. Bu
dönem hem yaşanan bir ömrün mahsulünün oluştuğu dönem olması hem de artık
dünyaya veda anlamı içeren bir dönem olması itibariyle önemlidir. Burada pek çok
olgu iç içe yaşanmaktadır. Onun için "çabuk incinebilen" bir dönemin insanları
olarak ihtiyarlar özel ilgiye muhtaçtırlar.

İşte Risale-i Nur eserleri içerisinde de "İhtiyarlar Risalesi"
onların dünyalarına özel bir donanımla seslenmektedir.

“Ey benim gibi ihtiyar kardeşler ve ihtiyare hemşireler!
(Lem’alar, 26. Lem’a, s. 285) Ey benim gibi dünya ile alakaları kesilmeye
başlayan ve dünya ile bağlanan ipleri kopmaya yüz tutam muhterem ihtiyar ve
ihtiyareler!, (Lem’alar, 26. Lem’a, s. 284) Evet, ey ihtiyar ve ihtiyareler!
(T.H., s. 170) Ey sinni kemale gelen muhterem ihtiyar kardeşler ve ihtiyare
hemşireler!, (Lem’alar, 26. Lem’a, s. 282) Ey hanesinde ihtiyar bir valide veya
pederi veya akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amelmande veya aciz, alil
bir şahıs bulunan gafil! (Mektubat, 21. Mektup, s. 250)

5. İnsanların cinsiyetlerine göre hitaplar

a. Hanımlar

Hanımlar, Risale-i Nur içerisinde apayrı bir konumu olan
guruptur. Aile hayatının, toplum hayatının bu çok hassas ve nazik kalpli taifesi
için, "Hanımlar Rehberi" isimli çok özel seslenişler içeren bir eser telif
edilmiştir. Bu eser hitap unsurları açısından da oldukça dikkat çekici ifadeler
taşımaktadır. Eserde, hanımların birer şefkat kahramanı olarak ilan edilmesi
psikolojik olduğu kadar, başlı başına fıtri bir yaklaşım tarzıdır.

Annenin çocuk eğitimindeki yerine de çok yoğun vurgular yapan
Bediüzzaman, adeta insanlığın gelişiminde ve niteliğinin artmasında annelik
müessesesine çok büyük işler düşmekte olduğunu belirtmektedir.

6. Risale-i Nur eserlerini tanıma derecelerine göre insanlara
hitaplar

a. Nur talebelerine hitaplar

Risale-i Nurların, bu kadar hitap çeşitliliği içerisinde belki
de en çok dikkat çeken Bediüzzaman’dan Nur talebelerine yapılmış seslenişlerdir.
Bu hitaplar talebe, kardeş, dost gibi nurlara yakınlığı bulunan insanlara karşı
yapılmıştır. Bu hitaplar ayrı bir çalışma alanıdır.

b. Muhataba hitap

Bediüzzaman’ın çokça dikkate sunduğu hitaplardan birisi de,
"muhataplarım!" hitabıdır. Eserlerde muhatapların durumlarına göre ele alınan
konularda da farklılık kendini göstermektedir.

Ey muhataplarım! (Mün., s. 89) Ey muhatap efendi! (Muh., s. 28)
Ey muhatap olan insanlar! (İ.İ., s. 154) Ey bu dar-ı fanide medar-ı
tesellilerim, bu diyar-ı gurbette enislerim ve esrar-ı Kur’aniyede beni
iştiyaklarıyla konuşturan zeki, ferasetli, muhataplarım! (B.L., s. 167)

c. Gaibe hitap

Risale-i Nur’da ibretli bir hitap çeşidi de, henüz muhatap
olmamış ama ileride gelecek nesli oluşturacak insanlara yapılan hitaplardır.
Adeta gelecek olanların kendilerine bir seslenişin eserde bulunmasını murat
etmiş olan müellif, onların eserle olan yakınlığını sağlayabilmek ve
istifadelerinin fazla olmasını temin edebilmek noktasında bir zemin hazırlığı
içersindedir.

“Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve
sakitane Nur’un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafi-i gaybi ile bizi temaşa eden
Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tahir’ler, Yusuf’lar, Ahmed’ler,
vesaireler!… sizlere hitap ediyorum! (Mün., s. 88) Ey bu Cami-i Emevi’deki
kardeşlerim gibi alem-i İslam’ın cami-i kebirinde olan kardeşlerim! (T.H., s.
80) Ey Cami-i Emevi’deki kardeşlerim ve yarım asır sonraki alem-i İslam
camiindeki ihvanlarım! (T.H., s. 82) Ey bu Cami-i Emevi’deki kardeşlerim ve
kırk-elli sene sonra alem-i İslam mescid-i kebirindeki dört yüz milyon ehl-i
iman olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur.(T.H., s. 85) Ey bu
sözlerimi dinleyen bu Cami-i Emevi’deki kardeşler ve kırk-elli sene sonra alem-i
İslam camiindeki ihvan-ı müslimin! (T.H., s. 86) Ey bu camideki kardeşlerim ve
kırk-elli sene sonraki alem-i İslam mescid-i kebirindeki ihvanlarım! (T.H., s.
87)

d. Talebeye hitap

Risale-i Nur’da talebelik makamı deyince, şu tanımlamaya yer
verilir: “Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim
vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.”23 Talebe,
Risale-i Nur hizmetini en birinci vazife bilir, hizmetteki sıkıntılara sabır ve
tahammül gösterir ve nurları kendi malıymış gibi sahip çıkar.

Talebelere yapılan hitaplar da belli bir amaç taşımaktadır.

Bunların birkaç tanesine değinmek gerekirse, talebelerinin
taşıdıkları güzel seciyelerle hizmete devam etmelerini sağlamak, kendisine
sorulmuş bulunan sorulara mektupla cevap verilebilmek ve olumsuz durumlara
müdahale ederek talebelerini titizlikle ikaz etmek ve olumlu seciyeler
vesilesiyle onları onore etmek amaçlanmıştır.

e. Kardeşe hitap

Kardeşlik ise, Risale-i Nur’da şöyle tanımlanmaktadır: “Kardeşin
hassası ve şartı şudur ki: Hakiki olarak Sözler’in neşrine ciddi çalışmakla
beraber, beş farz namazını eda etmek, yedi kebairi işlememektir.”24

Risale-i Nur’da belki de en fazla kullanılmış hitap kardeşe
hitaptır ve çok da çeşitlidir. Sadece kardeşe 460’ı aşkın, değişik şekillerde
hitapta bulunulmaktadır. Bu durum da iman kardeşliğinin ne kadar önemli bir
yerde olduğunu göstermektedir. Mümkün mertebe kardeşlerle olan münasebetlerde bu
seçkin hitaplardan kullanmak, kardeşane muhabbete katkı yapacak bir unsurdur.

Aynı hitapları almamak çabası içerisinde farklılığı olan,
Risale-i Nur eserlerindeki kardeş hitaplarından bazılarını paylaşalım:

“Aziz, sıddık kardeşlerim! (Hut. Şam., s. 13) Aziz, sıddık,
mübarek kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede ihlaslı ve kuvvetli ve
şanslı arkadaşlarım! (K. L., s. 7,) Aziz, sıddık ve fedakar ve vefakar
kardeşlerim! (K. L., s. 10) Aziz, mübarek, sıddık, sadık, ruhum, canım
kardeşlerim! (K.L., s. 22) Aziz, sıddık ve alicenab kardeşlerim! (K.L., s. 419
Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim, dünyada medar-ı tesellilerim ve berzah
yolunda nurani yoldaşlarım ve mahşerde inşaallah, şefaatçilerim! (K.L., s. 68)
Aziz, sıddık, mübarek, masum kardeşlerim! (K.L., s. 82) Aziz, sıddık, mübarek
kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede sebatkar, sarsılmaz, yılmaz
arkadaşlarım ve bu misafirhane-i dünyada şefkatkar ve fedakar ve vefadar
yoldaşlarım!( K.L., s. 102) Aziz, sıddık, sebatkar kardeşlerim ve hakiki
varislerim! (K.L., s. 103) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede
kuvvetli arkadaşlarım! (K.L., s. 107) Aziz, sıddık, muktedir, müteyakkız
kardeşlerim! (K.L., s. 162) Ey demir gibi sarsılmaz kardeşlerim! (T.H., s. 513)
Aziz, sıddık, sarsılmaz, sıkıntıdan usanıp bizlerden çekilmez kardeşlerim!
(T.H., s. 515) Aziz, sıddık kardeşlerim, bu medrese-i Yusufiyede ders
arkadaşlarım! (T.H., s. 516) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede
samimi ve kuvvetli arkadaşlarım Sabri, Hüsrev, Ali, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüştü!
(B.L., s. 170) Aziz, sıddık ve ziyade müteharri ve müstefsir kardeşim Re’fet
Bey! (B.L., s. 190) Muhterem, sevgili mübarek kardeşlerim! (E.L., s. 96) Çok
Aziz, Sıddık, Kahraman, Bahtiyar, Emirdağlı kardeşlerim! (E.L., s. 130) Aziz,
Sıddık Kardeşlerim ve Hakikat Yolunda Arkadaşlarım! (E.L., s. 134) Çok aziz, Çok
Sıddık ve Sadık Kardeşlerim ve Risale-i Nur Cihetinde Emin ve Halis Varislerim!
(E.L., s. 137) Aziz, sıddık kardeşlerim ve benim hakkımda bu gurbette samimi,
akrabalarım Osman, Mehmet, Hasan Efendiler! (E.L., s. 141) Aziz, sıddık
kardeşlerim; ve ebed ve hak yolunda hakikatli arkadaşlarım! (E.L., s. 148) Aziz,
sıddık, alicenab eski ve yeni kardeş Yeşil Salih! (E.L., s. 158) Aziz, sıddık,
bahtiyar, vefakar, fa’al, sebatkar kardeşlerim! (E.L., s. 163) Aziz, sıddık,
sarsılmaz, usanmaz, çekinmez, çekilmez kardeşlerim! (E.L., s.164) Ey Risale-i
Nur’un kıymetli talebeleri ve benden daha bahtiyar ve fedakar kardeşlerim!
(T.H., s. 254)

Aziz kardeşim, hamiyetli arkadaşım, gayretli talebem, sevgili
biraderzadem! (B.L., s. 136) İşte ey bu şimendiferdeki arkadaşlarım ve elli sene
sonra fenlere çalışan kardeşlerim! (Hut. Şam.) s. 72) Aziz, sıddık, kardeşlerim
ve varislerim! (E.L., s. 132) Gayretli kardeşlerim, hamiyetli arkadaşlarım ve
dünya denilen diyar-ı gurbette medar-ı tesellilerim! (T.H., s. 155)

Arapçada kardeş veya kardeşler olarak kullanılan ihvan seslenişi
de kardeşliği içine almaktadır: “Ey mazlum ihvan-ı vatan! (T.H., s.48) Sakın ey
ihvan-ı vatan! (T.H., s. 48) Ey ebna-i vatan! (T.H., s. 48) Ey hamiyetli ihvan-ı
vatan! (D.H.Ö, s. 76) Ey hamiyetli ebna-yı vatan! (D.H.Ö., s. 80) Öyle ise, ey
ihvan-ı müslimin! (Muh., s. 7)

f. Dosta hitap

Hitabın en mühim noktası, hitap edilen insanların içinde
oldukları şartlardır. Dostluk makamı da önemli bir makamdır. Ancak talebelik
makamı, kardeşlik makamı birbirinden farklıdır. Hatta seslenilen makama göre,
ele alınan konular da farklılık arz etmektedir. Yani dostluk makamında olan bir
kişi ile talebelik makamının gereklerini konuşmak sağlıklı olmayacaktır.

“Dostun hassası ve şartı budur ki, Kat’iyen, Sözler’e ve envar-ı
Kur’aniyeye dair olan hizmetimize ciddi taraftar olsun ve haksızlığa ve
bid’alara ve dalalete kalben taraftar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.”25

Ey ahiret dostlarım! (T.H., s. 242) Aziz dostum! (T.H., s. 188)
Zeki dostum! (T.H., s. 188) Pek mübarek kalbi, ruhi, sırri dostum! (T.H., s.
559) Ey yoldaş-ı hüşyar! (K.L., s. 125) Ey yoldaş! (K.L., s. 128)

g. Arkadaşa hitap

Risale Nur’da, “Arkadaş” hitabı da oldukça yoğun şekilde geçen
ve ortak bazı meseleleri paylaşmak için kullanılan bir sesleniş biçimidir.

“Ey arkadaş! (İ.İ., s. 33) Ey belagat letafetinin kokusunu
kokusunu koklayan arkadaş! (İ.İ., s. 39) Arkadaş! (İ.İ., s. 39) Aziz arkadaş!
(İ.İ., s. 167) Ey bu hamiyet-i diniye ve milliyeden hangisine daha ziyade
ehemmiyet vermek lazım geldiğini soran bu seyyarede ders arkadaşlarım! (Hut.
Şam., s. 70) Ey kardeşlerim ve ey elli sene sonra bu sözleri işiten
arkadaşlarım! (Hut. Şam., s. 73) Hizmet-i Kur’an’da Arkadaşım Re’fet! (B.L., s.
87) İşte ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’an’da arkadaşlarım!” (T.H., s. 177.)

h. Şahıslara hitap

Risale-i Nur’da mektuplarla kayıtlara geçmiş pek çok hitap
örnekleri bulunmaktadır. Gerek Bediüzzaman’dan talebelerine ve gerekse
talebelerinden Bediüzzaman’a yazılan mektuplara baktığımızda kullanılan bu hitap
örneklerinde oldukça nezih bir dil ve oldukça zengin bir anlatım üslubu
dikkatleri çekmektedir.

Ayrıca talebelerine kullanılan bu hitap cümleciklerinde, bir
nasihat, bir dua, bir konuyu hatırlatma, bir önemli vasfını dikkatlere sunma,
bir görevi gündeme getirme veya bir konuda ikaz gibi amaçlar görülmektedir.
Bediüzzaman’dan talebelerine kullanılmış olan hitap örneklerinden bazılarına
bakalım: “Aziz, sıddık, mübarek, Kur’an-ı Mu’cizü’l Beyanın bir vech-i i’cazını
harika kalemiyle gösteren ve mütemadiyen defter-i hasenatına, o yazdığı
Kur’anları okuyanların sevapları yazılan kıymettar Hüsrev! (K.L.,s. 182) Nur
iskele memuru Sabri Kardeş (K.L., s. 8) Nur fabrikası nam sahibi Hafız Ali
Kardeş! (K.L., s. 9) Mustafalar, Küçük Ali, mübarek ve münevver kardeşler! (K.L,
s. 9) Re’fet Kardeş (K.L., s. 9) Sabri Kardeş (K.L., s. 10) Hüsrev Kardeş!
(K.L., s. 10) Makinesi kuvvetli Ali Kardeş (K.L., s. 11) Kıymettar Hulusi ve
Hakkı gibi Kardeşlerim! (K.L., s. 16) Küçük Ali kardeşlerim! (K.L. s. 20)
Evvela, Risale-i Nur santralı ve Hulusi, Hakkı, Süleyman’ı temsil eden Sabri
kardeşim! (K.L. s. 200) Salisen, Nur fabrikasının sahibi Hafız Ali Kardeş!
(K.L., s. 201) Rabian, bizi ve Kastamonu şakirtlerini kıyamete kadar minnettar
eden ve müstesna kalemiyle Risale-i Nur’un hemen umumunu bu havaliye yetişen ve
evlat ve peder ve valideleri ve refikasıyla Risale-i Nur’a hizmet eden kahraman
Tahiri kardeşim! (K.L., s. 201) Hamisen, mücahitlerin üstadı ve efelerin hakiki
bir nasihi ve Risale-i Nur’un halis muhlis bir şakirdi olan Hasan Atıf Kardeşim!
(K.L., s. 201) Sadisen, eski dost ve kardeş ve Risale-i Nur’un o zamanda ciddi
bir talebesi ve Isparta hayatımda bana hüsn-ü hizmetle samimi bir arkadaş ve
himmeti uzun, eli kısa aziz kardeşim Mehmet Celal! (K.L., s. 201) Ey Nuh Bey ve
Hamit Kardeşlerim! (B.L., s. 86) Benim bu düşünceme denilmiş ki, hay Ali! (B.L.,
s. 88) Kardeşim Hüsrev, Lütfi, Rüştü! (B.L., s. 97) Aziz kardeşim Mustafa
Efendi! (B.L., s. 131) Aziz, sıddık vefakar, hakikatli, fedakar kardeşlerim Nuh
Bey, Molla Abdülmecid, Molla Hamid! (B.L., s. 138) Aziz, sıddık, fedakar ve
vefadar kardaşım Kürt Bekir Bey! (B.L. s. 168) Ey Habib-i Şefik ve ey Şefik-i
Habib ve Ey Mecid-i Said!” (İ.İ., s. 58)

7. Nur talebelerinden Üstada hitaplar

Hitaplar, Said Nursi’den talebelerine olduğu gibi,
talebelerinden de Said Nursi’ye olabilmektedir. Özellikle de mektuplar, zamanına
göre pek çok hikmetleri de bulunan birer haberleşme aracı idi. Bu mektuplarda da
çok güzel hitap örnekleri bulunmaktadır. Burada aynı zamanda, hitab vesilesiyle
saygının, sevginin, nezaket kültürünün nezih örnekleriyle karşılaşılmaktadır.

a. Ya eyyühe’l-üstad!

Konunun belki de en dikkat çekici tarafı, Bediüzzaman’ın
talebelerine olan sıcak ilgisi ve onların üzerindeki şefkatinin oldukça belirgin
olmasıdır. Ancak bir o kadar da, talebelerinin üstatlarına yazmış oldukları
hitaplar oldukça titiz seçilmiş ifadeler içermektedir. Birbirinden nazik,
seçkin, anlamlı hitap ifadelerinin seslenileni etkilememesi düşünülemez.

“Çok aziz, çok mübarek, çok müşfik, çok sevgili Üstadımız
Hazretleri! (Hut. Şam., s. 160) Çok mübarek Üstadımız Hazretleri! (Hut. Şam., s.
164) Kıymetli üstadım! (K.L., s. 35) Aziz ve kıymetli üstadım! (K.L., s. 36)
Sevgili ve kıymetli üstadım, faziletmeab Efendim Hazretleri! (K.L., s. 47) Çok
aziz, çok mübarek, çok müsnif, çok sevgili Üstadımız Hazretleri! (T.H., s. 555)
Sahibü’l-ihlas ve’n-nur ve’l-kemal ve’l-irşad mücahid-i ekber Bediüzzaman
Hazretleri! (T.H., s. 558) Sahibü’n-nur olan Bediüzzaman! (T.H., s. 558) Ey 20.
asrın zulümatını Kur’an’ın nuruyla yaran, ehl-i İslam’a nurlu ve beşaretli
ufuklar gösteren, insanlığı fıtratına münasip yüksek ve ebedi saadete davet eden
büyük mücahid! (T.H.s, 562) Fakat, bakın şu asil ve necib ihtiyar Müslüman’a!
(T.H., s. 569) Ey aziz ve mübarek Üstadımız! (T.H., s. 580) Alem-i İslam’ın
halaskarı, ehl-i imanın sertacı, Risale-i Nur’un tercümanı Üstadımız Bediüzzaman
Said Nursi Hazretlerine! (T.H., s. 581) Ey seyyid-i senedimiz, ey ruhumuzun
ruhu, kalbimizin kalbi, canımızın canı, cananımız, sertacımız, sevgili Üstadımız
Efendimiz! (T.H., s. 607) Gönüller fatihi pek muhterem Üstadımız Hazretleri!
(T.H., s. 628) Cihan kıymet Üstadım! (T.H., s. 629) Muhterem Üstadımız
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine! (T.H., s. 634) Pek muhterem, faziletmeap,
üstad-ı muhterem Bediüzzaman Hazretleri! (T.H., s. 634) Fahrü’l- İslam Üstaz-ı
Azam Bediüzzaman Hazretlerine! (T.H., s. 635, 636) Sevgili Hocam! (B.L., s. 71)
Ve ey matlubun bab-ı rahmetinde oturan mahbub! Ve ey derecatın ekmeli olan
sıfat-ı abdiyete süluk edebilmiş bahtiyar! Ve ey Habib-i Kuddüsün tarik-i
ulviyetine karanlıkları yararak uçan şehda-i şa’şaanişar! Ve ey şems-i taban-ı
Zülcemalin karanlıklara aksettirdiği ziya-yı hidayet! (B.L., s. 73) Ya Hazret!
(B.L., s. 76) Bülbül-i Bağıstan-ı Kur’an, Üstad-ı Ekremim, Efendim Hazretleri!
(B.L., s. 79) Eyyühel Üstadü’l-Muhterem! (B.L., s. 81) Aziz Üstad, Müşfik
Kardeş, Muhterem mücahid! (B.L., s. 82) Aziz, müşfik Üstadım! (B.L., s. 94)
Üstad-ı Azam Efendim Hazretleri! (B.L., s. 95) Aziz, şefkatli, muhterem Üstadım!
(B.L., s. 112) Muhterem Üstadım Efendim! (B.L., s. 114) Ey Feyyaz-ı Mutlak ve
Vahid-i Ehad olan Allah’a giden tarik-i müstakim yolunu gösterip, pek elemli ve
pek hatarlı uhrevi hayatımın kurtulmasına sebeb olan Üstadım Efendim! (B.L., s.
115) Ey kıymettar risaleler ve ey nurani feyyaz sözler, meydan sizindir! (B.L.,
s. 124) Bediüzzaman dede! (T.H., s. 142) Ey Nurların nuru!, Ey nurları
nurlandıran!, Ey nurlara suret ve şekil veren! (B.L., s. 157) “Ey Seyda!” (Mün.,
s.20.)

8. Meslek guruplarındaki insanlara hitap

Ulu’l-emre, Cumhurbaşkanına, başbakana, milletvekiline, devlet
adamlarına, askerlere, paşalara, hakimlere, savcılara ve mahkeme reisine,
doktorlara, hocalara, memurlara, müşahitlere, gazetecilere yapılan hitaplar.

Bediüzzaman, ülkenin meselelerini, devlet adamlarından en üst
düzeyde temsil yeteneği olan insanlarla paylaşmıştır. Hatta ülkenin kurtuluş
reçetesi olarak ortaya koyduğu Medreset’üz-Zehra projesini padişaha, sonraki
dönemde Meclis’e taşımış ve hatta ödenek çıkartma noktasına kadar getirerek bu
üniversitenin temelini atmıştır.

Risale-i Nur müellifinin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan tarihi
serüven içerisinde pek çok önemli meseleleri, Cumhurbaşkanına, Başbakana,
Bakanlara, milletvekillerine, hakimlere, savcılara, gazetecilere vb. etki ve
yetki sahibi güç odaklarına taşıması ve onlarla yazışması, onlara makamlarının
gereklerine uygun hitaplarda bulunması, mukteza-i hale mutabık bir seslenmedir.

Ey mebusan! (Hut. Şam., s. 85) Ey mebuslar! Muhakkak siz büyük
bir günde diriltileceksiniz.(T.H.,s. 125)

“Ey paşalar, zabitler! (T.H., s. 55) Ey Paşa! (T.H., s. 42) Ey
askerler! (D.H.Ö., s. 33) Ey asakir-i muvahidin! (D.H.Ö., s. 34) Yaşasın
askerler, yaşasın meşruta-i Meşrua! (D.H.Ö., s. 35) Ey ulü’l- emir! (D.H.Ö., s.
40) “Ey askerler!” (T.H., s.61) Yaşasın askerler, yaşasın meşruta-i meşrua!
(T.H., s. 619 Ey şanlı asakir-i muvahhidin!” (Hut. Şam., s. 112)

Hakimlere olan hitaplarda da hemen dikkat çeken şey, ele alınan
konudur. Pek çoğu müdafalardan oluşmaktadır. Tabii müdafalar yapılırken, asıl
konuşma ve konuşulma meselesi olan imana ve Kur’an’a dair içerikler savunmalara
yazılmıştır.

Dikkat çeken bir özellik de sadece hakimler, savcılar denilerek
hitapta bulunulmamış, onların olumlu seciyeleri de nazarlara sunulmuş, bunlar
aynı zamanda kendilerine de hatırlatılmış olunmaktadır. Yani asil, Müslüman,
muhterem hakimler…” gibi.

Ayrıca hakimlere, savcılara hitaplar yapılırken, oradaki
katipler de çalışanlar da unutulmuş değildir. Herkesin bir şekilde hakikatlerle
muhatap olması böylece gözetilmiş olmaktadır.

“Ey heyet-i hakime! (T.H., s. 219) Ey hakim! (T.H., s. 221) Ey
heyet-i hakime ve ey müddet-i umumi! (T.H., s. 216) Muhterem hakimler! (T.H., s.
571) Muhterem vatansever, Allah’ına ve mukaddesatına bağlı necib Türk hakimleri!
8 T.H., s. 571) Pek muhterem Türk Müslüman hakimler! (T.H., s. 571) Muhterem,
asil ve müslüman Türk Hakimleri! (T.H., s. 571) İşte, ey müdde-i umumi ve
mahkeme azaları! (T.H., s. 358) Ey müstandık efendi! (Muh., s. 149)

Gazetelerin de çok önemli bir konumu olduğundan, bizzat onların
yayınlarına ve insanların doğru bilgilendirmelerine dönük ikazlar kendini
göstermektedir. Özellikle de “Edipler edepli olmalı; hem de edeb-i İslamiye ile
müteeddib olmalı’ ikazı oldukça isabetle yapılmış bir saptamadır.

“Ey dini cerideler! (Hut.Şam., s. 89) Ey gazeteciler! (D.H.Ö.,
s. 25) Ey gazeteciler! Edibler edebli olmalı; hem de edeb-i İslamiye ile
müteeddib olmalı! (T.H., s. 57)

9. Muhatabın içinde olduğu şartlar dolayısıyla hitaplar

a. Musibete uğrayan insanlara hitaplar:

Şan ve şeref, nam ve şöhret isteyenlere, müteşekki insanlara,
şeytanın desiselerine muhatap olan insanlara, divanelere, hapse düşenlere, ehl-i
dünyaya, mülhit ve zalimlere, ifrat ve tefrit sahiplerine, mantıksız miskinlere,
divanelere, mirasyedi yaramaz çocuklara, insafsızlara yapılan hitaplar. Bu kadar
farklılığı olan insanlara karşı ayrı ayrı özel hitaplar açılmış ve belli
maksatlar gözetilmiştir. En önemli maksadı da, insanları imansızlık cereyanından
kurtarmak için yapılan çabalardır. Onun için bütün seslenişlerde altı çizilerek
ifade edilen gerçek, imana davettir.

Bu başlıklardan bazıları üzerinde durulacaktır.

İnsanların içinde olduğu şartlar çok farklılık arz ettiği için,
her birisinin taşıdığı duygu da farklı olacaktır. Risale-i Nur’da da her türlü
musibete düçar olmuş insanlara uygun pek çok hitap örnekleri ile
karşılaşılmaktadır.

b. Bedbahtlara hitap

Gaflete dalanlara, derd-i maişete düşenlere, mağrur olanlara,
fasıklara, dünyaperestlere, hastalara, bedbaht insanlara da hitaplar
bulunmaktadır.

Burada kullanılan hitaplarda, bedbahtların, fasıkların nasıl
kimseler olduklarıyla ilgili bilgiler de verilmektedir. Mesela “dinini dünyaya
satan ve küfr-ü mutlaka düşen, kötü bahtlı” gibi ifadeler kullanılarak, hitap
ettiği insanların özelliklerine dikkat çekilmektedir.

“Hey bedbahtlar! (T.H., s. 246) Ey bedbaht ehl-i dünya! (T.H.,
s. 242) Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! (T.H., s.
359) Ey su-i niyetleriyle ve kendi menfi ruhlarına kıyasla bu ahlak, edeb, iman,
marifet ve hakikat abidesine dil uzatan ve şeytanları dahi utandıracak derecede
ifratlarla bu fazilet timsalini yok etmeye, tezvine çalışmış bedbahtlar! (T.H.,
s. 397) Ey bana sıkıntı veren bedbahtlar! (E.L., s. 26) Ey bana dinsizlik
hesabına ihanet ve hakaret eden bedbahtlar! (T.H., s. 428) İşte ey iki hayatın
ruhu hükmünde olan İslamiyet’i bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar!
Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz! (Mün., s. 89)
Hey bedbaht! (T.H., s. 360) Hey bedbaht! (T.H., s. 362) İşte ey iki hayatın ruhu
hükmünde olan İslamiyet’i bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar!
(T.H., s. 75)

c. Hastalara hitap

İnsanların çokça etkilendiği konuların başında musibetler,
hastalıklar gelmektedir. Bu önemli konu ile ilgili de ‘Hastalar Risalesini
kaleme alan Bediüzzaman, hastalıkların birer nimet, birer hatırlama ve beden
için de birer antrenman olduğuna vurgu yapmaktadır.

Bu eserde yer alan hitaplara bakıldığında, hasta olan bir
insanın içinde olabileceği psikoloji de dikkate alınarak; sabrını dağıtmak,
merakla hastalığı ikileştirmek, dünya zevkini düşünmek, tahammül etmemek gibi
pek çok örnekler görülmektedir.

Ey biçare hasta!, Ey sabırsız hasta!, Ey tahammülsüz hasta!, Ey
şekvacı hasta!, Ey maraza müptela olmuş hasta!, Ey dünya zevkini düşünüp
hastalıktan ızdırap çeken kardeşim!, Ey sıhhatin lezzetini kaybeden hasta!, Ey
ahiretini düşünen hasta!, Ey gözüne perde inen hasta!, Ey ah ü enin eden hasta!,
Ey şükrü bırakıp şekvaya giren hasta!, Ey nüzûl gibi ağır hastalıklara müptela
olan kardeş!, Ey hasta kardeş!, Ey kimsesiz, garip, biçare hasta!” (Lem’alar,
25. Lem’a, s. 278)

Sadece hastalara değil, hastalarla ilgilenen hasta bakıcılara da
yapılan hitapta, onların ne gibi bir kazançla karşı karşıya oldukları dikkatlere
sunuluyor.

“Ey masum hasta çocuklara ve masum çocuklar hükmünde olan
ihtiyarlara hizmet eden hasta bakıcılar!”26

Sadece hasta olan insanlarla ilgili kullanılan hitaplardaki
çeşitlilik şaşırtıcı derecededir. Sadece hasta denilmemesi, hasta olan insanın
yaşayabileceği pek çok hastalık halinin hitaplarda pek çok örneklerini bulmak
mümkündür: Yani burada da "ahiretini düşünen’ derken aslında bir de "düşün"
telkini bulunmaktadır, ya da "ey şükrü bırakıp şekvaya giren hasta!" denirken,
“böyle yapma” mesajı iletilmektedir.

d. Zat ve zevat hitabı

Ey benim şu kitabıma im’an-ı nazar ile nazar eden zat, malum
olsun! (Muh., s. 9) Ey teşehhi ve heves ile tevil edici efendi! (Muh., s. 19) Ey
hakikati çıplak görmek isteyen zat…! (Muh., s. 21) Ey benim şu müşevveş
sözlerimden usanmayan zat! (Muh., s. 23) Ey şu perişan sözlerime nazar eden
talib-i hak! (Muh., s. 46) Ey şu dar ve ince ve karanlık olan yolda benim ile
arkadaşlık eden sabırlı ve metanetli zat! (Muh., s. 101) Ey benim kelamımı
mütalaa eden zevat! (Muh., s. 149) Ey şu şehadetnamemi temaşa eden zevat! (T.H.,
s. 54) Ey şu şehadetnamemi temaşa eden zevat! (D.H.Ö., s. 17)

Ayrıca insafsızlara, divanelere hitaplar kullanılmıştır. Bunlar
da yaptıklarının neye hizmet olduğunu bilmeyen ya da insaftan, insanlıktan
yoksun insanlar olarak tanımlanmaktadır.

Ey beni bu belaya sevk eden insafsızlar! (T.H., s. 206) Ey
insafsız! (İ.İ., s. 171) İşte ey bîinsaflar! (Mün., s. 82) Ey hariçten ve
uzaktan İslamiyet’i tenkid etmeye çalışan insafsızlar! (Muh., s. 29) Ey
divaneler! (Mün., s. 117)

4. İnsandan Yaratıcıya hitaplar

İnsan Yaratıcının aciz bir kulu olarak, yaratıcıya sığınmak ve
ona nidada bulunmak ihtiyacındadır. Hatta insanın sığınması arttıkça huzuru
artar. Onun için Risale-i Nurların pek çok yerlerinde insandan Yaratıcıya
uzanmış hitaplarla karşılaşmaktayız. Özellikle de, Münacat Risalesi başlı başına
bir Allah’a sesleniş, nida halidir. Birkaç örnek vermek mümkündür:

“Ya Rab! (Hut. Şam., s. 162) Ya Rabbi! (K.L., s. 49) Aman Ya
Rabbi!” (B.L., s. 68) Ey Malikü’l-Mülk, ey Halık-ı Zülcelal, ey Hakim-i Bimisal!
(B.L., s. 68) Ey Rabbim! (İ.İ., s. 31)

Gençlik Rehberi’nde Allah’a nasıl hitap edeceğimizin örnekleri
bulunmaktadır; “Ey Kadir-i Hakîm! Ey Rahman-ı Rahim! Ey sadıku’l- Va’di’l-
Kerim!, Ey İzzet ve Azamet ve Celal sahibi Kahhar-ı Zülcelal!, İşte ey aciz
insan ve ey fakir beşer! (Gençlik Rehberi, s. 217)

5. Peygamberlere, evliyaya ve mürşitlere hitaplar

Ya Muhammed! (T.H., s. 450) Sana Muasır Bir Vücut Olamadığımdan
Müteessirim Ey Muhammed! (İ.İ., s. 262) Ey evliya-yı umur! (Hut.Şam., s. 89) Ey
mürşit! (İ.İ., s. 100)

6. Müellifin Risale-i Nur eserlerindeki kendisine mahsus
hitap çeşitleri

Risalelerde hitap konusu çok dikkat çekici bir şekilde ele
alınmıştır. Muhtelif çeşitleriyle birlikte düşünüldüğünde binleri geçmektedir.
Ve bu hitaplar da, özen gösterilmiş bir sanat inceliğinin birer yansımasıdır.
Farklı bazı hitaplar ise, sadece müellife mahsus olarak dikkatleri çekmektedir.
Bunlardan birkaç tane örnek verelim.

“Ey ahmaku’l-humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak!, (Lem’alar,
s. 23. Lem’a, s. 247) Ey yolcu bize de kulak ver!, (Ayetü’l-Kübra) Ey hürriyet-i
şer’i! (D.H.Ö., s. 73) Ey şimendifer! (Hut.Şam., s. 71) İşte ey Risale-i Nur
gibi hadsiz hamdü senalara şayeste olan bir…! (T.H., s. 606) Ey hayal ağa!
Beşaret sana! (Muh., s. 124) İşte ey hikmet, halt etme ve safsata yapma! (Muh.,
s. 150) Ey felaket, helaket asrının adamı, senin de reyin var, fikrini beyan et!
(T.H., s.117)

“Hey mirasyedi yaramaz çocuklar! (Mün., s. 90) Ey kainat! (Muh.,
s. 11) İşte ey bedevi göçerler ve (ey inkılap softaları)! Manzara-ı hayal
üstünde gördünüz ki, şu büyük mitingde iki taraf da sizi protesto ettiler!
(T.H., s. 76) Ey şeytan-ı cinniye üstad olan şeytan’ı insi!

Sonuç

Risale-i Nur eserlerindeki hitap çeşitliliği, Risale-i Nurların
Kur’an kaynaklı olduğunun bir göstergesidir. Hitapların insanların inançlarına,
sosyal statülerine, cinsiyetlerine, eğitim durumlarına, içinde oldukları
şartlara, taşıdıkları vasıflara, ırklarına, ülkelerine vb. göre farklılık
içermesi, eserin evrensel bir boyut içerdiğinin bir alametidir.

Hitapların hitap edilen insana göre, maddi ve manevi pek çok
eğitici, tedavi edici, ikaz edici, onore edici ve öğretici fonksiyonları
bulunmaktadır. Hitapların oldukça farklı ve ifade biçimlerinin de oldukça renkli
olması, Kur’anî mesajları hitap çeşitliği içerisinde, hitap ettiği kitlelerin
sayısını arttırarak, iman hakikatlerinin daha çok insana ulaşması içindir.

Kur’an nasıl ki cihanşümul bir bakışla insanları ele alıyorsa,
Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur eserleri de aynı bakış içerisinde insanlara
seslenmektedir. Böyle bir bakışın coğrafyası, dini, dili, ırkı olmayacaktır.
Sesleniş, içinde pek çok unsurlar taşıyan bir özellik içerisinde olacaktır.

Eserler, sadece hitap yönüyle dahi incelendiğinde eserlerin özel
bir durumun habercisi olduğu anlaşılmaktadır. Yani yoğun bir eğitim hayatı ve
çalışmadan ziyade vehbi bir ilmin, peygamberi bir talimin ve Kur’ani bir dersin
olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca hitaplardaki bu zenginlik ve çeşitlilik; insanlarla
iletişimde ve ilişkilerde kazanılması gereken bir üslubun ip uçlarını bize
vermektedir.

Öz

Risale-i Nur eserleri bir Kur’an tefsiridir. Bu eserlerde
Kur’an’ın çok çeşitli alanlardaki etkisini görmek mümkündür. Müellif,
eserlerinin Kur’an’ın malı olduğunu ifade etmektedir. Hitap açısından da
Kur’an’da görülen hitap zenginliği Risalelerde de kendini göstermektedir.
Belagat açısından da mu’cizeliği apaçık olan Kur’an, bu yönüyle tefsiri olan
Risalelere de kaynaklık etmektedir. Risale-i Nur’da yoğun bir şekilde işlenmiş
bir hitap çeşitliliği dikkat çekmektedir. Şartları, ifade edilişleri, muhatabı
farklı binlerce hitap şekli bulunmaktadır. Bu çalışmada Risale-i Nurlardaki
hitap çeşitliliği ile bu çeşitliliğin nedenleri ve bu hitaplardaki amaçlar
gözler önüne serilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Dil, hitap, hitabet, muhatab, Kur’an-ı
Kerim, Risale-i Nur

Abstract

The works of Risale-i Nur is an exegesis of Qur’an. Throughout
the works, it is possible to see the influence of the Qur’an in many areas. The
author declares that his works is a possession of Qur’an. From the addressing
aspect, the richness of the Qur’an can also be seen by Risales. Qur’an’s
rhetoric is a wonder by God and serves as a source for Risales. It is to be
noticed that in the Risale-i Nur there are many types of addressing through the
works. There are thousands of addressing style with different conditions,
expressions and targets. This study tries to explain the diversity of addressing
in the Risale-i Nur, the reasons of this diversity and the sakes of these
addresses.

Keywords: Language, addressing, oratory, addressee, Qur’an,
Risale-i Nur

Dipnotlar

1. Nursi Said, Muhâkemat, Yeni Asya Neş, İstanbul, 2008,
s.155

2. İslam Ansiklopedisi, 18. Cilt. Hitap maddesi, s. 163

3. A.g.a. , s. 156

4. Yüzendağ, Ahmet, Dini Hitabet ve Mesleki Uygulama, Pars
Matbaacılık, 1964, s.26

5. Nursi, Said, İ’şârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş, İstanbul,
1994, s. 115

6. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş, İstanbul,
1994, s. 209

7. Nursi, Said, Mesnevi-i Nuriye, Yeni Asya Neş, İstanbul,
1994, s. 142

8. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, s. 151

9. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, s. 148

10. Nursi, Said, İşaratü’l-İ’caz, s. 148

11. A.g.e, s. 149

12. A.g.e, s.151-152

13. Nursi, Said, Şualar, YAN, İstanbul, 2001, s. 120

14. Yüzendağ, Ahmet, A.g.e, s. 159

15. A.g.e. , s. 159

16. A.g.e. , s. 160

17. Nursi, Said , İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş, İstanbul,
1994, s. 209

18. A. g. e., s. 151-152

19. A. g. e, s. 209

20. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş., İstanbul,
1994, s. 52

21. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz’ Yeni Asya Neş, İstanbul,
1994, s. 166

22. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, s. 170

23. Nursi, Said, Hizmet Rehberi, İstanbul, 2007, s. 323

24. A.g.e., s.322

25. A.g.e, s. 322

26. Nursi, Said, Lem’alar, 25. Lem’a, Yeni Asya Neş.,
İstanbul, 2001, s. 264-280.