Dinamik Bir Çevre Faktörü Olarak

Ordu kendine has karakteri yanında diğer beşerî organizasyonlar
gibi içinde bulunduğu hakim kültürle ilişkili olarak bir alt kültür
organizasyonu, toplumun bir ürünüdür. Karakteri ve amacı toplum ve değerlerince
belirlenen ordu, insan gücünü yine aynı insan stokunda tedarik eder. Toplum- “X
toplumu” ise onun bir ürünü olan ordu “X ordusu” demektir. Bu iki nokta arasında
karşılıklı iletişim ve etkileşimin niteliği ölçüsünde ilgili toplumsal
organizasyonlar anlamlı, başarılı ya da tersi olurlar. Ordunun en dinamik
kaynağı olan insanın bir bütün olarak ele alınması, yapısına bağlı olarak
ihtiyaç ve beklentilerinin bilinmesi başarı grafiğini etkileyen baş faktörlerden
biridir. İnsan değer boyutu olan bir varlıktır. Manevi değerlerin kaynağının
niteliğine ve insanların manevi donanımına göre yaşamdaki etki dereceleri farklı
olabilir. Ama sözü edilen manevi değerlerin yok sayıldığı bir hayatın ahenksiz
ve anlamsız olduğunu, içinde yaşanılan günümüz dünyasının mutsuz, güvensiz ve
çatışmacı gibi problemli boyutları göstermektedir.

Manevi kültürün ile askerî hayat arasında anlamlı bir ilişkisi
olduğu bilinir. Bu bakımdan bir kâr amaçsız, (hizmet) kuruluşu olan ordu ve
misyonu, Kışla kültürü ve iklimi, insan olarak asker ve motivasyonu, bu seyirde
askerî yaşamı anlamlı kılan ideal, sembol ve değerlerin ne ifade ettiği önemli
konular olmalı. Burada “Dinamik Bir Çevre Faktörü Olarak Manevi Kültürün
Ordu-Asker Üzerindeki Motivasyon Etkisi” başlıklı çalışmamızda ilgili konular
ele alındı.

I- Manevi-kültürel çevre ortamında bir organizasyon olarak
ordu

Genel anlamda çevre, herhangi bir organizasyonun kendi dışındaki
fakat kendisiyle doğrudan ve/veya dolaylı olarak ilgili faktörleri ifade eder.
Organizasyonla ilgili her şeyi kapsar. Bir organizasyon (ordu, işletme vb.)
hayatını sürdürebilmek için ihtiyacı olan her türlü kaynak ve enerjiyi
çevresinden alır ve buna karşılık onun istek ve ihtiyacına cevap vermeye
çalışır.1 Gerçekte her organizasyon bulunduğu ortam-çevrenin bir
ürünüdür ve bu noktada çevre faktörlerinin bir uydusu konumundadır.

Kültür niteliği ve fonksiyonu itibariyle önemli bir çevre
faktörüdür. Toplumsal yapı ve şartların işletmeyi en çok etkileyen kısmı
kültürel özelliklerdir. Bundandır ki kültürle ilgili bir çok tanımlama
yapılmıştır. Bunlardan sosyoloji ve sosyal antropoloji kitaplarında yer alan
Taylor’un tarifine göre “kültür, bilgiyi, imanı,sanatı, ahlakı, hukuku, örf ve
adeti ve insanı toplumun bir üyesi olması dolayısıyla kazandığı diğer bütün
kabiliyet ve alışkanlıkları kapsayan karmaşık bir bütündür.”2
Kültürün maddi kültür ve manevi kültür gibi ayrıma tabi tutulmaktadır. Burada
bizi ilgilendiren kültürün manevi yönü veya manevi kültürdür. Bu yönüyle kültür,
en kısa deyimiyle, bir toplumun yaşama biçimidir. Yaşama biçimi ise, fikir, his,
inanç, gelenek, görenek gibi psiko-sosyal özelliklere bağlıdır. Başka bir
deyimle, gerek ferdin gerek toplumun karar davranışlarının sonucu ve toplamı
sayılabilecek yaşama biçimi, bu karar ve davranışları etkileyen fikir, duygu,
bilinç ve inanç sisteminin bir sonucundan başka birşey değildir. Yaşama biçimi
denince, toplumun her türlü ihtiyaçlarını gidermede kullandığı araç ve yöntemler
ile çalışma, dinlenme, haberleşme temas ve çevrenin etkilerine gösterdiği
tepkiye varıncaya kadar bir çok şeyi anlamak gerekir. Yeme, içme barınma,
eğlenme, ibadet, çalışma, konuşma gibi yaşamın en önemli yönleriyle ilgili karar
ve davranışlar kültürü oluşturan başlıca unsurlardır.3

Her türlü beşerî organizasyonda olduğu gibi ordu da içinde
bulunduğu sosyo-kültürel çevrenin bir ürünüdür. Ordunun hem varlık sebebi hemde
fonksiyonel amacı itibariyle bir toplumun varlığına dayanır. Hiçbir beşerî
organizasyonun, ortamı olan topluma ve onun değerlerine rağmen ayakta kalması
mümkün değildir. Reel olarak baktığımızda toplumun değerlerinin birer ürünü olan
sanat, edebiyat, mimari, musıkî ne ise, bu anlamda ordu da toplum değerlerini
aynı temsil ediciliğe sahip olması gerekir. Askeriye ulusal kültür içerisinde
bir alt kültür organizasyonudur. Alt kültür denilen “örgüt kültür”leri, ait
olduğu toplumun temel kültürel değerlerini paylaşan, bunun yanısıra genel
kültüre ters düşmemesi şartıyla kendini diğer gruplardan ayıran değer, norm ve
yaşam biçimi olan organizelerdir.4 Örgüt kültürlerinin genel kültüre
sürekli bağımlılıkları söz konusudur.

Toplumsal çevrenin bir ürünü olan ordu-kışla, teknik bir birim
olmanın yanında, gerek kendi görev-insan ve insanlar arası ilişkiler, gerekse
çevresiyle ilişkileri açısından da sosyal bir birim oldukları kabul edilir.
İnsan-toplum ihtiyacının bir ürünü olan ordu ile kültür içiçedir ve bundan
dolayı askerî ve sosyal bilimler arasında yakın ilişkiler bulunmaktadır. Ülke ve
toplum tüm değerlerine yönelik dış fiziki tehlikelere karşı onları koruma gibi
konular ordunun görev kapsamına girdiği gibi, arkaplan olarak bunlar, öncelikle
birer sosyal ilişki ve fertlerle fert, fert ile toplum arasında doğuracağı karşı
etkiler de göz önünde tutulursa ordu savunması olarak düşünülen olay aynı
zamanda sosyal bir olaydır. Toplumla kaçınılmaz karşılıklı ilişkiler zincirinde
yapılanan sosyal boyutlu bir organizasyondur. Bu bakımdan hiç bir askerî sistem
sosyal çevresi ve varlık sebebi olan toplumun manevi-kültürel yapısından tecrit
edilerek uygulanamıyacağını sosyal bilimin verilerinde görüyoruz.

Zamanla sosyo-kültürel değerlerde görülen olumlu değişiklikler
ve sonuçları ordunun toplumdan kopuk, istediğini yapabilen ve yaptırabilen
kuruluşlar olmaktan çıktıklarını, başarılı olabilmek için bir çevre faktörü olan
kültürle ve ortam unsuru olan toplumla bütünleşmeleri gerektiğini
göstermektedir. İçinde bulundukları toplumsal çevrenin bir ürünü olan beşerî
organi-zasyonlar (örgütler), bu çevrenin sürekli değişmesi karşısında,
kendilerini çevreden gelen bu değişmeye uydurma zorunluluğuyla karşı
karşıyadırlar.5 Ayrıca örgütler toplumsal bir fonksiyonu yerine
getirdikleri ölçüde yaşayacaklarına göre, kuruluş amaçlarını sosyo-kültürel
çevrenin isteklerine göre yeniden düzenlemek durumundadırlar.

Beşerî-sosyal bir organizasyon olan ordu varlığını
sürdürebilmesi ve kadim amacını gerçekleştirebilmesi için içinde bulunduğu
toplumdaki değişikliklere karşı duyarlı olması ve değişime uygun bir şekilde
cevap vermesi hayati bir meseledir. Toplumsal çevredeki değişmelere karşı
mekanik ve kapalı yapı yerine değişmelere karşı duyarlı olan organik ve açık bir
yapı ve yaklaşımın tercihi bilimsel verilerin öngördüğü gibi aynı zamanda hep
varolmanın diğer adıdır. En sade yaklaşımla ülke sathında yaşayanlar aynı
zamanda ordunun beşerî boyutunu besleyen birincil kaynaktır. Başka ifadesiyle
ordu, beşerî kaynağını esas olarak içinde faaliyette bulunduğu çevrenin insan
stokundan tedarik eder. Bireyler ise doğup büyüdükleri ve yetiştikleri toplumun
bütün özelliklerini taşırlar. Konunun ilk kısmında işlenen de budur. Sistemi
oluşturan fertleri kurumun amacına doğru yöneltebilmek için, yönetim-üst, her
şeyden önce, onların psiko-sosyal özelliklerini bilmez ve bu değerlere duyarlı
olmazsa onlardan, gerekli verimi elde edemez.6 Dahası bu ilgili
oganizasyonun son bulmasına kadar uzanan bir çok olumsuzlukları da beraberinde
getirir. Bir insan olarak askerin dış çevre ile uyumu sadece biyolojik
ihtiyaçlarını karşılamak için değil, sosyal gruba uyması ve kişilik özellikleri
içinde gereklidir. Kültür, kişinin dış çevre ile olan ilişkilerini düzenlediği
gibi, genel kültüre olan yakınlık derecesine göre, ilgili sistem içindeki insan
grubunun kültürü, söz konusu organizasyonun sosyal çevre ile olan ilişkilerini
de düzenleyecektir.7

Burada üzerinde önemle durulması gereken bir husus ordunun kâr
amaçlı bir kuruluş olmayıp, kâr amaçsız-hizmet kuruluşu olmasıdır. Kâr amaçlı
kuruluşlarda toplumda görülen ihtiyaca, birinci şahıslara gelir sağlamak
maksadıyla cevap vermeye yönelik olarak yapılanırlar. Kâr amaçsız
organizasyonlar ise toplum tarafından beliren genel ve temel bir veya bir çok
ihtiyaca cevap vermek amacına yönelik; hizmet önceliğinde şekillenen
kuruluşlardır. Çoğu kâr gütmeyen organizasyonlar merkezî bir aktivite üzerinde
odaklaşır. Bu merkezî aktivite aynı zamanda onların ana misyonlarını teşkil
eder.8

Kâr amaçsız organizasyonların varlık nedeni-amacı diğerlerinde
olduğu gibi “kâr” değil “hizmet”tir. Tabiatıyla her türlü faaliyeti hizmete
endeksli olmak zorundadır. Hizmeti varolan bir ihtiyacın kendisi olarak
düşündüğümüzde, ilgili ihtiyacın aynı zamanda hizmet kuruluşlarınında doğmasını
netice veren ana etken olduğu anlaşılır. Kâr amaçlı organizasyonlar da “kâr”
hizmetten önce gelir ki burada dolaylı bir hizmet söz konusudur. Dolayısıyla bu
tür organizelerde “yaşa ve yaşat” ilkesi geçerliyken, kâr amaçsız
organizasyonlarda “yaşat ve yaşa” ilkesi önemli olmaktadır. Çünkü hizmetin
gerçekleşmesi ilgili organizasyonları toplumla bütünleştirerek, onların
işbirliğini ve yardımlarını bu şekilde kendine çekecektir. Anlaşılacağı gibi kâr
amaçsızlar varlıklarını temel misyonları olan himmetleri yaptıkları ölçüde
sürdürebilir veya sağlıklı bir yapı olarak ayakta kalabilirler. Misyonda
olabilecek bir yozlaşma veya yabancılaşma bir hastalığın belirtisi veya kendisi
olduğunu gösterir. Ordu ve benzeri hizmet kuruluşları misyonları hizmet
önceliğinden sapma ölçüsünde yabancılaşma süreci yaşarlar. Bu yabancılaşma
varlık sebepleri olan temel anlam ve amaçtan (misyondan) şu veya bu gibi menfaat
eksenine veya sıradanlığa kaymaları sonucu uzak düşülür. Genel amaç yerine özel
amaç, toplum yerine belirli (imtiyazlı) zümre, temel kültür belirleyiciliği
yerine alt kültürün hakimiyeti, ideolojisi ve kilik’in ikamesi, hizmet yerine
kâr önceliğine kayması, veyahut başka fonksiyonlar yüklenmesi, dış rakibi
içeride; dayandığı toplum temelinde ve değerlerde araması, onları hedef alması
gibi durumlar bir sapma, yozlaşma ve yabancılaşma belirtileri olarak görülür.

II-Askerin motivasyonunda manevi-kültürel faktörler

a-İnsan olarak asker ve gönül gücü dinamiği

Yararlı bir kavram olan motivasyon isteklendirme, teşvik etme,
tahrik etme, anlamlarına gelmektedir.9 Bu terimin Türkçe karşılığı,
güdü, saik veya harekete geçirici olarak görülmektedir. Motivasyon kavramı
fonksiyonel olarak “kişilerin belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere kendi arzu
ve istekleri ile davranmalarıdır” şeklinde tanımlanabilir. Eğer, çalışanlar
belirli amaçları gerçekleştirmek üzere davranıyorsa ve bu amaçları
gerçekleştirmek için bütün yeteneğini, bilgisini ve enerjisini iste-yerek
harcıyorsa o durumda bir motivasyondan bahsedilir.10 Bu durumda
motivasyon teoriği, insanın ihtiyaç ve değerlerine göndermeler yaparak çalışanın
işine hevesle, istekle, bir anlamda işe gönüllü yönelmesini sağlamak için
alınması gereken tedbirleri içeren hususları konu edindiği anlaşılacaktır.
Dolayısıyla motivasyon sürecini tam olarak kavrayabilmek için kişileri belirli
şekilde davranmaya zorlayan davranış saikleri kişinin amaçları, davranışların
sürdürülme imkânları gibi konuların daha doğrusu bütün boyutlarıyla insanın
incelenmesi gerekmektedir.11

Askerî yapıda, nerede ve hangi yüzyılda olursa olsun, yalnız dış
verilerin bir araya gelişinden ibaret bir madde dünyasından öteye insan dinamiği
vardır. Bir ordunun geleceği onu oluşturan her hangi bir öğeden çok insan
unsuruna dayanır. İnsanlar bir ordu-kışla yapısının en değerli kaynaklarını
oluşturur. Çünkü beşerî kaynaklar olmadan fiziksel kaynaklar kullanılamaz.
İnsanın çabası olmadan hiçbir şey elde edilemez. Ordunun yapısının da insan
faktörü ile anlamlı hale geldiği unutulmamalıdır.

Manevi kültürün ögeleri kurallar, değerler, anlamlar ve
sembollerdir. Bunlar davranış biçimlerine de yansırlar.12 Bütün
canlılardan farklı ve üstün olarak, sadece insan hayatına has mânâ ve
fenomenlerin ifadesine temel olan idrak, hürriyet, sanat, inanç, dil ve din gibi
kültür değerleri insanın manevi-psiko-sosyal boyutunun muhtevasını teşkil eder.
Yazar Casirer’in altını çizdiği gibi; tabiatıyla insan kendinden ve kendine has
değerlerden kaçamaz. Kendi yaşamının koşullarını benimsemekten başka bir şey de
yapamıyacağı ortadadır. İnsan yalnız bir fiziki evrende değil, bir simgesel
evrende de, yani inanç ve değerler dünyasında yaşamaktadır. Dil, mitos, sanat ve
din ve benzeri kültürel öğeler bu evrenin parçalarıdır. Onlar hayatı anlamlı
kılan, insan yaşantısının karmaşık dokuları ve hayatın kaçınılmaz gerekleridir.13

İnançların gerek toplumsal yaşamımızdaki, gerekse örgütsel
yaşamımızdaki önem ve etkilerini bize genel bir tarih bilgisi gösterebilir.
Bunun yanında çeşitli gruplardaki günlük yaşam deneyimlerimiz üzerinde şöyle bir
düşünmek yeterli olabilir. Bir başka deyişle, gerek resmî ve sivil
organizasyonlarla ilgili yaşamımızda, gerekse yaşamımızın diğer alanlarındaki
deneyimlerimiz, yaşadıklarımız, kültür bütününün birer parçası olan inanç,
değer, sembol v.b.nin düşünce ve eylemlerimizi ve dolayısıyla başarılarımızı
nasıl etkilediğini anlayıp kavramamıza yetebilir.14 Kısaca toplum
kültüründeki inanç sistemi çoğu zaman ast-üst ilişkisinin biçimini belirler dini
ve kişisel inançlar, grup içinde, grup üyeleri arasındaki bağı belirlediği gibi
grubun biçimsel lideri olan üst yönetici içinde tutumları belirler. 15

Önemli bir husus orduyu anlamlı kılan insanın, bizzat kendisini
anlamlandıran değerin farkına varmaktır. Modern yönetim anlayışının olumlu
önerilerine rağmen halen kışlalarda bir insan olarak varolma sorunu
yaşanmaktadır. Söz konusu sorunun varlığı insan faktörüne yaklaşımından, insanı
bir bütün olarak ele almama eksikliğinden ve ona olan yaklaşımın
tutarsızlığından kaynaklanmaktadır. Toplum içinde insanı kültür tarafından
belirlenen tutum, değer, norm gerçeklerinden tecrit ederek izah etmek mümkün
değildir.

İnsan, bulunduğu her yerde-kurumda kişiliği, inanç ve
değerleriyle ile yer alır. Bu bakımdan insan bütünlük anlayışı içinde ele
alındığı ölçüde sağlıklı sonuçlara ulaşılacaktır. Böylesi bütüncül bir yaklaşım
fizyolojik ihtiyaçların yanı sıra onun manevi boyutu veya manevi ihtiyaçlarını
farketmede gecikmez. Gerek kışlada gerekse cephede üstün başarı insanın motive
olması ölçüsünde gerçekleşeceği, bu ise söz konusu boyuta duyarlı olunması,
ihtiyaçların giderilmesi ile mümkün olacağından, manevi ihtiyaçların karşılığı
olan manevi değerlerin orada bizi beklediğini görürüz. Askerî yaşamda rasyonel
sonuca ulaşmak isteyen yönetim bu rasyonelliğin öncelikli şartlarından birinin,
bütün boyutlarıyla insanı tanımak olduğunu anlaması gerekir. Bu bakımdan insan
üzerinde manevi kültürün belirleyici olduğu kişilik, inançlar, tutum ve
davranışları ve ilgili saikleri bilmek önemlidir.

İnsanların daha verimli bir şekilde çalışmalarında motivasyon
faktörlerinden güdüleyici faktörlerde maddi faktörlerin, çalışanlar için önemli
bir yeri vardır. Dolayısıyla fizyolojik ihtiyaçlara yönelik maddi-parasal
faktörler yeterli olmamakla beraber kâr amaçlı işletmelerde önemli olmaktadır.
Fakat kâr amaçsız hizmet kuruluşlarında bu durum farklı olmaktadır. Kâr amaçsız
kuruluşlarda amaç “kâr” değil “hizmet” olduğu ve bunu da söz konusu “misyon”
belirlediğine göre insanların motivasyonunda misyonla sembolize edilen manevi
faktörler ön plana çıkmaktadır. Manevi faktörlerin ve sembollerin fert-toplum ve
kurum-kuruluşlar üzerinde salt anlamda tartışılmaz bir etkiye sahip olduğu
bilinmektedir. Bundandır ki kâr amaçlı kuruluşlar yetersiz kalan güdüleyici
maddi faktörler karşısında dün olduğu gibi bugünde manevi faktörlere yönelişi
kaçınılmaz görmüşlerdir. (kaynak beşir veya baysal). Özellikle askeriye gibi kâr
amaçsız kurululuşlarda manevi faktörlerin yaptırımları ayrı bir yere sahiptir.
Çünkü kâr amaçsız hizmet kuruluşlarında insanların ayırıcı vasıflarından birisi
gönül gücüne dayanan bir hizmet anlayışının varlığıdır.

İnsandaki gönül gücü amaçlara ulaşmada ve hizmetlerin başarıyla
gerçekleşmesinde önemli bir beşerî kaynaktır. Burada gönül gücü beden ve fikrî
güce sahip insanın çalışma şevkinin arkaplanını ifade eder.16 Bu
terbiyeyi kazanmış fertler, toplum kalkınmasında kendi kendine yardım ve
gönüllük sistemini tahakkuk ettirmeye çalışır. Bu ise gönüllülük idealinin
teşvikini gerektirir. Hizmet ve kendini feda etme duygusuyla da benzer anlamı
taşıyan bu duygu, başarılı hizmetlerin özel tarifi ile yakından ilgilidir. Şöyle
ki, fertler bencilliğin dışında, altürist (diyergam) duyguların tesiriyle toplum
meselelerine duymuş oldukları mesuliyet ile hareket ederler.17 İdeal
anlamda motivasyonun amacıda budur zaten; çalışanın motivasyonu onun işini
mümkün olduğu ölçüde isteyerek ve arzulayarak yapmasıdır.

İnsanın gönlünün bir anlamla doldurulması onun güdülenmesini de
beraberinde getireceğini bilmeliyiz. Çalışma ortamı içerisinde oluşan grubu
başarıya götüren özelliklerden biride grubun gönüllü biçimde oluşması gereğidir.
Gönüllü çalışma isteği bir motivasyon konusu olduğu kadar grup dinamiğinin
meydana getirilmesinin en önemli şartı olarak da ele alınabilir.18
Buna tesir eden amiller kuruluşlardaki topyekün beşerî münasebetlerle ilgilidir.

Çalışanlara aşk ve şevk verecek motifler ise onların sahip
oldukları manevi dinamiklerinin içinde mevcuttur.19 Kendi kültürümüz
açısından gönüllü hayır işleri müesseseleşmiş olduğu tarihi ve anlamlı bir
vesikadır. İşte vakıflar bu yönüyle gönüllü araçlardan biridir.20 Bu
husus ayrıca niçin dini müesseselerin, toplumun kalkınma problemlerine
katıldıklarının sebebini teşkil eder. Çünkü din genel olarak uygun olan işi zora
dayanan tedbirlerle yaptırmak yerine, onu gönüllü ve severek yapmaya sevkeden
bir manevi ve ahlaki formasyon geliştirmek suretiyle etkilemektir.21
Gönül gücü engin olan insanın veya her insanda varolan gönül gücünün
işletilmesiyle onların daha istekli ve gayretli kılınabilinir. İnsanda varolan
bu tür duyguların ön plana çıkarılıp, gerekli manevi değerler ile beslemek
suretiyle harekete geçirilebilir.

b-Moral değerler ikliminde asker

Moral genel anlamda arzu, ümit, güvence ve azmi belirleyen bir
ruh halidir. Yani moral, zihnî ve hissî heyecana dayanan bir ruh hali olup,
bireyin ve grubun işe ve işletmeye olan his ve düşüncelerini ifade eder. Gerek
kişilerin ve gerekse toplumların, hayatın türlü zorluklarına karşı direnme ve
dayanma güçlerinin yükseltilmesi, morallerinin yüksek tutulabilmesine bağlı
olduğunu söylemek yeterlidir. Ne varki yeterli yüksek moral düzeyine ulaşmak ve
bunu devam ettirmek de kolay iş değildir. Bu kolay olmayan iş kişinin moral
hayatının önemine, kişiliği tamamlayıcı kuvvetine inandırılması ve inanması ile
sağlanabilir.22 İnsanın yapısı gereği genel anlamda maddi ve manevi
olmak üzere iki türlü ihtiyacı olduğuna göre maddi ihtiyaçların tatmini manevi,
manevi ihtiyaçların tatmini maddi sahayı etkilemesi kaçınılmazdır.

Askerî yaşam içerisinde ele alındığında moralin, kişisel
boyutunu bir askerin görevine karşı duyduğu his olarak tanımlamak mümkündür.
Askerin işinden memnun olma, tatmin olma meselesidir. Moral bir bakıma çalışanın
çok boyutlu ve karmaşık ihtiyaçlarına ve bunların tatmin edilmesine bağlıdır. Bu
bakımdan kişisel açıdan; moral konusunda araştırma yapmak istendiği zaman
insanın ihtiyaçlarının belirlenmesiyle işe başlanır.23

Sanayi toplumu haline gelen yapılarda maddi tatmine rağmen,
manevi tatminsizlik içinde olan, yalnızlaşan insanı moral reçeteleri
kurtarabilmektedir. Manevi hayatın reddedilmesi, insan aklının gerçeğin ölçüsü
olarak ele alınması insanlığa yüklediği fatura oldukça kabarık olmuştur.24
Günümüzde insanların çoğunun moral bakımından zayıf oluşu, büyük ölçüde,
manevi-psikolojik atmosferin yetersizliğine ve fena bileşimine bağlanmalıdır.25
Bu kışla (örgüt) iklimiyle ilgili bir durumdur. Kışla iklimi ise kışla (örgüt)
kültürüyle yakından ilgilidir ve askerî personelin değerleri ile kışla kültürü
arasındaki uyumu ölçer. Kışla (örgüt) iklimi insanların ordu içindeki görevlerin
nasıl olması gerektiğine dair beklentileriyle, bu beklentilerinin ne ölçüde
gerçekleştiğine dair algılarının sonunda oluşan genel havadır.26 Eğer
çalışanlar örgüt kültürünü benimsiyorlar ise kışla iklimi iyidir, aksi halde
zayıf ve kötüdür. Genel havanın ilgili fertlerin değer ve beklentilerine ters
düşmesi halinde moral düşecek, diğer durumda ise o ölçüde moral de
yükselecektir.

Konuya batıya örgü bir deyim olan “özel yaşam” ifadesiyle
yaklaşıldığında bu deyimle kişinin, kamuya dönük hayatı ile kendine ait sayılan
hayatı arasında bir ayırım yapmak amaçlandığı görülür. Bu deyimin tartışmasından
çok çalışma-hizmet ortamındaki gerçeği daha çok bizi ilgilendirmektedir. Adına
ne dersek diyelim kişilerin görev ortamları dışında genel kural ve ahlâka ters
düşmeyen özel ilgi duyduğu birçok konu vardır. Örneğin; aile ilişkileri, sosyal
faaliyetler sorumluluk duyguları, özel tutkular ve zevk için yapılan çabalar,
din, ibadet, sağlık durumu ve buna benzer hususlar kişinin özel yaşamını meydana
getirir. Öteden beri, bir kişinin özel yaşamının bağlı oldukları kurumdaki
görevlerini ya da işlerini yerine getirmede oynadığı rol bilinmektedir. Bu
sebeple, bir görevliyi etkili şekilde sevkedebilmek için onun iş dışı kişisel
sorunlarının tatminkâr bir sonuca bağlanması mecburi olmaktadır.27

Kişilerin inançları veya inanç haline gelmiş belirgin değerleri
konusunda daha hassas oldukları bilinmektedir. Çok kolay ve basit bir örnek
verirsek; orduda görevli askerî bir şahsı inandığı bir değerin ifadesi olan
manevi bir sembolden veya günlük ibadetinden dolayı takibe uğrarsa, o askerî
şahıs hangi moralle, hangi ideal için ve nasıl motive olacaktır? Bu tür uygulama
sadece, saf, iyi niyetli halk insanını dahi kuşkuya sevkedecek, kendi işi ile
ilgili soğuma ve tereddütlere sevkedecektir. Görevlilerin sigara ve çay molasını
dahi gözönüne alan, yerine göre ince ayrıntılara kadar inen bir anlayış,
elemanlarının manevi boyutunun gereksinimlerine duyarsız kalması davranışsal
açıdan tuhaflığı ortadadır.

Toplumumuzun sıradan bir ferdine askerlik sorulduğunda
“peygamber ocağı” olduğu cevabı alınır. Asker ocağının kutsanmasıyla manevi bir
iklim kazanan kışla fertlerin gönüllü yönelimini kazanır. Her fert askerliği bu
kutsallık içerisinde bir üst anlam yükleyerek ibadetle eş anlamda tutar.
Peygamber ocağı olan kışla cami ve okunan ezanlar kışla iklimini fertlerin
beklentileri doğrultusunda olumlu kılarak fiili ibadetlerle onlara emsalsiz
moral kaynağı olur. Genel kültür ortamından gelen mevcut askerî fertler
kendileriyle beraber hakim olma kişilik, inanç ve değerlerini insan ve bir
kültürün ferdi olma gereğini beraberlerinde getireceklerinden, aynı kültürün bir
alt organizasyonu olan ordu aynı anlamla uyumlu olması beklenir.

Moralin korunması için kışla ikli-minin bir güven atmosferiyle
çadırlanması gerekir. Moral duygusuyla yakın ilişkisi olan güven duygusu ihmal
götürmeyen bir öneme sahiptir. Güven duygusu herhangi bir güvenceye bağlı olan
ruh halidir. Güvence olan bağlılık devam ettiği sürece güven duygusu devam eder.28
Elektronların atomun çekirdeği etrafında, gezegenlerin güneş etrafında bir
itme-çekme kuvvetiyle uyumlu dönmeleri, sanki onların karşılıklı oluşturdukları
gizli bir güven duygusundan haber verdiği gibi, aynı zamanda biz insanlara ders
vermektedir. Hiçbiri diğerinin hakkına tecavüz etmeden, büyük bir itimat ve
işbirliği içerisinde kendi yörüngesinde güvenle akmaktadırlar. Güven duygusu
adaletin; güvensizlik adaletsizliğin eseridir. Normalde adaletsizlik
güvensizliği, güvensizlik “atalet”i doğurur. Tabii olarak kendisini güvenlik
duygusundan yoksun hisseden bir kimsenin şevki, gayreti ve iş görme azmi azalır.
Buna karşılık bu endişelerden kurtulduğu zaman tüm enerjisini yapıcı işlere
harcayacak duruma geçer.29

Askere sürekli moral sağlayacak şartlar bilinmelidir. Askere,
onun enerjisini arttıran gelecek hakkında umutlarını kuvvetlendiren ve ona
yaşama gücü sağlayan değerler bütününü kavramasına imkân verilmelidir. Asker,
yaşamını sürdürecek, kişisel değer bütününü sağlayacak ve ileriye ait ümitlerini
gerçekleştirecek bir ortamda görev yaptığına inanmalıdır. Bireysel değerler, iş
grubunun değerleriyle uyuşmalı ve grup beraberce ortak gaye olarak
benimsedikleri amaca, güçlerini koordine ederek ulaşmalıdır. Napoleon
askerlerine bu yüksek maneviyatı, grup, birlik, kıt (ruhunu) maneviyatını
aşılamış ve birçok savaşta böylece zaferler kazanmıştır.30 Ne olursa
olsun toplumun bir ürünü olan bu tür kurumların hedef ve yöntemleri görevlilerin
beklentileri, inançları, ilkeleri, gelenek ve görenekleriyle çelişme içinde
olmaması gerekir.31 İnsanların ufkunu karartan, ideallerini körelten
ve onları kendilerine ve misyonlarına yabancılaştıran ve hakim kültür
değerleriyle çelişen hiçbir oluşum ve faaliyet aslî moral değerleri yerine ikâme
edilemeyeceğini unutmamak lazımdır. Sözgelimi toplumumuzun kahramanlığının kendi
kültüründen süzülerek besteleşmiş bir ifadesi olan, askerî musıkîmiz mehter
marşının oluşturduğu atmosfer asker için çok önemli bir motivasyon saikidir.
Kışlada bilhassa cephede mehter musıkîsinin yerine oturtulmaya çalışan her türlü
yabancı esintili çalgı Mehmetçik için cenaze marşından öte bir toplumun kendine
has moral değerlerine yönelimle doğru orantılıdır. Söz konusu moral değerlerini
elimine etmek şöyle dursun küçük ihmalleri dahi umulmadık tehlikeleri
beraberinde getirir. Savaş ortamında rakip orduyu moralmen yıkmak isteyen düşman
güçler öncelikle manevi değerler ve sembolleri hedef alması bundandır.

Askerin verimli bir şekilde hizmet etmesi için, moral seviyesi
yüksek tutulmalı, görev arzusu artırılmalıdır. Her toplumun kültüründe değer
ölçüsü, bu sebeple de yönetim faktörü farklıdır. Toplum ve organizasyon içinde
ki grubun kültür personelinin çalışma biçimini belirler. Çalışma prensipleri
toplum ve grup kültürüne uydurulmalıdır.32

c-Askeri hayatın anlam ve ideal boyutu

Toplumu harekete geçirecek, fertlere istek ve gayret verecek
hedefler olmalıdır ki bunlar toplum çapında ideallerdir. Her toplumun kendine
göre değerleri ve bu değerlerin şekillendirdiği idealleri vardır. Her toplumda
bu değer ve inaçlar farklı olabilir, fakat o toplum fertlerinin gönlünü dolduran
bu değer ve inaçlardır.33 Fertleri harekete geçirecek maddi bir takım
beklentilerden daha güçlü, büyük, toplum hayatında köklü hedefler gerekir.
Bunlar ise ilk görünen yüzü maddi olsa da, onların arkasında bulunan
değerlerdir. Bu değerler toplumdan topluma değişebilir.34 Eğer
insanlar hayatlarını mânâlandıracak genel bir hayat felsefesi ve inanç
sisteminden mahrum kalırlarsa; veya araçlarla amaçları birbirine karıştırarak,
amaçları gözden kaçırır ve araçla amacın ilgisini kuramaz ve araç niteliğindeki
işlerin içinde kaybolur giderlerse, sonunda kendilerini bir hiçlik ve mutsuzluk
uçurumunda bulmaları kaçınılmaz olur. Oysa ki toplumun idealleri, fertlerin
köklü olarak inandığı ve değer verdiği içine işlemiş olan değerleri ile
bütünleşirse o insanların gönülden harekete geçmesi ve o idealleri
gerçekleştirmesi daha kolaydır. Fransız filozofu Rostand: “bir kumandan için,
karşısındaki ordunun ne kadar askeri, ne kadar silahı ve mühimmatı olduğunu
bilmek çok faydalıdır. Fakat onun için bunlardan daha faydalı bir şey vardır ki,
oda, karşısındaki ordunun felsefesini bilmektir” der.35 Felsefeleri,
yani inançları, ülküleri, idealleri ve onların derinliğidir ki insanlar yolunda
zaferler kazanır, uğruna ölür ve ötelere yürür.

İbn Haldun asabiyet kavramı çevresinde, bir insanın hayatından
daha değerli birşeyi yoksa onun hayatının da bir değeri yoktur demektedir. Yani,
hayatınızın birşeyi yoksa onun hayatının da bir değeri yoktur demektedir. Yani,
hayatınızı anlamlandıracak, varlığınızı aşan, onun uğrunda ölebileceğiniz bir
değeriniz yoksa hayatınızında bir değeri yok demektir.36 Örneğin,
Japon ideali ve “kokutai”sini anlayan insan, Japon insanının İmparatoru için,
Japonya için, şirketi için ölesiye çalışmasını, kendini feda etmesini,
“Kamikaze” intihar uçuşu yapan pilotlarını daha kolay anlayabiliyor. Tarih boyu
insanları coşturan, toplumlara dinamizm veren “İnsanın kendi hayatını uğruna
feda edeceği hayatından daha değerli bir ideali yoksa o insanın hayatının
değeride yoktur.” sözündeki anlamdır.37

Bütün gayretleriyle din dışı hayatı savunanlar bile dinin
referanslarına yönelmekten kendilerini geri alamıyorlar. Gerek iş hayatında
gerekse onun etrafında oluşan ilişkilerde yaşandığı gibi günlük hayatın kapsamlı
bir dünyevîleşme noktasına ulaştığı zaman bile, devlet veya aile kurumu gibi
kurumlara hala dini sembollerin iliştirildiği görülebilir. Söz gelimi “din
fabrikanın kapısına gelince durur” yargısının (bir veri olarak) “olduğu gibi
kabul edildiği bir yerde”, geleneksel dini sembolleştirmeler olmaksızın ne bir
savaşa ne de bir evliliğe başlamak da mümkün olmamaktadır.38 Dine
karşı demir kapılarla yapılanan zamanın komünist Rusya’sının da İkinci Dünya
Savaşı’nda ırkçı rakiplerine karşı halka ve askerlere gerekli motivasyon için
Stalin tarafından mabedlerin serbest bırakılması dinin manevi motivasyon gücünü
gösteren çarpıcı bir örnektir. Örneğin çarpıcı diğer yanına bugün şahit
oluyoruz. Sadece cephede antiparantez açılımıyla dini değerlerden yararlanmayı
uman, ve normal zamanda kışlaya manevi değerleri sokmayan ateist zihniyet, geçen
zaman zarfında dünün Kızıl Ordu’suna bugün din adamı atayarak bilinmesi gereken
gerçeğin örneğin mecburiyetle sergilemişlerdir. Manevi değerler sadece cephede
motor gücü gören mevsimlik değerler değil, aksine uzantısı kışlada, sivil
hayatta ve kişisel yaşamımızda her an hüküm süren vazgeçilmez dinamiklerdir.
İlgili değerler hayatın tüm sathında yaşandığı zaman kendilerinden beklenen
manevi motivasyonu gerçekleştirirler. Medeniyetlerin gözler önüne serdiği gerçek
şu ki tüm boyutlarıyla hayatı anlam ve idealize eden ve ona kutsallık veren
manevi değerlerin kaynağı dindir. Objeye anlam katan bu temel manevi dinamik
gözardı edildiğinde uğruna feda olunacak her şey sıradanlığa ve anlamsızlığa
dönüşecektir. O zaman “Kızıl Elma” ideali mahalle manavında bulunan, yolunda
ölmeyi gerektirecek derinliği olmayan sadece bir elma veya diğer ihtimalle bir
“put”tur.

Dini inaç ve bunun gereği ibadetler kişiyi içsel ve dışsal
olarak disipline ederek onu yararlı işler için hazır hale getirir. Allah ve
peygamber inancı insanlara “üst otoriteye uyma bilinci”, ibadet vakitleri “zaman
bilinci”, toplu ibadet “grup ruhu bilinci”, ibadetleri yerine getirme “görev
bilinci”, “zorluklara dayanma gücü” vb. birçok iç ve dış disiplini kazandırarak
kendileriyle birlikte askerî yaşama taşır. Göreve “ibadet” gibi bir üst anlam
yükleyerek, inancının gereği vazifesini bir ibadet bilinci, disiplini ve
şevkiyle yapar ki bu tür olgular askerî hayat için ne denli önemli olduğu
bilinir. Birçok olağanüstü haller yaşanan 1974 Kıbrıs çıkartmasından dolayı
“Manevi gücün savaşlarda ve zafere ulaşmada etkisi nedir?” diye sorulan soruya
ruh bilimci Prof. Doksat’ın cevabı şöyledir. “Hangi makinalar, hangi aletler ve
hangi silahlar kullanılırsa kullanılsın, netice itibariyle, bunları kullanan,
bunlardan faydalanan insandır. İnsan her şeyin mihrakı olunca onun
maneviyatının, inanışlarının, tutumlarının rolü kendiliğinden anlaşılır. Esasen
insanın hayvana üstünlüğü buradadır. İnsanoğlu dini, manevi inançları uğruna aç
kalır ve açlık güdüsünü bastırarak oruç tutar. Ama oruç tutan bir hayvana
rastlayamazsınız. Keza, insanoğlunun dini ve milli mukaddesleri uğruna canını
feda eden; vatanı ve milleti için şehit olana, bütün bunları yaptıran manevi
inanç ve tutumlardır. En ümitsiz durumlarda sabretme kudretini veren iman
olmasaydı zafere ulaşılabilir miydi?.39

Bu tür inanç ve idealler ancak insanlara hayatlarını feda
ettirebilir. İnsan kendi işini sadece kendine gelir getiren bir iş olarak değil
de, bu tür daha büyük bir hedefin içinde yorumlayabilirse, ona bu
yorumlatılabilirse askerliğin anlamı çok farklı olacaktır. İnsanları ve toplumu
her yönden seferber edecek güçlü bir yöneltme gerekir, yarı kuru hamaset
duyguları da olsa bu tür büyük boy idealler, değerler, inançlar onlardan sökülüp
alınırsa veya onlara karşı çıkılırsa o insan kendini niçin feda edecektir.40
Meşhur Çanakkale harbinde yaşanan ve Mustafa Kemal’e atfedilen “Bombabastı”
olayı bu bakımdan çarpıcı bir örnektir; kendisi anlatıyor, “Karşılıklı siperler
arasında mesafe sekiz metre, yani ölüm kaçınılmaz… Birinci siperdekiler,
hiçbiri kurtulmamacasına tamamen şehit oluyor, ikinci siperdekiler onların
yerine geçiyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor en ufak korku bile
göstermiyor, sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete
girmeye hazırlanıyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayran
olunacak ve tebrik edilecek bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale
Muhaberesini kazandıran bu yüksek ruhtur.”41

Savaşta manevi motivasyonun yerini alabilecek bir kaynak henüz
icad edilmemiştir. Bir savaş ortamında kişi “Ben ölürsem şehidim, öldürürsem
gaziyim” inancıyla severek ve korkusuzca ölümün kucağına atılmaktadır.
Düşünülsün ki sıradan bir neferin ruhunda bu şekilde üstün fedakârlığa sebep
olabilecek hangi değer gösterilebilir? Hangi hamiyet onun yerine ikame ile
hayatını severek ona feda ettirebilir?42 Bu şekilde dini inançların
etkisiyle “ölürse şehit, kalırsa gazi” olmak güdüsü, bu ideal düşünce, manevi
dinamiklerin eseridir.43 Yani manevi kültürün temel dinamiği olan din
(İslam) dir. O temel kaynağa göre savaş “cihad”dır. Cihad ibadettir, amaç kutsal
olan tüm değerleri savunmak ve İlay-ı Kelimetullah” idealidir. Bu uğurda ölmek
“şehit” olmak demektir ki “şehitlik” yüksek makam ve Allah’a kanatlanmak, geçici
hayata bedel “ebedî varolmaktır” Şehidlik, inanan neferin nazarında ölümü
öldüren ölümdür ki “bir gül bahçesine girercesine” ölümüne koşar.

Sonuç olarak sahip olduğumuz aynı manevi kaynak “askeriyenin bir
peygamber ocağı” olduğunu söyleyerek savaşı cihadla, ölümü şehitlikle
anlamlandırdığı gibi askeriyeyi de peygamber ocağı simgelemekte ve
anlamlandırmaktadır. Bu inançtaki her ferdimiz askerî görevi “kutsal bir görev”,
nöbet ve talimi “ibadet” bilinciyle yapmakta ve şu kadar ibadete denk
saymaktadır. Bugün çeşitli disiplin dallarıyla ulaşılmaya çalışılan insan
motivasyonunun nihaî sınırı sahip olunan manevi kaynaklarca çoktan çizilmiş
olduğunu gösterir. Askeriyede kadim amaca ulaşmak için bu manevi dinamiklere
faydalı görülen motifler ilave edilebilir, ama onları zayıflatan ve yerini
almaya çalışan her durumun, motif ve yaklaşımın ilgili kuruma, ülkeye, topluma
zarar verdiğini ve vereceğini özellikle söylemeliyiz. Temelsiz, günübirlik, ve
marjinal değer ve yaklaşımların, milletlerin ruh kökünü oluşturan kadim
değerlerin yerine ikamesinin, rakip güçlerin yararına olabilecek fahiş bir
hatadan başka izahı olamaz. Fert-Toplumların kişilik ve kimliğini yani ruh
kökünü oluşturan bu kadim değerler hiçbir yozlaşma ve yabancılaşmayı, hafife
almayı affetmez; onlardaki ihmal milletleri hakim konumdan, mahkum edercesine
indirgeyerek oldukça sert cezalandırdığını tarih sistematiğinden öğreniyoruz.

Dipnotlar

1. DİNÇER, Ömer, Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası,
(Marmara Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İst., 1991), s.84,

2. DÖNMEZLER, Sulhi, Sosyoloji, 8. baskı, (Savaş Yayınları,
Ank., 1982) s.116,

3. TOSUN, K., İşletme Yönetimi, (Mars Yay., İst., 1984)
s.443,

4. ÖZAKALP, Enver, Sosyolojiye Giriş, (Anadolu Ünv. Yay. No
87) s. 79,

5. SAĞLAM, Mehmet, Örgütsel Değişme, (Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü Yay. Ank., 1979) s, 64,

6. TOSUN, a.g.e. s. 449,

7. ERDOĞAN, İlhan, İşletmelerde Davranış, (İ.Ü.İşt.Fakültesi
Yay. İst., 1983) s.219,

8. OSTER, Sharon, Strategic Management For Nonprofit
Organization, Çev. Tahsin Gülhan, Oxford, 1995,

9. EREN, Erol, Yönetim Psikolojisi, (İ.Ü.İşt. Fakültesi Yay.
İst., 1987) s. 388,

10. EFİL, İsmail, İşletmede Yönetim ve Organizasyon, (Uludağ
Ü. Güçlendirme Vakfı, Bursa, 1193) s.98,

11. KOÇEL, Tamer, İşletme Yöneticiliği, (İstanbul
Üniversitesi İşletme Fakultesi Yay., İst., 1982) s.302,

12. VAROL, M., Halkla İlişkiler Açısından Örgüt
Sosyolojisine Giriş, (Ank. Ü. İşletme Fak.Yay. Ankara, 1993) s. 302,

13. CASSİRER, Ernest, İnsan Üstüne Bir Deneme, Çev. N.Arat,
Remzi Kitabevi, İst. 1980) s. 33,

14. VAROL, a.g.e. s. 185,

15. ERDOĞAN, İlhan, Kültürün Yönetim Fonksiyonlarının
Uygulanmasına Etkisi, (İ.Ü. İşletme Fak.Yay. İst. 1975) s.101,

16. DRAKE, R, İ.. ve Smith, P.J, Sanayide Davranış
Bilimleri, Çev. K.Tosun ve diğerleri, (İ.Ü. İşletme Fak. Yay.) s.110,

17. TÜRKDOĞAN, Orhan, Toplum Kalkınması, (Dede Korkut Yn.,
İst. 1977) s.61,

18. SABUNCUOĞLU, Zeyyat, Çalışma Psikolojisi, (Uludağ Ü.
Basımevi, Bursa, 1987) s.24,

19. TINAR, M.Yaşar, “İş Davranışlarını Açıklama Yeterliliği
Açısından Güdüleme” (Dokuz Eylül Ü.İkt.ve İdari Bil. Fak. Dergisi, Cilt 3, Sayı
2, İzmir, 1988) s,11

20. KOZAK, İ.Erol, İnsan Toplum İktisat, (İbn Haldun’a
Göre), Pınar Yay., İst. 1984 s. 126,

21. EREN, a.g.e. s, 430,

22. İSLAM, Nadir, Latif, Hürriyetin Alfabesi, (Yeni Asya
Yay., İst. 1977) s.183,

23. KOLASA, B. İşletmeler için Davranış Bilimleri, Çev.
Temal Tosun ve Diğerleri, İ.Ü. İşletme Fak. Yay., 1978) s.44,

24. CARREL, Alexis, İnsan Denen Meçhul, Çev. R. Özdek,
(Yağmur Yay. İst. 1983) s.183,

25. ERKAL, Mustafa, İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri,
(Kuşak Ofset, İst., 1992) s.46,

26. Business Strategy, Organizational Dynamics, Vol. 10,
Summer, 1981, (Aktaran Ö.Dinçer, Stratejik Yönetim, 3.b.(İz Yay. İst., 1994) s,
275,

27. EREN, a.g.e. s.415,

28. ÖNER, Necati. Stres ve Dini İnanç, (T.Diyanet Vakfı,
Yayınları, Ank., 1989) s.36,

29. EREN, a.g.e. s.305,

30. YALÇIN, Selçuk, Personel Yönetimi, (İ.Ü. İşletme
Fakültesi Yay., İst., 1991) s.228,

31. TOSUN, a.g.e. s.115,

32. ERDOĞAN, a.g.e. 1975, s.100,

33. ATALAY, Beşir, “İktisadi Kalkınmada Geleneksel
Değerlerin Yeri (Japon Örneği)” (İktisadi Kakınma ve İslam, İslami İlimler
Araştırma Vakfı Yayını, İst., 1987) s.72,

34. a.g.e. s.72,

35. YÜRÜK, Ali, Türkiye Neden Böyle, (Kuşak Ofset, Ankara
-t.y.-) s.60,

36. KOZAK, a.g.e. s.145,

37. ATALAY, a.g.e. s.101,

38. BERGER, Peter. L., Dinin Sosyal Gerçeği, Çev. A.,
Coşkun, (İnsan yayın. İst., 1993) s.190,

39. ARSLAN, Mehmet, Kıbrıs Harekatının Perde Arkası, (Akabe,
İst. 1988) s.12,

40. ATALAY a.g.e. s.101,

41. ÖNER, a.g.e. s.28,

42. NURSİ, Said, Mektubat, (Sözler Yay., İst., 1997) s.302,

43. SABUNCUOĞLU, Zeyyat, Çalışma Psikolojisi, (Uludağ Ü.
Basımevi, Bursa, 1987) s.68.