Kahire, Fatimiler döneminde Bağdat ve diğer islam başkentlerine
nisbetle kurulmuştur. İsmini de bu nisbetten almıştır. Fatimiler şehre Kahire
adını vermişlerdir; diğer başkentlere faikiyet ve onları kahretmesi dilek ve
tefeülüyle. Aynı nisbetin ve mananın bir uzantısı olarak Fatimetü’z-Zehra’dan
mülhem olarak Fatimi fıkhının okutulduğu medreseye de Camiü’l Ezhar adını uygun
görmüşlerdir. Bidayetinde gerçekten de bu eğitim kurumunda tedris Fatimi
fıkhi-yatıyla sınırlı kalmıştır. Selahaddin Eyyübi’ye kadar. Selahaddin Eyyubi,
veziri Karakuş’la birlikte Ezher’i ıslah etmiş ve sünni ekolün hizmetine
kazandırmıştır. Sünni ekolün okutulduğu bir ilim ve irfan yuvası haline
getirmişlerdir. Selahaddin Eyyübi, Ezher gibi hem eğitim kurumlarını hem de
tasavvufi ekolleri reorganize etmiş, bunları sünni ekolün intişar vasıtası
mekanizmalar haline getirmiştir. Bu kurumlara stratejik bir mana ve derinlik
kazandırmıştır. Ezher şarkta ve garpta eşine az rastlanan tarihi geçmişi olan
dünyanın sayılı kıdemli mües-seselerinden birisidir. Belki garpta ona nazire ve
denk olarak Bologne Üniversitesi şarkta Kayravan ve Zeytune, Mustansiriyye gibi
üniversiteleri sayılabilir. Ancak yine de bunlar Ezher’in kabına, eşiğine
ulaşamazlar. Hindistan’daki Diyobend Medresesi Ezher’den ilham alan eğitim
kurumlarındandır. Bediüzzaman da şarkta; Van’da Ezher’in kardeşini kurmaya
çalışmıştır. Bu medreseye de Ezher’den mülhem olarak Medresütü-z zehra adını
vermiştir. Bu itibarla Ezher kendinden sonrakilere ilham kaynağı olmuş kutlu ve
efsanevi bir eğitim yuvasıdır.

Yalnız Ezher’i Mısır’dan soyutlamak ve manevi rolünden ayırmak
mümkün değildir. Muhaddislerden Celaleddin Suyuti "Hüsnü’l Muhadara fi Ahbari
Mısır" adlı eserinde Kur’an-ı Kerim’de Mısır’ın sarahaten veya kinayeten adı 28
defa geçtiğini söylemiştir. Kimilerine göre bu rakam 30’u aşmıştır. Bu da
Mısır’ın kudsiyetini ve önemini gösteren bir husustur. Musevilikte,
Hıristiyanlıkta ve İslam’da Mısır’ın hususi bir yeri vardır. Mısır, her dinin
tarihinden önemli bir parça olmuştur. Musa, Yusuf Aleyhisselam hatta bazı
rivayetlere göre İsa Aleyhisselam Mısır’a uğramış ve yaşamıştır. Peygamberimiz
de Maria Kıpti ile evlenmiş ve Kıptiler için ümmetine hayır tavsiye etmiştir.
Mısırlılar tarafından Mısır, dünyanın anası ve Kahire de " bin minareli şehir"
olarak anılmakta ve tebcil edilmektedir. Mısır’ın medeniyet sahasında yaklaşık 8
bin yıllık tarihi geçmişi vardır.

Ezher’i inşa eden Cevher Sakli’dir. Ve inşa tarihi 970
(M.S.)’den sonradır. İbni Kils adındaki vezir, Ezher’de ilk ders veren ilim
otoritelerinden biridir. İbni Kils tedris için 37 fakih görevlendirmiş bunlara
maaş bağlamış ve lojman tahsis etmiştir. Ezher bu münasebetle baştan beri devlet
himayesinde gelişmiş ama devletin doğrudan kontrolüne girmemiştir. Son dönemlere
kadar eğitimde ve mali kaynaklarında özerk yapısını muhafaza etmiştir. Zamanla
dünyanın en büyük ilim yuvası haline gelmiştir. Cava’dan Fas’a kadar geniş bir
coğrafyadan talebeler ağırlamış ve barındırmıştır. Bugün de Sudan’dan, Gazze’ye
oradan Endonezya’ya kadar değişik ülke-lerde Ezher’in şubeleri ve fakülteleri
vardır. Çeşitli coğrafyalardan gelen yabancı öğrenciler bugüne değin geldikleri
coğrafyaların isimlerini taşıyan revaklarda ağırlanmışlardır. Sırf Mısırlılar
için bile çeşitli revaklar tahsis edilmiştir. Revak el Saayide, Revak el
Şarkaviyye, Revak el Umyan, Revak el Beharve, Revak el Fayumiyye gibi. Yabancı
diyarlardan gelen öğrenciler de geldikleri coğrafyaların isimlerini taşıyan
revaklara yerleştirilmişlerdir. İaşe ve ibateleri buradan karşılanmıştır. Bunlar
şunlardır : Revak eş-Şavam, Revak el Mağaribe, Revak el Etrak (Türklerin Revakı)
Revak el Haremeyn, Revak el Yemeniyye, Revak el Burniyye, Revak el Cebertiyye,
Revak el Berabire, Revak el Süleymaniyye, Revak el Cava, Revak el Dekarine,
Revak el Dekarin Süleyh, Revak el Ekrad, Revak el Bağdadiyye, Revak el Hunud,
Revak el Sinariyye, Revak es-Sin, Revak Cenubi İfrikiyye.

Bu revaklar islam dünyasından gelen öğrencilere ilim ve kültür
hizmeti vermiştir. Böyle bir meziyet ve evrensellik başka hiçbir ilim kurumuna
nasip olmamıştır. Eskiden beri Ezher’de dini ilimlerin yanında dünyevi ilimler
de okunmuştur, okutulmuştur. Ama bir denge içinde. Tıp, tarih, hendese,
astronomi, ahlak ve coğrafya gibi. Fıkıh alanında sünni mezheplerin tamamının
fıkhı bila istisna tedris edilmiştir. Ayırım gözetilmemiştir. Son sıralarda
Caferi fıkhının okutulması ve sünni olmayan öğrencilerin de intisabı istenmiş
ise de bazı haklı tenkitler nedeniyle bu gelişme sağlanamamıştır. Fatimilerin
Hindistan’daki uzantıları olan Behere grubu gibi bazı gruplar yeniden Ezher’e
hulul etmek istemişlerse de birilerinin uyanıklığı nedeniyle bunda pek muvaffak
olamamışlardır.

Ezher Üniversitesi 19. yüzyıla kadar özerk bir yönetime sahip
bulunuyordu. Ezher mali konularda da bağımsız bulunu-yor ve kendi mali
kaynaklarını ve vakıflarını denetleyebiliyordu. "Mısır Siyasetinde Ezher’in
Rolü" adlı kitabın yazarı Prof. Said İsmail bu konuda şunları kaydetmektedir :"
Ezher Mısır’da sömürgeci ve mütegallibe güçlere karşı milli direnişin sesi ve
sembolü olmuştur. Ezher daima Mısır’ın kültürel zenginliklerinden ve
pınarlarından biri olmuştur…"

Ezher’in Mevkii ve Öncü Rolü

Ezher Osmanlılar döneminde şöhretinin zirvelerinde dolaşıyordu.
Önemli bir tevcih müessesiydi. Valilerin tensip ve azlinde adeta son söze
sahipti. Ezher’i ilk defa bu çizgisinden saptıran Mehmet Ali Paşa olmuştur.
Mehmet Ali Paşa güç merkezle-rine karşı giriştiği mücadelede Ezher’i de
kendisine hedef seçmiştir. Ezher geleneğini otoritesi önünde engel gören
Kavalalı Mehmet Ali Paşa bu kuruma da çentik atmıştır. Selahaddin Eyyübi,
Şecerü’d Dür, Kutz ve Baybars’dan beri Süleyman Halebi gibi İslam kahramanları
yetiştiren Ezher’i budamıştır. Bunu yaparken Fransız Büyükelçisinin
tavsiyelerinden dışarı adım atmıyordu. Matyu d’Lısbes ve haleflerinin
fısıltıları Mehmet AliPaşa’nın yöneliminde ve tercihlerinde etkili oluyordu.
Aynı çevrelerin fısıltısıyla S. Simon ve taraftarlarının eğitim anlayışı Mısır’a
getirildi. Simoncı eğitimciler Mısır’ı istila ettiler. Sosyalizmin irhasatı olan
S.Simon düşüncesi Mısır’daki eğitim kurumlarına zerkedildi. Simon ve
taraftarları Mısır’ı ve Ezher’i İslamın kalesi olarak görüyorlar ve bunun
bertaraf edilmesini arzuluyorlardı. Haksız da sayılmazlardı. Yeniden Roma’nın
inşası için Ezher’i önlerindeki en önemli engellerden birisi olarak telakki
ediyorlardı. Cami ve mescidler nasıl İslamın dayanaklarından ise Ezher de kurum
olarak İslam dünyasının manevi dayanaklarından birisini teşkil edi-yordu.
Amaçları bu dayanağı ortadan kaldırmaktı. Napolyon Mısır hamlesi sırasında bu
dayanağı hedef almıştır. Fransızlar okuma-yazma bilmeyen cahil ama muhteris
Mehmet Ali Paşa’yı Fransız tarzı eğitim için yönlendirdiler. Böylece Paşa’nın
gözünden düşen Ezher yerine Fransız tarzı eğitim kurumları dayatıldı ve baştacı
edildi. Rıfaa Tantavi gibi Ezherli öğrenciler Fransa’ya eğitime gönderildiler.
Böylece eğitimi Frenkleştirme amaliyesi pratik olarak başlamış oldu. Fransızlar
Mısır’ı İslami köklerinden ve kaynaklarından koparma projesini başarılı bir
şekilde yürüttüler. Bunun üzerine Mehmet Ali Paşa altarnatif eğitim kurumlarına
yöneldi. Ezher’i bertaraf etmek için onun mali kaynaklarına yöneldi ve bunları
merkezi ida-reye bağlayarak planlı bir şekilde kuruttu. Vakıfları müsadere etti.
Zamanla altarnatif olarak Ezher’in yanında yükselen eğitim kurumlarıyla kültürel
ikilem meydana geldi ve sosyal şizofreninin temelleri atıldı, tohumları ekildi.
Bu sosyal afet İngilizlerin 1882 yılında Mısır’ı işgal etmeleriyle doruğa çıktı.
İngiliz müstemleke bakanı Gladston meşhur konuşmasında :" Kur’an ellerinde,
Kabe, Mekke’de ve Ezher Mısır’da bulunduğu müddetçe Müslüman-ları yokedemeyiz"
demiştir.

Taha Hüseyin Maarif Bakanı olduktan sonra Fransa’ya yaptığı bir
gezi sırasında 28/4/1950 tarihinde bir nutuk irad etmiştir. Nutkunda aynen
şunları söylemiştir :" Çağdaş Mısır’ gerçek anlamda tanımlamak için üç unsura
ihtiyaç vardır. 1-Mısır halkı. 2- Mehmet Ali Paşa. 3-Napolyon Bona-part’la gelen
ve yerleşen Fransız zekası…."

Gerçekten de İngilizler, Mısır’ı işgal ettikten sonra bile
Fransızların ektiği kültürel dokuyu silememişlerdir.Taha Hüseyin aynı kültür
akımının bir uzantısı olarak dinin ancak milli tarihin bir parcası olarak
okutulması gerektiğini savunmuştur. Ona göre dini hukuk modern medeniyet
devrinde ahlakı ve hukuku yönlendirmekten aciz kalmıştır. Bundan dolayı İslam
siyasi hayatın tamamen dışına itilmelidir. Taha Hüseyin Mısır’ın önünde tek bir
model olduğunu bunun da Batı modeli olduğunu söylemiştir. Bundan başka bir yola
sapılamayacağını düşünen Hüseyin acısıyla tatlısıyla Batı medeniyetinin bütün
yönleriyle alınması gereğini savunmuştur. Ezher sadece bir eğitim kurumu olarak
kalmamış aynı zamanda dini cemiyetlerin zuhurunda hareket noktası teşkil
etmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır : Cemiyetü’ş Şeriyye. Kurucusu Şeyh
Mahmut Hattap ve sonra gelen Abdullatif Müşteheri, Ezher kökenlidir. Sudan’a
kadar yayılmış olan selefi eğilimli Ensar es Sünnetü’l Muhammediyye cemiyeti
yine Ezher kaynaklıdır. Banisi Hamid Faki bir Ezher ali-midir. Müslüman
Kardeşler kurucu heyeti arasında yeralan ve Akif’in dostlarından Bediüzzaman
gibi Anglikan Kilisesi’ne cevap yazan Şeyh Abdulaziz Çaviş de bir Ezherlidir.

Mehmet Ali Paşa devrinden beri Ezher dumura uğradığından dini
eğitim Ezher’in dışına ve paralel müesseselere kaymıştır. Mehmet Ali Paşa
vakıflara darbe vurunca ulemaya tahsis edilen maaş miktarı yetmemeye
başlamıştır. Ulema namerde muhtaç halegelmiş ve zamanla Ezher ulemasının rolü
küçülmüş ve alimler mesaj veren değil de basit memurlar zümresi haline
gelmişlerdir. Görevleri maaşlarıyla mütenasip olarak değerlendirilmiş ve halkın
ve aydınların gözünden düşmüşlerdir. Kuşkusuz bu kasıtlı bir politikanın
sonucudur. Bu da ulemanın sözlerinin tesirini azaltmıştır. Vakıflar üzerindeki
Ezher’in doğrudan kontrolünü azaltan müteakip Mısır idareleri keyiflerine göre
Ezher’e tahsisat ayırmışlar ve bu tahsisat Ezher’i onlara bağımlı hale
getirmiştir. Böylece Ezher ve Ezherliler idarelere mideden bağımlı hale
gelmişlerdir. "Geliştirme" adı altında eğitimin seviyesi düşürülmüş ve
Ezherlilerin kültür seviyesi düşmüştür. Bunun üzerine Ezher’in kaybolan rolünü
İslami cemiyet ve cemaatlar devralmıştır. Ezher 1798 Napolyon hamlesine kadar
Mısır’ın en büyük eğitim ve tevcih kurumuydu. Günümüze kadar tedricen bu vasfını
kaybetmiştir. Mehmed Ali Paşa’dan sonra Hidiv İsmail döneminde Ezher’e ikinci
ölümcül darbe indirilmiştir. İsmail, İslam hukukunu kaldırarak yerine Fransız
hukukunu ikame etmiştir. Bu da Ezher’in fonksiyonlarını pratik ve teorik açıdan
olumsuz yönde etkilemiştir. Böylece eğitim nazari ve eksik hale getirilmiştir.

Reformlarla Ezher’in Rolü Baltalandı

Eskiden hamel-i Kur’an (hafız) olmayanlar Ezher’e kabul
edilmiyorlardı. Bu konuda anadili Arapça olmayan Müslümanlara kolaylık
sağlanıyordu. Şimdi ise Ezher mezunlarının en azından bir kısmının kısa süreler
dışında Kur’an’la fazla bağlantısı yok. Ezher peşpeşe yapılan ıslahatlar ve
reformlarla dengesini kaybetmiştir, darbe yemiştir. Yeni milenyumun eşiğinde ve
ışığında Ezher "zü’lcenaheyn" yani iki kanatlı olma vasıfını kaybederek iki
kanadını da kaybetmekle karşı karşıya kalmıştır. Ezher mensupları ne tam dini
bir eğitim alabiliyorlar ne de pozitif ilimleri hakkıyla öğrenebiliyorlar. Bu da
Ezher’i iki arada bir derede bırakıyor. 1930’lı yıllarda dönemin Ezher Şeyhi
Mustafa Meraği, tecrübi ilimleri Ezher’e sokmuştur. Bilahare de Ezher zirai,
sınai ve ticari bölümlere ayrılmış bu da bu kurumu Milli Eğitim Bakanlığı’nın
sahasına ve kontrolüne sokmuştur. 1982 yılı itibarıyle Ezher kollarıyla birlikte
1000 kuruma ulaşmıştır. Bunlar arasında ilk okul, orta okul, lise ve fakülte-ler
vardır.

Ezher, geliştirme projeleri adı altında reforme edilmişti. Cemal
Abdunnasır 1961 yılında bir kararıyla Ezher’de yeni bir reform dönemi
başlatmıştır. Merhum Muhammed Mütevelli Şaravi’nin de ifadesiyle bu reform
sürecinin bazı faydaları olsa bile genelde Ezher’i olumsuz yönde et-kilemiştir.
Dönemin Ezher şeyhi olan Mahmut Şeltüt ağlamıklı bir şekilde karara itirazda
bulunmuş ve tadil ve tağyir edilmeden Ezher’in olduğu hali üzerine ibka
edilmesini istemiştir. Abdunnasır’ın teklif ettiği 103 numaralı Ezher’in
modernize edilmesiyle ilgili kanun Meclis tarafından değiştirilmeden
onaylanmıştır. Mustafa Meraği ve Nasır’ın peşinden en son reform denemesi ise
son Ezher Şeyhi Muhammed Seyyid Tantavi’nin görev süresi içinde şekillenmiş ve
onun öncülüğüyle yapılmıştır. 9 Haziran 1998 tarihinde yeni bir kanunla Ezher
liselerinde fiilen 1967’de beş yıldan dörde indirilen liseler kanunun de 3 yıla
çekilmiştir. Türkiye’deki imam hatiplerin başına geldiği gibi. 1930, 1961, 1998
yıllarında yapılan modernize ve reform girişimlerinde Ezher hecin halegelmiş ve
kuruluş gayesinin maksat ve hedeflerinin dışına çıkmıştır. İkili ve zor bir
eğitim nedeniyle öğrencilerin Ezher’e rağbeti azalmıştır. Bu da kuruma ilgi ve
güveni azaltmıştır. Ezher’in altyapısını teşkil eden kur’an kursları, orta ve
liseleri yetersiz hale getirilmiştir. Mali teşvik olmadığından dolayı da örgün
eğitim köylere kadar ulaşamamıştır. Bu da Ezher’in önünü kesmiştir. Eskiden
Ezherli denilince dini ve kültürel ve edebiyat alanında referans isimler akla
gelirdi. Şimdi ise Ezher çıkışlılar kurumlarına yük olmaktadırlar (Et-Tasavvuf
el İslami, Eylül sayısı 1999). Bundan dolayı ortalığı cehalet kaplamış ve Ezher
fonksi-yonlarını ve rolünü kaybetmiş ve bu rol çarpık bir şekilde bazı kendini
bilmezler tarafından deruhte edilmiştir. Bundan dolayı toplumda şiddet yanlısı
aşırı fikirler yaygınlık kazanmıştır. Prof. Muhammed Hilmi Kaud, Ezher’in son
durumunu şöyle özetlemektedir: "Eğitim iğdişe dildikten sonra ve liselerde fıkhı
mezheplerin görüşleri rafa kaldırıldıktan itibaren Ezher laikleştirilmiş ve
Ezherliler de yarım hoca haline gelmişlerdir…" Güya çocuklara kolaylık olsun
diye ilkokul öncesine yönelik Kur’an kursları kapatılmıştır. Keza ilk okullarda
Kur’an derslerinin süresi kasıtlı bir şekilde azaltılmaya gidilmiştir. Tekrar
var gerekçesiyle Kur’an ders saatleri 126 saatten 71’e düşürülmüştür. Yine
normal liselerle Ezher liselerinin eşitlenmesi adına İslami ilimler budanmıştır.
Ezher’e bağlı 20 öğretmen okulunda eğitim dondurulmuştur. Ezher Üniversitesinde
Kur’an ezberleme dersleri de kaldırılmış veya hafifletilmiştir. Ezher
fakültelerinde zorunlu olan 10 cüz kur’an hıfzı da iptal edilmiştir. Yine
muamelat fıkhı kaldırılmıştır. İslam hukuku ile ilgili saatler 140’dan 68’e
düşürülmüştür. Fetva Komisyonu lağvedilmiş ve üyeleri kovulmuştur. Toplam olarak
Ezher okullarında okutulan kur’an ve hadis metin derslerinin yüzde 75’i
budanmıştır. Yine Ezher okullarında okutulan Arapça dilbilgisi maddesi yüzde 50
nisbetinde hafif-letilmiştir. Bundan dolayı sayılı Ezher alimleri reformlara
karşı çıkmış ve bunun Ezher’in ruhunu öldürdüğüne hükmetmişlerdir. Merhum Şeyh
Şaravi bu reformları Ezher’in laikleştirilmesi olarak değerlendirmiştir.
Ezher’de eğitim dünyevileşti-rilmiş, öğrenciler de dünyevileşmeye
yönlendirilmişlerdir. İslami Araştırmalar Kurumu (Mecma el Buhus el İslamiyye)
Genel Sekreteri Seyyid Asker de reformların umacına ulaşamadığını teyid
etmiştir. Bu reformlarla birlikte Batı tarzı tebliğci doktor ve mühendis
yetiştirilmek hedeflenmiş ama bu hedefe hiçbir zaman tutturulamamıştır. Bu
gerçeği itiraf eden Arap dili ve edebiyatı hocalarından İbrahim Huli 1961 yılı
ve 103 sayılı reform kanunun maksadının hilafına yanlış uygulandığını
belirtiyor. Çare olarak Muhammed Abdullah Hatip gibi Ezher alimleri kurumun
geleceğinin tartışılacağı bir konferans teklif ediyorlar. Bu konferansla
birlikte 1961 yılında kabul edilen 103 sayılı kanunun öncesine dönülmesini ve
Kibar-ı Ulema Heyeti’nin itibarının iade edilmesini ve rolünün canlandırılmasını
şart koşmaktadır. Ona göre eski alimler eski metodla yetişmişlerdi. Şimdiki
metodla alim yetişmemekte belki "yarı okumuşlar" kervanına yeni isimler
eklenmektedir. Şimdi eski alimlerin yerini dolduracak çapta alim yetişmemesini
reformlara bağlamaktadır. Mısır’ın Reisü’l Kurra (Nakip)sı Ebu’l Ayneyn Şueyşa,
Ezher’in dünyadaki imajıyla mezun ettiklerinin mütenasip olmadığını ve
mezunlarının ve kurumun Ezher’in ismini ve şerefini taşıyamadıklarını ve
lekelediklerini söylemektedir. Ezher davetçileri hem maddi hem de manevi açıdan
yeteri kadar donanımlı olmadıklarından halka el açar hale geldikleri ve Ezher
adına mahcubiyet kaynağı oldukları inkarı gayri kabil bir gerçektir. Prof. Ahmet
Nueyna, Ezher mezunlarının yabancı dil ve bilgisayar bilmelerinin şart olduğunu
ve bugün davetin bu araçlarla tekemmül edeceğini ve bunlardan
vazgeçilemeyeceğini belirtmektedir. Başka türlü gayelerinde muvaffak
olamayacaklarını söylemektedir.

Ezher’de çifte eğitim verilmesi ve hem özerk yapısı hem de Milli
Eğitim bakanlığı’na bağlı olması Ezher’i ve Ezherlileri yormuş bulunmaktadır.
Zaten 103 sayılı kanunun amacı budur. Dönemin yet-kililerinden Kemal Rıfat ve
Said Üryan’ın amacının Ezher’i Milli Eğitim Bakanlığı adına kontrol etmek olduğu
açıktır. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Kemal Rıfat’in Marksist bir özgeçmişi
vardır. Ve sahip olduğu bu çarpık bakış açısıyla Ezher’i iğdiş etmeye
çalışmıştır. Çifte ve yoğunlaştırılmış eğitimden dolayı gelen şikayetler üzerine
hep dini müfredat budanmıştır. Bu da dini eğitim için kurulan Ezher’de dini
eğitimi zayıflatmıştır. Bu eğitim sayesinde Ezherliler sadece kuşuru ve kabuğu
öğrenirken öze inememektedirler.

Ezher’de Ezher’e Saldırı

Orta ve lise bölümlerinde okutulan İngilizce kitaplarında genel
ahlak adab ve kaideleriyle bağdaşmayan bir çok kesitler yeralıyor. Ezher
liselerinin birinci sınıflarında okutulan Milli Eğitim adlı kitabın yazarı
tarihçi Abdulazim Ramazan kitabında Ezher’i Şerif’e sataşmakta ve onu donuklukla
ve modern seviyenin gerisinde kalmakla ve içtihad kapısını kapatmakla
suçlamaktadır. Reform karşıtlarının tenkitleri ise iki maddede özetlenebilir:
Yapılanlar ezher’i laikleştiriyor ve kendi misyonundan uzaklaştırıyor. Ve yine
reformlar Ezher’i Eğitim Bakanlığı’na bağlamak için son adımı teşkil ediyor.
Mısır’ın tanınmış yazarı Fehmi Huveydi, Muhammed Seyyid Tantavi’nin çıkarmaya
vesile olduğu Ezher Eğitim Kanunu’nun dindarlığın asil kaynağını kurutmanın son
aşaması olduğuna inanmaktadır.

Sonuç olarak: Maldiv Adaları Başbakanı Abdulkayyum,
Afganistan Cumhur-başkanı Rabbani ve son olarak Endonezya’nın yeni seçilen
dördüncü Cumhurbaş-kanı Abdurrahim Vahid gibi devlet adamlarının yetişmesinde
rol almış bu kıymetli eğitim kurumuna yazık ediliyor.