An Outlook to Men of Turmoil Through the Window of Evangelism

Aslında ve şüphesiz birbirimize bakışımızın aynasıyızdır. Dinlerde kurtuluş meselesi
de böyledir. Sözgelimi, Yahudilik başkalarına kapalı; ferd-i ferid ve ferd-i yekta
bir inanç olarak kabul edilir. Kendisinden başka kimseyi kapsamaz. Veya esasen ne
derece öyledir? Yahudiler arasında bu çeşit olanlar ve ahireti kendilerine hasr
ve tahsis edenler olduğu gibi başkalarına da kurtuluş kapısının açık olduğuna inananlar
da eksik değildir. Kur'an-ı Kerim münhasırcılara anladıkları dilde şöyle hitap eder:
"Cennet başkaları olmaksızın size tahsis edildiyse o halde niye duruyorsunuz, ölümü
temenni etsenize?" Yahudilerde de kendileri dışında bir kurtuluşa ve saadete erenler
bahçesi olduğu kabul edenler bulunur. Fuzuli'nin Hadikatü's-Sueda ismindeki gibi
orada da kimi ağyar için (goyimler) saadete ermişler bahçesi vardır. Bu bahçe sadece
Yahudilere tahsis edilmiş de değildir. Bununla birlikte, her devrin doğru bir mesajı
vardır. Önceki mesajların doğruluğunun bekası saplantısından dolayı yeni mesajın
doğruluğunu göremeyenlerin ve taassup ehlinin hali nice olacaktır? Din birdir, mesajlar
ise konjonktürel enstrümantallerdir. Peygamberler ise bunların alemdar ve sahipleridirler.
Bununla birlikte mesajlar, salahiyetleri sınırlı ve miatları muayyen olan konjonktürel
doğrulardır. Bu münasebetle konjonktürel doğrular aynı zamanda zaman aşımıyla birlikte
konjonktürel yanlışlar haline gelirler. İlahi sistem öyle kurulmuştur. Bu eski mesajlar
zaman aşımıyla anakronik haline gelirler. Bir nevi fosil mesajlar halini alırlar.
Yahudilik ve Hıristiyanlık böyledir. Onların sahih manaları ancak yeni mesaj içinde
yaşayabilir.

Yahudilik'te ve Hıristiyanlık'ta da başkalarının kurtuluşuna açık pencereler
vardır. Yahudiler makam-ı mualllayı kendilerine tahsis etseler bile yine de Nuhilere
ve Nuh'un sema ile bağlantısını kesmemiş diğer oğullarına da açık bir kurtuluş kapısı
vardır. Hıristiyanlık'ta da bu tarz yaklaşımlar olduğunu görüyoruz. Özellikle Hıristiyanlık'taki
kurtuluş anlayışının İslamiyet'e çok yakın olduğunu da bilvesile idrak etmiş olmaktayız.
Hıristiyanlık'ın kurtuluş anlayışında İslam'a göre bir hususiyet var. O da, Hıristiyanlık'ın
Allah merkezli olmaktan ziyade İsa ve Mesih merkezli olmasındandır. Bundan dolayı
kurtuluş Kilise'de veya İsa'dadır. Kilise, Katoliklere göre, şahs-ı manevidir ve
İsa makamına kaimdir. Bu kurtuluş sahasının daralması ve genişlemesi de yine İsa'nın
rahmet tecellisinin daralması ve genişlemesine bağlıdır. Kimilerine göre, Hz. İsa
kendisini insanlık için feda ettiği için kurtuluş umumidir ve diğer insanlar da
bu vesile ile kurtuluşa ermişlerdir. Kimisi ise kurtuluşu daha has dairede anlamakta
ve ebedi saadete nail olabilmek için Hz. İsa'yı tanımanın şart olduğunu düşünmektedir.
Mesih'in halaskarlığını tanımadan kurtuluşa ermek bu anlayışa göre eşyanın tabiatına
aykırıdır. Yeni Ahit yazarlarına göre, İsa insanlığın yegane kurtarıcısıydı. Böylece
Yeni Ahit, Hz. İsa'da Allah'ın fidye eyleminin hususiyetini tasdiklemiş oluyordu.
İlk Hıristiyanlık geleneği, kendisini bu Yeni Ahit'e temellendirmek suretiyle bu
hususiliği (particularity) doğrulamış oluyordu. Her ne kadar ilk Hıristiyanların
Allah'ın vahyinin İsa'dan öteye gittiğine inanmalarına, Allah'ın kendisini çeşitli
şekillerde, sözgelimi tabii yaratılış düzeni, insan şuuru ve medeniyetler sayesinde
bildirmesine rağmen, Allah hakkında bu genel bilgi onun evrensel hidayeti kastettiği
anlamını gerektirmez. John Calvin, Allah-insan ilişkisi konusunda önemli bir ayrım
yapmaktadır. Onun teolojisine göre Allah bilgisi çeşitli şekillerde insanda mevcuttur.
Ancak 'bir yaratıcı olarak Allah bilgisiyle', 'kurtarıcı olarak Allah bilgisi' birbirinden
farklı kavramlardır. Zira ilki, evrensel olarak mevcut olup, tabiat yoluyla aracılık
ederken; sonraki sadece ve farklı bir şekilde Hıristiyan Allah bilgisini teşkil
eder ve kutsal metinde açıklandığı şekliyle yalnızca İsa sayesinde bilinir. Böylece
Calvin'e göre hem Müslümanların hem de Hıristiyanların yaratıcı olarak bir Allah
bilgisine sahip olmalarında bir problem yoktur. Ancak sadece Yaratıcı olmaktan ziyade,
günahları affedici (redeemer/gafure'r-rahim) olarak onu bilmek Hıristiyanlara ait
bir ayrıcalık ve imtiyazdır. Calvin, Hıristiyanlık'ın dışında da Allah'ın bilinebileceğini
kabul ederken, daha sonra gelen Karl Barth, İsa dışında Allah bilgisinin ne mevcut
olduğunu ne de mümkün olduğunu tasavvur etmiştir. Böylece Hıristiyan geleneğinde
İsa-merkezcilikten (Christocentric) İsa-monistliğe (christomonist) bir geçiş olmuştur.
Kilise içindeki dışlayıcılığın en önemli temsilcilerinden kabul edilen Alister E.
McGrath bu konuyla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapar :

1- Hıristiyan geleneği muayyen bir Allah tasavvuruna tanıklık eder. Özel ve hususidir.
O diğer dinlerde bulunan farklı uluhiyet kavramları içerisine dahil edilemez. Hıristiyanlık'ın
dışındaki dinlerde Allah hakkında bazı şeylerin bilinmesinin kabul edilmesi demek
ne onların Allah anlayışlarının tüm yönleriyle Hıristiyanlık'taki Allah anlayışına
uygun olduğu anlamına gelir, ne de Hıristiyanlık'ın Allah anlayışının bütün yönlerinin
diğer dinlerde bulunması anlamına gelir. Bu anlayış Batı'da refleks olarak vardır
ve bundan dolayı bazı Batılılar Müslümanlara hitaben 'Sizin Allah'ınız ayrı, bizimki
ayrı' diyebilmektedirler. Gerçekten de teslis dolayısıyla Allah'a atfedilen sıfatlar
aynı değildir.

2- Hıristiyan inancında, Allah'a ilişkin gerçek ve marifet bilgisi kendi içerisinde
kurtarıcı kabul edilemez. Allah bilgisi başka bir şey, kurtuluş başka bir şeydir.
Hıristiyanlık dışı dinlerde Allah hakkında bazı şeyler bilinebilir demek, onlar
sayesinde kurtuluşun mevcut olduğu anlamına gelmez.

3- Bundan da ötesi, kurtuluş fikri bir dinden diğer dine önemli derecede farklılık
arz eder. Örneğin Batı Afrika'nın ilkel dinlerinde, onların kurtuluş fikriyle ilintili
olarak çoğunlukla fark edilebilir bir aşkın unsur yoktur. Eğer Çin ve Hindistan
dinlerine ilişkin bir kurtuluştan bahsediliyorsa bu, o dinlerden yapılan İngilizce
tercüme hatasıdır. Zira İngilizce salvation (kurtuluş/necat) terimi Sanskrist ve
Çince terimlerden tercüme edildiğinde Hıristiyan kavramından oldukça farklı bir
anlam taşımaktadır. Aslında var olmayan bir gerçek, tercüme hatalarıyla sanki diğer
dinlerde varmış gibi bir ortak nokta arama yoluna neden olmaktadır. McGrath konunun
daha iyi anlaşılması için Hıristiyanlık'ın Allah tasavvurunun doğru anlaşılması
gerektiğini ileri sürer. O dinler arası diyalog bağlamında Hick'in ortaya attığı
Kopernik Teorisini eleştirerek dinler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmaya
çalışmanın, inançları değiştirmeye çalışmak demek olduğunu ileri sürmektedir. Onun
burada belki şu hususa dikkat çekmesi önemlidir: Böyle bir durum ya da anlayış,
farazi olarak bir akademik seminer odasında mümkün olabilir, ancak gerçek dünyada
biz bu ayrılıkları yumuşatmaktan ya da yok etmeye çalışmaktan ziyade, dinlerin tanımlayıcı
ve ayırıcı özellikleri arasında tezatlarla, zıtlıklarla yaşamayı öğrenmemiz gerekir.
Ona göre, "Dinler çoğulcu ideologlar tarafından şekillendirilebilecek cam macunu
değillerdir, aksine onlar saygı ve onur gerektiren hayat gerçekleridir…" McGrath'a
göre, dini çoğulcuların ileri sürdüğü gibi, bütün dinlerin aşağı yukarı aynı Allah'tan
bahsediyor oldukları fikri, bazı temel Hıristiyan fikirlerine, örneğin Enkarnasyon
ve Teslis inancına ters düşer. Ona göre hem Enkarnasyon hem de Teslis inancı, Hıristiyanların
Tanrısının hususiliğini, ayrıcalığını ve nihai olarak biricikliğini (uniqueness)
ortaya koyar. Onun için bu nokta son derece önemlidir. O yüzden de özellikle de
çoğulculardan Hick'in ileri sürdüğü Kopernik Teorisine şiddetle karşı çıkarak böyle
bir düşüncenin Hıristiyan düşüncesine ihanet olduğunu savunur. McGrath diğer dinlerde
de kendi bağlamlarında bir kurtuluş anlayışının olduğunu kabul etmektedir. Ancak
Hıristiyanlık'ın sunduğu kurtarıcılık fikri, çok özel ve hususidir. Bunun da nedeni
kurtuluşun yegane olarak, Hz. İsa'nın hayatı, ölümü ve yeniden dirilişi üzerine
temellendirilmiş olmasıdır. O diğer dinlerin de hidayet sunacağını, ancak Hıristiyanlık'ın
kurtarıcılık fikriyle diğer dinlerin sunduğu kurtarıcılık arasında bir farkın olduğunu,
bu farkın da 'onların sundukları kurtuluşun evrensel değil, hususi olduğunu' ifade
etmektedir… (İslam ve Öteki, Kaknüs yayınları, s. 37-40)

İslam'da başkalarını kapsayan bir alan; fetret ehli alanı olduğu gibi Hıristiyanlık
nokta-i nazarından da böyle bir alanın olduğu anlaşılmaktadır. Bizde Risale-i Muhammediye'yi
tam ve kamilen tanımadan bu dünyadan göçen kişi için bir kurtuluş kapısı ve ümidi
vardır. Elbette İslam mesajını duyduğu halde hakikatini kavrama noktasında gerekli
çabayı göstermediyse bundan mesul olma ihtimali elbette vardır. Hıristiyanlık'ta
da Mesih'i duymamış veya gerçeği gibi kavrayamamış fetret ehli için de böyle bir
kurtuluş kapısı olduğunu öğreniyoruz. Zaman gazetesinden Abdulhamid Bilici'nin Protestan
Papaz Ellis Weber ile görüşmesi bize böyle bir ufuk açıyor. Bu ilginç görüşmeyi
onun satırlarından takip edelim: "'İncil Kuşağı' (Bible Belt) diye bilinen ve Amerikan
muhafazakârlığının sembol eyaletlerinden Oklahoma'ya gitmişken, haklarında bu kadar
çok yazılıp çizilen insanlarla görüşmemek olmazdı. Bu yüzden Citychurch'ten Pastör
Ellis Weber'in talebimizi kabul etmesi sevindiriciydi. Bir çiftçi ailenin oğlu olan
Pastör Ellis, genç yaşta dine yönelmiş. Otuz dört yıldır da kiliseyle içli dışlı.
Evanjelik hareketin en hararetli gruplarından Güney Baptist Kilisesi'nin çizgisinden
zamanla uzaklaşmış. Hâlâ evanjelik; ama daha mutedil bir çizgisi olan ve örgütlü
grupların dışındaki bir kiliseye geçmiş. İslam'a düşmanca bakmadığını ve doktrin
farkına rağmen diyalogun şart olduğunu söylüyor. Sadece son bir yıldır kilisesinden
maaş alan Ellis, normalde fitness ve karate hocalığı yaparak geçiniyor. Üç çocuk
babası Ellis'e, kafamıza takılan her şeyi sorduk, o da serinkanlılıkla hepsini cevapladı.
Önce 'evanjelik' kavramını tanımlamasını istiyoruz. Şu açıklamayı yapıyor: Biz,
insanın günahkâr doğduğuna ve İsa'dan başka kurtuluş yolu olmadığına inanırız. Evanjelikler,
Hz. İsa'yı kabul etmedikçe iyiliklerin insanı kurtarmaya yetmeyeceğini, ancak İsa'yı
hiç duymayanların kötü akıbetten kurtulabileceğini düşünür. Ellis, bu anlayışı tek
kurtuluş yolu olarak gördükleri için 'fundamentalist' olarak nitelendirildiklerini,
ama bu tanımlanmadan memnun olduklarını söylüyor: Kilise olarak muhafazakar fundamentalistiz.
Evanjelikler, İsa'nın mesih olduğuna inanır. O, Tanrı'nın oğludur. Ayrıca dünyanın
misyonerleştirilmesine, yani her yerde misyonerlik yapılmasına önem verir. Bu öncelikli
hedeftir. Bu açıdan evanjelizm, güçlü dindarlık ve dini yayma çabası olarak görülebilir.
Evanjelik hareket içinde Bush'un mensubu olduğu Methodist veya Baptist gibi örgütlü
gruplar ve bunlardan kopmuş küçük kiliseler yer alıyor. Ellis'in kilisesi, Oklahoma'da
çoğunluğu oluşturan Güney Baptistler'den (Southern Baptists) 1960'larda kopmuş.
Her kilisenin kendi örgütsel yapısı olduğunu söyleyen Ellis, "Bu yapı ile tatmin
olmazsanız, başka bir örgütlenme kurarsınız. Bizim kilise, Baptistlere kıyasla çok-kültürlü,
çok renkli ve çok ırklı bir yapıda. Amerika'da 900 binden fazla kilise var. Bunların
yüzde 90'ı kan kaybediyor. Sadece yüzde 10'unda canlanma var." diyor. Peki bir Katolik
ile evanjelik Hıristiyan arasındaki fark nedir? İşte Ellis'in bu soruya cevabı:
"Katoliklikte bir hiyerarşi var. Sıradan bir Katolik fazla bir şey bilmez. Dinin
özünü anlamaz. Şayet din adamı değilse, genelde cahildir. Biz bir aracıya ihtiyaç
duyduğumuza inanmıyoruz. Katolikler ise Papa'yı Tanrı gibi görür. Bize göre ise
tek aracı İsa'dır." Evanjeliklerin Amerikan Hıristiyanlık'ı içindeki oranı hakkında
ise Ellis, 'yüzde 35-50' diyor. (18.01.2006 'Savaş odası'nda evanjelik sohbet)

Yahudilere bakış: Evanjeliklerin, Yahudilere ve İsrail'e bakışı da çok tartışılan
konulardan biri. Ellis bu karışık meseleyi şöyle açıklıyor: "Biz kilise olarak Yahudilerin
günümüzde de 'seçilmiş millet' olduğuna inanmıyoruz. Anti-semitist değiliz, ama
anti-Arap da değiliz. Yahudiler, İsa'nın penceresi olma şansını kaybetti. Ama Evanjelikler
içinde büyük çoğunluk bizim gibi değil. Onlar, tarihin hâlâ bir İsrail beklediğine,
Yahudilerin bugün de 'seçilmiş millet' olduğuna inanır. Onlara göre tarihte ne olacağı,
İsrail'de ne olacağına bağlıdır. Evanjeliklerin çoğu İsrail'in bir katalizör, hızlandırıcı
olacağına inanıyor. Mesela 'İsrail'e iyi davranırsak, Tanrı'nın lutfuna mazhar oluruz'
gibi. Bush da bu çizgideki Evanjelistlerden. Baptist iken ben de böyle düşünüyordum.
Evanjeliklerin yüzde 95'i bu inançta. Bu konuda kilisemiz bir istisna. Biraz da
bu yüzden popüler değiliz. Amerikalıların tarihi okuma ve anlama çabaları yok. Birçoğuna
göre Filistin'in sahibi İsrail. Ama bu doğru değil. Gerçek Hıristiyanlık, ırklarla
değil, 'cennet krallığı' ile ilgilidir."

Haçlı seferi: Peki Evanjelikler, başta Irak Savaşı olmak üzere Bush'un politikalarına
nasıl bakıyor? Ellis şöyle diyor: "Bush inançlarını açıklamaktan çekinmiyor. O da
bir Evanjelik ve inançlarımızı desteklediğini biliyoruz. Ama onun her politikasına
katılmıyoruz. Mesela, son dönemde Irak Savaşı'nı sorgulamaya başladım. Bize göre
Yahudiler ve Araplar, İsa yeniden gelene kadar savaşacak. Her savaşı durdurmak ABD'nin
görevi değil." Koyu bir Hıristiyan olarak, Bush'un teröre karşı savaşı tanımlarken
yaptığı 'haçlı seferi' benzetmesine nasıl baktığını soruyoruz. Şöyle cevap veriyor:
"Bir yere kadar böyle görülebilir. Ama biz savaşı kaybediyoruz. Bu da 'hata yapıyoruz'
demektir. Haçlı Seferleri de aslında kutsal olmayan savaşlardı. Gerçekte Tanrı onları
onurlandırmadı. Birçok insan Papa adına öldürüldü."

Neo-conlar: Birçokları Evanjeliklerle neo-conları birbirine yakın sanır. Ancak
Ellis'in neo-conlara bakışı, arada uçurum olduğunu gösteriyor: "Onlar en sağda yer
alıyor. Başkaları üzerinde egemenlik kurma hakları olduğuna inanıyor ve herkese
üstten bakıyorlar. Kendilerini en doğru, en haklı görüyorlar. Diktatörce eğilimleri
var. Muhafazakar sağın da ötesinde sağ bir mantaliteleri var. Bu akım sürekli vardı.
Evanjeliklerin başkalarına merhamet hissi vardır, halbuki neo-conlar tiran tiplidir."
(19.01.2006 'Savaş odası'nda evanjelik sohbet)

Onlar açısından fetret mefhumu, Ellis'in evanjelik tanımı içinde saklı bulunuyor.
Ona göre, Evanjelikler, Hz. İsa'yı kabul etmedikçe iyiliklerin insanı kurtarmaya
yetmeyeceğini, ancak İsa'yı hiç duymayanların kötü akıbetten kurtulabileceğini düşünür.
Demek ki, fetret çerçevesi içinde karşılıklı bir kurtuluş alanı var. İsa'yı tanımamak
veya Muhammed'in (s.a.v.) mesajını tanımamanın mahiyeti de elbetteki tartışmalı.
Elbette insanlar bu dünyadaki hayatlarından dolayı hesap verecekler ve dünyada bulunmaları
da imtihan gereği. Gelen ve giden mesajları tanımak da bunun içinde. Bununla birlikte
yine de hesap insanın takatı ve istitaatı nisbetinde olacaktır. Dolayısıyla hakiki
tanımanın önünde engeller varsa hesaptan bunlar çıkartılacak ve insan gerçek cirmi
kadar hesaptan geçecek ve gerçek cürmü kadar da hesap verecektir. Allahu a'lam…

Öz

Dinlerde kurtuluş meselesi aynı zamanda dinlerin birbirlerine bakışını da yansıtır.
Yahudilik başkalarına kapalıdır; ancak Yahudiler arasında da başkalarına da kurtuluş
kapısının açık olduğuna inananlar vardır. Hıristiyanlık'ta da başkalarının kurtuluşuna
açık pencereler vardır.

Dinler açısından her devrin doğru bir mesajı vardır. Önceki mesajların doğruluğunun
bekası saplantısından dolayı yeni mesajın doğruluğunu göremeyenlerin ve taassup
ehlinin hali nice olacaktır? Din birdir, mesajlar ise konjonktürel enstrümantallerdir.
Peygamberler ise bunların alemdar ve sahipleridirler. Bununla birlikte mesajlar,
salahiyetleri sınırlı ve miatları muayyen olan konjonktürel doğrulardır. Bu münasebetle
konjonktürel doğrular aynı zamanda zaman aşımıyla birlikte konjonktürel yanlışlar
haline gelirler. Yahudilik ve Hıristiyanlık böyledir. Onların sahih manaları ancak
yeni mesaj içinde yaşayabilir.

Bu makalede, fetret kavramı çerçevesinde dinlerdeki kurtuluş fikri incelenmekte
ve evanjelizm penceresinden fetret ehli ele alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Evanjelizm, fetret, fetret ehli, kurtuluş, Yahudilik, Hıristiyanlık,
Calvin, neo-conlar

Abstract

The issue of salvation in each religion reflects also their perception of other
religions. Judaism is close to others; but some of the Jews believe that salvation
is also possible for the members of other religions. There are also some gates for
the salvation of others in Christianity.

According to the religions, each period has a true message. What will happen
for those people who can not recognize the truth of the new message due to their
obsession of the truth claim of former message and for those who are fanatics? The
religion is the one and same religion, but the messages are temporary instrumentals.
And the prophets are the standard-bearers and owners of those messages. Nevertheless,
the truth claim of the messages is dependent on the conjuncture, and their authority
is limited and their life is determined. In this respect, the temporary truths became
temporary mistakes after a certain time. The Judaism and Christianity fit into this
framework very well. The true meanings of them can only endure in the new message.

This article considers the idea of salvation in religions in the framework of
turmoil and discusses the people of turmoil from the point of view of evangelism.

Key Words: Evangelism, turmoil, people of turmoil, salvation,
Judaism, Christianity, Calvin, neo-cons