Jesus the Christ

Hz. İsa (as) kendilerine kitap indirilen dört büyük peygamberden birisidir. Kur'an-ı
Kerim'de; "İsa", "Meryem oğlu İsa", "Meryem oğlu Mesih İsa" isim ve unvanlarıyla
zikredilmiştir. Hıristiyan inancına göre tanrının oğlu ve tanrı, Yahudilere göre
sahte peygamber; İslam inancına göre ise Hz. Adem (as) gibi babasız yaratılmış Allah'ın
kulu, elçisi ve insandır. Özellikle babasız olarak yaratılması nedeniyle annesinin
uğradığı saldırı, hakaret ve iftiralarla bağlantılı olarak, asırlarca inkarcıların
saldırılarına uğramıştır. Asrımızda, bilimde ve bahusus genetik biliminde meydana
gelen gelişme ve keşiflerle canlıların bilinen üreme sisteminden farklı olarak vücuda
gelebileceklerinin anlaşılması, "babasız insan olamaz" fikrine darbe indirmiştir.
Hz. İsa'nın ismi Risale-i Nur'un muhtelif yerlerinde zikredilmiş, kendisiyle ve
ahir zamanla ilgili olarak bir çok soru ve cevaba yer verilmiştir.

Dönemin ünlü, önde gelen, nüfuzlu ailelerinden birine mensup olan Hz. Meryem'in
annesi Hanne, uzun bir süre çocuk sahibi olamamış ve yaşlanmaya başlamıştır. Buna
rağmen çocuk hasretiyle yanmaktadır. Bu hasret ve arzuyla Cenab-ı Hakka dua etmiş
ve samimi duası kabul görünce hamile kalmıştır. Hamile kaldığını öğrendikten sonra,
doğacak çocuğunu Mescid-i Aksa'nın hizmetine vermeye karar vermiştir. Hz. Meryem
doğduktan sonra annesi vadini tutmuş ve kızını hizmete vakfetmiştir. Ancak o zamana
kadar bu dini hizmete erkekler dışındakiler kabul edilmemiştir. Hz. Meryem'in mensubu
bulunduğu temiz aile, teyzesinin kocası olan Hz. Zekeriya'nın (as) girişimleriyle
ve onun koruması altında hizmete kabul edilmiştir.

Hz. Meryem, çocuk yaşta hizmete verilmiştir. Büyüdükten sonra ev halkından ayrılarak
Mescid-i Aksa'nın doğu tarafında, insanların bulunmadığı ıssız bir yere çekilmiş
ve sürekli ibadetle meşgul olmuştur. İffet sahibi, terbiyeli, örnek bir hayat yaşamıştır.
Bu şekilde hayatını sürdürürken, günün birinde Cebrail'i (as) insan suretinde karşısında
görünce irkilmiştir. Hz. Meryem korkusundan Allah'a sığınırken, Cebrail'den de kendisine
dokunmamasını istemiştir. Cebrail, kendisine Allah tarafından tertemiz bir erkek
çocuğunun ihsan edileceğini ve bu yüzden orada olduğunu söylemiştir. Meryem, şimdiye
kadar hiçbir erkeğin elinin kendisine değmediğini, dolayısıyla nasıl çocuk sahibi
olabileceğini sormuştur. Cebrail, zorluğun insanlar için söz konusu olduğunu, Cenab-ı
Hak katında hiçbir zorluğun bulunmadığı bildirmiştir. Aralarındaki konuşmadan sonra
Hz. Meryem'e doğru nefes veren Cebrail oradan ayrılmıştır. Daha sonra, Allah'ın
lütfuyla Meryem, hiçbir erkek eli değmeden hamile kalmıştır. Böylece İslam inancına
göre, Hz. Adem (as) nasıl ki babasız olarak yaratılmışsa, İsa Aleyhisselam da babasız
olarak yaratılmaktaydı.

Hz. İsa'nın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bu konuda, farklı rivayetler
olup, Hıristiyan kaynaklarında da farklı tarihler yer almaktadır. Doğum tarihinin
yıl olarak milattan önce dört ile altı yıl evvel olduğu rivayet edilmektedir. Yıl
konusunda ihtilaf olduğu gibi, ay ve gün olarak da farklı tarihler ileri sürülmüştür.
Batı'da bulunan kiliseler tarafından 25 Aralık günü doğum tarihi olarak kabul edilip
kutlanırken, Doğu kiliseleri tarafından doğum tarihi 6 Ocak kabul edilip kutlanmaktadır.

Hz. İsa'nın doğumundan sonra kavminin yanına dönen Hz. Meryem, büyük hakaret
ve iftiralara uğramıştır: "Ey Meryem! And olsun ki sen çirkin bir şeyle geldin.
Ey Hârûn'un kız kardeşi! Senin baban kötü birisi değildi; annen de iffetsiz değildi."
(Meryem 19/27-28) mealindeki ifadelerle, iffetsizlik ve gayrı meşru çocuk doğurmakla
itham edilmiştir. Ancak, bunlara cevap vermemiş, bu iftiralar üzerine beşikte bulunan
bebek İsa, müfterilere cevap vermeye başlamıştır; "Ben Allah'ın kuluyum. Allah Teala
bana kitap verdi ve beni size peygamber yaptı. Nerede bulunursam bulunayım, Rabbim
bana çok çok hayırlar verdi. Mübarek kıldı. Hayatta olduğum müddetçe bana namazı
ve zekatı tavsiye etti. Ayrıca şu sizin ayıpladığınız mübarek iffetli anneme de
her zaman ihsanda bulunmamı, hürmet ve ikramda kusur etmememi emretti. Allah beni
cebbar ve şaki yapmadı. Doğduğum, öldüğüm ve diri olarak kalktığım gün Allah'ın
selamı ve selameti benim üzerimedir." (Bünyamin Ateş, Peygamberler Tarihi, 3. bs.,
İstanbul, YAG Neşriyatı, 1993, s. 603)

Hz. İsa, müfterilere gayr-ı meşru biri olmadığını, Allah'ın sevgili kulu ve peygamberi
olduğunu bildirdiği gibi, annesinin de masum ve iffetli biri, hürmet ve ikrama layık
anne olduğunu belirterek masumiyetini bildirmiştir. Bir diğer önemli husus, Kur'an-ı
Kerim'de peygamber isimleri verilirken, falanın oğlu diye tabir geçmediği ve sadece
kendi isimleriyle anıldıkları halde, "Meryem'in oğlu İsa" (Hadid 57/27) tabirinin
geçmesi de, Hz. Meryem'in şahsiyetinin önemli bir göstergesi olmuştur. Kainatta
cereyan eden kanunları gören, bu kanunların sürekli ve düzenli bir şekilde işlediğine
şahit olan, bu kanunların bir Yaratıcı tarafından ihdas edildiğini kabul etmeyen
kesimler, Hz. İsa'nın babasız olarak yaratılmasını kabul etmemiş ve buradan hareketle
asırlarca inkar edegelmişlerdir. Oysa ki, kanunların bağlayıcılığı insanlarla ilgili
bir husustur. Kanun koyucu ise istediği zaman bunu değiştirebilir veya daha farklı
bir şekilde uygulayabilir. Örneğin:

"Bir satranç tahtasındaki atın bir an şuurlu bir varlık olduğunu düşünelim. Satranç
oyuncusunun kendisi ile hep bir ileri, bir çapraz, fille çapraz, kale ile düz oynadığını
gözlemlemiştir. Bu gözlemden, oyuncuyu bu şekilde oynamaya mahkum eden bir hal olduğunu
ve başka türlü oynamasının mümkün olmadığını vehmeder. Bir gün herhangi bir sebeple
satranç oyuncusu fili düz olarak bir kare ileri koyduğunda at buna kendi dar bakışı
ile izahlar bulmaya çalışır ve aslında düz ilerleyenin piyon olduğunu ve yanlış
gördüğünü ifade eder ya da benzer sınırlı izahlara girişir. Oysa bu ilerleme şekilleri
sadece kuraldır ve satranç oyuncusu istediği an herhangi bir taşı satranç tahtasının
istediği karesine yerleştirebilir.

"Kâinatta da benzer bir yapı içinde ele alındığında, zerrelerin adedince, belki
her bir zerrede zerreler adedince kareler vardır ve Sultan-ı Kâinat'ın bunlar üzerinde
yaptığı değişiklikler, yalnızca adetini ifade eden kurallardır. Hiçbir bağlayıcılığı
olamaz. Bir insanı herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın vücuda getirebileceği gibi,
yalnız toprağı ona vesile kılabilir ya da baba olmaksızın yalnızca anneyi vesile
kılarak yaratabilir. Anne ve babanın çocuğa vesileliği yalnızca genel olarak işleyen
kural ya da adettir. İnsanın yaratılışı, ikisinin de hiçbir dahli olamayacak ölçüde
muhteşem bir işleyişin sonucudur." (http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Enstitu&SubSection=EnstituSayfasi&Date=10.01.2003&TextID=527).

Hz. İsa'nın konuşması, annesine iftiralarda bulunanlar üzerinde etkili olmuş
ve bir süreliğine söz konusu iftiralarından vazgeçmişlerdir. Ancak daha sonra bir
çocuğun babasız olarak doğmasının mümkün olmadığı tezinden hareketle, halkı tahrik
etmeye başlamış, iddia ettikleri gayrı meşru işi Zekeriya'dan (as) başkasının yapmadığını
ileri sürerek iftiralarına yeni bir boyut kazandırmışlardır. Bu tahrikler sonucu
galeyana gelen halk, Zekeriya'yı (as) şehit etmiştir.

Hz. Zekeriya'nın şehit edilmesinden sonra, Yahudilerin kendisine zarar vereceğinden
endişe eden Hz. Meryem oğlunu alarak Kudüs'ten ayrılmıştır. Bu ayrılık on iki yıl
sürmüş ve tekrar oğlu ile birlikte Kudüs'e geri dönmüştür. Hz. İsa otuz yaşında
iken kendisine vahiy inmiş ve peygamberlik vazifesi kendisine verilmiştir. Kur'an-ı
Kerim'de; "Meryem oğlu İsa'yı peygamber olarak gönderdik, ona İncil'i verdik ve
ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Ruhbanlığa gelince, onu
Biz emretmediğimiz halde kendileri Allah'ın rızasını aramak için icat ettiler; sonra
ona da hakkıyla riayet etmediler. Biz onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik;
birçoğu ise yoldan çıkmış kimselerdir." (Hadid 57/27) denilmiştir.

Hz. İsa (as) tebliğe başlayıp insanları davete başlamış ve peygamberlik alameti
olarak mucizeler göstermiştir. Çamurdan bir kuş yapıp nefes üfleyerek Allah'ın izniyle
hayat vermesi, zamanın doktorlarının aciz kaldığı hastalara şifa vermesi, ölmüş
dört kişiyi diriltmesi, insanlara gaipten haber vermesi göstermiş olduğu mucizelerindendir.
Bu tebliğin neticesinde sadece on iki kişi davetine icabet etmiştir. Bu kişiler
Kur'an-ı Kerim'de "Havariler" (Âl-i İmran 3/52) olarak vasıflandırılmışlardır.

Davet ve bütün gayretlerine rağmen, Hz. İsa'ya çok az kişi iman etmiş, buna karşılık
Yahudilerin baskı ve tehditleri giderek artmıştır. Baskı ve tehditler havarileri
öldürmeye yeltenmeye kadar varmıştır. Diğer taraftan Hz. İsa'nın nübüvvetinden sonra,
Hz. Musa'nın (as) şeriatını bırakıp bu yeni şeriata göre hareket eden ve bunda ısrar
eden Hz. Yahya'nın (as) başı kesilerek şehit edilmiştir. İsrailoğullarının ileri
gelenlerinden birisi, Hz. Musa'nın (as) şeriatına göre caiz olan bir kızı nikahına
almak istemiş ve bu nikahı kıymak için Hz. Yahya'ya müracaat edilmiştir. Bu sırada,
Hz. Musa'nın şeriatı yerine, Hz. İsa'nın peygamberliği ve şeriatı hüküm sürmektedir.
Bu yeni şeriata göre daha önce caiz olan söz konusu evlilik haram kılınmıştır. Bu
yüzden Hz. Yahya da bu İlahi hükme uyarak nikahı kıymamış, akabinde şehit edilmiştir.
(Bünyamin Ateş, age., s. 617)

Hz. İsa'nın davetini devam ettirdiğini, davetinden vazgeçmediğini gören Yahudiler
kendisini öldürmeye karar vermişler ve plan hazırlamışlardır. Buna göre, içlerinden
birini iman etmiş gösterip havarilerin içine sokacaklar ve böylece toplandıkları
yeri öğrenip baskın yapacaklardır. Nitekim, planlarını uygulamaya sokup adamlarını
havarilerin bulunduğu yere göndermişlerdir. Havarilerin içine dahil olan münafık,
tüm aramalara rağmen Hz. İsa'yı bulamamış ve durumu haber vermek üzere dışarı çıkmıştır.
Diğer taraftan, suikast planı Allah tarafından Hz. İsa'ya vahyedilmiş ve kendisi
göğe yükseltilmiştir. Dışarı çıkan münafık, İlahi kudret tarafından Hz. İsa'ya benzetilmiş
olduğundan, toplanan grup tarafından yakalanmış, İsa sanılarak çarmıha gerilmiştir.
Bu şahıs aradıkları adam olmadığını ısrarla söylediği halde dinletememiş ve öldürülmüştür.

Kur'an-ı Kerim'de, Hz. İsa'nın öldürülmediği bildirilmiştir; "Onlar, İsa'yı inkar
etmeleri, Meryem'e pek büyük bir iftirada bulunmaları ve 'Allah'ın Resulü Meryem
oğlu Mesih İsa'yı biz öldürdük' demeleri sebebiyle de lanete uğramışlardır. Onu
ne öldürdüler, ne de astılar, fakat başkası ona benzetildi de onu öldürdüler. Muhakkak
ki bu hususta ihtilafa düşenler, İsa'yı öldürüp öldürmedikleri hakkında şüphe içindedirler.
Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur, kapıldıkları şey ancak bir zan ve tahminden
ibarettir." (Nisa 4/156-157) Hakikatte ise Allah onu kendi huzuruna yükseltti. Allah'ın
kudreti herkese galiptir ve O'nun her işi hikmet iledir. (Nisa 4/158) Bu ayetlerle
aynı zamanda; "Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik oğlunu verdi. Öyle
ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın ama hepsi sonsuz yaşama kavuşsun." (Yuhanna:16/http://www.lifeagape.org/turkish/whoisjesus.htm)
anlayışından kaynaklanan, İsa'nın, insanların günahına kefaret olmak üzere çarmıha
gerildiği şeklindeki Hıristiyan inancı, İslamiyet tarafından kabul edilmeyip reddedilmiştir.

Risale-i Nur'da, ismi sık geçen ve kendisiyle ilgili bir çok soru-cevaba yer
verilen önemli şahsiyetlerden bir tanesi Hz. İsa'dır. Babasız olarak yaratılan peygamberin
bu durumunun Cenab-ı Hakkın kudreti dahilinde olduğu, ilahi kudretin "ol" demekle
her şeyin musahhar olduğu, Hz. Muhammed'in (asm) geleceğini mükerrer kez müjdelediği
konuları üzerinde durulmuş ve izah edilmiştir. Hz. İsa'nın ahir zamanda nüzul edeceğinin
hadislerin rivayetiyle kesin olmakla beraber bunun başka hakikatleri de ifade ettiği,
inkarcılık fikri ve saldırılarına karşılık hakiki dindar İsevîlerin Müslümanlarla
birlikte mücadele edeceği, (Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, İstanbul,
YA Neşriyatı, 2000, s. 53-54) dinsizliğin manevi şahsiyetini temsil eden Deccal'ın,
İsevîliğin manevi şahsiyetini temsil eden Hz. İsa tarafından öldürüleceği, (Nursi,
Mektubat, 1997, s. 12; Nursi, Şualar, 1994, s. 506) geldiği vakit herkesin O'nu
tanımasının gerekmediği, (Nursi, Mektubat, 1997, s. 61) namazda Hz. Mehdi'ye tabi
olacağı, (Nursi, Şualar, 1994, s. 507) Hz. Muhammed'in (asm) şeriatı ile amel edeceği
(Bediüzzaman Said Nursi, İçtimai Reçeteler I, İstanbul, Tenvir Neşriyat, 1990, s.
189) İsevîliğin yanlışlardan arınarak hakiki şekliyle zuhur edeceği ve dolayısıyla
İslam'a inkılap edeceği (Nursi, Mektubat, s. 61) konuları işlenerek bunlara izahlar
getirilmiş, özellikle ahir zamana dair haber veren ve saldırılara maruz kalan hadis-i
şeriflere açıklık getirilerek ikna edici deliller ortaya konmuştur.

Hz. İsa, Hıristiyan inancına göre; Tanrı'nın Oğlu ve bizzat Tanrının kendisidir.
Baba ile insanlar arasında bir aracı, beklenen Mesih, yani kurtarıcıdır. Rab, Tanrı
ile aynı "öz"den olup, güçlü Tanrı, bir insan, bir peygamber, bir kul, bir kraldır.
Kutsal üçlü sistemdeki kişilerden "Oğul" olanıdır. Hıristiyan kaynaklarında kendisinden
"İsa Mesih" olarak söz edilmektedir. Yine, bu inanca göre de Hz. Meryem, Hz. İsa'yı
babasız dünyaya getirmiştir. Matta ve Luka İncillerinde, Hz. İsa'nın soy kütüğü
verilmiştir. Matta İncilindeki kayıtlarda soyu Hz. Davud (as) ve Hz. İbrahim'e (as)
kadar dayandırılmıştır. Diğer iki İncil'de ise şecere bilgileri yer almamıştır.
İncil'de Hz. İsa'nın beklenen "Mesih" olduğu, Cebrail'in Hz. Meryem'e oğlan doğuracağını
müjdelediği bilgileri yer almıştır. Luka İncili'ne göre, Cebrail tarafından verilen
müjdeli haberler; "Ona yüce Allah'ın oğlu denecek, Rab Allah ona babası Davud'un
tahtını verecek, Ya'kub'un evi üzerinde ebediyen saltanat sürecek ve onun melekûtuna
hiç son olmayacaktır." (Ömer Faruk Harman, "İSÂ", TDVİA., 22. C., İstanbul, 2000,
s. 466).

İslamiyet'teki Hz. İsa inancı ile zıtlık teşkil eden ve Hıristiyanlık'ta yer
alan bazı ifade ve anlayışlar; "İsa'nın Mesih olduğuna inanan herkes Tanrı'dan doğmuştur.
Baba'yı seven O'ndan doğmuş olanı da sever." (Yuhanna 5:1/ www.incilTurK.Com) "İsa'nın
sürdürdüğü yaşam, gösterdiği mucizeler, O'nun sözleri, çarmıhtaki ölümü, dirilişi
ve göğe alınışı -tüm bu gerçekler- O'nun sadece bir insan olmadığını, insandan daha
da ötesi olduğunu işaret etmektedir. İsa şunu söyledi; 'Ben ve Baba biriz' (Yuhanna
10:30), 'Beni görmüş olan, Baba'yı görmüştür.' (Yuhanna 14:9), 'Yol, gerçek ve yaşam
ben'im; benim aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez.' (Yuhanna 14:6). "Çünkü
Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlunu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin
hiçbiri mahvolmasın ama hepsi sonsuz yaşama kavuşsun" (Yuhanna 3:16). "İsa Mesih'i
Rabbimiz ve kurtarıcımız olarak kabul etmeliyiz. Bundan sonra Tanrı'nın sevgisini
ve yaşamımız için olan planını bilebilir ve uygulayabiliriz." "Ancak kendisini kabul
edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi." (Yuhanna
1:12/ http://www.lifeagape.org/turkish/whoisjesus.htm)

Hıristiyanlık'taki inancın aksine, Allah'ın bir kulu ve elçisi olan Hz. İsa,
tanrı veya tanrının oğlu değildir. Kur'an-ı Kerim'de, Hz. İsa; "…O, Allah'ın bir
'Ol' emriyle…" (Âl-i İmran3/39) yarattığı, "…Muhakkak ki, Meryem oğlu Mesih İsa,
Allah'ın peygamberidir ve Onun bir 'Ol' emriyle var edilip Allah tarafından Cebrail
vasıtasıyla Meryem'e ulaştırılmış bir ruhtur…" (Nisa 4/171), "Namusunu koruyan Meryem'i
de hatırla ki, emrimizle vücuda gelen bir ruhtan ona üfledik; onu ve oğlunu alemler
için bir mucize kıldık." (Enbiya 21/91), "İmran kızı Meryem'i de Allah mü'minlere
misal olarak verdi ki, o namusunu korumuş, Biz de ona emrimiz olan ruhtan üflemiştik.
O Rabbinin bütün sözlerine ve kitaplarına iman etti ve Allah'a itaatte sebat eden
kullardan oldu." (Tahrim 66/12) ayetleriyle ifadesini bulmuştur. Dolayısıyla, Yahudilerin
iddia ettikleri gibi sıradan bir insan da değildir. İsrailoğullarına gönderilmiş
büyük bir peygamberdir.

Hz. İsa, kavmini davet ederken; "Muhakkak ki, Allah sizin de benim de Rabbimizdir.
Öyleyse Ona ibadet edin. İşte doğru yol budur." (Âl-i İmran 3/51) demiştir. Hz.
İsa'nın özelliklerinin en önemli ve başta geleni, Hz. Muhammed'in (asm) geleceğini
müjdelemesidir. Zamanla tahrife uğrayan ve birbirinden farklı nüshaları meydanda
olan İncil'de, Hüseyin-i Cisri tarafından, Hz. Muhammed ile alakalı, yüzden fazla
işaret tespit edilmiş ve yazdığı Risale-i Hamidiye adlı eserinde kaydedilmiştir.
Hz. İsa, diğer peygamberlere oranla daha fazla Hz. Muhammed'in geleceğini haber
vermiştir. Diğer peygamberler haber olarak aktarırken, Hz. İsa, müjde olarak vermiştir.
Çünkü Hz. Muhammed, kendisine nazil olan Kur'an-ı Kerim ve İslam Dini ile; Hz. İsa'yı
Yahudilerin yalanlama ve iftiralarından kurtardığı gibi, dinini de müthiş tahrifatlardan
kurtarmıştır. Ayrıca Hz. Muhammed, Hz. İsa'yı hakkıyla tanımayan İsrailoğullarının
zor ve ağır şeriatına karşılık, daha anlaşılır ve daha kapsamlı bir yüce şeriata
sahiptir. Aynı zamanda getirdiği hükümlerle Hz. İsa'nın şeriatının noksanlarını
tamamlayıp ikmal etmiştir (Bünyamin Ateş, age., s. 616; Nursi, Mektubat, s.171-172).