Konuya girmeden önce klonlama ya da daha bilinen şekliyle
kopyalamanın ne olduğunu kısaca hatırlamamız gerekir.

Genetik Kopyalama: Bir canlının bütün özellikleri, o canlının
her hücresinin çekirdeğindeki genlerinde bulunur. Genlerde canlının özellikleri
DNA denilen maddeler ile temsil edilirler. Her canlının DNA yapısı farklı,
dolayısıyla özellikleri de farklıdır. Genetik kopyalama bir canlı ile aynı
genetik bilgiye, yani aynı DNA yapısına, dolayısı ile aynı özelliklere sahip
başka bir canlı üretmektir.

Genetik kopyalamanın normal bir üreme ile farklarına gelince;
normal üremede vücut hücreleri mayoz bölünme ile üreme hücrelerine dönüşürler.
Üreme hücreleri vücut hücrelerinden farklıdır. Erkek üreme hücresi ile dişi
üreme hücresi birleşince erkek ve dişi canlının hücrelerinden farklı bir hücre
meydana gelir. Bu hücre (zigot) bölünerek çoğalır. Hücreler çoğalıp yeni bir
canlı oluşmaya başlarken, çoğalan hücreler özelleşerek içlerindeki genetik
bilginin aktifleştirdikleri miktarlarına göre vücudun bir yerinin (kas, sinir,
kan vb.) hücresi haline gelirler.

(Her şeyi) hakkıyla bilen hikmet sahibi Yaratıcı hiçbir şeyi boş
yere yaratmamıştır. Yaratılan her şeyde bir hikmet vardır. O, hangimizin
amelinin daha güzel olacağı hususunda imtihan etmek için bizi yaratmış, şekil
vermiş,1 faydalanmamız için kâinatı hizmetimize amade kılmıştır.2
Huzuruna çıkarıldığımız zaman da zalimlerin cezasını verecektir.3
Mühim bir gaye ve derin bir hikmet için yaratılan insan, bir an bile Allah
Teala’nın kontrolünden çıkamaz ve denetimi dışında kalamaz.4

İnsan, yapısı gereği sürekli bir merak içerisindedir. Bu duygu,
onu araştırmalar yapmaya, yeni şeyler öğrenmeye doğru motive etmektedir. İnsan,
tabiatında var olan bu dürtü ile varlık aleminde cereyan eden pek çok şeyi
araştırmış, bunlardan birçoğunun sebebini, hikmetini ve sonucunu öğrenmiştir.
Kur’an da bu konuda sürekli olarak insanı teşvik etmektedir.5 Ancak
yine aynı aleme mahsus bulunan bazı bilgiler vardır ki, bunları öğrenmek ve
esrarına vakıf olmak için yoğun bir şekilde çalışmak, tüm bilgi vasıtalarını
devreye sokmak gerekecektir.6 Bilgi kaynaklarını7 devreye
soktuğu takdirde insanın bunların sırrını keşfetmesi imkân dahilinde olacaktır.
Kur’an da insandan, Allah’ın yaratılışta kendisine bahşettiği akıl ve duyularını
kullanmak suretiyle varlıkların üzerinde bulunan bu esrar perdesini kaldırıp,
onlara vakıf olmasını istemekte,8 insanı bakmaya, araştırmaya,
düşünmeye, gözlem ve deney yapmaya teşvik etmektedir.9

Yine Kur’an, zaman zaman müşahede alemiyle ilgili verdiği bazı
çarpıcı örneklerle, insana bu alanda yol göstermektedir. Kur’an, bu örnekleri
vererek insanı bu konular üzerinde düşünmeye, araştırma yapmaya teşvik etmekle,
insanın, hem yapacağı araştırmalar sonucu elde edeceği netice ile ilim aleminde
bir ufuk açmasını, hem de kendi aczini ve Allah’ın da yüceliğini idrak ederek,
huşu ile O’nun huzurunda eğilmesini sağlamayı hedeflemektedir.

Ölüm, Kur’an’ın da ifade ettiği gibi Allah tarafından takdir
edilmiştir.10 Ve "her nefis mutlaka ölümü tadacaktır."11
Ölümden kaçmak, kurtulmak da mümkün değildir.12 Zira hiçbir insana
ebedi bir hayat verilmemiştir.13 Ancak Kur’an’-da yüzlerce yıl
yaşadığından bahsedilen peygamberler vardır. Nuh peygamber bunlardandır ve kavmi
arasında Kur’an’-ın ifadesiyle Tufandan önce14 "bin seneden elli yıl
eksik"15 yani 950 yıl, peygamberlik öncesi ve Tufan sonrası ile
birlikte toplam 1050 yıl16 kadar yaşamıştır.17 Çocuk
sahibi oldukları esnada kendisinin 100, eşi Sare’nin ise 90 küsur yaşında olduğu
kaydedilen18 Hz. İbrahim,19 70 küsur yaşında olduğu
bildirilen20 Hz. Zekeriya21 geç yaşlarında evlenip çocuk
sahibi olmuş peygamberlerdendir.

Eğer bilim bir gün, canlı varlığın ömrünü uzatmayı başarır,
mesela iki-üç yüz yıl yaşanabilmeyi imkân dahiline sokarsa bu, Kur’an mantığı
açısından çok garip ve olağanüstü olmayacaktır. Çünkü Kur’an zaten bize bunların
örneğini vermektedir. Ayrıca Kur’an uzun süre yaşayan bu peygamberlerin bu
durumlarının büyük bir mucize olduğundan ve bu yönleri itibariyle halklarını,
onlara imana davet ettiğinden söz etmez. Bütün bunları olağan hadiseler şeklinde
sunar. Her ne kadar ileri yaşında çocuk sahibi olmayı bizatihi bu peygamberlerin
imkânsız gördüklerine işaret ediliyor ise de,22 yine de bu,
kavimlerini ikna için bir sebep olarak değerlendirilmemiştir. Bu açıdan
bakıldığında uzun süre yaşayabilme, başka bir ifadeyle ömrü uzatma bugün için de
mümkün olabilir. Esasen, bugün bilhassa gelişmiş ve kalkınmış ülkelerde yüksek
gelir düzeyine sahip insanların ortalama yaşam süresinin, yaşam standartlarının
düşük olduğu geçen yüzyıllara göre daha uzun olması, sosyo-ekonomik yapı ile
yaşam süresi arasındaki ilişkiyi göstermektedir.23

Ne var ki modern dünya, insanına ekonomik refah sunmakla
birlikte, aynı zamanda bilhassa eko-sistem ve biyo-sistem üzerinde tedavisi zor
tahribatlara da yol açmaktadır. Öte yandan tıp dünyası da bu konu üzerindeki
çalışmalarını devam ettirmektedir. Zaman zaman basına yansıdığı gibi, yaşlanan
hücrelere yapılacak müdahalelerle bunların gençleşmesi sağlanmaya; dolayısıyla
yaşlılık bir süre daha ertelenmeye çalışılmaktadır. İnsanın içinde uzun süre
yaşama arzusu vardır: "Onları insanların hayata en düşkünü, puta tapanlardan
daha tutkunu bulacaksın; her biri ister ki, bin yıl yaşatılsın. Oysa
yaşatılması, onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah ne yaptıklarını
görüyor."24 Fıtratta mevcut olan bu isteğin muhal olduğundan
bahsedilmez. Muhal olan şey insanın bin yıl yaşayabilmesi değil, azabı hak
etmişse, bundan kurtulamayacağı hususudur. Bütün bunlara bakarak, insanın
yeryüzünde ebedi olarak yaşamasının mümkün olmadığını, ancak daha uzun süre
yaşamasının gerçekleştirilebileceğini söyleyebiliriz.

Kur’an-ı Kerim bu tavrıyla insana ömrünü uzatma noktasında bir
ufuk açmıştır. Hiç şüphesiz yaratmak ve diriltmek Allah’ın emri ve takdiriyle
olan bir husustur. Burada sözü edilen bütün ölüm ve diriltme olayları da tamamen
O’nun izni ve emriyle olmuştur.25 Bunlar aynı zamanda O’nun kullarına
gösterdiği ve onlarla varlığını ve kudretini kanıtladığı mucizelerdir. "Onun
için, (ineğin) bir parçasıyla o (öldürüle)ne vurun, demiştik. İşte Allah böylece
ölüleri diriltir. Size ayetlerini gösteriyor ki, düşünesiniz."26

Kur’an-ı Kerim’de yaratmayı ve öldükten sonra diriltmeyi ifade
etmek üzere pek çok fiil kullanılmıştır:

1- Halaka fiili:

Bir şeyi yoktan ölçülü ve düzgün olarak27 herhangi
bir aslı ve örneği olmadan yoktan yaratmak,28 bir şeyden bir şeyi
yaratmak29 manasına gelen bu fiil, yaratmayı ifade etmek üzere
Kur’an’da en çok kullanılan fiildir.30 Türevleriyle birlikte
Kur’an’da yaklaşık 260 defa31 geçen bu kelime, bunların 251’inde
doğrudan yaratma ile ilgili olarak istimal edilmiştir. Bu fiil mazi olarak hemen
hemen tamamen Allah’a atfen kullanılmış iken, muzari kullanımlarda başka
varlıklara da atfedilmiştir. Bunların başında, "Ben çamurdan kuş şeklinde bir
şey yaratırım (ahluku), ona üflerim, Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir…"32
şeklinde İsa peygambere yapılan atıf gelmektedir.33

2- Ahyâ fiili :

Yaratmak, canlı kılmak, ama daha çok diriltmek manasına34
gelen bu fiil35 de Kur’an-ı Kerim’de sık kullanılmıştır. Türevleriyle
birlikte takriben 191 defa tekrar edilmektedir.

Tıpkı yerin diriltilmesi gibi, ölü bir beldenin yeniden
canlandırılıp diriltilmesi de bu fiil ile anlatılmıştır: "Allah’tır ki,
gönderdiği rüzgarlar bir bulut kaldırırlar, derken biz onu ölü bir ülkeye
süreriz, onunla ölümünden sonra yeri diriltiriz (fe ahyeynâ). İşte nüşûr
(dirilip kalkma) da böyledir."36 "Gökten bereketli bir su indirdik,
onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Birbirine girmiş kat kat
tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları yetiştirdik, kullara rızık olması için.
Ve o su ile, ölü bir memlekete can verdik (ve ahyaynâ). İşte çıkış da böyledir."37

3- Ba’asa fiili:

Ba’asa fiili ölüleri diriltmek, icad etmek anlamlarına gelir38
ve Allah’ın ölüye hayat vermesi bu fiil ile anlatılır.39 Bu fiil,
öldükten sonra bir kimseyi, daha önceki hey’eti üzere diri, akıllı, anlayışlı,
ilahi bilgiler hususunda istidlalde bulunmaya müsait ve kabiliyetli olarak iade
etmek üzere kullanılır. İhyada ise bu özellikler yoktur.40 Bu kelime
isim ve fiil olarak Kur’an’da yaklaşık 66 defa geçmektedir.41
Diriltme manasına gelen kullanışlar 38 tanedir. Öldükten sonra dirilme anlamında
kullanılan ba’asa fiilinin öznesi daima Allah’tır.

4- Ahrace fiili:

Öldükten sonra yeniden yaratılıp topraktan çıkarmak manasında
kullanılan fiillerden biri de "ahrace"dir. Çok sayıda kullanımı olan42
bu kelime ile bazen sözünü ettiğimiz mana kasd edilmiştir. Yaratma-diriltme
manasında kullanılan tüm (ahrace) fiillerinin özneleri -bir tanesi hariç-
Allah’tır. (Ahraca) fiili ile bitkiler, hayvanlar ve daha başka pek çok şeyin
"yaratılması" söz konusu edilmiştir.43

5, 6, 7- İhtezze, Rabâ ve Enbete fiilleri:

Kurumuş olan yerin dirilip canlanmasından bahsedilen yerlerde
(ihtezze), (rabâ) ve (enbete) fiilleri kullanılmıştır.44

8- Enşe’e fiili:

Bu fiil de ağırlıklı olarak yaratmak manasında kullanılmıştır.45
Bu fiil ile bazen insanın yaratılması, bazen ona verilen organların var
edilmesi, bazen de bağ-bahçelerin inşa edilmesi söz konusu edilmiştir.46

Enşee fiili ile ilk yaratma murat edilmiştir. İlk yaratma
Kur’an’da "neş’etu’l-ûla" diye geçer ve bilhassa insanın buna dikkati çekilir.47
İlk yaratma bu fiil ile ifade edildiği gibi, yeniden yaratmak da bu fiil ile
ifadesini bulmuştur.48

Kur’an bir de son yaratmadan (neş’etu’l-âhire) bahsetmektedir.49

Kur’an bu fiili insana atfen de kullanmıştır. Ancak burada
olumlu değil, olumsuz bir mana söz konusudur.50

9- Enşere fiili:

Bu fiil de diğer manaları yanında51 ölülerin
diriltilmesi manasında kullanılmıştır52 Ayrıca insanın öldükten sonra
diriltilmesi de bu fiil ile ifade edilmiştir.53 Diğer bazı fiiller
gibi bu fiilin de Allah dışındaki varlıklara atfen kullanıldığı vakidir.54
Ancak burada negatif bir atıf söz konusudur. Yani onların böyle bir şey
yapamayacağı ifade edilmiştir.

Kur’an’da -yukarıdakilerden yola çıkarak baktığımızda- ilk
yaratma, ikinci kez yaratma, yeniden yaratma, son yaratma, diriltme, yeniden
diriltme, canlandırma vb. manalara gelen pek çok kelime vardır.55
Kur’an-ı Kerim’de yaratma ve diriltmeden bahseden ayetlere baktığımız zaman, bu
ayetlerde geçen fiillerin sadece ve yalnız Allah’a atfen değil, O’nun dışındaki
varlıklara atıflar yapılarak da kullanıldığını görmekteyiz. Ayetlerde Allah’ın
varlıkları yarattığı ve onları yeniden dirilteceği pekiştirilerek, gerektiğinde
birkaç tekid ile verilmektedir. Buralarda bilhassa faile dikkat çekilir. Yani
yaratanın veya diriltenin Allah olduğu ortaya konulur.

Allah isterse insan, bir erkeğin spermi ve bir kadının yumurtası
olmadan da olur; nitekim Hz. Adem’i Allah böyle yaratmıştır. O isterse bir
kadının yumurtası olmadan bir kadın yaratabilir; nitekim Hz. Havva annemizi
böyle yaratmıştır. O isterse bir erkeğin spermi olmadan bir erkek yaratabilir;
nitekim Hz. İsa’yı böyle yaratmıştır. O isterse yaşlandıkları için sperm ve
yumurtadan mahrum bulunan yaşlı bir çifte bir çocuk verebilir; nitekim Hz.
Yahya’yı böyle vermiştir… Hatta o isterse kullarının ellerinde de harikalar
yaratabilir. Ama O isterse böyle yaratır ve O yarattığında da hiçbir problem
çıkmaz.

Kur’an-ı Kerim’de insan eliyle herhangi bir insanı yoktan
yaratma olayı görülmez. Onda yer alan yaratma olayları Hz. İsa’nın eliyle
yaratılan kuşlar ve Hz. Musa’nın elinde canlanan asanın yılana dönüşmesi
hadiseleridir. Ayrıca Samiri’nin yaptığı bir buzağı vardır ki, onun canlı olup
olmadığı hususu Kur’an’da sarahaten belirtilmediği gibi, müfessirler arasında da
ihtilaflıdır.

1- Hz. Musa’nın Asası: Hz. Musa’ya peygamber olurken
Allah, en belirgin mucize olarak kendisine elindeki asanın canlanıp yılan haline
gelmesi mucizesini vermiştir.56 O, Firavunla olan mücadelesinde veya
çevresindekileri ikna etmede hep bu mucizeye baş vuracak,57 hatta
ellerindeki çubukları el çabukluğu ile sihir yapıp göz boyayarak yılan gibi
yerde kımıldatan sihirbazların bu sopaları, bir ejderha haline gelen58
bu asa tarafından yutulacaktır.59 Yine bu asa Firavun’un ordusundan
kaçan İsrail oğullarını, onun Allah’ın emriyle vurduğu denizi ikiye yararak
kurtulmalarını sağlayacak,60 daha sonra da Tih çölünde susuzluktan
kırılan İsrail oğullarının imdadına yetişerek; Musa tarafından kayaya
vurulduğunda kayadan on iki göz su fışkıracak ve İsrail oğulları bu sayede
susuzluktan kurtulacaklardır…61

Burada cansız bir varlık olan asa’nın Hz. Musa’nın elinde
canlanması söz konusudur. Bu canlanma gerçekten asaya can verilerek canlı bir
varlık haline gelmesi şeklinde mi, yoksa ona bakanlara öyle görünmesi şeklinde
mi olduğu konusunda farklı görüşler vardır.62

Bu asanın canlı, gerçek bir yılana dönüşmüş olması kanaati
müfessirlerimizin ekseriyeti tarafından dile getirilmiştir. Ayette Hz. Musa’nın
karşısına çıkan sihirbazların iplerinin canlanmasının bir sihir, bir göz hilesi
olduğu belirtilirken,63 Musa’nın asası için böyle bir şey
söylenmemiştir. Daha da ötesi böyle bir iddiada bulunan Firavun ve kavmine,64
Musa’nın bu yaptığının sihir olmadığı, bunun gerçek olduğu belirtilmiştir.65
Esasen bunu sihir olarak, bir göz boyama olarak değerlendirirsek, o takdirde
Musa’yı da bir sihirbaz olarak düşünmemiz gerekir ki, peygambere sihirbaz demek
asla doğru değildir.

2- Samiri’nin Buzağısı: Kur’an-ı Kerim’de Samiri
tarafından yapılan ve İsrail oğullarının bir ara tanrı edindikleri ve taptıkları
bir buzağıdan bahsedilir.66 Samiri, Hz. Musa’nın, yerine kardeşi
Harun’u vekil bırakıp Rabbi ile buluşmak üzere Tur dağına çıktığı sırada67
İsrail oğullarının, boğulan Firavun ve ordusundan tevarüs edip bir yerde
topladıkları ziynet ve süs eşyalarını bir araya getirip buzağı şekli verir.

3- Hz. İsa’nın Yaptığı Kuşa Can Verilmesi Hadisesi:
Kur’an’da bildirildiğine göre Hz. İsa’nın, çamurdan yaptığı kuş heykeline can
verilmiş ve onu uçar hale getirilmiştir.68 Burada İsa’nın dilinden
verilen kuşu canlandırma işi, başka bir yerde Allah’ın bir sözü olarak
geçmektedir.69

Bütün bunlardan şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Yoktan var etme
tamamen Allah’ın tasarrufunda bulunmaktadır. Allah, herhangi bir numune olmadan,
hiç kimse veya hiçbir şeyden yardım almadan yaratır. Onun yaratmasında O’ndan
kaynaklanan bir eksiklik, bir kusur yoktur. O bir şeyi yaratmak için ona sadece
"Ol!" der, o şey de hemen oluverir. O’nun diriltmesi de böyledir. O ölen her
varlığı, kopyası değil aynısı olarak ve öldüğü hal üzere diriltecektir. Bu
manada yaratma ve diriltme sadece ve yalnız Allah’a aittir, kimse bu konuda O’na
ortak ve denk olamaz. Burada belirtilen hususların aynen insanoğlu tarafından
gerçekleştirilmesi muhaldir.

Klonlama "Yaratma Değildir"

Günümüzde genetik ilmi sayesinde insan vücudundaki genlere
müdahale edilebilme çalışmaları hızla devam etmektedir. Bugün bilim adamları
insan vücudunda yaşlanmış bulunan hücrelere müdahalede bulunmak, onların yerine
vücuda genç hücreler enjekte edebilmek, yahut bu yaşlı hücreleri verilen ilaçlar
sayesinde gençleştirebilmek yönünde büyük gayret sarf etmektedirler. Bir takım
gelişmeler söz konusu olsa ve bu yönde umut verici çalışmalar devam etse bile
henüz bu konuda çok büyük başarılar elde edilebilmiş değildir.

Öte yandan yine genetik bilimi sayesinde canlı varlıklarda
kopyalama, özgün adı ile klonlama yöntemi geliştirilmiş; bilim adamları bazı
bitki ve hayvanları bu yöntemle kopyalamış bulunmaktadırlar.70
İnsanın da kopyalanabileceği yüksek sesle dile getirilmekte; hatta bu konuda
laboratuvar çalışmaları yapılmakta, bazı başarılar da elde edilmiş bulunmaktadır71
Henüz yasal yönden izin verilmeyen bu işlemin önümüzdeki yıllarda yasağın
kalkmasıyla yaygınlaşacağı söylenmektedir.72 Nitekim İngiliz
hükümetinin bu yönde izin vereceğine dair haberler daha şimdiden basına yansımış
bulunmaktadır.73 Başta ABD olmak üzere bazı ülkelerde çeşitli
düşüncelerle bilhassa nesli tükenen veya nadir olan bazı hayvanlar dondurularak
yıllar, hatta yüzyıllar sonra uyandırılmak üzere uyutulmaktadırlar. Nitekim bu
gelişme, basın organlarında "Çağdaş Nuh’un Gemisi" başlığı ile yer almıştır.74

Amerika’da San Diego Hayvanat Bahçesinde 360 memeli kuş türüne
ait 3200 adet deri parçası, sıvı nitrojen içinde korunmaktadır. Bu örnekler aynı
zamanda klonlamada da kullanılacaktır.75 Aynı işlem -az da olsa- bazı
insanlar üzerinde de yapılmakta; özellikle şu an tedavisi bulunmayan bazı
hastalıklara yakalananlar, ileride o hastalığa çarenin bulunduğu dönemlerde
uyandırılmak üzere kendilerini dondurmaktadırlar.

Bütün bunların ilerisinde bir adım daha atılmış bulunmakta,
bilim adamları artık yaratılışın sırrını çözmenin peşine düşmüş
bulunmaktadırlar. Zaman zaman basına yansıyan bazı haberlerden öğrendiğimiz
kadarıyla bu yönde de hayli mesafe kat’edilmiş bulunmaktadır. Bilim adamları
önümüzdeki birkaç yıl içerisinde bu yönde ilginç gelişmelerin olacağından,
yaratılışın sırrının çözüleceğinden emin görünmektedirler.76

Bütün bunlar ve benzeri hususlar doğal olarak hem hukuki, hem
ahlaki, hem de tabii denge gibi çeşitli yönleri itibariyle problem
oluşturmaktadır. Bütün insanlık için sorun olan bu hususlar,77 diğer
ilahi din mensupları gibi biz Müslümanlar için ayrıca iman ve itikat yönünden de
üzerinde düşünülmesi gereken hususlardır. Biz inanıyor ve iman ediyoruz ki, her
türlü yaratma Allah’ın elindedir ve O’nun izni olmadan, diğer konularda olduğu
gibi bu alanda da hiçbir gelişme mümkün olamaz. Bu alandaki bütün gelişmeler
Allah’ın izni ile olmaktadır. Bu konuda tam bir iman içerisindeyiz.

Şayet insanlık bu konularda bir gün tam bir başarı elde ederse
bir mü’min olarak bizim durumumuz ne olacaktır? Acaba Allah’a iman noktasında
inançlarda bir sarsılma, bir yıkılma söz konusu olabilir mi? Zira daha şimdiden
bu tür gelişmelerin, yaratıcının yalnız Allah olduğu anlayışını sarsabileceği
akla gelmekte,78 Allah ile yarışma, hatta onu geçip O’ndan daha
iyisini yapma şeklinde değerlendirilebilmekte,79 artık yaratıcıyı
devre dışına itmeye çalışmak yönünde düşünceler üretilmektedir.80

Batıda bazı kesimlerde gündeme getirilen bu anlayış, gelişmelere
paralel olarak bütün dünyada, bu arada ülkemiz de dahil İslam aleminde de
yayılabilecek ve aynı söylem bütün buralarda yüksek sesle dile
getirilebilecektir. Nitekim bu gelişmeler bilhassa XVIII. yüzyılda olduğu gibi
yeniden bilimi "tanrılaştırmaya" doğru yol almaktadır. Bireyin bu sayede din,
Allah, ahiret gibi inançlarından soyutlanması tehlikesini doğurmaktadır…81

Allah Teala, (1) Yüzlerce ayette yaratmadan bahsedip insanların
dikkatini buna çekmekte, (2) Bu ayetlerde insanlara ölüm ve diriltme üzerinde
düşünmelerini emretmekte, (3) Defalarca yeniden yaratma, yaratmayı yenileme, iki
ölüm ve iki dirilmeden bahsetmekte, (4) Daha önceki toplumlarda pek çok kez ölen
insanların yeniden diriltildiğinden söz etmekte, (5) İnek etini vurmak suretiyle
bir ölünün Hz. Musa’nın eliyle diriltilmesi, Hz. İbrahim’in eliyle kuşların
diriltilmeleri ve Hz. İsa’nın eliyle ölülerin diriltilmesi örneklerinde olduğu
gibi, bizzat insan eliyle diriltilmeye dair örnekler vermekte, (6) Yine Hz.
İsa’nın eliyle balçıktan canlı kuşların yaratıldığını, Hz. Musa’nın elindeki
asanın canlı bir varlık haline geldiğini anlatmakta, (7) Çok uzun süre
uyutulduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi yeniden uyandırılan ve yaşatılan
kimselerden haber vermekte, çok uzun süre yaşayan peygamberleri bize
anlatmaktadır.

Yine çok ilerlemiş yaşına rağmen evlenip çocuk sahibi olan
peygamberlerin varlığından bahsederek bilim adamlarının belki de ileride
gerçekleştirilmeleri muhtemel olan bu hususların numunelerinin Kur’an’da mevcut
olduğuna dikkatlerimizi çekmektedir.

Genler üzerinde yapılan çalışmanın aslı şudur: Gen mühendisleri
zaten var olan bir hücrenin, zaten var olan genlerini alacak ve bu genlerin bir
kısmını eleyeceklerdir. Daha sonra bu genleri, zaten var olan, ama genlerini
boşalttıkları bir başka hücreye ekleyeceklerdir. Sonra da, tahminlerine göre, bu
hücre bu yeni genetik bilgiyle yaşamaya devam edecektir. Dikkat edilirse bu
işlemlerde gerçekte bir "yaratma" fiili yoktur. Çünkü bir hücrenin yaratılması
demek, bu hücrenin, cansız maddelerin bir araya getirilmesi ile hiç yoktan
oluşturulması demektir. Oysa burada, zaten var olan hücreler arasında bir gen
transferi yapılmaktadır. Hücrenin yoktan yaratılması bir yana, genlerin yoktan
yaratılması bile söz konusu değildir.

İnsanlar genetik teknolojisinden elbette yararlanabilir, hatta
yararlanmalı da. Ancak klonlamanın insanın geleceği açısından dini ve ahlaki bir
takım sakıncaları vardır. İslamiyet, bilimsel çalışmalara prensip olarak karşı
çıkan bir din değildir. Zira, bilimsel çalışmalar, yüce Allah’ın kudretinin daha
iyi anlaşılmasına yardımcı olur. Bu bakımdan teşvik edilmiştir. Ancak, bilimin
dinin ve ahlak ile işbirliği halinde çalışmalarını sürdürmesi, insanlığın
geleceği bakımından zaruridir.

Klonlama, bitki ve hayvanların klonlanması ile insanların
klonlanması olmak üzere iki boyutta ele alınmalıdır. Bitki ve hayvanların
klonlanması genel olarak bir eko-sistem problemidir. Bu bakımdan doğal dengeye
zarar vermemek koşuluyla bitki ve hayvanların klonlanması insanın geleceği
bakımından olumlu sonuçlar doğuracaktır. Nesli tükenmekte olan hayvanların
neslinin devamına fayda sağlayacağı, açlık sorununun çözümüne katkıda bulunacağı
için buna olumsuz yaklaşılamaz.

İnsan Klonlanması

İnsan klonlanması meselesi hukuk alanından ahlaka, din alanından
tabiata kadar pek çok problemi beraberinde getirir. İnsan klonlanması İslam’ın
genel ilkeleri bakımından sakıncalar ortaya çıkaracaktır. Zira, İslam’ın kutsal
saydığı aile kurumuna zarar verecek, özel hayatın gizliliği ilkesini ihlal
edecek, Allah’ın yarattığı biyolojik çeşitliliğe ve tabiattaki dengeye müdahale
olacak, İslam’ın üzerinde hassasiyetle durduğu nesep meselesine zarar
verecektir.

Kuran-ı Kerim’de doğrudan yer almayan "Genetik klonlama"
birtakım genetik hastalıkların tedavisinde kullanılabilir. Kalp, şeker, kas
hastalıkları gibi bazı hastalıkların tedavisinde klonlama yapılabilir. Kök
hücreler klonlanarak bozuk olan organların iyileştirilmesinde kullanılabilir.
Hücrelerin klonlanarak tedavi amaçlı kullanılması, tedavi olmayı dini bir görev
sayan İslam’ın genel ilkelerine de aykırı değildir.

Allah’a, dine, madde ötesine inanmayan veya inancı gevşek olan
kişiler devamlı Auguste Comte’un yıllarca önce ileri sürdüğü dinin yerini
bilimin alacağı günün gelmesini beklerler. Aslında bu, Haman’a kule yapmayı
emrederek, oradan Hz. Musa’nın ilahına ulaşıp onunla konuşmayı teklif eden
Fir’avun’dan bu güne bir kısım kafaların hiçbir zaman gerçekleşmeyecek
beklentisi veya kehanetidir. İlim adamları bir buluş yaptıklarında veya bilim
ile teknoloji el ele vererek bir olayı gerçekleştirdiklerinde bu beklentinin
gerçekleşmiş olabileceğini düşünüyorlar. Genetik kopyalamada da buna benzer bir
psikolojinin yaşandığı görülmektedir. Halbuki, mevcut olan genler üzerinde
oynamalar yapmak ve o canlıda değişimlere neden olmak o canlıyı yaratmak
değildir. Veya klonlama örneğinde olduğu gibi, bir canlının kök hücrelerini
alarak, o kök hücreyi bir canlının rahmine yerleştirip o canlının aynısından
üretmek Yaratıcının kâinatta cari kıldığı kanunlardan başka bir şey değildir.

Genetik kopyalama yoluyla bir hayvanın, aynı özelliklerini
taşıyan bir eşini, bir kopyasını elde etmekte sakınca olmayabilir; ancak bu
insana uygulanırsa bunun insan ruhunu, beynini ve zekasını nasıl etkileyeceğini
şimdiden kestirebilmek mümkün değildir. Bunun sonuçlarını görmenin bir tek yolu
insan üzerinde deneyler yapmaktır; böyle bir deneye ise ne ahlak, ne din, ne de
hukuk izin verir.

Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış, en büyük saygınlığı
vermiş "insanı en şerefli kılmış, onların karada ve denizde gezmelerini
sağlamış, temiz şeylerle onları rızıklandırmış ve onları yarattıklarının bir
çoğundan üstün kılmıştır." Onu akılla süslemiş, yükümlülüğüne muhatap kabul
etmekle onurlandırmış, yeryüzünde ona kendi adına yönetme ve imar yetkisi
(hilafet) vermiştir.

İslâm; din, can, akıl, nesil ve mal şeklindeki beş külli maksadı
koruma altına alarak, insan fıtratını muhafaza konusunda ister sebep, ister
netice açısından olsun, onu bozabilecek her türlü değişiklikten uzak tutma
hususunda son derece hassas davranmıştır.

Allah, insana bilmediğini öğretmiş, bir çok ayette: "Görmüyorlar
mı?", "Düşünmüyorlar mı?", "Akletmiyorlar mı?", "Yaratan Rabb’inin adıyla oku!",
"Bunda düşünen, akleden kimseler için işaretler vardır" gibi vurgularla ona
hitap ederek araştırma ve inceleme yapıp düşüncesini ve kavrayışını harekete
geçirmesini emretmiştir.

İslâm, Allah’ın yaratılıştaki sünnetini ortaya çıkaracağı için
bilimsel araştırma hürriyetini ne engellemiş, ne de kısıtlamıştır. Bir şeyin,
sadece uygulanabilir olması sebebiyle uygulanmasına izin verilmez; aksine onun
faydalı, insanların menfaatlerini sağlayıp zararlarını gideren bir bilim olması,
insanın saygınlığını, Allah’ın onu yaratış hedefini koruması, kobay haline
indirgememesi, bireyin şahsiyet ve özelliklerine müdahale etmemesi, sosyal
bünyeyi, akrabalık ile nesep ve aile bağlarını tahrip etmemesi gerekir.

"Kopyalama" diye etrafında gürültü koparılan şey de yeni
bilimsel gelişmelerden birisidir. Yaratılış konusundaki Sünnetullah, insanın her
biri normal bir hücrenin yarısı oranında kromozom taşıyan iki nutfenin (üreme
hücresinin) birleşmesinden oluşması yönündedir. Babanın spermi ile annenin
yumurtası birleşince, bunlar emşâc, nutfe yani zigot olurlar. Zigot, tam bir
genetik donanıma ve çoğalma kabiliyetine sahiptir. Anne rahmine ekildiğinde
büyür, gelişir ve Allah’ın izniyle mükemmel bir yaratık olarak doğar. Zigot bu
süreçte ikişer, dörder, sekizer bölünerek birbirinin aynısı hücreler biçiminde
çoğalır. Bölünme sürekli devam eder ve birbirlerinden ayrılıp özelleşecekleri
döneme gelirler.

Özelleşme döneminden önce zigot hücreleri ikiye ayrılacak olursa
tek yumurta ikizi oluşur. Hayvanlar üzerinde, özelleşmeden önce zigotun
dışarıdan müdahale ile yapay olarak bu şekilde bölünmesi gerçekleştirilmiş ve
tek yumurta ikizleri elde edilmiştir. Bu uygulama henüz insan üzerinde
denenmemiştir. Birbirinin aynı yavrular elde edildiği ve teknik olarak "bölme
yoluyla klonlama" dendiği için böyle bir uygulama bir tür kopyalama olarak
algılanmıştır.

Tam teşekküllü bir yaratığın kopyalanması için bir ikinci yol
daha var. Bu yol, beden hücrelerinden birisinin çekirdeğindeki gen bütününün
alınıp DNA’dan temizlenmiş yumurta hücresine nakledilmesiyle olur ki, böylece
tüm genetik özelliklere sahip ve bölünebilen bir zigot oluşur. Daha sonra anne
rahmine yerleştirilen bu zigot da gelişir, büyür ve neticede yine Allah’ın
izniyle mükemmel bir varlık olarak doğar. Dolly isimli koyunda uygulanan
kopyalama türü, çekirdek nakli de denen işte bu kopyalamadır. Fakat burada
kopyalanan yaratık, hücresi alınan asıl yaratıkla tıpatıp benzerlik göstermez.
Çünkü DNA’dan temizlenmiş anne yumurtası, yine de bazı çekirdek özelliklerine
sahiptir ki, bu özellikler vücuttan alınan hücre üzerinde etkili olurlar.
Kopyalamanın bu türü de henüz insan üzerinde gerçekleşmemiştir. Bu bilgilerden
anlaşılıyor ki, kopyalama ya DNA’dan arınmış yumurta hücresine herhangi bir
vücut hücresinin çekirdeğinin nakli ile ya da zigot hücrelerinin özelleşmesinden
önce yumurtanın bölünmesiyle bir veya daha çok canlı varlık elde edilmesi
işlemidir. Açıktır ki, bu ve benzeri uygulamalar, kısmî veya küllî bir yaratma
değildir.

Allah Teala bunu hatırlatmak için: "De ki! Göklerin ve yerin
Rabbi kim? De ki, Allah’tır!… Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan
ortaklar buldular da yaratmaları birbirine mi benzettiler? De ki, her şeyi
yaratan Allah’tır. O her şeye üstün gelen tek Tanrıdır."82 "Sizi
yaratan Biziz, hâlâ tasdik etmez misiniz? Söyleyin, akıttığınız meniden insan
yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız? Ölümü aranızda biz tayin ettik,
sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediğiniz
şekilde var etmeyi dilesek kimse önümüze geçemez! Andolsun ki, ilk yaratmayı
bilirsiniz, yine de düşünmez misiniz?"83 "İnsan, Bizim kendisini
nasıl bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?
Kendi yaratılışını unuttu da şu çürümüş kemikleri kim diriltecek? Diyerek bize
bir misal verdi. De ki, onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı
bilir."84 "Andolsun Biz, insanı çamurdan meydana gelen bir süzmeden
yarattık. Sonra onu bir nutfe olarak sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi
alakaya (embriyoya), onu da bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti
kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik, sonra onu bambaşka bir yaratık
yaptık. Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir!"85 buyurur.

Bu açıdan bakıldığında her iki yöntemle veya insan çoğalmasını
sonuç veren başka herhangi bir yöntemle insan kopyalanması doğru değildir. İster
ana rahminin kiralanması, ister yumurta ya da erkek sperminin veya kopyalama
için vücut hücresinin alınması yoluyla olsun, karı-koca arasına üçüncü kişilerin
girdiği her durum meşru değildir. Maslahatı sağlayıp mefsedeti giderecek biçimde
şer’i ilkeler dairesinde, bakteriler ve sair mikroskobik canlılarla bitkiler ve
hayvanlar üzerinde kopyalama teknikleri kullanılmasında ve genetik mühendislik
uygulamaları yapılmasında her hangi bir mani yoktur.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse, bilimsel yeniliklere
yaklaşımın, dini bir bakış açısıyla temellendirilmesi gerekir. Bu tür konulara
yaklaşılırken imanî bir bakışa sahip olunmalı, bu konular din ve ilkeleri ile
çelişecek biçimde sunulmamalı ve herhangi bir yargıda bulunmadan önce kamuoyu
bilinçlendirmelidir. Bütün bunlar Yüce Allah’ın "Onlara, güven ve korkuya dair
bir haber gelse onu yayarlar. Halbuki onu Peygambere ve aralarındaki yetkili
kişilere götürselerdi, içlerinden işin iç yüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne
olduğunu bilirlerdi. Eğer size Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız
hariç, şeytana uyardınız."86 mealindeki sözüne uymanın da bir
gereğidir.

Hâlâ hayvanlar üzerinde bilimsel çalışmaları devam eden bir
tekniğin insana uygulanması durumunda ortaya çıkabilecek sonuçları düşünmek bile
ürpertici. Hayvanlar üzerinde devam eden çalışmalarda aşırı büyüme, kalpte
birtakım bozukluklar gibi problemler ile karşılaşılmıştır. Yarın anomalili
insanlar meydana gelince onların sorumluluğunu kim üstlenecektir? Genetik
bozuklukların meydana gelmeyeceğini kim garanti edebilir?

Kopyalamayla ortaya çıkacak en büyük tartışma babanın kim
olduğunun tespiti meselesi olacaktır. Benim klonumun babası kimdir, annesi
kimdir? Babası ben miyim? Babası ben değilim, çünkü kopyalama için alınan benle
ilgili genetik materyal, benim anne ve babamdan geliyor. Benim çocuğum ile benim
klonum arasında kimin olduklarına dair büyük tartışma var. Benim çocuğumda,
eşimle benden gelen genetik materyal yüzde 50. Benim klonumun genetik materyali
ise anne babamdan geçecek. O zaman ben nasıl kopyamın babası olabilirim? Adli
bir vakada klonumun benim çocuğum olduğunu nasıl ispat edeceğim?

Klonlamanın Dini Yönü

Dinin bu girişime onay vermesi mümkün değildir. Zira din, neslin
korunmasını, karışmamasını emretmektedir. Halbuki kopya bebeklerin ne annesi ne
de babası bellidir. Bu uygulama, nereden bakılırsa bakılsın karmaşa
doğuracaktır. Halbuki insan, yaratıkların en değerlisidir. Onun değerli oluşunun
altında neslindeki güzellik, aslının ve asaletinin belirli olması yatmaktadır.
Onu bu değer ve kıymetlerden mahrum ettiğimizde, ortalığa hilkat garibesi bir
varlık çıkar. Şeklen insan olsa da, dinin emrettiği insanı insan yapan
vasıflardan onu soymuş oluruz.

Din, keşfi, icadı, bilinmeyeni yapmayı reddetmez, bilakis
emreder. Dolayısıyla hayvanların klonlanması bilimin gelişmesi açısından caiz
olsa bile klonlama ya da kopyalama işinin insanlarda tatbik edilmesi doğru
değildir. İnsanın klonlanmasının insanlık için hayırlar değil, felaketler
getireceği göz ardı edilmemelidir. Ancak insanı sosyal bir varlık olduğu için,
meseleyi sosyal ilimlerden ve etik değerlerden soyutlamak mümkün değildir. Çünkü
insan eylemlerinin oluşturduğu, bireylerin eylemlerini etkileyen toplumsal
etkenlerin, düşüncelerin, tavırların alanı ahlâkın alanıdır.

Bunu göz ardı eden insanlar gelişen bilim ve teknolojinin
oluşumunda ahlâkî değerlere yeterince yer vermemekte, her şeyi soyut bilim ve
teknolojiden beklemekte ve bu düşüncenin yanlışlığını fark etmemektedir. Bu
anlayış, "bilmek egemen olmaktır" fikrini savunan Bacon’a kadar uzanmaktadır.
Burada yanlış, teknoloji ve bilimin değil, teknolojiyi ve bilimi kullanan,
yönlendiren insanlarındır. Bu yanlış düşünceyi ortadan kaldırmak ya da asgariye
indirmek, ancak etik değerlerin işlerliği ile mümkün olacaktır. Zira etik
değerler ile yönlendirilmeyen bilim tüm insanlığı, kendini yönlendirenlerin
etkisi doğrultusunda yönlendirecektir.

İdeal olan, bilim ve teknolojinin üretiminde epistemoloji ile
ahlâkın çatışabileceği durumlarda, hangisi tercih edilmeli ya da bilimsel ve
teknolojik açıdan mümkün olup, ahlâkî açıdan mümkün olmayan bir şey olursa durum
ne olur gibi bir tercihle karşı karşıya kalmamaktır. Bunun olabilmesi için bilim
ile ahlâkî değerler birbirini destekleyen bir tavır içinde olmalıdırlar. Bu
nedenle doğru olan; "mümkün olan her şey yapılmalıdır" yerine, "insanlığa
faydalı, ahlâken iyi olan her şey yapılmalıdır" anlayışı hakim kılınmalıdır.

Genetik kopyalama sonucunda aile müessesesi zarar görecektir. Bu
yöntemle dünyaya gözlerini açacak olan çocuğun anne-babası kim olacaktır? Bu
durum nesillerin devamını engelleyecek, neseplerin karışmasına ve yok olmasına
yol açacaktır. Buna bağlı olarak da hukuken birçok problemlerle karşı karşıya
kalmamız kaçınılmaz olacaktır. Öbür taraftan kopyalama yoluyla üremenin,
toplumun temel taşı olan ailenin tamamen dağılmasına yol açabileceği de gözden
ırak edilmemelidir. Halbuki aile insana her türlü değerin kazandırıldığı bir
kurumdur. Bu sebeple ailenin yıkılması insanlığın yıkılması anlamına gelir.

Bu tür bir üremenin kontrol altına alınması da mümkün
olamayacaktır. Çünkü kopyalama işi insanların bilgisi olmadan da
gerçekleştirilebilir. Böylece insanların bilgisi olmadan alınan hücre çok farklı
amaçlarla kullanılabilir. Hatta hücrelerin dondurularak gelecekte kopyalama
eyleminde bile kullanılabilir. Bu da hukuki ve ahlaki bir çok problemi yanında
getirecektir.

Konu bütün bu hususlar göz önünde bulundurularak yeniden gözden
geçirilmeli ve sosyal hayatın korunması için daha titiz davranılmalıdır.

Dipnotlar

1. Araf, 7/11

2. Lokman, 31/20

3. İbrahim, 14/48

4. Kaf, 50/16-21

5. Süleyman Ateş, Yeniden İslam’a-II, 98-116, İstanbul,
1997; Abdurrahman Çetin, Kur’an İlimleri ve Kur’an-ı Kerim Tarihi, 197,
İstanbul, 982; M. Sait Şimşek, Yaratılış Olayı, 16-22, İstanbul, 1998; Emrullah
Yüksel, Amidi’de Bilgi Teorisi, 128-139, İstanbul, 1991

6. Hüseyin Yaşar, Kur’an’da Anlamı Kapalı Ayetler, 19 vd.
İstanbul, 1997

7. Emrullah Yüksel, Amidi’de Bilgi Teorisi, 59-84, İstanbul,
1991; Halis Albayrak, Kur’an’da İnsan Gayb İlişkisi, 196-202, İstanbul, 1993

8. Celaleddin es-Suyuti, el-İtkan Fi Ulumi’l-Kur’an,
II/125-130; Beyrut, tarihsiz

9. Rum, 30/8, Al-i İmran, 3/191, Mülk, 67/3-4, 19

10. Vakıa, 56/60

11. Al-i İmran, 3/185; Enbiya, 21/35; Ankebut, 29/57

12. Nisa, 4/78, Ahzab, 33/16; Cumua, 62/8

13. Enbiya, 21/34

14. Sait Şimşek, Yaratılış Olayı, 34

15. Ankebut, 29/14

16. Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, V/3768,
İstanbul, tarihsiz

17. et-Taberi’nin rivayetine göre, peygamber olmadan önce
350 yıl, olduktan sonra 950 yıl, Tufandan sonra da 350 yıl olmak üzere toplam
1650 yıl yaşamıştır. (Muhammed b.Cerir et-Taberi, Cami’u’l-Beyan An Te’vili
Ayi’l-Kur’an, XX/135, Beyrut, 1405

18. Muhammed b.Cerir et-Taberi, Cami’u’l-Beyan An Te’vili
Ayi’l-Kur’an, XII/73, Beyrut, 1405

19. Hud, 11/71-73; Hicr, 15/54-56; Ebu’l-Fida İsmail İbn
Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, (Tefsir) (Thk.M.İ.el-Benna-M.A.Aşur-A.Ğanim),
IV/266, İstanbul, 1985; Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-ı Hulefa,
29, Çile Yay. İstanbul, 1981

20. et-Taberi, Aa.g.e.VI/51

21. Meryem, 19/7; İbn Kesir, Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir,
Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, (Tefsir) (Thk.M.İ.el-Benna-M.A.Aşur-A.Ğanim), V/209,
İstanbul, 1985

22. Hud, 11/72-73; Hicr, 15/53-56; Meryem, 19/7-9

23. Sabahattin Zaim, Çalışma Ekonomisi, (Gözden geçirilmiş
ve genişletilmiş 8. Baskı) 283-286, İstanbul, 1990

24. Bakara, 2/96

25. Bakara, 2/73, Al-i İmran, 3/49, Maide, 5/110

26. Bakara, 2/73

27. er-Rağıb el-Isfahani, el-Müfredat fi Ğaribi’l-Kur’an,
Beyrut, ts. (h-l-k) maddesi; Muhammed b.Mükrim İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, (h-l-k
maddesi); Said Havva, el-Esas fi’t-Tefsir, I/95, Daru’s-selam, 1412/1991

28. el-Isfahani, (h-l-k) maddesi; İbn Manzur, (h-l-k)
maddesi

29. el-Isfahani, (h-l-k) maddesi

30. Sait Şimşek, Yaratılış Olayı, 11

31. M. Fuad Abdulbaki, el-Mu’cemu’l-Mufehres li
Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, 241-245, İstanbul, 1982

32. Al-i İmran, 3/49

33. Maide, 5/110

34. el-Isfahani, (h-y-y) maddesi; İbn Manzur, (h-y-y)
maddesi

35. Çeşitli manaları için bk. el-Isfahani, (h-y-y) maddesi;
İbn Manzur, (h-y-y) maddesi; Muhammed b.Ebibekir er-Razi, Muhtaru’s-Sıhah,
(Thk.M.Hatır), Beyrut, 1415/1995, (h-y-y) maddesi

36. Fatır, 35/9

37. Kaf, 50/9-11, Furkan, 25/48-49

38. el-Isfahani, (b-‘a-s) maddesi; İbn Manzur, (b-‘a-s)
maddesi; Muhammed er-Razi, (b-‘a-s) maddesi..

39. İbn Manzur, (b-a-s maddesi), II/117

40. el-Fahr er-Razi, et-Tefsiru’l-Kebir, VII/32, Beyrut,
tarihsiz, Ahmed Mustafa el-Meraği, Tefsiru’l-Meraği, I/III/22, Daru’l-Fikr,
tarihsiz

41. M. Fuad Abdulbaki, el-Mu’cemu’l-Mufehres li
Elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, 124-125, İstanbul

42. Abdulbaki, A.g.e, 227-230

43. Abdulbaki, A.g.e, 228-229

44. Hac, 22/5, Fussilet, 41/39

45. İbn Manzur, (n-b-t) maddesi; Muhammed er-Razi, (n-b-t)
maddesi

46. Mu’minun, 23/14, En’am, 6/98, Hud, 11/61, Necm, 53/32

47. Vakıa, 56/62

48. Vakıa, 56/35-36, Necim, 53/45-47, Ahiret hayatında başka
varlıkların yaratılacağı hadislerde de belirtilmiştir. (Bk. Muhammed b. İsmail
el-Buhari, Sahihu’l-Buhari, Kitabu’t-Tefsir, Kaf suresi tefsiri.

49. Ankebut, 29/20

50. Vakıa, 56/71-73

51. Abdulbaki, el-Mu’cem, 701, el-Isfahani, (n-ş-r) maddesi;
İbn Manzur, (n-ş-r) maddesi; Muhammed er-Razi, (n-ş-r) maddesi

52. Zuhruf, 43/11, Fatır, 35/9; Furkan, 25/40; el-Isfahani,
(n-ş-r) maddesi; İbn Manzur, (n-ş-r) maddesi; Muhammed er-Razi, (n-ş-r) maddesi

53. Duhan, 44/35

54. Enbiya, 21/21, Furkan, 25/3

55. Veli Ulutürk, Kur’an-ı Kerim’de Yaratma Kavramı,
13-114-115, İstanbul, 1995; Faruk Yılmaz, Kâinatın Yaratılışı, 235-241,
İstanbul, 1992

56. Neml, 27/10; Kasas, 28/31, Tevrat, Çıkış, 4/2-5

57. A’raf, 7/106-107; Taha, 20/58-70; Şuara, 26/30-46.

58. Hamdi Yazır, IV/2229.

59. A’raf, 7/109-117; Taha, 20/66-70; Şuara, 26/44-46

60. Şuara, 26/60-67

61. Bakara, 2/60; A’raf, 7/160

62. Şuara, 26/32; Kasas, 28/31, Neml, 27/10; Hamdi Yazır,
IV/2229-2230; Abdurrahman b. Ali el-Cevzi, Zadu’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir,
III/237, V/279, Beyrut, 1404, el-Kadi Nasıruddin Ebu Said Abdullah el-Beydavi,
Tefsiru’l-Beydavi, (Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil), I/352, İstanbul,
Dersaadet, tarihsiz; Abdurrahman b. Muhammed es-Saalibi, el-Cevahiru’l-Hisan fi
Tefsiri’l-Kur’an, II/42, Beyrut, tarihsiz; Muhammed b. Ali eş-Şevkani,
Fethu’l-Kadir el-Cami’ Beyne Fenneyi’r-Rivayeti ve’d-Dirayeti Min İlmi’t-Tefsir,
II/231-233, Beyrut, tarihsiz; Ebu’l-Fadl Mahmud el-Alusi, Ruhu’l-Maani Fi
Tefsiri’l-Kur’ani’l-Azim ve’s-Seb’i’l-Mesani, IX/19; XVI/177, Beyrut, tarihsiz,
Ebu Muhammed el-Huseyin b. Mesud el-Beğavi, Mealimu’t-Tenzil, II/185-186,
Beyrut, 1407/1987

63. A’raf, 7/116; Taha, 20/66,

64. A’raf, 7/109; Şuara, 26/34

65. A’raf, 7/118.

66. Bakara,2/51, 54, 92; Nisa, 4/153; A’raf, 7/148; Taha,
20/88

67. Bakara, 2/51; Taha, 20/91-94

68. Al-i İmran, 3/49

69. Maide, 5/110.

70. Ayşe Nur Köküöz, "20. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Gen-Etik
Genetik", Bilim ve Teknik, 16, sayı 339, (Şubat, 1996),

71. Kemal Sayar, "Biyolojinin Krallığı", 31, İzlenim, 31
(Mart, 1996); Yasemin Çongar, "Kopyalama Hayat Kurtaracak" Milliyet Gazetesi,
07.03.1997, "Kopyalama Tartışması", Hürriyet Gazetesi, 29 Ocak 1999, Cuma.
"2000’li Yılların Sihirli Rüyası", Hürriyet Gazetesi, 27 Nisan 1999,

72. "Kopyalama Tartışması", Hürriyet Gazetesi, 29 Ocak 1999,

73.

http://www.islam-online.net/completesearch/a…/mDetails.asp?hMagazinelD=436
 

74. "Soyu Tükenen Kopyalanacak", Hürriyet Gazetesi, 28 Şubat
1999

75. "Soyu Tükenen Kopyalanacak", Hürriyet Gazetesi, 28 Şubat
1999

76. "Yaratılışın Sırrı Çözülüyor mu?", Hürriyet Gazetesi, 12
Eylül 1999

77. "Kopyalamanın Ahlaki Boyutu",

http://www.crosswinds.net/~genetikonline/kopyahlak.html
 

78. "Yaratılışın Sırrı Çözülüyor mu?", Hürriyet Gazetesi, 12
Eylül 1999,

79. Köküöz "Tanrıdan Daha İyi" adında televizyon
programlarının yapıldığına işaret etmektedir. "20. Yüzyıldan 21. Yüzyıla
Gen-Etik Genetik", 17.

80. Yasemin Çongar, "Kopyalama Hayat Kurtaracak", Milliyet
Gazetesi, 07/03/1997.

81. Sayar, "Biyolojinin Krallığı", 27-32; Yasemin Çongar, bu
konuda "Şu anda yasal sayılmayan bu işlem, dinsel inancı, aile yapısını,
hukuksal ve toplumsal düzenin kabullerini değiştirmeye aday olabilir"
demektedir. "Kopyalama Hayat Kurtaracak", Milliyet Gazetesi, 07/03/1997.

82. Ra’d, 13/16

83. Vakıa, 56/57-62

84. Yasin, 36/77-79

85. Mü’minûn, 23/12-14

86. Nisa, 4/83