Unpreventable Rise of Islam in the United States of America

28 Şubat post-modern darbesinden iki sene sonra ABD'ye geldim. Havaalanına indiğim
günden beri, Amerikan toplumunu ve kültürünü anlamaya çalışıyorum. Suyunu içtiğim,
ekmeğini yediğim bu diyarları, bir süre sonra, bir nevi memleketim gibi algılasam
da, saat başı çalınan çanlar yabancı bir diyarda olduğumu bana hatırlatıyordu. Anadolu'ya
olan özlemim çoğu zaman iki toplumu birçok açıdan mukayeseye götürdü beni. Daha
önceleri sadece kitaplardan ve TV ekranlarından tanıdığım bir toplumu şimdi daha
yakından tanıma fırsatına kavuşmuştum. Aklımda cevabını bekleyen birçok soru vardı:
Global kapitalizmin kalbi denilebilecek bu ülkede materyalist ideoloji insanlara
neler kazandırmış ve onlardan neler alıp götürmüştü? Hıristiyanlık bu materyalist
ve sefih medeniyete ne derece direnç gösterebilmişti? İslam bu diyarda neşv-ü nema
bulabilmiş miydi?… Sorular devam edip gidiyordu. Kimi zaman kiliseleri ziyaret
ederek, kimi zaman Barnes&Nobles gibi meşhur kitapevlerine gidip oturup kitap okuyarak,
kimi zaman bireyleri gözlemleyerek sorularıma cevap aradım. Bu makalede, teoriden
ziyade, bireysel gözlem ve deneyimlerime dayanarak Amerikan toplumunu ve bu toplumda
İslam'ın yükselişini anlatacağım.

Dindar Amerika'dan Sefih Amerika'ya

Bediüzzaman'ın eserlerinde ifade edildiği gibi, özellikle Avrupa'ya kıyaslandığında,
Amerikalılar hayli dindar sayılır. Bu dindarlığın tarihi nedenleri var. Avrupa'dan
Yeni Dünya'ya göç edenlerin en önemli motiflerinden birisi inançlarını daha hür
bir zeminde yaşamak arzusuydu. Din ve inanç özgürlüğünün laik anayasalarında çok
kuvvetli ifadelerle güvence altına alınması bunun en bariz kanıtıdır. Avrupa göçmenleri
yerleştikleri diyarları, köşe başına bir kilise inşa ederek, inançlarıyla şekillendirdiler.
Din insanların hayatlarında uzun bir süre belirleyici oldu. Ancak aydınlanma hareketi
ve materyalist düşüncenin 19. yüzyılda yayılması ve 20. yüzyılda belirleyici olmasıyla,
dinin toplumdaki rolü değişmeye başladı.

Amerikalıların dindarlığı materyalist felsefenin yükselişi ile birlikte büyük
bir düşüş yaşadı. 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, sefahetin öne çıkmasıyla,
din bireylerin hayatlarında belirleyici olmaktan çıkar ve dinin öğretileri, hatta
yaratıcının varlığı bile önemli ölçekte sorgulanır. Time dergisi, 6 Nisan 1966 tarihli
sayısında, yaşananları, bu değişimi kapak konusu yapar ve şu soruyu sorar: Tanrı
öldü mü? Max Weber'in meşhur argümanına göre kapitalizmin Avrupa'da ortaya çıkması
Protestan etik sayesinde mümkün olmuştu. Ne gariptir ki, Protestanlık dayelik ettiği
kapitalizmin kuvvet kazanmasıyla bireylerin hayatında ölmeye başlamıştı. Dinini
hür bir şekilde yaşamak için hicret eden Avrupalı göçmenler, nefislerini kendine
mıknatıs gibi cezb eden sefih medeniyetin baştan çıkarıcı eğlencelerine karşı fazla
mukavemet gösteremedi. Din bireylerin günlük hayatlarını şekillendirmek yerine,
sembolik bir rol oynamaya başladı. Kiliseler açık kalmaya devam ettiyse de, ruhunu
sefih medeniyete teslim ederek, sadece kalıbıyla ayakta kalabildi. Birçok kilisede
ayinlerin, pop müziğin bile çalındığı eğlence aktivitesine dönüşmesi bunun en açık
delilidir. Bir Amerikalı dostumun tabiriyle birçok insan kiliseye gitmeyi bir nevi
sigorta bilançosu gibi algılıyor. Belki kaza yaparım diye sigorta aldığı gibi, belki
ahiret vardır diye düşünerek, haftada bir gün kiliseye gidiyor. Başka bir deyişle,
şuurlu bir iman yerine, ya ahiret varsa ihtimalini dikkati alarak kiliseye gitmeye
devam ediyorlar.

Nefsin tatminini esas maksat yapan sefahete dayalı kapitalist ideoloji, bireylere
bu dünyada cennet vaadinde bulundu. Kitle iletişim araçlarıyla bu ideolojinin esasları
Amerikalılara telkin edilerek, tarihte eşine rastlanmayan bir tüketim toplumu oluşturuldu.
Hayat eğlencedir (life is fun) sözü insanların tişörtlerine yazıldığı gibi, akıllarına
ve kalplerine de nakşedildi. Maddi menfaat elde etmek dışında hiçbir etik tanımayan
kapitalist üreticiler, aşırı tüketimle bireyleri şişirirken kazandığı gibi, onları
tekrar zayıflatmak için farklı icatlar yaparak kârlarını maksimum kılıyordu.

Yeniden Dine ve Maneviyata Dönüş

Amerikan toplumundaki sekülerleşme süreci 20. yüzyılın sonlarına doğru yavaşlayarak,
yerini maneviyat arayışlarına bıraktı. Amerikan tarihinde dindar kimliğini en çok
öne çıkaran birinin iki dönemdir başkan seçilmesinde hiç şüphesiz bu toplumsal değişimin
büyük katkısı vardır. Newsweek dergisi ile Beliefnet web sitesinin ortaklaşa Ağustos
2005'teki anketi, bu değişimle ilgili olarak çok ilginç ipuçlarını içeriyor. Bu
ankete katılanlardan 18-39 yaşları arasında yer alanların yüzde 58'i kendini dindar,
yüzde 27'si yalnızca maneviyatçı olarak tanımlıyordu. Yaş ilerledikçe kendini dindar
olarak tanımlayanların daha da arttığı ortaya çıktı. 60 yaşın üzerindekilerin yüzde
74'ü dindarım derken, yalnızca yüzde 15'i maneviyatçıyım diyordu. Ankete katılanların
tümü içinde ateist veya agnostik olduğunu söyleyenler yüzde 6, dinim belli değil
diyenler yüzde 4, organize dinlerden birine mensup olduğunu söyleyenler ise yüzde
90'ı oluşturuyordu.1 Ankete katılanların üçte ikisi her gün dua ettiğini ifade ediyordu.

Sefih medeniyetin birincil hedefi olan gençlerin de maneviyata yöneldiklerini
başka bir anket ortaya çıkardı. Nisan 2005'te 112 bin üniversite öğrencisine yapılan
ankete katılanların yüzde 79'u Yaratıcı'ya inandığını söylerken, yüzde 69'u dua
ettiğini, yüzde 76'sı hayatın manasını ve gayesini araştırdığını ve yüzde 81'i dini
aktivitelere sıklıkla veya nadiren katıldığını ifade ediyordu.2

Günümüzde Amerika'da dindarlık sadece Hırisitanlığa olan rağbet olarak görülmemeli.
Newsweek anketine göre, Amerikalıların yüzde 80'i birden fazla yolun kendileri için
kurtuluş vesilesi olduğunu söylüyor. Amerika'da dindarlığın Türkiye'den çok farklı
algılandığını not düşmek lazım. Amerikan pop kültürünün simgesi Madonna'nın bile
kendini dindar tanımlaması, Amerika'da dindarlığın çok farklı algılandığının en
bariz örneğidir. Türkiye'de sadece Cuma namazına gidenler değil, günde beş vakit
namaz kılanlar dindar olarak algılanırken, Amerika'da haftada bir Kiliseye gidenler
en dindar olarak algılanıyor. Daha da ötesi, dindarlık organize dinlerle bile sınırlı
değil. Büyük din enflasyonu yaşanıyor dense yanlış olmaz.

Din-i Hakkı Arayanlar

Yukarıdaki anket sonuçlarından açıkça anlaşıldığı gibi, Amerika'da insanların
büyük çoğunluğu Yaratıcı'ya inanıyor. Ancak Yaratıcı'ya giden en güzel yolun Hiristiyanlık
dışında olabileceğini kabul eden ve hatta bu maksatla arayışa giren önemli bir kitle
var. Özellikle gençler ve orta yaşlılardan gittikçe artan sayıda kendini maneviyatçı
olarak tanımlayıp, dindar (yani Hıristiyan) olmadığını söyleyenler var. Üniversite
gençliğinin üçte ikisinin hayatın mana ve gayesini öğrenmeye çalışması, aklı ve
kalbi tam tatmin edecek bir din arayışı içinde olan büyük bir kitlenin bulunduğuna
delildir. Bu arayışta doğru İslamiyet'i tanıyıp, onunla hayatını değiştirenlerin
sayısı her gün artıyor. Amerika'daki Müslümanlarla ilgili yapılan bir araştırmaya
göre, 1960'larda yılda 20'nin altında camii inşaa edilirken, 1980'lerden sonra bu
sayı 6-7 kat artıyor.3 Toplam Müslüman sayısının 5 ile 7 milyon arasında olduğu
tahmin ediliyor. 11 Eylül ile büyük bir darbe yiyen İslam'a olan yönelişin beş temel
nedeni olabilir:

Birincisi, Hıristiyanlık'taki teslis inancı, insanlara rasyonel gelmiyor. Aslında
Nietzsche iki asır önce "Tanrı öldü" derken, Hıristiyanlığın baba, oğul ve kutsal
ruh üçlemesiyle açıkladığı Tanrı'nın öldüğünü, yani insanların böyle bir Tanrı'yı
artık kabul edemeyeceğini söylüyordu.

Oysa, İslam akla makul gelen tevhidi bir anlayışla sonsuz kudret sahibi bir Yaratıcı'dan
söz ediyor. Teslisi saçma bulanların tevhid dini olan İslam'ı seçmesi kolay oluyor.
Nitekim, İslam'ı seçenlerin önemli bir kısmı, Müslüman olmadan önce, teslisi bıraktıklarını,
sonra doğru İslam'ı öğrendiklerinde, kendilerine makul geldiğini söylüyorlar. Kendini,
agnostik olarak tanımlayanlar aslında Hiristiyanlık'taki teslis inancını makul görmeyenlerdir.
Bunlar bir Yaratıcı'yı inkar edemiyorlar; ancak teslisi de kabul edemiyorlar. Bu
durumda en makul yol, ikisinin ortası olan agnostizm. Böyleleri sonradan doğru İslamı
tanıdığında, aradıkları dini bulduklarını söylüyorlar. Amerika'da Unity ve Universal
Uniterian gibi organize kiliseler de bir nevi tevhidî anlayışa gelip, teslisi kabul
etmediklerini ve bir Yaratıcı'ya inandıklarını söylüyorlar.

İkincisi, Amerika'da İslam'ın hızlı yayılışının ikinci nedeni, internet gibi
iletişim araçları sayesinde, insanların doğru bilgiye ulaşma imkanına kavuşmasıdır.
Bediüzzaman 1911 yılında Şam'da verdiği meşhur hutbesinde, İslam'ın geçmişte dünya
dini haline gelmesinin önündeki sekiz engelden söz eder ve bunların yavaş yavaş
ortadan kalktığını ifade eder. Bu engellerden ilk beşi "Ecnebilerin cehli ve o zamanda
vahşetleri ve dinlerine taassubları… Papazların, ruhanî reislerin riyasetleri
ve tahakkümleri, ecnebilerin körü körüne onları taklid etmeleridir." Bilginin hür
bir zeminde yayılması ve insanların körü körüne bir dine bağlanmayı bırakıp inançlarını
sorgulaması kitle iletişim araçlarının kullanımıyla birlikte büyük bir ivme kazandı.
Edward Said'in meşhur Oryantalizm kitabında çok güzel bir şekilde ifade edildiği
gibi, 20. yüzyıla kadar Batıda İslam ile ilgili bilgiler oryantalistlerin çarpık
kaynaklarına dayanıyordu. Kur'an'ın bir Müslüman tarafından otantik bir çevirisi
ancak 20. yüzyılın başında gerçekleşmiştir.4 Bugün, neredeyse İslam ile ilgili her
konuda birkaç İngilizce kaynağa ulaşmak mümkün. Geçmişte, insanların doğru İslam'ı
öğrenme imkânları yok denecek kadar azdı. Oysa günümüzde, başta internet olmak üzere,
birçok iletişim kanalıyla İslam'ı öğrenmek mümkündür.

İlginçtir, internet yoluyla din arayışına olan talebi gören kapitalist girişimciler,
sadece ticari maksatlı açtıkları bir sitede (Beliefnet.com) bütün dinlere yer verip,
milyonlarca insana ulaşıyor. Bu site her gün 5 milyon abonesine dini ve manevi içerikli
veciz ifadelerin yer aldığı ilham mesajları gönderiyor. Birçok dine yer veren bu
sitenin İslam bölümünde, tartışma odaları ve genel bilgilerden tutun, online imama
kadar zengin bir içerik var. Bugüne kadar bu siteyi kullanarak İslam hakkında bilgi
edinen ve sonrada Müslüman olan binlerce kişi var. Bunların çoğunun hikâyeleri bu
sitedeki tartışma odalarında yer alıyor. Günümüzde doğru İslam'ı dünyaya anlatan
film ve belgesellerin sayısı da gün geçtikçe artıyor. Örneğin, 11 Eylül'den sonra
Amerika'nın en prestijli TV kanallarından biri olan PBS'te Peygamberimiz (The Legacy
of A Prophet) ve İslam (Empire of Faith) ile ilgili tarafsız ve mükemmel hazırlanmış
iki belgeselin yayınlanması, yüz binlerce insana doğru İslam'ı ulaştırmaya vesile
olmuştur.

Üçüncüsü, Amerika'da insanların dine yönelişleri ve gittikçe artan sayıda kişinin
İslam'ı tercih etmeleri kapitalist sistemin başarısındandır. Evet, yanlış okumadınız.
İnsanlar, materyalist ideolojinin yalancı Cennet vaadinin gerçek olmadığını deneyimleriyle
anladıklarında, tekrar maneviyat arayışına koyuldular. Nitekim Türkiye'den Avrupa'ya
göçenlerin, önceleri Batılı yaşam tarzına özenmeleri, umdukları saadeti bulamayınca
da İslam'a geri dönüp sımsıkı sarılmaları bunun bir delilidir. Kısacası, global
ölçekte her dinden insanı tesiri altına alan kapitalist ideolojinin başarısı, onun
sonunu getirecektir. İnsanlar, maddi refahın tatmin edici olmadığını anlayıp, manevi
bir arayışa yönelecektir. Amerika'da 1980 sonrasında görünen maneviyat arayışları
bunun en somut delilidir. Bu anlamda Türkiye ile Amerika'da yaşayanlar arasında
garip bir tezat var. Amerika'da insanlar, materyalist hayat tarzının huzur getirmediğini
anlayıp maneviyata yönelirken, Türkiye'de bir kısım insanlar maneviyatlarını bırakıp
Amerikalı bir yaşam tarzına ulaşmaya çalışıyor.

Dördüncüsü, İslam ile bilim arasında bir çelişkinin olmamasıdır. İslam bilimsel
çalışmayı teşvik edip, bu alandaki çalışmaları kâinat kitabını anlayıp, marifetullahta
mertebe kazanmaya vesile olarak algılarken, Hıristiyanlık asırlarca bilimin önüne
bir engel olarak durmuştu. Batı'da ve Amerika'da din ve bilim uyuşmuyor diyenler,
aslında dinden Hıristiyanlığı kastediyorlar. İlginçtir, çeviri bilgilerle bu tartışmayı
Türkiye'ye taşıyan seküler aydınlarımız haksız olarak İslam'ı da bilim önünde bir
engel olarak görüyorlar. Oysa Hz. Peygamber'e inen ilk ayetin "Oku" olması ve Kur'an'da
defalarca insanın düşünmeye ve araştırmaya teşvik edilmesi, İslam'ın bilime yaklaşımının
tahrif Hıristiyanlıktan çok farklı olduğunu gösteriyor. Nitekim günümüzde yayınlanan
Hıristiyanlık kitaplarında kâinatın ömrünün sadece 6 bin yıl olarak yazılmasını
kabullenmek, birçok insana daha güç geliyor. Cevapsız kalan veya tatmin edici olmayan
cevaplar alan insanlar, sorularına aradıkları makul cevabı verdiği için İslam'ı
tercih ediyorlar. Gerçi, Hutbe-i Şamiye'de açıklandığı gibi, Müslümanlar da bir
kısım hadis ve ayeti yanlış yorumlayarak, dinle hakiki bilimin uyuşmadığı izlenimi
vermişlerdir. Ancak sonradan bu yorumların düzeltilmesiyle, gerçek bilim ile din
arasında bir çelişkinin olmadığı ve olamayacağı anlaşılmıştır.

Beşincisi, Hıristiyanlıkla İslam arasında birçok ortak noktanın olmasıdır. Başka
bir deyişle, İslam aslında yepyeni bir din değildir. Diğer İlahi dinlerin getirdiği
temel esasları teyit eden ve zamanın geçmesiyle tahrip olan kısımlarını tashih eden
bir dindir. Bu nedenle, Hıristiyan birinin Müslüman olması belki de din değiştirme
değil, ancak dinini tashih etmek olarak görülmeli.

11 Eylül'den Sonra Amerika'da İslam

Amerikan tarihini, belki de 21. yüzyıl dünya tarihini yazanlar, ileride 11 Eylül'den
önce ve 11 Eylül'den sonra diye iki ayrı dönemden söz edecekler. 11 Eylül'den önce
hürriyetler ve fırsatlar ülkesi olarak algılanan Amerika dünyanın süper beyinlerinin
ilgi odağıydı. 28 Şubat post-modern darbesinden iki sene sonra Amerika'ya geldiğim
için, hürriyetin ve demokrasinin faziletlerini daha iyi idrak ve takdir etmiştim.
Hatta çok geçmeden, Dost FM'de "Hür Dünyadan Haberler" adıyla bir program yapıp,
yaşadığım güzellikleri Türkiye insanıyla paylaşmaya çalışmıştım. Oysa 11 Eylül tarihin
seyrini değiştirdi. Hürriyetler diyarı, 11 Eylül'den sonra kuşkular, korkular ve
kısıtlamalar ülkesine dönmüştü. Yusuf İslam gibi, terörle uzaktan yakından alakası
olmayan birinin havaalanından geri çevrilmesi bu değişimin en çarpıcı örneğidir.

11 Eylül'de uçaklar yalnızca Dünya Ticaret Merkezi'ni değil, İslam'ın manevi
binalarını da paramparça etmişti. Doğrusu, 11 Eylül'deki insanlık dışı katliamı,
Amerika'nın yaptığı zulümleri düşünüp, kalbinde hoş görenler, hem ölen masumların
hukukunu hem de İslam'a inen darbenin dehşetini idrak etmemişlerdir. 11 Eylül'den
sonra İslam'a büyük yöneliş oldu diyenlerin kehanetini yapılan anketler tekzip ediyor.
CNN'de yayınlanan bir habere göre, Bin Ladin bile benzer iddiayı dillendirip, "11
Eylül ile İslam'a büyük hizmet ettik" demeye getirmiş. Evet, İslam 11 Eylül'den
sonra yükselmeye devam etti. Ancak bu 11 Eylül'den dolayı değil, 11 Eylül'e rağmen
olmuştur. Nitekim 11 Eylül'den sonra Amerika'nın en prestijli araştırma kuruluşlarından
biri olan Pew Research Center tarafından yapılan ankete göre, İslam hakkında müspet
düşünenlerin sayısında çok büyük bir düşüş yaşanmıştı.5 Aynı araştırma kuruluşunun
Temmuz 2005'te yayınlanan anketine katılanların üçte birinin İslam'ın şiddeti teşvik
eden bir din olduğunu söylemesi,6 11 Eylül'ün uzun süre hafızalardan silinmeyeceğinin
bir kanıtıdır.

Sonuç ve Öneriler

Bu makalede ifade etmeye çalıştığım gibi, Amerika'da büyük bir maneviyat arayışı
yaşanıyor. İnsanlar, Hıristiyanlığı tatmin edici bulmadığı için, başka dinlere yöneliyor.
Bu arayışta doğru İslam ile karşı karşıya gelenlerin önemli bir kısmı, aradıklarını
bulduklarını söylüyorlar. Ancak 11 Eylül'den sonra İslam'ın çarpık imajını düzeltip,
şiddeti değil, iki dünya saadetini netice veren bir ilahi din olduğu mesajını yaymaya
büyük bir ihtiyaç vardır. 11 Eylül İslam'ın Amerika ve Avrupa'da yayılmasına büyük
bir darbe vurmuştur. Pew Research Center'ın Temmuz 2005'teki anketi Amerikalıların
İslam konusunda tamamen cahil olduklarını ortaya çıkardı. Ankete katılanların yarısı
Müslümanların kutsal kitabının adını ve Yaratıcı'ya Allah dediklerini bilmediklerini
ifade etmiştir. Her on kişiden yedisi İslam'ı hiç bilmediğini veya çok az bildiğini
söylerken, İslam'ı iyi biliyorum diyenler yüzde beşle sınırlı kalmıştır. Yani Amerikalıların
yüzde 95'i İslam'ı bilmediklerini itiraf etmişlerdir. İlginç olan bir başka bulgu
ise, İslam'ı iyi biliyorum diyenlerin, İslam'ı çok az biliyorum diyenlere oranla,
İslam hakkında daha müsbet düşündüklerinin ortaya çıkmasıdır. Örneğin, İslam'ı çok
az biliyorum diyenlerin yüzde 24'ü İslam hakkında pozitif düşünceye sahipken, İslam'ı
iyi biliyorum diyenlerde bu oran ikiye katlanmıştır. Bu anket sonuçları Amerika'da
İslam hakkında cahil olduğunu itiraf eden yüzde 95'lik kesime her türlü yolla doğru
İslamiyet'in ulaştırılması gereğini göstermiştir. Her türlü olumsuz propagandaya
rağmen, dünyanın en hızlı büyüyen dini olan İslam'ı fıtraten arzulayan ve fiilen
arayan tüm insanlara ulaştırmak için aşağıdakilerin yapılmasında büyük bir maslahat
vardır:

1. Bediüzzaman'ın yazdığı, medenileri ikna prensibine dayalı, İslamî eserleri,
internet ortamında her türlü formatta Amerikalı ve Batılı maneviyat araştırmacılarının
kullanımına sunmalı.7

2. Amerikalıların İslam'la ilgili temel sorularına cevap oluşturacak kitaplar
yayınlanmalı ve Amerika'daki üniversite ve halk kütüphanelerine temel İslami eserler
ulaştırılmalı.

3. İslam'ın hızla yayıldığı hapishanelere, uygun eserler bağışlanmalı ve mahpuslara
hitap edecek kısa tanıtıcı broşürler hazırlanarak buralara gönderilmeli.

İslam'ın, şiddeti teşvik eden ve terörü besleyen bir din olarak algılanmasına
rağmen, insanlar nezdinde rağbet bulması, hakikatlerinin muhkemliğinden kaynaklanıyor.
Bediüzzaman'ın dediği gibi "Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin
kemalâtını ef'alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle
İslâmiyet'e girecekler. Belki, Küre-i Arz'ın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyet'e
dehalet edecekler."

Öz

Bazılarının iddia ettiği gibi 11 Eylül Amerika'da İslam'ın inkişafına ve daha
fazla sayıda insanın hidayete ermesine vesile olmamıştır. Aksine, yapılan kamuoyu
araştırmalarına göre, 11 Eylül'deki uçaklar sadece Dünya Ticaret Merkezi'ni değil,
birçok Amerikalının zihnindeki İslam binasını da yerle bir etmiştir. İlginçtir ki,
birçok Amerikalı İslam'ı terröristlerin dini olarak algılarken, bir kısmı da onu
kendine bir hayat yolu olarak seçiyor. İslam'a olan bu yöneliş 11 Eylül'den dolayı
değil, 11 Eylül'e rağmen gerçekleşiyor. Bu makale, Amerikalıların İslamı tercih
etmelerinin nedenlerini tartışıyor.

Anahtar Kelimeler: İslam, Dine Yöneliş, Muhtedi, Amerika, 11 Eylül

Abstract

Islam has not risen, or conversions to Islam are not increased in the United
States due to September 11 as claimed by some people. In contrary, according to
the public polls, the airplanes did not only destroy World Trade Center on September
11, they also destroyed the image of Islam in the minds of Americans. Interestingly,
while significant number of Americans perceive Islam as the religion of terrorists,
increasing number of people choose Islam as the way of life. This is not because
of September 11, rather despite of it. This article discusses the reasons behind
the rise of Islam in the United States.

Key Words: Islam, Tendency towards Religion, Converted, America, September 11.

Dipnotlar

1. Bu anketin özet sonuçlarına http://www.beliefnet.com/story/173/story-17353-2.html?rnd=614
adresinden ulaşılabilir.

2. Bu anketin özet sonuçlarına http://spirituality.ucla.edu/news/2005-04-13.html
adresinden ulaşılabilir.

3. Hartford Seminary's Hartford Institute for Religious Research, http://www.cair-net.org/mosquereport/index.html

4. Khaleel Mohammed: Assessing English Translations of the Qur'an, The Middle
East Quarterly, Spring 2005, Volume XII, No.2. Bu makaleye şu İnternet sitesinden
ulaşılabilir: http://www.meforum.org/article/717

5. Post 9-11 attitudes: Religion More Prominent, Muslim-Americans More Accepted,
Pew Forum on Religion and Public Life Pew Research Center For The People & The Press,
http://pewforum.org/publications/surveys/post911poll.pdf

6. Fewer Say Islam Encourages Violence, Views of Muslim-Americans Hold Steady
After London Bombings, Pew Forum on Religion and Public Life Pew Research Center
For The People & The Press, http://pewforum.org/publications/surveys/muslims-survey-2005.pdf

7. İnternette Bediüzzaman ve Risale-i Nurla ilgili siteler olmakla beraber, bunların
büyük çoğunluğu Türkçe yayınlanıyor. Google'de İngilizce sayfaları taradığınızda,
Said Nursi için 30 bin sayfa çıkacaktır karşınıza. (13.9.2005)