Guidance (Hidayath)

"Hidayet", Türkçe'de doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu; "hidayete ermek" de
Müslüman olmak ve İslam dinini kabul etmek anlamına gelir. Herhangi bir gayr-i müslimin
-kafirin, müşrikin, münkirin- dinini bırakıp İslam dinini benimsemesi, "Müslüman
oldu", "hidayet erdi" cümleleriyle ifade edilir. Tam tersine -maazallah- bir Müslüman'ın
İslam dinini terk edip başka bir dine girmesi veya ateist bir münkir olarak yaşaması,
"irtidat etti", "dalalete düştü" cümleleriyle ifade edilir. Şu halde hidayetin zıddı
küfür, şirk, inkar ve dalalettir. Bundan dolayı İslam'daki herhangi bir mezhebe
veya tarikata veyahut da cemaate bağlı bulunan bir mümin ve Müslüman'ın mezhebini
veya tarikatını veyahut da cemaatini terk edip İslam'daki başka bir mezhebe veya
tarikata veyahut da cemaate geçmesi "hidayete erme" veya "dalalete düşme" (irtidat
etme) cümleleri ile ifade edilemez, edilirse günah olur. Mesela, Selefi, Eş'arilik
ve Maturidilik gibi itikadi mezheplerde veya Hanefilik, Malikilik, Şafiilik ve Hanbelilik
gibi ameli mezheplerde mezhep değiştirme hali hidayet ve irtidat/dalalet kelimeleriyle
asla anlatılamaz. Tarikat veya cemaat değiştirme olaylarında da durum budur. Bu
durum hem İslam'ın genel inanç esaslarının gereğidir, hem de bu iki kavramın Türkçe'deki
kullanım tarzının icabıdır. Buna rağmen mensubu olduğu mezhepten veya tarikattan
veyahut da cemaatten ayrılan bir kimseye "irtidat etti" demek hissiliktir, bir öfkenin
ve garazkârlığın sonucudur. Söz konusu kişinin intisap ettiği yeni mezhep veya tarikat
veyahut da cemaat mensupları tarafından bu kişinin halinin; "hidayete erme" ile
izah edilmesi de zımnen irtidat anlamına geldiğinden yanlış ve haksızlıktır. Maalesef,
bu tür hissî beyan ve ifadelere rastlamak nadir bir hal değildir.

Hidayet teriminin genel anlamını ve günlük dilde ifade ettiği manayı bu şekilde
tespit ettikten sonra, bu konu üzerinde daha ayrıntılı açıklamalar yapabiliriz:

İslam'dan önce Araplar bu kelimeyi bilir ve kullanırlardı. Onlarda "hidayet"
kelimesi "yol gösterme", "doğru yola iletme" veya "doğru yolda olma" anlamına gelirdi.
Yani "hidayet", doğru olan yolu gösterme anlamına geldiği gibi "doğru yolda bulunma"
anlamına da gelir.

Hidayet, hem hidayete ermek, hem de hidayet etmek şeklinde kullanılır. Birinci
durumda fiil lâzım/geçissiz; ikinci durumda müteaddi/geçişlidir.

Huda, hida, hidye ve hidayet kelimeleri: "Matluba isal eylemek şanından olan
tarika delalet ve irşad eylemek" anlamına gelir. (Asım, Efendi, Kamus trc. IV, 229)

İrşad ve delalet de hidayet anlamına gelir. İrşad edene mürşid; delalet edene/yol
gösterene delil/kılavuz denir. Hadi/hidayet eden de mürşid, delil ve kılavuzdur.
Hidayete erene mühtedi ve mehdi denir.

Genel ve hakiki anlamda hâdî/yol gösteren ve hidayete erdiren sadece Hakk Teala'dır.
Hidayet Allah'tandır. Onun için dualarda hidayet sadece O'ndan istenir. Fatiha Suresi'ni
her okuyuşumuzda O'ndan hidayet ister ve "Bizi doğru yoluna ilet, sapkınların ve
gazabına uğrayanların değil, lütfuna erenlerin yoluna!" diye dua ederiz.

Hz. Peygamber: "Allah'ım! Hidayete erdikten sonra kalbimi doğru yoldan saptırma!"
(Ebu Davud, Edeb, 99) diye dua ederdi. Yüce Allah, Resul'üne hitaben: "Şüphe yok
ki, sen istediğini hidayete erdiremezsin, lakin Allah dilediğini hidayete erdirir."
(Kasas, 28/56) buyurmuştur. el-Hâdî Allah'ın isimlerindendir.

Bununla beraber peygamberler de hâdî/rehberdirler. Mutlak, hakiki ve umumi anlamda
Allah Teala'nın hidayetçi/rehber olması mukayyet, mecazi ve hususi anlamda O'ndan
ayrı hidayetçilerin bulunmasına mani değildir. Nitekim Hz. Peygamber'e hitaben:
"Şüphesiz ki, sen doğru bir yola hidayet eden/iletensin." (Şura, 42/52) buyrulmuştur.
Peygamberler gibi onları izleyen ve örnek alan takva sahibi salih müminler de birer
hâdi, hidayet meşaleleri, birer rehber, birer yol göstericidirler. Yüce Allah yoldan
azanları, çıkanları ve yolunu kaybedenleri, bunlar aracılığıyla yola getirdiğinden
bunlara hidayet vasıtaları ve sebepleri de denir. Tıpkı peygamberler ve Kur'an gibi
akl-ı selim ve kalb-i selim de hidayet vasıtası ve sebebidir. Akl-ı selimin ürünü
olan ilim de böyledir.

"Şüphesiz ki, bu Kur'an en doğru olana hidayet eder/iletir." (İsra, 17/9) buyuran
yüce Mevlâ, Kelamullah'ın ve Kur'an'ı Kerim'in de hâdî/rehber olduğunu bildirmektedir.
Allah'ın el-Hâdî/hidayete erdirme ve irşad etme vasfı hem kelamında hem nebi ve
resullerde, hem de bunların varis naibleri bulunan takva sahibi salih müminlerde
tecelli eder.

Çok genel anlamda evrendeki her şey, en küçük zerreden uzaydaki en büyük cisme
varıncaya kadar bütün varlıklar ve bu varlıklar arasındaki ilişkiler birer ayet,
birer işarettirler, dolayısıyla da hidayet vasıtası ve sebebidirler.

Bir gayri Müslim Müslüman olunca hidayet buldu, doğru yola girdi, denir. Bu doğru
ama Müslüman olduğu halde dine uymayan bir yaşayışı ve kötü alışkanlıkları bulunan,
dinin emir ve yasaklarına uymayan bir kişi, bu yaşama şeklinin yanlış ve zararlı
olduğuna kanat getirerek yaşadığı sefih ve berbat hayatından dolayı tövbekar olursa,
dinin emir ve yasaklarına uyar ve ahlakını düzeltirse, önceki kötü ve berbat yaşama
tarzını terk edip, güzel, iyi ve yepyeni bir yaşama tarzını samimiyetle benimserse
acaba ona: "Hidayet erdi", "Doğru yolu buldu." denmez mi? Elbetteki denir ve bu
anlamda bir Müslüman'ın intibaha gelip tövbekar olması da "hidayete ermek" deyimi
ile dile getirilir. Aynı şekilde sıradan bir ibadet ve ahlaki yaşayışı bulunan bir
müminin, dini ve ahlaki yaşayışını iyileştirmesi de bir hidayete ermedir, hidayetin
bir aşamasıdır. Aynı şekilde esasen dini ve ahlaki hayatı iyi olan bir müminin yaşama
tarzını daha da iyileştirmesi de bir tür hidayete eriştir.

Bir yandan Allah Teala el-Karib'dir, yani bize yakındır ama diğer yandan O'nunla
aramızda uzun bir yol vardır ve bu yolun pek çok menzilleri mevcuttur. Hidayete
ermek ve hidayet bulmak hem bu yolu bulmak ve tutmak, hem de bu yolda yürümek ve
yeni menzillere ulaşmak demektir. Şu halde her ileri ve yeni bir menzile eriş yeni
bir hidayettir. Çünkü bir önceki menzile göre Hakk'a daha yakın olma, daha yetkin
ve ergin olma halidir. Namaz kılarken günde en az on yedi kere: "Allah'ım, beni
hidayete erdir!" dememizin anlamı budur. Bu hidayet yolunda olmamızı sağlar, bizi
bu yolda bulundurur, "muhafaza et ve mesafe almamıza yardımcı ol" anlamına gelir.
Şu halde bir mümin Hâdî olan, yani hidayetin hakiki ve yegane kaynağı olan Hakk
Teala'dan her gün, her saat ve her fırsatta hidayet talep ederek bu yolun yeni ve
ileri menzillerine erme bilincine sahip olmalı, böyle bir durumun gerçekleştiğini
hissettiği zaman "Bizi bu menzile erdiren Allah'a hamd olsun, eğer O'nun hidayeti
olmasaydı biz buna eremezdik" (A'raf, 7/43) deyip Allah'a şükretmeli.

Hidayet kelimesi olumsuz anlamda da kullanılmıştır. "Onları Cehennemin yoluna
hidayet edin" (Saffat, 36/23, Hac, 24/4) ayetleri böyledir. Fakat bu ifadede hidayet,
alay edenlere karşı alay etme tarzında kullanılmıştır. "Onlara elim bir azabı müjdele"
(Tevbe, 9 / 34) ayetinde olduğu gibi.

Ragıb hidayetin dört çeşit olduğundan bahseder.

a) "De ki: Rabbimiz her şeye hilkatini/varlığını veren, sonra da hidayet edendir."
(Tâhâ, 20/50) Allah, bütün insanlara akıl, zeka ve zorunlu bilgiler vererek bütün
mükelleflere yol göstermiş, hidayet etmiştir. Bu ayet şöyle de anlaşılmaya müsaittir:
Hakk Teala bütün canlılara ve varlıklara, var olmaları için gerekli olan en uygun
şekli vermiş, sonra da akılları, hisleri ve iç güdüleri ile onlara doğru yolu; yaşamanın
ve varlıklarını sürdürmelerinin yolunu göstermiştir. Genel hidayet budur.

b) Peygamberlerin dili ve ilahi kitaplar vasıtasıyla Hakk Teala'nın bütün insanlığa
hidayet etmesi ve yol göstermesi. "Biz, onları emrimizle hidayete erdiren önderler
kıldık" (Enbiya, 21/73) mealindeki ayet bu anlama gelir.

c) Esasen hidayet üzere bulunan müminlere özgü olan başarılı kılma hali anlamına
gelen hidayet. "Allah hidayete ermiş olanların hidayetini daha da artırır." (Meryem,
19/76) mealindeki ayette geçen hidayet böyledir. Fatiha Suresi'nde talep edilen
hidayet de böyledir. Bu nur üzerine nurdur, var olan ışıktan daha fazla ışık veren
yeni bir ışıktır, yeni bir fetihtir.

d) Ahiretteki hidayet. Cennetin yolunu gösterme şeklindeki hidayettir. Muhammed,
47/5 ayetinde geçen hidayet gibi.

Ragıb'a göre bu dört hidayet bir merdivenin dört basamağı gibidir. İkinci basamağa
çıkmak için birinci basamak, üçüncüye çıkmak için birinci ve ikinci, dördüncüye
çıkmak için de daha evvelki üç basamak şarttır. Bu dört basamağın ilkinde veya ikincisinde
veyahut üçüncüsünde kalıp daha sonraki basamaklara çıkamayanlar vardır. İnsan dört
hidayet türünden sadece ikincisini gerçekleştirme iradesine ve gücüne sahiptir.
O da Hakk'a davet etme ve yol gösterme şeklindeki hidayettir. Hakk Teala'nın kafir
ve münkirlere vermeyip müminlere tahsis ettiği hidayet tevfik, muvaffak kılma şeklindeki
üçüncü hidayettir. İnsana akıl verme, onu başarılı kılma/tevfik ve Cennete koyma
şeklindeki hidayet türleri Allah'a mahsustur. Doğru yolu/hidayeti arayanı Allah
buna muvaffak kılar; zıddı bir yola talip olana da hidayet etmez (el-Müfredat, 538-
40); yani ikinci hidayet türünü gerçekleştirmek insanın elinde ve iradesi dahilinde
ise de diğer üçü onun iradesi haricindedir. Bu üçünü veya bunlardan birini veya
ikisini Allah dilediğine lutf ve tahsis eder.

İbnü'l-Kayyim el-Cevziyye hidayeti önce ikiye ayırır. Birincisi beyan ve delalet
(açıklama ve yol gösterme), ikincisi tevfik ve ilham şeklinde olan hidayet. (Medâricu's-Salikin,
I, 9, 15) Daha sonra hidayetin on bir farklı şeklini genişçe anlatır. (I, 47-63)
(1) Allah'ın Musa'ya doğrudan hitap etmesi. (bkz. Nisa 4/163) (2) Vahiy ile olan
hidayet. (bkz. Nisa 4/163, Şura, 51) (3) Peygamber aracılığı ile hidayet. Bunlar
peygamberlere özgü hidayet türleridir. (4) Tahdis-muhadese-mükaleme. Muhaddes, sırrına
nida edilen ve kalbine söylenen kişidir. Hz. Ömer böyle idi. Sufiler "Haddese kalbî
an Rabbî" derler. Bu husus: "Sırrıma ilham edildi ki… ruhuma nida edildi ki… kalbime
hitap edildi ki… içime doğdu ki…" ifadeleriyle anlatılır. Allah'tan ve melekten
olan hâtırı ve hitabı nefisten ve şeytandan olandan ayırt etmek gerekir. Bunu ayırmanın
ölçüsü de şer'î bilgilerdir. (5) İfham/Tefhim (fehmettirme, anlatma) şeklinde olan
hidayet. Hz. Süleyman'a böyle bir fehm ve izan verilmişti. (bkz. Enbiya 21/78,79)
Fehm/doğru kavrama, Allah'ın kuluna bir lutfudur. Fehm, Allah'ın kulunun kalbine
attığı bir nur olup, başkalarının anlayamadıklarını ve algılayamadıklarını kul bu
nur ile anlar ve algılar. Bu da bir hidayettir. (6) Genel hidayet. Delil ve şahid
gerektirerek hakkı gösterme, hakkın hak, batılın batıl olduğunu kanıtlamak. Sorumluluğu
temel teşkil eden hidayet budur. (7) Özel açıklama. Bu inayet ve tevfik şeklinde
gerçekleşen bir hidayettir. Hak Teala'ya özgüdür. (8) İsma/işittirme şeklindeki
hidayet. "Şüphesiz ki Allah dilediğine (hak olanı) işittirir." (Fatır, 22, Enfal,
8/23) İşitme can kulağı ile, görme kalp gözü ile vukua gelir. (9) Sarih ilham şeklinde
vaki olan hidayet. Bunda hiç hata olmaz. (10) Sırf hakikat olan hususu açıkça ortaya
koyma şeklindeki hidayet, bu da ancak fena halinde gerçekleşir. (11) Doğru çıkan
rüya da bir hidayet sebebidir. Kerametler de buna benzer. (Medaricu's-Salikin, I,
47-63) İbnu'l-Kayyım haklı olarak, "hidayet merhaleleri ve menzilleri sonsuzdur,
kul hangi menzile varırsa varsın, behemehal onun üstünde bir hidayet bulunur," der.
(el- Fevaid, 130)

S. Ş. Cürcani hidayeti: "Amaca ulaştıran hususu gösterme," veya "Amaca ulaştıran
yolu tutma şeklinde tarif eder. (s. 229)

Gazali'ye göre tevfik/başarılı kılmak herkesin ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Bu
da kulun iradesiyle Allah'ın kaza ve kaderini bağdaştırma ve uyumlu hale getirmekten
ibarettir. Saadete ermenin olmazsa olmaz şartı olan hidayettir. Hidayetin üç mertebesi
vardır. Birinci mertebe hayır ve şerrin yolunu gösterme. ((bkz. Beled, 90/10) Resuller,
kutsal kitaplar ve akli deliller hidayet sebepleri olup her yerde bol bol bulunur.
İkinci mertebe yukarıdaki genel hidayetten sonra gelir. Bu da mücahedenin semeresi
olup Hakk Teala bununla her hâlükârda kulunu destekler. (bkz. Ankebut 29/69) Üçüncü
derecedeki hidayet ikincisinden sonra gerçekleşir. Bu da mücahedenin mükemmel bir
noktaya ulaşma zamanında ortaya çıkan bir nur olup peygamberlik ve velilik alemini
aydınlatır. Akılla erişilemeyen noktalara bu nur ile ulaşılır. "Şüphesiz ki Allah'ın
hidayeti hakiki hidayettir" (Bakara, 2/120), "Ölü iken hayat bahşettiğimiz kimse"
(Enam, 6/122) ayetinde geçen "hayat" ile İbrahim, 24/35 ayetinde geçen "nur"dan
maksat bu mertebedeki hidayettir. (İhya, IV, 105-106)

Gazali, Allah Teala'nın el-Hâdî (irşad eden, yol gösteren) ismini açıklarken
şöyle der: Hakk Teala özel kullarına zatı ile ilgili marifeti gösterir, onlar da
bu marifetle O'nun zatına istidlal ederler. Sıradan kullarına da yaratıklarla ilgili
hususları gösterir, onlar da bu hususlarla Allah'ın zatına istidlal ederler. Ayrıca
her yaratığı ve canlıyı, onun yaşaması için mutlaka gerekli olan ihtiyaçlarına hidayet
eder. Mesela bu hidayetle bebek ve yavru annesinin memesini, civciv taneleri bulur,
arı petek yapar. "Ölçüp biçip yol gösteren" ayetiyle buna işaret edilmiştir. Peygamberler
ve ulema hidayet meşaleleridirler. Daha doğrusu onların diliyle insanlara yol gösteren
Hakk Teala'dır. (el-Maksadu'l-Esna, Kahire, 1322, s. 107)

Kelam alimleri hidayet ve dalalet kavramını ilahi irade ile beşeri iradenin örtüştüğü
veya kesiştiği bir bağlamda ele almışlardır. Mutezile'de olduğu gibi beşerî iradenin
Allah'ın iradesini işlevsiz bırakması gibi, bazen de Eş'arilik'te olduğu gibi tam
tersine ilahi iradenin beşerî iradeyi etkisiz hale getirmesi ve silmesi gibi bir
sonuca ulaşmışlar, daima bu iki durum arasında sıkışıp kalmışlardır. (bkz Teftazani,
Şerhü'l-Makasıd, İst. 1305. II, 158) Eş'arilere göre hidayet Allah'ın kulda iman
ve hidayet yaratmasından; dalalet de küfür ve dalalet yaratmasından ibarettir. Zira
yaratıcı olan sadece Allah'tır. Mutezile'ye göre ise hidayet yapılan açıklama ve
getirilen delillerle doğru yolu göstermek ya da ahirette Cennete giden yola irşaddır.
İdlal/dalalete düşürme ise helak ve azab etme veya yoldan azan kişiye dâll/sapkın
adını vermek veya kulu yoldan çıkmış olarak bulmak anlamına gelir. Hidayeti amaca
ulaştıran yolu gösterme şeklinde tarif eden Mutezile alimleri de vardır. (bkz. Eş'âri,
el-İbâne, Medine, 1405,5. 189-199. Eş'ari, Makalatu'l-İslâmiyyîn, Kahire, 1969.
323-27)

Hidayet belli, sabit ve değişmez bir kavram değildir. Tersine değişen, gelişen
ve güçlenen ya da gerileyen ve zayıflayan bir husustur, dinî hayatı derin ve etkin
ya da sathî ve silik bir şekilde yaşama tarzıdır, bir süreçtir. Bu bakımdan her
zaman bu hayatın ve sürecin dikkatli bir denetim ve gözetim altında bulundurulması,
müminin daima nefsini sorgulaması lazımdır. Yoldan çıkmanın, yolu kayıp ve hedefi
şaşırmanın pek çok şekilleri mevcuttur. Bu yolun zemini kaygandır. Bazen insan yoldan
çıktığını fark ettiğinde de iş işten geçmiş olur. Bu sebeple insan her an yeni ve
taze bir hidayete, ilahî tevfik ve inayete muhtaçtır. Daima Hz. Şuayb gibi "Benim
başarım ancak Allah'adır, O'na güveniyorum ve gönül veriyorum" (Hud, 11/88) duasını
dilinden düşürmemeli, bu yolda sabit-kadem olması için Allah Teala'dan yardım istemelidir.
İtikadî anlamda hidayete eren nice Müslümanlar vardır ki, onlardan çok sonra hidayete
erip Müslüman olanlar kısa bir sürede onları geçer ve geride bırakırlar.

2005 senesinin Mayıs ayında Almanya'nın Herne şehrinde önceki adı Burance Otte
olan, hidayete erdikten sonra Ahmet adını alan Viyanalı genç bir doktorla tanışmıştım.
Babasının Darwinci ve ateist, annesinin ise onun etkisinde bulunduğunu, huzur bulmak,
ruhî bir tatmine ermek için Uzakdoğu dinleriyle ve bu dinlerdeki bazı pratiklerle
ilgilendiğini, fakat sıkıntısını gideremediğini, Mısırlı bir gençle tanıştıktan
sonra onun aracılığıyla İslam'ı seçtiğini, bundan sonra da pek mutlu ve huzurlu
olduğunu ifade etmişti. Namaz kılarken ta'dil-i erkana riayet ediyor, namazı adabına
uygun olarak kılıyordu. Ayrıca namazda okunan zamm-ı sureleri güzel ve düzgün okuyordu.
Yeni hidayete eren bir kul taze bir çiçeğe, bir goncaya, yeni açılmış bir güle benzer.
Onu görünce gönlünüz açılır, konuşmasını dinlemek insana haz verir. Ondan esen iman
ve muhabbet meltemi ayrı bir alemin buram buram kokularını size ulaştırır. Derya
içindeki balıkların suyun değerini bilmedikleri gibi doğuştan Müslüman olduğunuz
halde bu nimetin kıymetini bilmediğinizi kavrarsınız ve bu idrak belki de sizin
yepyeni ve ileri bir aşamada bir hidayete ermenize de vesile olur. Dilerim Ahmed'in
içinde bulunduğu samimi huzur hali daimi olur ve son nefesini verene kadar manevi
hayatı gelişerek bu minval üzerine devam eder.

Ahmed gibi hidayete erenleri gerçekten Müslüman olmuş ve hidayete ermiş olarak
kabul etmek, onları şüpheli bakışlarla taciz etmemek, öküzün altında buzağı aramamak
mümin ve Müslümanların zahiri hallerine itibar etmenin ve onlar hakkında hüsnü zan
beslemenin gereğidir. Hallerinde samimi olmaları ve bunu da son nefeslerini verene
kadar muhafaza etmeleri için dua ederiz. Buna rağmen hiç arzu edilmemekle beraber
sahip oldukları manevi hallerini zayıflatanlar ya da yitirenler de olabilir. Nitekim
Sahabeden iken irtidad edenler olmuştu. Bu sebeple bu hususu da dikkate alarak sadece
yeni hidayete girenlere karşı değil, bütün Müslümanlara karşı dikkatli olmalıdır.

Aynı seyahat esnasında Köln'de tanıdığım mühtedi Dr. Murad Hofmann da Almanya'nın
Tunus ve Cezayir büyük elçiliğini yapmış, ülkesini Nato'da temsil etmiş şuurlu ve
bilgili bir Müslüman'dı. İslam'ı savunmak için Almanca yazdığı eserlerden birkaçı
Türkçe'ye de çevrilmişti. Bu çeviriden birini bize hediye etmek lütfunda da bulunmuştu.
Dr. Ahmed için söylediklerim onun için de geçerlidir. İnsan bu tür hidayete ermişlere
bakınca kendi geri kalmışlığına bakıp hayıflanırken onlara da imreniyor.

Ve'sselamu alâ menittabe'al-hüdâ, (Taha, 20/47) Allah'ın selamı hidayete erenlere
olsun.

"Ne mutlu İslam'a hidayet edilene." (Tirmizî, Zühd, 35)

"İslam'a hidayet edilen kurtuluşa ermiştir." (İbn Mace, Zühd, 9)

"Fıtrata/yaradılışın amacına hidayet eden Allah'a hamd olsun" (Buhari, Enbiya,
48, Müslim, İman, 272)

Öz

Bu makalede, Türkçe'de "doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu" demek olan "hidayet"
ile; "Müslüman olmak ve İslam dinini kabul etmek" anlamına gelen "hidayete ermek"
kavramlarıyla ve "bir Müslüman'ın İslam dinini terk edip başka bir dine girmesi
veya ateist bir münkir olarak yaşaması"nı ifade eden "irtidat" ve "dalalet" kavramlarının
genel anlamı ve günlük dilde ifade ettiği mana tespit edilmekte ve bu konu üzerinde
ayrıntılı açıklamalar yapılmaktadır.

Sürekli değişen, gelişen ve güçlenen ya da gerileyen ve zayıflayan bir husus
olan hidayet, dinî hayatı derin ve etkin ya da sathî ve silik bir şekilde yaşama
tarzıdır, bir süreçtir ve kul açısından bakıldığında da saadete ermenin olmazsa
olmaz şartıdır. Bu bakımdan her zaman bu hayatın ve sürecin dikkatli bir denetim
ve gözetim altında bulundurulması, müminin daima nefsini sorgulaması lazımdır. Yoldan
çıkmanın, yolu kayıp ve hedefi şaşırmanın pek çok şekilleri mevcuttur. Bazen insan
yoldan çıktığını fark ettiğinde de iş işten geçmiş olur. Bu sebeple insan her an
yeni ve taze bir hidayete, ilahî tevfik ve inayete muhtaçtır.

Hidayet büyük bir nimettir. Mümin, derya içinde olup suyun değerini bilmeyen
balıklar gibi olmamalı, bu nimetin kıymetini kavramalıdır. Bu idrak belki de sizin
yepyeni ve ileri bir aşamada bir hidayete ermenize de vesile olur.

Anahtar Kelimeler: Hadi (yol gösteren), Hidayet, dalalet, tevfik, mümin

Abstract

In this article there are general definitions and meanings in daily usage of
the terms like "hidayath" which means "the correct path, the way of Islam" in Turkish,
"to reach hidayath" which means "to accept Islam and to become a Muslim", and "heresy"
which means "conversion of a Muslim to another religion or his becoming an atheist
infidel", as well as there are detailed explanations about them.

Hidayath, which constantly changes, improves or retrogresses and weakens, is
a process of performing the religion either efficiently or superficially. It is
an integral part of the happiness of the man. Hence, this life should be monitored
all the time and the believer should always question his self. There are many ways
of corruption. Sometimes, it is too late when someone realises the corruption inside.
Therefore, the man is always in need of fresh and new Guidance (Hidayath) and of
God's grace.

Hidayath is a great bounty. The believer should value this bounty. This perception
might lead one to reach Hidayath in anew future life.

Key Words: Hadi (Guide), Guidance (Hidayath), Heresy, God's Grace, Believer

Kaynaklar

Ragıb, el-Müfredat, Kahire, 1961, s. 538

Asım Efendi, Kamus terc. İst, 1305, IV, s. 229

Ebu'l Beka, Külliyat, s. 952

Tehaneri, Keşşafu Istılahati'l-Fünun, s. 1540-42

Eş'ari, el-İbane, Medine, 1405, s. 99, 164 189

Eş'ari, Makalatu'l-İslamiye, Kahire 1969 , s. 323-27

İbnu'l-Kayyım, el-Fevaid, Beyrut, 1979, s. 129-143

İbnu'l-Kayyım, Medaricu's-Salikin, Beyrut, 1983, I, s. 9, 47

Teftazani, Şerhu'l-Makasıd, İst. 1305,II, s. 158.

Gazali, İhya, Kahire, 1939, IV, s. 105.

Gazali, el-Maksudu'l-Esna, Kahire, 1322, s. 127

Wensinck, A.J. el-Mu'cem, Leiden, 1969 I, s. 71-80.