Guidance (Hidayath)

1. Hidayet ne demektir?

Fatiha Suresi'nde "İhdinâ’s-sırate’l-mustakîm!" duası bize verildiğine göre,
hidâyet, Sırât-ı Mustakîm'e erişmek demektir. Bunu da Allah'tan istediğimize göre,
Allah Hâdî'dir, Hidayet'in de Rabb'idir. Bâtıl Felsefe'nin söylediği gibi "insan"ı
yaratmış ve terk etmiş değildir. Hidayet, hidayet vasıtalarını bize veren Allah'tandır.
Nitekim Leyl Suresi'nde de "inne aleynâ le'l- Hüdâ" buyurulur.

2. Hidâyet vasıtaları nedir?

Allah; sonsuz ve sınırsız rahmet ve inayeti ile, kendisini sevmeleri için yarattığı
ve emânet yüklediği insanlara seçim serbestisi vermekle kalmayıp bir de hidayet
vesilesi olan "Veli"yi vermiştir. Velâyet de İlâhî Sevgi'nin bir cilvesi, bir tecellîsidir.
Vâcibu’l-Vücud sadece Allah olduğu için, velâyetin mutlak Rabbi de önce Allah'tır.
Daha sonra Resûlü (s.a.v.) ve O'nun nûrundan ışıklanan Resûl ve Nebiler ile, Hatm-i
Nübüvvet'ten sonra da Emîru'l-mü'minîn Alî ve Ehl-i Beyt imamlarıdır. (Maide Suresi
5/55). Ruhu'l-Kudüs'ün de, Cebrail Aleyhisselâm'ın da velâyeti vardır. Allah'ın
velilerinin sevgisinde fâni olanlar, Kâmil anlamında da Resûl-i Ekrem'in (s.a.v)
sevgisinde bani olanlar, Allah'ın seçtikleri veliler dışındaki insanlara veli olabilirler.
"Hacı Bayram-ı Veli" gibi kullanışlar bu anlamdadır. Cebrail Aleyhisselâm ve Emîru'l-Mü'minîn
de Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.) velâyetinden üstün derecede olmayarak Resûl-i Ekrem'in
(s.a.v.) "Mevlâ"sıdırlar. (bkz. Tahrîm suresi.). Bu çizgilerin dışına çıkan bir
"velâyet" anlayışının; tâgûtî velâyet olması kaçınılmazdır. Tâgût (İblis) ehli insanın
velisi olursa, bu velâyet hidâyet velâyeti olmaz. İnsanı zulmetlere iletir. Bu zulmetler
akıl ve ruh hastalıkları ve ahlâksızlıklardır. (bkz. Bakara, 2/257).

Hidayet vasıtası, İlâhî Velâyet'tir. Bunun en yüksek mertebesinde; Kur'an-ı Kerim'de
"Vesile" olarak zikredilen İsm-i A'zam mazharı olan Resûl-i Ekrem'dir. (s.a.v.)
Fatıma da Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.) parçası olarak O'nun velâyeti de Resûl-i Ekrem'in
(s.a.v.) velâyetindendir. Hazreti Mesih İbn Meryem'in velâyetini de annesinin velâyetinden
ayırmak mümkün değildir. Fatıma'nın velâyeti de Meryem'in velâyeti gibi olduğu için
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) kızı Fâtıma'ya "Ümmü Ebîhâ" (Babasının annesi) derdi.

Emîru'l- mü'minîn'in Nûr'u da Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.) nûrundandır. (Ben ve
Ali aynı nurdanız. "Ene ve Alî min-Nûr-in-Vâhid" Hadis-i Şerîf.)

Ehl-i Beyt de, Merhum Bediüzzamân'ın deyişi ile Eimme-i Âl-i Beyt de velâyet
hâmili hidayet rehberleridir. Bunların sevgisi olmaksızın hiç kimse nisbî velâyete
erişemez. (Şûrâ, 42/23).

3. Allah; yüce inâyeti ile, esasen ilâhî isimlerin bazılarının mazharı olan seçilmiş
velîlerinden sonra, aynı zamanda Nebi ve Resûl olan velilerinin sonuncusu olan Resûl-i
Ekrem'e (s.a.v.) bir de Allah'ın hıfsında olan Kur'an-ı Kerîm'i vermiştir. Bu hidayet
rehberinin metni tahrîf edilemeyecektir. (Bakara 2/2, Hicr Suresi 9). Fakat imtihan
âlemi devam ettiği için, Allah sonsuz inâyeti ile Kur'an-ı Kerîm'i de Resûl-i Ekrem'i
(s.a.v.) ile birlikte gönderdiği ve Habl-i İlâhî olan Kur'an-ı Kerîm yanında, Resûl-i
Ekrem'in (s.a.v.) "Usve-i hasene"sini, sünnetini sürdürecek olan "Itret"in, Ehl-i
Beyt'in velâyetini verdiği halde insanlar yine yanlışa sapabileceklerdir ve sapmışlardır.
(İnnâ hedeynâhus-sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ -İnsan= Dehr Suresi, 3)

4. Allah'ın Hâlik ve Bârî adları, Vedûd, Rahman ve Rahim adları, ism-i Celâlin
sahibi olan aynı zat-ı Tekaddes ve Teâlâ'nın sıfatlarıdır. Hadî adı da böyledir.
Allah'a bu güzel isimlerle hitab edilmelidir. Allah'a -hâşâ sümme hâşâ- nasıl "Şerîr"
diye hitab etmek; "Şerr'e de müsaade eden Allah'dır" tevili ile insanı kurtaramayacak
bir edepsizlik olursa, Esma-i Hüsnâ arasında sayılan Zârr (Dârr) isminin de münafıklar
tarafından uydurulup uydurulmadığı konusunu incelememiz gerekir. "La Zararu ve lâ
zıraru (Dıraru) fil-İslâm" dedikten sonra, nasıl olur da, İslâm'ın Rabbi'ne "Ya
Dâll!" gibi bir hitap da edepsizlik olur. Çünkü "Vedûd" ismiyle sonsuz ve sınırsız
sevgi kaynağı olan Allah'ta -hâşâ- kötü olan hiçbir sıfat yoktur. Dalâlet; insanın,
hidayet yolunun rehberleri olan velilere ve bu velilerin en başında gelen ve önderleri
olan Resûl-i Ekrem'e (s.a.v.) tabi olarak onların sevgisinde nefsini fâni kılacak
yerde, irade serbestisini kötüye kullanan İblis'i ve İblis velilerini veli olarak
seçmek, onları rehber olarak Nûr'dan zulmetlere gitmek demektir. Allah; Vedûd olarak,
"İnsan" ile sevgi bağını, sevgi ilişkisini murâd eder. Ancak, bu sevginin iradî
olması gerekir. Allah'tan başka mutlak varlık olmadığına, başka bir Vâcibu’l-Vücûd,
başka bir Ezeli ve Ebedi, Evvel ve Âhir, Alfa ve Omega, Kadîm varlık aslâ var olmadığına
göre, Allah, hem Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ve O'na tabi olan seçkin ve ma'sûm velâyet
ehlini, hem de onların velâyetine tabi olarak kendisine doğru sevgi yolculuğuna
çıkacak olan diğer insanları yaratmış, Âdem'in vârisi olan Resûl-i Ekrem'e (s.a.v.)
en yüce sevgi makamını vermiştir. İşte bunu kıskanan, haset eden İblis; ismet sıfatına
sahip olmadığı ve irade serbestisi olduğu için ayartıcılığı seçmiş ve Allah da sadece
sevgi imtihanının değeri artsın, kendi velîlerini seçenler ile İblis'in velîlerini
seçenler ayrılsın diye bu ayartıcılığa Kıyamet'e kadar müsaade etmiş, ruhsat vermiştir.
Şu halde tek ilâhî ve gerçek değer kaynağı vardır, o da ilâhi sevgidir. (Aşk-ı İlâhî)
Bu sevgi kaynağının ve gerçek değerlerinin bilincinde ve özleminde olabilmemiz için,
İblis'in ve dalâlet rehberi olan İblis velîlerinin, tâğut ehlinin sahte velâyetinden
ve dalâletinden kaçmamız, kaçınmamız gerekir.

5. "Hidâyet", çifte hakikat olamayacağına göre, mutlak bir kavramdır. Birbiriyle
çelişen, fakat ikisi de hidayet tezahürü olan iki olgu olamaz. Fakat İblis; bütün
ilâhî sevgiden kaynaklanan gerçek değerlerin bir de sahtesini, taklîdini i'mâl etmiş
ve pazara sürmüştür. Kalbi ilâhî velâyetin himmeti ile mamûr olanlar bu yolda kalpazan
olanları gerçek velîlerden ayırabilirler. İlâhî Velâyet; Allah'ın sonsuz kudreti
ve Vedûd, Rahman, Rahîm gibi Zat'ından ayrı ve birbirinden de ayrılmış bulunmayan
sıfatlarına dayanan velâyettir. Tagutî velâyet ise, sadece İlâhî hikmet dolayısı
ile İblis'e verilen ruhsat cesaretiyle, İblis'ten, bir mahlûktan gelen, hiçbir gerçek
kudrete dayanmayan, göz boyama, sahtekârlık ve kalpazanlık demek olan ve ilâhî sevgiden
kaynaklanmayan geçici velâyettir. Bu velâyet; insanın Tâgut'a tabi olmasından, O'nu
seçmesinden güç alır. İblis ve tâgutî velîleri; gerçek anlamda "hidayet" i "dalâlet"
, ve "dalâlet" i de "hidayet" olarak adlandırılırlar.

6. Hidayete nasıl erişebiliriz?

Allah'ı ve İlâhî sevginin rehberliğini; Allah'ın bize iki bağışı olan, sadrımızın
iki melekesi, aklımız ve gönlümüz ile bulduktan sonra, Söz'ün en güzelini, İlâhî
Kelâm'ı, Kur'an-ı Kerîm'i bulur, Ondan sonra -Emîru’l-Mü'minîn Ali'nin dediği gibi-
Kur'an-ı Kerim'de belirtilen Allah velîlerinin vasıflarının kimde olduğunu, kimlerde
olduğunu bulur, böylece "Habl-i İlâhî" ve "Urvetu'l-vuskaa" ya birlikte yapışarak,
İlâhi İnayet'in iki ağır emâneti (sakaleyn) ile, "Sırat-ı Mustakıym'e hidayet edilmiş
oluruz.

7. Hâdî olan Allah'a hamd, Hidâyet velâyetinin en üstün makamında olan Resûl-i
Ekrem'e (s.a.v.) ve O'na tabi olan bütün hidâyet önderlerine salât ve selâm olsun.
Hidayete tâbi olanlara, demek oluyor ki, İlâhî velâyete tâbi olanlara da selâm!

Öz

Hidâyet, Sırât-ı Mustakîm'e erişmek demektir. Bunu da Allah'tan istediğimize
göre, Allah Hâdî'dir, Hidayet'in de Rabb'idir.

Hidayet vasıtası, İlâhî Velâyet'tir. Bunun en yüksek mertebesinde; Kur'an-ı Kerim'de
"Vesile" olarak zikredilen İsm-i A'zam mazharı olan Resûl-i Ekrem'dir. O'nun nûrundan
ışıklanan Resûl ve Nebiler ile, Hatm-i Nübüvvet'ten sonra da Emîru'l-mü'minîn Alî
ve Ehl-i Beyt imamları ve velilerdir. Allah; hidayet rehberi olarak, Resûl-i Ekrem'e
(s.a.v.) bir de Kur'an-ı Kerîm'i vermiştir. Allah'ın hıfsında olan bu hidayet rehberinin
metni tahrîf edilemeyecektir.

Allah'ı ve İlâhî sevginin rehberliğini, Kur'an- Kerim'i, Allah velîlerinin vasıflarının
kimlerde olduğunu bulurak, böylece "Habl-i İlâhî" ve "Urvet-ul-vuskaa"ya birlikte
yapışarak, "Sırat-ı Mustakîm"e ulaşabiliriz.

Anahtar Kelimeler: Hidayet, Hâdî, Hz. Peygamber, Kuran'ı Kerim, Veli , Sırat-ı
Müstakim

Abstract

Guidance (Hidayath) means to reach the correct path (Sirat-al Mustakim). Since
we ask it from God, God is the Guide, and He is the Lord of the Guidance.

The means of guidance is the divine wardship. At the top rank of that, there
is Prophet Mohammed (pbuh) who is the object of the Divine Names and mentioned as
the "Cause" in Koran. After that, there are other Prophets who are enlightened by
His light and after the end prophethood, there are Caliphs, Imams of Prophet's descendants,
and Saints. God also gave Koran to the Prophet (pbuh) as a guide to hidayath. It
is not possible to distort the text of this guide of guidance which is under God's
protection.

It is possible to reach the correct path (Sirat-al Mustakim) by finding who holds
the characteristics of God's saints and by sticking to the Divine Rope and the Strong
Handle.

Key Words: Guidance (Hidayath), Guide, Prophet Mohammed, Holy Koran, Saint, Correct
Path (Sirat-al Mustakim)