The Professional Ethics and Media

"Gazeteler iki kıyas-ı fasid cihetiyle ve haysiyet kırıcı
bir neşriyat ile ahlâk-ı İslamiye'yi sarstılar ve efkar-ı umûmiyeyi perişan
ettiler. Ben de, gazetelerle, onları reddeden makaleler neşrettim. Dedim ki:
'Ey gazeteciler! Edibler edepli olmalı; hem de, edeb-i İslamiye ile müteeddib
olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umûmi-i müşterek-i milletten bîtarafane çıkmalı.
Ve matbuat nizamnamesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i halise tanzim
etmeli."

Divan-ı Harbi Örfi, ss. 25-26

1. Ahlâk

Ahlâk terimi "insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol
açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlar
bütünü; bu konularla ilgili ilim dalı" olarak tarif edilmektedir.

Ahlak Arapça'da 'seciye, tabiat, huy' gibi manalara gelen hulk veya
huluk kelimesinin çoğuludur. Sözlüklerde çoğunlukla insanın fizik yapısı için halk,
manevi yapısı için hulk kelimelerinin kullanıldığı kaydedilir. Başta hadisler olmak
üzere İslami kaynaklarda hulk ve ahlâk terimlerini genellikle iyi ve kötü huyları,
fazilet ve reziletleri ifade etmek üzere kullanılmış, özellikle iyi huylar ve faziletli
davranışlar hüsnü'l-huluk, mehâsinü'l-ahlâk, mekârimü'l-ahlâk, el-ahlâkü'l-hasene,
el-ahlâku'l-hamîde, kötü huylar ve fena hareketler ise sûü'l-huluk, el-ahlüku'zemîme,
el-ahlâku's seyyie gibi terimlerle karşılanmıştır.

Ayrıca ahlâk yanında yeme, içme, sohbet, yolculuk gibi günlük hayatın
çeşitli alanlarıyla ilgili davranış ve görgü kurallarına, terbiyeli, kibar ve takdire
değer davranış biçimlerine, bunlara dair öğüt verici kısa ve hikmetli sözlere ve
bu sözlerin derlendiği eserlere edep veya âdâb da denilmiştir. İslami literatürde
edep terimi ilk dönemlerden itibaren özel davranış alanları hakkında kullanılırken
ahlâk, tutum ve davranışların kaynağı mahiyetindeki ruhi ve manevi melekeleri, insanın
ruhi kemalini sağlamaya yönelik bilgi ve düşünce alanını ifade etmiştir.1

Ahlâki değer yargılarının temelinde gerçek yargısının bulunması,
her insan için geçerli olabilecek ahlâki kuralların araştırılması sonucunu doğurmuştur.
Çeşitli ideolojiler, kendi ahlâki değer yargıları öğretilerini kurmuşlardır. Toplumdaki
davranış kuralları yanında (ahlâki töreler) ahlâkın nasıl olması gerektiği hakkından
teklifler yapılmış "ahlâk felsefesi"nden, "teorik ahlâk"tan "etik"ten söz edilmiştir.

Diğer taraftan ahlâki değer yargılarının temelinde gerçek yargısının
yatmakta olduğunu sezen bazı düşünürler de bilime dayanan ahlâk öğretileri kurmaya
çalışmışlardır. Ne var ki, insanların yargıları çeşitli önyargılar çıkarır, "beyin
yıkama eylemleri", kültür ve idrak seviyesi gibi faktörler dolayısıyla gerçek yargıları
alanında bile birbirinden farklılaşır. Sigaranın ve içkinin zararlarını bazı bilim
adamları kesinlikle tespit etse bile, herkes bu yargılara gerçek yargıları alanında
dahi katılmak istemez.2

Ahlâk, toplumda yerleşmiş değer yargılarıdır. Ahlâkî değer yargıları,
"iyi" veya "kötü" sübjektif ve temelsiz değer yargıları değildir. Ahlâkî kurallara
uymamak, topluma ve bireye son çözümlemede mutlaka zararlıdır. Bir eylemin "zararlı"
olması ise bir değer yargısı değil, bir "gerçek" yargısıdır. Şu halde ahlâkî değer
yargılarının temelinde, diğer değer yargılarından farklı olarak bir gerçek yargısı
vardır; ahlâka aykırı davranış zararlıdır. Şu halde ahlâka aykırı davranış "zararlı"
olduğu için "kötüdür". Ahlâki değer yargılarının temelinde gerçek yargısının bulunması,
her insan için geçerli olabilecek ahlâkî kuralların araştırılması sonucunu doğurmuştur.

Ahlâkın ilgisiz kaldığı insani davranışlar alanı yoktur. Mesleklerin
de toplum içinde bir görevi vardır. Bu meslekler ancak toplum için yararlı oldukları
ölçü ve alanda meşru olurlar. Topluma "zarar" verildiği anda, sınırın aşıldığı anda,
topluma kendisini savunma hakkı ve görevi verilmiş olur. Basın mesleği de bu kuralın
dışında kalamaz.3

Son dönemde ahlâk yerine etik kavramı kullanılmaktadır. Özellikle
meslek ahlâkı söz konusu olduğunda "meslek etiği" kavramı önceki kavramın yerini
almaktadır. Bunun pek çok sebebi vardır. Ahlâk kavramının dini çağrışımlar yapması
ve 'etik'in daha seküler bir kavram olması nedeniyle kullanıldığı açıktır. Özellikle
Türkiye gibi kavramların daha çok ideolojik açıdan yorumlandığı ülkelerde bu kullanım
daha çok ortaya çıkmaktadır.

2. Meslek Ahlâkı-Medya Ahlâk Anlayışı

Gazetecilik mesleğinin ortaya çıkması, önem kazanması ve gelişmesiyle
birlikte; başta kurumsallaşma olmak üzere, tekelleşme, medya sahiplerinin medya
dışı işlere girmesi, ekonomik ve siyasi çıkar alanlarına yönelmesi gibi genel ve
yalan haber, manipülasyon (yönlendirme) amaçlı haber, özel hayatların gizliliğinin
ihlâli, kişisel çıkarlar, kamu yararının gözardı edilmesi vb. mesleğe yönelik bir
dizi özel sorunlar baş göstermiş; bunların çözümü için öncelikle hukukî düzenlemeler
akla gelmiş, yapılmış; bu düzenlemelerin yetersizliği, sakıncaları ve özellikle
de 'basın özgürlüğü' kavramı etrafında etik kodlar geliştirilmesi gereği ortaya
çıkmıştır. Medya kuruluşlarının kendilerinin veya üst meslek kuruluşlarının okurun
güvenini kazanmak ve korumak amacıyla ortaya koyduğu 'etik kodlar' temelde gazetecilik
mesleğinin korunması çabalarından doğmuştur.4

Anlamı, toplumlara hatta kişilere göre değişmekle birlikte etik,
birey davranışlarıyla ilgili kullanılan ahlâk terimlerini, ahlâki yargıları incelemekte,
bireylerin ahlâki tutumlarının ardında yatan yargıları ele almaktadır.5 Latince
'ethicus'dan gelen sözcüğün, dilimizdeki karşılığı ise 'törebilim' olarak ortaya
konmuştur. Buna göre törebilim; iyi-kötü, yararlı-yararsız, sorunları inceleyen,
töresel bir davranış yasası geliştiren inceleme dalıdır.6 Bir başka yazar ise, bu
tanımı daha geniş bir çerçevede şu şekilde ifade etmektedir: 'İnsan davranışlarının
nasıl olması gerektiğini inceleyen disiplin.'7

Meslek ahlâkı konusunda Emile Durkheim'in görüş ve düşünceleri de
bu bağlamda önem taşımaktadır. Durkheim'e göre, toplumsal hayatı düzenleyen ahlâk
ve hukuk kurallarının ortak bir noktası bulunmaktadır: Müeyyide (yaptırım). Müeyyide
de ahlâkın temel unsurudur. Bu noktada 'Ahlâkın öteki alanlarına göre meslek ahlâkının
genel özelliği nedir?' ve 'Her meslek ahlâkının kurulması ve normal olarak işlemesi
için zaruri olan şartlar nelerdir?' soruları üzerinde duran Durkheim, meslek ahlâkının
temel ayırdedici özelliğinin 'kamu vicdanının ona gösterdiği ilgisizlik' olduğunu
belirtir. Dolayısıyla, Durkheim'e göre, 'meslek ahlâkı cemiyetin bütün uzuvları
arasında ortak olmadığı için bu kurallara uyulmaması genel tepki doğurmaz'.8 Toplumun
ilgisizliğine karşı bu kuralların işleyişine nezaret edecek bir takım gruplara ihtiyaç
bulunmaktadır. Aynı meslekten bireylerin veya kuruluşların bir araya gelmesiyle
kurulan meslekî grupların, meslek ahlâk kurallarının uygulanmasında önemli rolü
vardır. Bu kurullar ne kadar sağlam ve teşkilatlı kurulmuş olurlarsa, meslek ahlâkı
açısından vicdanlar üzerindeki otoritesi de o denli fazla olur, meslek ahlâkı da
o kadar gelişir ve sayılır.9

Meslek ahlâk kuralları da eksiksiz ve sağlam bir düşünce içinde,
temel ahlâk kurallarına dayanır. Bazıları çeşitli mesleklerin ahlâki davranış kuralları
arasında çelişki bulunduğunu sanırlar. Hatemi'ye göre "Çelişki söz konusu değildir.
Temel ahlâk kurallarının farklı şartlar ve somut olaylara uygulanmasının görünüşte
bazı farklar meydana getirse de bu farklar bizi aldatmamalıdır."10

Peki bir mesleği ya da gazeteciliği etikle bu kadar ilgili kılan
husus nedir. Başka meslekler söz konusu olduğunda gündeme gelmeyen, ahlâk ya da
etik kavramı, gazetecilik söz konusu olduğunda neden önem kazanmaktadır. Bunu anlayabilmek
için gazetecilik mesleğinin niteliğine göz atmak gerekecektir.

Bu durum gazetecilik mesleği açısından gerçekten doğrudur. Gazetecilik
uygulamalarının büyük bir kısmı özgürlük, yansızlık, doğruluk, dürüstlük ve mahremiyet
gibi kaçınılmaz olarak etikle ilgili olan kavramlarla tanımlanıp incelenmelidir.
Medya ile ilgili bu kadar çok tartışmanın bağlamını oluşturan demokrasi bile, toplumsal
ve siyasal örgütlenmenin en doğru ya da en iyi biçimiyle ilgili olduğu için gerçekten
etik bir terimdir.11 Demek ki etik, gazetecilikten ayrılamaz ve etikle ilgili tartışmalar,
uygulamaları ve sorunlarıyla birlikte gazeteciliği anlamanın bir parçası olmalıdır.12

Besley ve Chadvick medya etiği konusuna yaklaşımlarında 'kalite'
boyutuna vurgu yapmaktadırlar. Gazeteciliğin hatalı uygulamalarından men edilip,
gazetecilerin yaptıklarından sorumlu tutulmalarını sağlayacak bir davranış kodu
üzerinde durmanın, basında kalitenin kontrolüyle ilgili bir başlangıç olabileceği
üzerinde duran yazarlar, sorunun; kodun içeriğinin ne olacağı, geniş bir alana yayılan
ilkelerle mi olacağı yoksa daha kapalı, ayrıntılı tanımlamalarla mı belirleneceği,
olduğunu ifade etmektedirler. Kısacası sınır çizgisinin nereden geçeceğini merak
etmektedirler.13 Yine yazarlarca, bu noktada sorunun bir başka boyutu olarak da,
'kodun olumlu mu, olumsuz mu, etik olmayan bir davranışı önlemeye mi, yoksa etik
davranışın geliştirilmesine mi yönelik olacağı' üzerinde durulmaktadır. Mesela,
'Yalan söyleme' ile 'gerçeği söyle' aynı şey değildir. Sessiz kalarak, yorum yapmayarak,
konuyu değiştirerek yalan söylemekten kaçınılabilir; ama yalanı söylemiyor olmak
ne günlük hayatta, ne de gazetecilikte yeterli bir ilkelilik olarak görülemez.14
En son olarak da tartışılan konu, etik bir davranış kodunun hangi temele dayanacağı
üzerinde odaklanmaktadır. Yazarlara göre, 'Etik, yalnız bir davranış kodu değildir,
artı ya da eksi yaptırımları olabilir. Yalnızca izlenmesi gereken kurallardan da
ibaret değildir. Daha çok, insan davranışlarının doğruları ve yanlışlarıyla ilgili
ilkelerin makul kuramlara dayanarak nesnellik ve tarafsızlıkla uygulanmasıyla ilgilidir.'15

Medya ahlâk kodları veya ilkeleri ise, bu perspektiften hareketle,
genel anlamda, yasal düzenlemelere de tekabül etsin veya etmesin, meslekte olanların
uymak durumunda bulunduğu davranış kurallarını ifade etmektedir. Dar anlamda ise,
mesleğin kendi kendisine ürettiği ve üyelerinin uymaları gereken kurallar manzumesidir.
Bu kodların kaynağı, meslekî gelenekler, mahkeme kararları, basın şeref divanları
veya basın konseyleri vb. meslek örgütleri olduğu gibi, bizatihi medya kuruluşlarının
kendiliklerinden üstlendikleri yükümlülükler olabilir.

Basın ahlâk kodlarını veya ilkelerini dört genel kategori içerisinde
değerlendirmek de mümkündür.

a) Her meslekte olduğu gibi, yalnızca basın mesleğinde olanları
ve meslek örgütlerini ilgilendiren kodlardır. Burada meslek ürününün yüceltilmesi,
meslek çıkarlarının korunması, fikri haklara saygı (yazı aşırma yasağı) ve ortak
zihniyet gösterme zorunluluğu gibi kuralları sıralanabilir.

b) Her türlü ifsat girişimlerini reddetme, gerçeğin aranması, haberin
yorumdan ayrılması, doğru olmayan haberlerin düzeltilmesi zorunluluğu, manevî dini
duygulara saygılı olma, başkalarının haklarına saygılı olma gibi, halkla ilişkileri
düzenleyen kurallar.

c) Kişiyle olan ilişkilerde uygulanan kurallar: Hakaret ve sövmenin,
din, ırk, etnik köken, siyasal tercih, cinsiyet vb. nedenlerle ayrım yapılmasının
yasaklanması.

d) Devlet ve uluslararası toplulukla ilişkileri belirleyen kurallar:
Basın özgürlüğünü ve meslekî sırları savunma, insan hakları, barış, uluslararası
işbirliği anlayışından yana tavır takınma.16

20. yüzyılda gazetecilikle ilgili ortaya çıkan başka olgular da
vardır. Bunlardan biri milyonlarca okuyucuya ve izleyiciye seslenen kitle iletişim
araçlarının büyük ekonomik işletmeler haline gelmesidir. Basın artık büyük yatırımlar
gerektiren bir kuruluştur. Bu gelişim önce ABD'de kendini göstermiş ve iletişim
alanında tekelleşme diye bilinen eğilimler önce bu ülkede ortaya çıkmıştır.

Bu gelişmelerde basını doğrudan ilgilendiren nokta oynadığı rol
konusudur. 20. yüzyılda gazeteci her zamankinden daha çok kitle iletişim aracının
sahibi olan kişi ya da grubun ücretli elemanı durumundadır. Bu ilk bakışta doğal
gelebilir, ancak gazetecilerin bu yüzyılın başında en gelişmiş batı toplumlarında
kamuoyunu biçimlendirmede çok etkili oldukları düşüncesiyle çelişkili görünmektedir.
Gazeteciler bu nedenle medyanın sahiplerinin değişen çıkar durumlarından etkilenmemeyi
düşünmeye başlamışlardır.

Dünyanın her ülkesinde basın için bir takım imkân ve imtiyazlar
tanındığı gibi, yasal yönden de belirli yaptırımların getirildiği ve böylelikle,
basın hürriyetini kısıtlayıcı veya geliştirici önlemler alındığı bilinen bir gerçektir.

Basın mensupları bu imkân ve ayrıcalıkları koruyabilmek ve yasa
hükümlerinin cezai yaptırımlarından korunabilmek için kendi aralarına karışan ve
gazetecilik mesleğinin itibarını ve güvenini sarsıcı davranışlarda bulunan kişileri,
meslekî bir disiplin altına almak istemişlerdir. Basın özgürlüğünün önündeki en
büyük engellerden birisi, medyanın içinde yer alarak, bu mesleğe tanınan hak ve
ayrıcalıkları kendi çıkarları için kullanabilecek olan basın mensuplarıdır.

Bu nedenle basının içinde yer alabilecek bu türdeki her toplum ve
meslekte olabilecek kötü niyetli kişileri denetleyebilecek, ayrıca basının devlete
karşı özgürlüğünü savunabilecek, toplum önünde basının saygınlığını koruyabilecek
bir kuruma ihtiyacı vardır. Bu da basın ahlâk yasalarının hazırlanması ve özdenetim
kurumlarının oluşturulmasıyla mümkün olabilir.

Bundan dolayı, hemen her ülkede, milletlerarası alan dahil olmak
üzere gazeteciler arasında ahlâk yasalarının belirlenebilmesi maksadıyla girişimler
gerçekleştirilmiş, projeler hazırlanmış hatta Birleşmiş Milletler'in bir alt komisyonu
"Milletlerarası Basın Ahlâk Yasası"nı belirlemeye çalışmıştır.

Basında özdenetimin sağlanması ve bu bağlamda ahlâk yasalarının
oluşturulması pek çok yerde kolay gerçekleşmemiş, basın mesleği içinde yer alanlar
kendilerini sınırlama yönündeki her türlü girişime karşı tepki göstermişlerdir.
Kendi kendilerini "denetim", pek hoş bir uygulama olarak görülmemiştir. Bu durumda
basının sorumluluğu daha da artmakta ve basın meslek ahlâkı kavramı ön plana çıkmaktadır.

Basında ahlâk konusunun gündeme gelmesi 20. yüzyılın başlarında
ve ilk kez çağdaş kitle iletişim araçlarının geliştirildiği Batılı ülkelerde olmuştur.
Ahlâk normlarının kontrol aracı vicdandır. Vicdan bazı ahlâk normlarının içten,
doğru ve zorunlu olarak kabul edilmesi ve bu kuralların ihlâli halinde bir sorumluluk
duygusunun meydana gelmesi demektir.17 Bu nedenle ahlâk kurallarının uygulanması
herhangi bir kurum ve kuruluşun değil, insanın kendi vicdanının kontrolüne bağlıdır.
İnsanın kabul ettiği ahlâk kurallarının denetleyicisi, insanın kendisidir.

Bütün bunlara rağmen basın mesleğinin diğer mesleklerden farklı
yanlarının olması, basın özgürlüğünün sağlanması konusunda gösterilen hassasiyetler
ve basının üzerinde yasaklayıcı normların konmasına karşı çıkılması gibi nedenlerden
dolayı basın mensuplarının belirli kurallar oluşturarak bu kurallar çerçevesinde
meslekî ilkeler saptamalarını geciktirmiştir. Günümüzde bile bu konu tartışılmakta,
gazetecilerin bir kısmı basının toplumu bilgilendirme ve aydınlatma görevine zarar
vereceği gerekçesiyle, basın mensuplarını bağlayıcı belirli normların oluşturulmasına
karşı çıkmaktadırlar.

Pek çok ülkede basının kendini denetimi yolunda atılan adımlar genellikle
"basın ahlâkı" çerçevesinde toplanmaktadır. Bu girişimleri bir sistem çerçevesinde
açıklayan toplumsal sorumluluk kuramıdır. Daha doğru bir deyişle, özdenetim bir
yandan özgürlük diğer yandan ise ahlâk çerçevesinde değerlendirilmek istenmektedir.
Aslında meslek ahlâkı konusu ve sorunu ilk çağlardan günümüze kadar hemen hemen
her toplumda görülen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Basın özgürlüğü denilince, demokrasinin bütün kurum ve mekanizmalarına
yürekten inanan bir inanç sistemi içinde kişiyi ve dolayısıyla kişisel hak ve özgürlükleri
temel alan bir özgürlük akla gelmektedir. Basın ahlâkı ise basın özgürlüğünü koruyabilmek
ve sürdürebilmek için var olması gerekli bir ahlâk anlayışıdır. Hiç kuşkusuz, özgürlüğe
ihtiyaç duymayanların ahlâka da ihtiyaçları yoktur. Kısacası, basın için özgürlük
ilk ve kaçınılmaz şarttır. Özgürlük gerekli olduğu için de belli bir basın ahlâkı
anlayışı korunmalı ve bu konuda bir ortak anlayış bulunmalıdır.18

Sonuç

Günümüzde, dünyadaki baş döndürücü teknolojik gelişmeler, ekonomik
ve siyasal yapılardaki hızlı değişmeler bizi bambaşka bir noktaya taşımaktadır.
Geçmişte yerleşmiş kavramlar bu gelişmeler karşısında anlamını kaybetmekte, yeni
kullanılan kavramlar da bir süre sonra eskimekte/eskitilmektedir. 1970'lerde altyapısı
hazırlanan, 1980'li yıllarda etkin olmaya başlayan yeni liberalizm, küreselleşme
adı altında hakimiyetini ilan etmekte ve bunun medeniyetin sonu olduğu vurgusu yapılmaktadır.

Son dönemde medyanın da etkisiyle toplumlarda yerleşmiş değer yargıları
hızla değişmekte, ahlâk kavramı da bu değişimden nasibini almaktadır. Dünyayı saran
bu değişim rüzgarı sadece siyasal yapıları değil, insanların dünyaya bakış tarzlarını,
dünyayı algılayış biçimlerini ve sahip oldukları değerleri de dejenere etmektedir.
Tüketimin egemen olduğu bir hayat tarzı hızla yayılmakta, üretim-tüketim ilişkisi
içinde bambaşka değer yargıları toplumlara empoze edilmektedir.

Bu anlamda ahlâk sorunu günümüzde insanlığın en önemli meselesi
haline gelmiştir. Ahlâk "zamana göre, toplumlara göre değişir" anlayışıyla, manasızlaştırılarak
tamamen etkisiz hale getirilmek istenmektedir. Bu anlamsızlaştırma toplumlarda ve
bireylerde ahlâkın etkisini zayıflatmakta, uzun süreçte ayrım yapmaksızın toplumun
her kesimini tehdit eden bir unsur haline gelmektedir.

Değerleri dejenere etme ve değerleri değersizleştirme günümüzün
en önemli meselesi olarak görülmektedir. Bu çerçevede sadece değer yargılarından
oluşan ahlak da bu dejenerasyondan büyük ölçüde etkilenmektedir.

Bu sebeple ahlakın en önemli kaynağının din olduğu mutlaka ısrarla
vurgulanmalı, ahlaki alandaki zafiyetin aslında dini alandaki zafiyetten kaynaklandığı
hususu gözardı edilmemelidir.

Genel ahlak kavramı içinde meslek ahlakı da önemli bir yer işgal
etmektedir. Dünyadaki değişimin en önemli etkeni olan medyada da meslek ahlakının
uygulanması sağlıklı bir toplum yapısı açısından elzemdir.

Kitle iletişim araçları, günümüzde demokrasinin ve toplum yaşamının
vazgeçilmez unsurlarındandır. Bu araçların toplumun bilgilendirilmesine ve olaylardan
haberdar edilmesine, sağlıklı bir kamuoyunun oluşturulmasına katkıda bulunmak gibi
önemli görevleri vardır. Kamuoyunun fikir, kanaat ve eleştirilerinin yöneticilere
ulaştırılması, yöneticilerin mesajlarının da kamuoyuna iletilmesi açısından demokratik
sistemin sağlıklı işlemesini sağlayan kurumlarından biri olarak görülen kitle iletişim
araçları aynı zamanda büyük bir sorumluluk da taşımaktadırlar.

Özellikle son dönemde yazılı, sesli ve görüntülü basının gücü ve
önemi çok artmıştır. Kamu görevi yapan basın hem kendisinden, hem de basına tanınan
hak ve özgürlüklerden kaynaklanan büyük gücü, sorumluluk bilinciyle ve kamu yararını
gözetecek biçimde kullanmalıdır. Bu güç kötü niyetli ve ilkesiz kişilerin elinde,
kendi çıkar ve menfaatleri için kullanılarak toplumun ve demokrasinin zararına sonuçlar
doğurabilir.

Toplumun serbestçe bilgilendirilmesi ve aydınlatılması açısından
demokrasinin temel koşullarından olan basın özgürlüğü yine demokrasinin temel koşullarından
olan insan hak ve özgürlüklerine de zarar vermeyecek biçimde uygulanmalıdır.

Medyanın elinde bulunan bu gücün ve sorumluluğun kullanılması, basının
toplum ve devlet karşısında büyük bir güç durumuna gelmesinden beri tartışılmaktadır.
Özellikle demokrasilerin gelişmeye başladığı, insan hak ve özgürlüklerinin ön plana
çıktığı 20. yüzyılın başlarından itibaren basının elindeki bu gücün gene basın tarafından
denetlenmesi, ulaşılabilecek en ideal çözüm yoludur. Basın mensuplarının uyacakları
basın meslek ilkeleri ve özdenetim mekanizması bu nedenle uygulamaya konulmuştur.
Basın meslek ilkeleri ve özdenetim mekanizması hem basın özgürlüğünü korumakta,
hem de bu özgürlüklerden kaynaklanabilecek olumsuz sonuçların yine basının kendisi
tarafından ortadan kaldırılmasını öngörmektedir.

Medyanın denetimi konusunun, kitle iletişim araçlarının ve 'gazetecilik'
mesleğinin ve dolayısıyla 'habercilik'in ortaya çıkışına kadar uzanan bir geçmişi
bulunmaktadır. Başta hukukî ve idarî düzenlemelerle belli kurallar çerçevesine oturtulmak
istenen 'gazetecilik' mesleği, basın özgürlüğü kavramının doğuşu ve gelişmesiyle
birlikte kendi meslek etiğini oluşturmak ve özgürlüğünü devletten gelecek olanlar
da dahil olmak üzere her türlü dış müdahaleden korumak istemiştir. Zaman içerisinde,
ülkeden ülkeye bazı farklılıklar göstermekle birlikte önemli ölçüde de benzeşen
kurallar ortaya çıkmıştır.

Günümüzde, genellikle ülkelerin basın konseyleri, cemiyetleri gibi
meslek örgütlenmelerinin en üstünde yer alan kuruluşlar tarafından zaman zaman gözden
geçirilerek güncelleştirilebilen 'etik kodlar' yaygınlaşmıştır. Hatta, bazı ülkelerde,
medya organlarının genel meslek etik kurallarının dışında, kendilerini sınırlayan
veya kayıtlayan 'kurum içi meslek kuralları' koyduklarını ve bu kurallara uyulmasında
sıkı bir denetim mekanizması oluşturdukları görülmektedir.

Öz

Ahlâkın ilgisiz kaldığı insani davranışlar alanı yoktur. Mesleklerin
de toplum içinde bir görevi vardır. Bu meslekler ancak toplum için yararlı oldukları
ölçü ve alanda meşru olurlar. Topluma "zarar" verildiği anda, sınırın aşıldığı anda,
topluma kendisini savunma hakkı ve görevi verilmiş olur. Basın mesleği de bu kuralın
dışında kalamaz.

Gazetecilik mesleğinin önem kazanması ve gelişmesiyle birlikte;
başta kurumsallaşma ve tekelleşme olmak üzere; ekonomik ve siyasi çıkar sağlamaya
yönelik yalan haber, manipülasyon (yönlendirme) amaçlı haber, özel hayatların gizliliğinin
ihlâli, kişisel çıkarlar vb. gibi mesleğe yönelik bir dizi özel sorunlar baş göstermiştir.
Bunların çözümü için öncelikle hukukî düzenlemeler yapılmış; bu düzenlemelerin yetersizliği
ve sakıncaları nedeniyle özellikle de 'basın özgürlüğü' kavramı etrafında etik kodlar
geliştirilmesi gereği ortaya çıkmıştır.

Bu çalışmada öncelikle ahlak kavramının tanımı yapılarak meslek
ahlakı ve medya-ahlak ilişkisi üzerinde durulmaktadır. Devamında basın ahlak ilkelerine
yer verilerek basın özgürlüğü etrafında etik kodlar geliştirilmesinin önemi vurgulanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Ahlak, meslek ahlakı, medya, etik kodlar, özgürlük

Abstract

Ethical behavior feels itself responsible for every sphere of the
human behaviours. Even the professions have a mission within society. Those professions
are only legitimate to the degree and in the place that they are beneficial for
society. When society has been damaged, borders are surpassed, society acquires
the right and duty of self-defence. The profession of media is also included within
this general rule.

After the journalism developed and became more important, it begins
many corrupting things to appear that are specific to this profession: institutionalization
and monopolization, false news to get economic and political interest, manipulative
news, the violation of the secrecy of the private lives, personal interests etc.
In order to solve these problems, firstly new judicial regulations have been enacted;
but due to the insufficiency and drawbacks of these regulations, it appears the
necessity to develop ethical codes especially around the concept of 'freedom of
press'.

This study scrutinizes on the ethics of profession and the relationship
between media and ethics after defining the concept of morality. Furthermore, it
emphasizes the significance of the invention of the ethical codes around the concept
of freedom of press while giving the ethical principles for media.

Key Words: Ethics, professional ethics, media, ethical codes, freedom

Dipnotlar

1. "Ahlâk" maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 2. Cilt, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayını, 1989, s. 1. Ahlâk kelimesiyle ilgili daha ayrıntılı bilgi
için aynı ansiklopedinin aynı maddesine ss.1-2.

2. Hüseyin Hatemi, Basın Ahlâkı, Çığır Yayınları, İstanbul, 1976, s.22.

3. A.g.e., s.31

4. Korkmaz Alemdar, Medya Gücü ve Demokratik Kurumlar, Afa Yayınları, İstanbul,
1999, s. 253.

5. Jon Nuttall, Ahlâk Üzerine Tartışmalar, (Çev: Abdullah Yılmaz), Ayrıntı Yayınları,
İstanbul, 1997, s. 15.

6. Kemal Demiray, Temel Türkçe Sözlük, 3. Baskı, İnkılap Kitabevi, İstanbul,
1994, s. 16.

7. A.Rıdvan Bülbül, İletişim ve Etik, Konya, 2000, s. 3.

8. Emile Durkheim, Meslek Ahlâkı, (Çev:Mehmet Karasan), MEB Yayını, Ankara, 1949,
s. 6, Aktaran: Altun, a.g.e., s. 124.

9. Durkheim, a.g.e., ss. 11-15.

10. Hatemi, a.g.e., s. 32.

11. Demokrasinin "fazilet rejimi" olarak anılması ve "fazilet" kavramının ahlâkla
ilgili olması bu iddiayı doğrulamaktadır.(yazarın notu)

12. A. Belsey, R. Chadwick, Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, (Çev:Nurçay
Türkoğlu) Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998. s. 10.

13. Belsey, Chadwick, a.g.e., s. 23.

14. A.g.e., ss. 24-25.

15. A.g.e., s. 25.

16. Ahmet Danışman, Basın Özgürlüğünün Sağlanması Önlemleri, AÜ BYYO Yayını,
Ankara, 1983, ss. 230-232.

17. Sulhi, Dönmezer, Sosyoloji, 10. B., Beta Yayınları, İstanbul, 1990, s. 265.

18. Oya Tokgöz, Temel Gazetecilik, İmge Kitabevi, 3.B., Ankara, 1994, ss. 58-59.